Ceza muhakemesi hukuku, suç dolayısıyla yapılan soruşturmayı ve yargılamayı düzenleyen hukuk dalıdır. Bu hukuk dalında, bir kişinin suç işleyip işlemediğinin nasıl belirleneceği ve yargılamanın nasıl yapılıp ceza verileceği konuları ele alınır[1]. Toplum düzenini bozan bir fiil olan suç işlendikten, faili bulunup, hakkaniyete uygun (adil bir şekilde) yargılandıktan sonra, hak ettiği cezaya çarpıtılması için yapılan kolektif faaliyete ceza muhakemesi hukuku denilir[2].

Ceza muhakemesi, ceza kanununda suç olarak tanımlanan eylemin ihlal edilip edilmediğinin ve şüpheli tarafından atılı suçun işlendiği iddiasının araştırılması, soruşturulması ve kovuşturulması sürecidir. Ceza muhakemesi; suçun işlenip işlenmediğini, işlenmişse failinin veya faillerinin kim olduğunu, soruşturmanın nasıl yapılacağını, onarıcı adalet kurumları olan ön ödeme, uzlaştırma, kamu davasının açılmasının ertelenmesi ve seri muhakeme usullerinin nasıl ve hangi şartlarla uygulanabileceğini, iddianamenin nasıl düzenleneceğini, faillerin kusur yeteneklerinin bulunup bulunmadığını, kusur yetenekleri varsa kovuşturmanın yapılarak sanık hakkında dava dosyasında bulunan deliller ışığında verilebilecek hükümleri, eğer ceza verilecekse cezalarının belirlenmesi, cezaların şahsileştirilmesi ile kanun yolu süreçlerini içeren kolektif bir faaliyettir.

Ceza soruşturmasının ve yargılamasının süreçleri ile kolektif faaliyetin katılımcılarının hak ve yükümlülüklerini belirleyen ceza muhakemesinin temel hedefi, hukuk devleti ışığında hukuka uygun yöntemlerle mağdur haklarını da gözeterek insan hakları ihlallerine yol açmadan maddi gerçeği araştırıp bulmaktır. Ceza kanunu ve ceza muhakemesi kanunu iç içe olup, tek başına ikisi de bir anlam ifade edemez. Ceza kanunu maddi hukuku, ceza muhakemesi kanunu ise usul hukukunu konu almaktadır.

Toplumsal düzeni sağlama ve bireysel çıkarları koruma gereği, devleti bazı davranışları yapma veya bunlardan kaçınma konusunda bireylere emirler vermeye ve bunlara uymayanlar için yaptırımlar öngörmeye yöneltmiştir. Bu yasaklarla emirleri ve yaptırımları inceleyen hukuk dalı, ceza hukukudur. Diğer bir ifadeyle, ceza hukuku suçu ve yaptırımı ortaya koyar. Bu hukuk dalı, suçun tanımı, unsurları, özel görünüm biçimleri, ceza sorumluluğu ve yaptırım konularını kapsar. Yasakların ve emirlerin ihlal edilmesi (suç işlenmesi) veya böyle bir kuşkunun bulunması durumunda ortaya çıkan uyuşmazlığın çözülmesinde uyulacak kuralları düzenleyen hukuk dalı ise ceza muhakemesi hukuku olarak ortaya çıkmaktadır. Burada, bir kişinin suç işleyip işlemediğinin nasıl belirleneceği ve yargılamanın nasıl yapılıp ceza verileceği konuları ele alınır. Ceza muhakemesi hukuku, soyut kurallar içeren ceza hukukunu, âdeta hayata geçirir. Aynı zamanda, ceza muhakemesi hukuku ceza yasalarındaki soyut cezanın uygulanabilirliğini sağlayarak, cezanın genel ve özel önleme işlevlerini yerine getirmesine yardımcı olur[3].

Ceza muhakemesi hukuku geçmişte cereyan eden bir olayın, ispat aracılığıyla canlandırılarak hakkında hüküm tesis edilmesiyle ilgilenir. Yargılama birbirini takip eden işlemler/adımlar üzerine inşa edilir ve yargılamanın sonunda bir hükme yani nihai noktaya varılır[4].

Ceza muhakemesinde şüphelinin atılı suçu işleyip işlemediği, ortak bir çalışma ile ortaya çıkarılır. Cumhuriyet savcısı tarafından şüphelinin ceza kanununda belirtilen eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği araştırılır. Suç oluşturan eylemin şüpheli tarafından gerçekleştirildiğine ilişkin hukuka uygun yöntemlerle elde edilmiş yeterli şüpheyi ortaya koyan deliller varsa, şüphelinin suç işlediği Cumhuriyet savcısı tarafından iddia edilir. Ceza muhakemesinde iddia faaliyeti, kural olarak Cumhuriyet savcılığı tarafından kamu hukukunu temsilen devlet adına yürütülür. İddianın yöneltildiği şüpheli veya müdafisi, bu iddiaya karşı savunma yaparak iddia makamının iddialarına karşı savunma ve delillerini sunar. Ayrıca sanık lehine yeni delillerin araştırılmasını isteyebilir. Savunma hakkı kutsal olup savunma alınmaksızın hüküm kurulamaz. Yargılama faaliyetini üstlenen genel olarak asliye ceza mahkemesi veya ağır ceza mahkemelerinden oluşan mahkeme ise, iddia ve savunma makamlarının görüşlerinin bir sentezini[5] yaparak dosya kapsamında bulunan deliller ışığında yargılama yaparak maddi gerçeğe ulaşır ve hüküm kurar. Hüküm, kolektif bir çalışmanın ortak ürünüdür. Hüküm, mahkûmiyet olarak, suç oluşturan eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiği ve bunun karşılığında yasada öngörülen ceza ve/veya güvenlik tedbirinin belirlenmesi biçiminde olabileceği gibi; suç oluşturan eylemin sanık tarafından gerçekleştirilmediği, yeterli delil bulunmadığı, eylemin suç teşkil etmediği veya hukuka uygunluk nedenleri bulunduğu belirtilerek beraat kararı verilmesi yönünde oluşabilir.

Ceza muhakemesi, iddia, savunma ve yargılama görevlerinden oluşan ve muhakeme adı verilen faaliyetin, kolektif bir şekilde yapılmasını düzenler[6]. Diğer bir ifadeyle, ceza muhakemesi, iddia, savunma ve yargılamadan oluşan ortak bir faaliyettir, faaliyetin sonunda, kişiye bir suç isnat edilmesiyle ortaya çıkan uyuşmazlığı çözecek bir hüküm beklenmektedir. Bir kişinin bir suçu işleyip işlemediğine ilişkin uyuşmazlık, asıl ceza uyuşmazlığıdır. Ancak, bu uyuşmazlığın çözümü sırasında birçok ikincil uyuşmazlık da ortaya çıkabilir. Örneğin, şüphelinin soruşturma evresinde tutuklanıp tutuklanmamasına karar verilmesi gibi. Ceza muhakemesinde iddia faaliyeti, kural olarak Cumhuriyet savcılığı tarafından devlet adına yürütülür. Ceza muhakemesini başlatan faaliyetin adı, iddiadır ve iddia ile Cumhuriyet savcılığı, kişinin belli bir suçu işlediği görüşünü ileri sürmektedir. Buna karşılık, sanık ve müdafi, savunma faaliyetini yürüterek iddia makamının görüşüne karşı görüş belirtmektedir. Yargılama faaliyetini üstlenen hâkim ise iddia ve savunma makamlarının görüşlerinin bir sentezini yaparak, maddi gerçeğe ulaşmakta ve buna uygun hukuk normlarını uygulayarak, hüküm kurmaktadır. Bu anlamda hüküm, ortak bir çalışmanın ürünü olmaktadır[7].

CMK’nın 160/1. maddesinde yer alan “bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâl” ifadesinden de anlaşılacağı üzere belli bir suç şüphesine karşı soruşturmaya başlanılabilmesinin maddi koşulu, o suça ilişkin başlangıç şüphesinin var olmasıdır. Başlangıç şüphesi, soyut bir izlenimle değil; suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıalar ile oluşur. Cumhuriyet savcısı, başlangıç şüphesinin olup olmadığını yani, suçun işlendiği izlenimini uyandıran somut vakıaların bulunup bulunmadığını değerlendirerek soruşturmaya başlayacaktır. Kısaca, başlangıç şüphesinin bulunup bulunmadığını değerlendirme yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir[8].

Suç şüphesinin, bazı delillere dayanması, ciddi bulunması halinde soruşturma yapılır. Soruşturma evresinde deliller, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda kolluk tarafından hukuka uygun yöntemlerle toplanır. Bu aşamada hâkim tarafından yapılması gereken bir işlem söz konusu olduğunda, yetkili makam sulh ceza hâkimliğidir. Soruşturma sonucunda, ilgili kişi veya kişilere yönelmiş suç şüphesi belli bir yoğunluğa, yeterli delil derecesine ulaşmaz ise, Cumhuriyet savcısı, kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte yeterli şüphe bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verir. Cumhuriyet savcısı bazı durumlarda suçun işlendiğine ilişkin yeterli delil olmasına rağmen, yasal şartlarının oluşması kaydıyla soruşturmayı sonlandırmak yetkisine sahiptir. Bu durumlara, olayda şahsi cezasızlık nedenlerinin bulunması, uzlaşma veya ön ödeme örnek olarak gösterilebilir.

Soruşturma aşamasında toplanan deliller sonucunda yeterli şüphenin oluşmaması durumunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilir. Ancak soruşturma sonunda Cumhuriyet savcısının suçun işlendiğine ilişkin yeterli delillere ulaştığı ya da somut durumda uzlaşma veya ön ödeme gibi onarıcı adalet kurumları ile soruşturmanın sonuçlandırılamadığı durumlarda, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenlemek zorundadır. Yargılama makamı iddianamenin CMK’nın 170 ve 174. maddeleri gereğinde yasalara uygun olduğunu ve iddianamenin iadesi koşullarının bulunmadığı kanaatine ulaşırsa iddianamenin kabulüne karar verir. Bu karar ile soruşturma aşaması sona ermiş, kovuşturma aşaması başlamış olacaktır.

İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar devam eden evreye kovuşturma evresi denir. Yargılama makamının asıl yetkili olduğu aşama kovuşturma aşamasıdır. Kovuşturma evresinde zorunlu olmadıkça delil toplanmaz. Olması gereken soruşturma evresinde toplanan delillerin yargılama makamı huzurunda tartışılması ve değerlendirilmesidir. Yargılama makamı, iddia ve savunma makamlarını dinleyip gerekirse resen de delil araştırmak suretiyle, yargılama sırasında tartışılan delillerden sonra hangi delilleri esas aldığını belirterek gerekçeli bir şekilde kararını verir. CMK’nın 223. maddesinde belirtilen hüküm adı verilen kararlar, beraat, mahkûmiyet, ceza verilmesine yer olmadığı, davanın düşmesi, davanın reddi biçimlerinde ortaya çıkabilmektedir. Bu kararlardan birinin verilmesiyle ilk derece yargılaması son bulur. İlk derece mahkemesinin kesin olmayan hükümlerine karşı iddia ve savunma makamında bulunan süjeler istinaf kanun yolu olarak bölge adliye mahkemelerine başvurma hakkına sahiptirler. Kovuşturma aşamasının içinde yer alan olağan kanun yolu denetimi sonunda ilk derece mahkemesi kararı ya onanır ya da bozulur. Eğer sanık hakkındaki hüküm onanmış ise kovuşturma evresi ve sanıklık statüsü sona ermiş olur. Onanan hüküm mahkûmiyet ise, infaz ve hükümlülük aşaması başlamış olur. Temyiz incelemesi sonunda istinaf mahkemesinin kararı bozulmuş da olabilir. Karar mahkûmiyet yönünde olup kesinleşirse sanık artık hükümlü sıfatı alacaktır.

Özetle ceza muhakemesi hukuku, suç soruşturması ile başlayan yargılamada hukuk güvenliğinin hangi yöntemlerle korunduğunun usulünü düzenleyen bir kurallar bütünüdür. Soruşturmanın ve yargılamanın nasıl yapılacağını, soruşturma ve yargılama süjelerinin hak ve yükümlülüklerini, ceza muhakemesi hukukuna egemen ilkeler ışığında ortaya koyması nedeniyle hayati bir önem taşır. Ceza muhakemesi hukukunun bilimsel olmadığı bir hukuk düzeninde hukuk güvenliği, kamu düzeni, kamu güvenliği ve adalet gerçekleşemez. Ceza muhakemesi hukuku bireyleri haksız yakalama, tutuklama, yargılama ve mahkûmiyete karşı koruyan hukuk güvenliğinin en aktif uygulama alanıdır. Bir suç şüphesi altında olan bireylerin hangi koşullarda nasıl soruşturulacağı ve yargılanacağının kategorize edilmesi ancak ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinin uygulanması ile mümkündür. Yer ve zamana göre değişen, hukuk dışı toplumsal ve siyasi talepler hukukla çatıştığında evrensel hukuk kurallarının uygulanması ancak soruşturma ve yargılama makamlarının bağımsızlığının ve tarafsızlığının teminat altına alındığı, her türlü siyasi ve toplumsal baskıya karşı demokratik toplumun ilkeleri ışığında, evrensel hukuk içinde kalabilen bir ceza muhakemesi hukuku ile mümkündür. Medyanın da bir tür yargılama organı olmaktan çıkarılıp halkın haber alma alanına dönüştürülmesi, masumiyet karinesinin ve adil yargılanma hakkının korunması için yasal düzenlemeler yapılması gerekir.

Dr. Cengiz Apaydın

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET SAVCISI.

-------------

[1]Centel, Nur/Zafer, Hamid. Ceza Muhakemesi Hukuku. İstanbul: 9. Bası, 2012, 3.

[2] Yenisey, Feridun /Nuhoğlu Ayşe. Ceza Muhakemesi Hukuku. Ankara: 6. Baskı, 2018, 67.

[3] Centel/Zafer, 10.

[4] Volk, s. 5. B, 1( akt- Ünver, Yener//Hakeri, Hakan. Ceza Muhakemesi Hukuku: Ankara: 14. Baskı, 2018, 1.

[5]Ünver, Yener//Hakeri, Hakan. Ceza Muhakemesi Hukuku. Ankara: 3. Baskı, 2.

[6]Centel/Zafer, 3.

[7]Centel/Zafer, 76.

[8] Özbek, Veli, Özer/Kanbur, Mehmet, Nihat/Doğan, Koray/ Bacaksız, Pınar/Tepe, İlker. Ceza Muhakemesi Hukuku. Ankara: 6. Baskı, 2011, 186 vd.