Teorik ceza muhakemesi eserlerinde Türk ceza muhakemesi sisteminin itham sistemi ile tahkik (engizisyon) sisteminin karışımından oluşan karma sistem olduğu ileri sürülür. Ne var ki ceza muhakemesi sistemimiz karma sisteminin çok az özelliklerini barındırır. Bize göre Faruk Erem’in ifadesiyle ceza muhakemesi sistemimiz şiddeti azaltılmış engizisyon sistemidir[i].

Avrupa Birliği müktesebatına uyum zorlamasıyla, aslında yapılan değişikliği uygulama iradesi ve hazırlığı olmaksızın, mevzuat düzeyinde bazı sözde iyileştirmeler yapılsa da bu iyileştirmeler tahkik ideolojisiyle yetiştirilmiş hâkim savcılar eliyle emekli Yargıtay başkanı ve ceza hukuku profesörü Sami Selçuk’ın isabetle belirttiği gibi yargılama dolanları ve saptırmalarıyla (détournement de procedure) kısa sürede etkisiz hale getirilir[ii].

Cumhuriyet Savcılığı, ceza hakimliği, Yargıtay Cumhuriyet Savcılığı ve Yargıtay Başkanlığı yapmış olan Sami Selçuk’un “uygulamanın içinden” bir bakışla Türk ceza muhakemesinde muhakeme hilesi tespitinde bulunması, duruşmaların muhakeme hileleriyle karşılıklı durmaya dönüştürülmesini, heyet halinde çalışan mahkemelerin yaptığı müzakerelerin tamamen hukuka aykırı olduğu ve toptan mutlak butlanla batıl olduğunu saptamış olması ve bunu açıkça ifade etmesi çok önemlidir.

Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde hazırlanan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 17 Aralık 2004 tarihinde kabul edilmiş ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanun, kötü ve her türlü suistimale ve muhakeme hilesine açık bir kanundur. Avrupa Birliği ile ilişkilerden kaynaklı bir acele ile kanunlaştırılmıştır[iii].

Kanunun 201. Maddesiyle de ceza muhakemesi hukukuna doğrudan soru yöneltme kurumu (Çapraz sorgu) getirilmiştir[iv]. Doğrudan soru yönletmenin düzenlendiği CMK m. 201’in gerekçesinde, doğrudan soru yöneltme kurumunun savunma hakkını sağlam tutmak amacıyla getirildiği, savunma hakkını güçlendirici ve avukatın daha enerjik ve etkin olmasını sağlayan bir hüküm niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Maddenin amacının savunma hakkını güçlendirmek ve sağlam tutmak, avukatın daha etkin olmasını sağlamak olduğu madde gerekçesinde birkaç kez vurgulanmıştır.

Doğrudan soru yöneltmeyle ilgili düzenleme birçok yönden eksik ve muğlâktır. Çapraz sorguda sıranın ne olduğu, hâkimin sorguya müdahale sınırları, soruya itiraz nedenleri, hangi tür soruların sorulup hangilerinin sorulamayacağı konularında bir hüküm içermemektedir.

Bu eksik düzenlemelere rağmen maddenin yürürlüğe girmesinden sonra, çapraz sorgu hakkını kullanmak isteyen müdafi vekiller, hâkimler tarafından Sami Selçuk’un belirttiği muhakeme dolanları ve saptırma (détournement de procedure) yöntemleri kullanılarak güçlü bir engellemeyle karşılaşmışlardır. Zaman içinde bu direnç bir ölçüde azalmış olsa da, çapraz sorgu halen “standart bir uygulamaya” kavuşamamıştır. Halen sık sık vekil ve müdafilerle hâkimler arasında bu hakkın kullanımı ile ilgili çatışmalar ve gerilimler yaşanabilmektedir.

Bu yazımızda uygulamada çapraz sorgu hakkının engellenmesinde başvurulan hileleri inceleyeceğiz. Bu tespitlerimiz müdafi veya vekil olarak görev aldığımız davalardaki kendi tecrübelerimize ve meslektaşların tecrübelerine dayanmaktadır.

1. Gerçeğe Aykırı Tutanak Hilesi

Ceza Muhakemesi Kanunun 219’uncu maddesinin birinci fıkrasına göre duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Aynı Kanunun 222’nci maddesine göre ise duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir. Aynı Kanunun 221’inci maddesinin birinci fıkrasına göre ise duruşma tutanağında sanık açıklamaları, tanık ifadeleri, bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, İstemler, reddi halinde gerekçesi, verilen kararlar ve hüküm yer alır. Kanundaki duruşma tutanağı ile ilgili düzenlemeler bunlardan ibarettir.

Ceza Muhakemesi Kanunu duruşma tutanaklarına aksi sahtelik iddiası ileri sürülebilecek bir yasal karine gücü tanırken tutanağın nasıl düzenleneceği ve tutanakta kimlerin beyanlarının nasıl yer alacağına ilişkin eksik ve muğlak düzenlemelerle muhakeme hilelerine (détournement de procedure) oldukça verimli bir zemin hazırlamaktadır.

Her şeyden önce, tutanağın nasıl tutulacağı kanunda düzenlenmemiştir. Uygulamada köklü bir gelenek olarak mahkeme başkanı veya hâkim, tutanağı zabıt kâtibine dilediği gibi dikte ettirmektedir. Tutanağın içeriğine ilişkin vekil veya müdafinin duruşma esnasındaki itirazları olduğunda çoğu kez bu itirazlar da tutanağa yansıtılmamakta ve kısır döngü zaman zaman yargıya da taşınan tutanak dışı avukat-hâkim çatışmasına dönüşmektedir.

İkinci olarak ve beyanlarının Kanun, tutanağa kimlerin açıklama ve beyanlarının tutanağa geçirileceğini sınırlı sayıda belirlemiştir. Kanunda beyan ve açıklamaları tutanağa geçirilecekler arasında ilginç bir şekilde vekil ve müdafi ve Cumhuriyet savcısı sayılmamıştır. Yani mahkeme başkanı veya hâkim, Ceza Muhakemesi Kanunun 221’inci maddeyi dayanak göstererek vekil ve müdafinin hiçbir beyanını da tutanağa geçirmeyebilir.

Ceza Muhakemesi Kanunun 219’uncu maddesinde “duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde” denilerek duruşmanın teknik araçlarla kaydının yapılmasının mümkün olduğu ifade edilmiştir. Keza aynı Kanunun 52’nci maddesinin üçüncü fıkrasında tanıkların dinlenmesi sırasındaki görüntü veya seslerin kayda alınabileceği hükme bağlanmıştır. Yine aynı Kanunun 147’nci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılacağı hükme bağlanmıştır. Teknolojinin geldiği bu noktada mahkeme başkanları ve hâkimler “tutanak hükümranlığından” vazgeçmek istememekte, kanun imkân tanımasına rağmen vekil ve müdafilerin bu yöndeki taleplerini reddetmektedirler.

Çapraz sorgu özelinde gerçeğe aykırı tutanak hilesi daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Çapraz sorguya engel olmayan, kısmen izin veren mahkeme başkanı ve hâkimler genellikle soruları ve cevapları olduğu gibi tutanağa geçirmemekte, soruyu ve cevabı dinledikten sonra ve hatta kendisi araya girip ek sorular sorduktan ve çelişkili ifade varsa bu netleştirildikten sonra “müdafi veya vekilin istemi üzerine soruldu” ibaresini tutanağa yazdırdıktan sonra çelişkiler giderilmiş beyanı (!) kendi anlayışına göre özetleyerek tutanağa dikte ettirmektedirler[v]. Ülkemizde 15 Temmuz Darbe girişiminden sonra hakim savcı popülasyonu neredeyse tamamen değişmesine rağmen mesleğe yeni giren hakim savcıların da eskiden olduğu gibi aynı mantıkla, aynı paradigmayla eğitildiklerini ve benzer uygulamaları sürdürdüklerin görmekteyiz.

Uygulamada zaman zaman da fiilen mahkeme başkanı veya hâkim tarafından müdafi veya vekilin soru sayısı sınırlandırılmaya çalışılmakta, soruların toplu olarak mahkemeye iletilmesi ve hâkimin uygun gördüklerini sorması talep edilebilmekte, ancak bunların hiçbiri ara kararı olarak duruşma tutanağına yansıtılmamakta, Yargıtay ve kamuoyu denetiminden kaçırılmaktadır.

Duruşma tutanaklarının ses ve görüntü kaydı alınarak hazırlananlar ve vekil veya müdafiye suç isnat edilecek olanlar hariç hiç birinde hâkim-avukat diyaloglarına yer verilmemektedir. Duruşmada yaşanan gerçekler, tutanağa yansıtılmayan hâkim-avukat diyaloglarında gizlidir. Hukukumuzdaki bu tutanak geleneği, taraflı, önyargılı ve bağımlı hâkimlere muhakeme hileleri için çok verimli bir imkân sağlamaktadır. Dürüst muhakeme yapmak niyetindeki iyi niyetli hâkimler de muhakeme hileleri ile şekillenmiş yargılama geleneğinin yol açtığı mesleki deformasyon nedeniyle bunu çoğu kez becerememekte, kötü uygulamayı farkında bile olmadan yeniden üretmektedirler.

2. Müdafi veya Vekilin Yokluğunda Tanık Dinleme Hilesi

Müdafi veya vekilin yokluğunda tanık dinleme hilesi zaman zaman rastlanılan muhakeme hilelerinden biridir. Genellikle, duruşma arasında tanığın başvurusu üzerine veya davete rağmen gelmeyen tanığın günsüz olarak zorla getirtilmesine karar verilerek icra edilmektedir. Dolaysıyla müdafi veya vekil çapraz sorgu hakkını kullanmaktan mahrum kalmaktadır.

Ancak bu durum gerçeğe aykırı tutanak hilesiyle gizlenemeyeceğinden Yargıtay denetimine takılmaktadır. Yargıtay, böyle bir durumda Ceza Muhakemesi Kanununun 181 ve 201’inci maddeye aykırılıktan dolayı bozma kararı vermektedir[vi]. Yargıtay’ın bu konudaki yerleşmiş içtihadına ve bu içtihatlar vekil ve müdafiler tarafından mahkemelere hatırlatılmasına rağmen hâlâ mahkemeler tarafından bu hileye başvurulabilmektedir.

3. Duruşmayı Yalıtma, Gizli Aleniyet, Farklı Usul Hilesi

Mahkemelerin sıkça başvurduğu muhakeme hilelerinden birisi “duruşmayı yalıtma ve gizli aleniyet” hilesidir. Bu uygulama genellikle müdafi ve vekille tartışma yaşamış olan heyet veya hâkimin, duruşmayı tanıksız/izleyicisiz yapmak için başvurduğu bir yoldur. Bu yola genellikle sosyal desteği olmayan davalarda başvurulmaktadır. Bu durumda mahkeme başkanı veya hâkim o davanın duruşmasını bıraktığı güne başka duruşma almamakta, duruma saatini de adliyenin en tenha olacağı saat olarak belirlemektedir. Böylece duruşma salonunda yaşananlara tanık olacak kimse olmadığından aslında duruşma fiilen kapalı olarak icra edilmekte mahkeme başkanı veya hâkim keyfi olarak duruşmayı yönetebilmekte, duruşma tutanağının gücüne dayanarak dilediği hukuka aykırılığı yapabilmektedir.

Uygulamada her hâkimin kendine özgü bir usulü olduğu gibi, aynı hakimin farklı davalarda farklı usuller uyguladığına da tanık oluyoruz. Zaman zaman davanın türüne ve tarafların duruşmadaki tutumuna göre aynı mahkeme farklı davalarda farklı usul uygulayabilmektedir. Kamuoyunun izlediği sosyal desteği olan davalarda veya çok sanıklı davalarda zorunlu olarak duruşmada ses ve görüntü kaydı alınmaktadır. Bu davalarda Mahkeme heyeti veya hâkim muhakeme normlarını daha özenli uyguladığını, savunma hakkında daha saygılı bir görünüm vermeye çalıştığını buna karşılık aynı heyetin ses ve görüntü kaydı alınmayan veya sosyal desteği olmayan davalarda ise muhakeme hilelerine başvurduğunu görmekteyiz. Bu durum, davanın taraflarını sosyal medyada destek aramaya itmekte, insanlar yargılama sürecini alenileştirmek için davalarıyla ilgili sosyal medyada paylaşım yapma zorunluluğu hissetmektedir.

4. Sorulara İtiraz Olmadığı Halde Mahkeme Başkanı veya Hâkimin Çapraz Sorguya Aşırı Müdahale Hilesi

Çapraz sorgunun düzenlendiği Ceza Muhakemesi Kanunun 201’inci maddesinde “yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine, mahkeme başkanı karar verir” denilmektedir. İtiraz vaki olmadığı takdirde mahkeme başkanı veya hâkimin soruyu denetleyeceğine dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Kanun koyucu, aynen benimsemese de maddeyi esinlendiği Anglo Sakson hukukundaki çapraz sorguya benzer bir soru yöneltme düzeni öngörülmüştür. Ancak, öğretide ceza muhakemesi sistemimizin itham sistemi olmayıp karma sistem olduğu, hâkimin re’sen araştırma yetkisi olduğu gerekçesiyle mahkeme başkanı veya hâkimin soruları denetleme yetkisi olduğu ileri sürülmüştür[vii]. Bu görüş, tahkik ideolojinin üründür. Oysa karma sistemin yönelimi, itham sistemine doğrudur. Doğrudan soru yöneltme hakkı, itham sisteminden ilham alınarak getirilmiş, düzenleme ona göre yapılmıştır. Duruşmada katılanı, Cumhuriyet savcısını ve avukatı enerjik ve aktif kılmanın yolu ise hâkimi pasifleştirmektir.

Öğretinin verdiği destekle, kanunun açık hükmüne rağmen, hâkimin soruları itiraz olmadan denetleme yetkisi fiilen tanınmış ve muhakeme hilelerine kapı aralanmıştır. Uygulamada hâkimler çoğu kez daha vekil veya müdafinin daha ilk sorusunda müdahaleye başlamakta ve ikinci soruya fırsat vermeden soru sormaya kendisi devam etmekte yahut gerekçesiz olarak hemen her soruya müdahale etmekte, soru sayısını sınırlandırmaya kalkışmakta, aşırı müdahalecilikle vekil veya müdafinin yapmaya çalıştığı çapraz sorguyu imkânsız hale getirebilmektedir. Tabii ki bu müdahaleler tutanağa yansımamaktadır. Soruların, itirazların, itirazlar hakkında verilen hâkim kararının, hâkim müdahalelerinin yer aldığı bir tutanak bulmak-teknik araçlarla kaydedilen istisnai örnekler hariç- imkânsızdır. Teknik araçlarla kaydedilen duruşmalarda doğal olarak muhakeme hilesi yapılamamaktadır.

5. Müdafi veya Vekile Suç İsnat Etme veya Müvekkilde Avukatı Hakkında Kuşku Yaratma Hilesi

Muhakeme hileleri hukukumuzda kanıksanmış olup, avukatların çoğunluğu tarafından da doğal kabul edilmektedir. Bu hileleri açığa çıkaran, kabul etmeyen müdafi vekiller tutanağa yansımayan hâkim-avukat çatışmalarıyla suçlu duruma düşürülmeye çalışılmakta, haklarına çoğu beraatla sonuçlanan hakaret vs. suçlamalarıyla davaları açılabilmektedir.

Hiç mahkeme deneyimi olamayan vatandaşlar, haklı olarak, avukat-hakim çatışmasına bir anlam verememekte bu çatışmanın aleyhine sonuç doğuracağı endişesi taşımakta, avukatına olan güvenini yitirebilmektedir. Muhakeme hilelerine başvuran bir hâkim, müdafi veya vekil tarafından buna karşı çıkıldığında takdir hakkını vekil veya müdafinin müvekkili aleyhine kullanmaktan çekinmeyebilmektedir. Müdafi ve vekiller de mahkeme başkanı veya hâkimle tartışmaya girmesi halinde müvekkilinin zarar göreceği endişesiyle oto sansür uygulayarak muhakeme hilesine karşı çıkamayabilmektedir.

SONUÇ

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu dostlar Avrupa Birliğine uyum sağladığımızı sansın diye alelacele çıkarılan eksiklik ve muğlâklılarla dolu muhakeme hilelerine ve suiistimale kapı aralayan kötü bir kanundur. Bu kötü Kanun uygulamada tahkik (engizisyon) ideolojisiyle yetiştirilen hâkim ve savcılar tarafından daha da kötü uygulanmaktadır. Ceza muhakemesi uygulamasında Sami Selçukun bahsettiği muhakeme hileleri (détournement de procedure) oldukça yaygındır. Adeta yasayla bile değiştirilemeyen köklü bir gelenektir. Bu muhakeme hileleri, çapraz sorguda da yaygın olarak uygulanmakta, çapraz sorgu hakkı çoğu kez etkisiz hale getirilmektedir.

Bu şartlar altında dürüst muhakemeyi ancak teknoloji sağlayabilir. Bu nedenle tüm sözlü muhakeme işlemlerinin ve duruşmaların teknik araçlarla kayda alınmasını zorunlu hale getirecek bir yasal düzenlemenin, muhakeme hilelerini büyük ölçüde engelleyeceğini düşünüyoruz.

-------------------

[i] Faruk EREM,: Savunma ve Ceza Yargılamasının Temeldeki Kusurları, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Ocak 1988, Sayfa: 91-99

[ii] Sami Selçuk, Suç Yargılama Süreci Hukuku: Dogmatiği ve/ya Grameri, İmge Kitabevi 2022, s.615-684.

[iii] Yalım Yarkın Özbalcı, “Ceza Muhakemesi Hukukunda İçerik ve Denetim Bağlamında Duruşma Tutanakları”, Suç ve Ceza Dergisi, Türk Ceza Hukuku Derneği, İsyanbul 2019, Sayı: 2, s. 141.

[iv] Doğrudan soru yöneltme kurumu, Anglo Sakson hukukundaki çapraz sorgu (cross examination) ile aynı olmamakla birlikte, soru yöneltmenin amaçlarından dinlenen tanık ve bilirkişilerin aleyhe beyanlarını çürütmek olduğunda çapraz sorgu teknikleri kullanılacağından terim olarak “çapraz sorgu” ibaresinin kullanılmasında bir sakınca görmemekteyiz.

[v] Özbalcı, s. 154

[vi] T.C YARGITAY 4.Ceza Dairesi Esas: 2006/ 3203 Karar: 2007 / 10902 Karar Tarihi: 17.12.2007, Sinerji Hukuk Yazılımları (16.11.2022)

[vii] Burcu Dönmez, Ceza Muhakemesi Hukukunda Çapraz Sorgu, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2019, 354.