Kamuoyunda birinci yargı reform paketi olarak bilinen, 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun, 24/10/2019 tarihli 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla yürürlüğe giren, 5271 sayılı CMK’nın 251 ve 252. Maddelerinde düzenlenen basit yargılama usûlü, CMK m. 251/1’de öngörüldüğü üzere asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda hâkimin takdirine bağlı olarak uygulanabilmektedir. Basit yargılama usûlünün tatbik edildiği durumda sanık hakkında mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilmektedir.

Uygulamada, basit yargılama usûlünün uygulanabilmesi soruşturma makâmınca yürütülen soruşturma sırasında CMK m. 160 uyarınca toplanabilecek bütün somut delillerin toplanmış olması ve hâkimin dosya üzerinden karar verebilmesi durumunda mümkün olmaktadır. Çoğu durumda hâkimler, önüne gelen dosyadaki mevcut evrâk üzerinden karar veremediğinden takdiri olarak duruşma açmakta, tanık dinlemekte ve re’sen delil toplamaktadırlar. Her ne kadar basit yargılama usûlünün düzenlendiği CMK m. 251/2’de sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek, beyan ve savunmalarını on beş gün içinde yazılı olarak bildirmeleri isteneceği belirtilerek dosyaya delil ikâme edebilme imkânı tanımışsa da bu şekilde tanık deliline başvurulmasının mümkün olmayacağı açıktır.

Kuşkusuz maddi hakikâtin aydınlanması için yeterli olmayan somut delillere dayanılarak sanık hakkında hüküm tesis edilmesi mümkün değildir. Bu sebeple eksik yürütülmüş ve tanıkların gerek bizzat savcılık gerek bilgisine başvurulan sıfatıyla kolluk tarafından dinlenilmediği bir soruşturmaya binaen düzenlenen iddianame, hüküm kurulması için yeterli olmayacak ve duruşma açılmak suretiyle tarafların ve tanıkların dinlenilmesi gerekecektir. Ancak bu durumda, sanık kendisine atfedilebilecek hiçbir kusurunun olmadığı bir durumda yalnızca eksik soruşturma yürütülmüş olması sebebiyle daha ağır bir cezai müeyyideyle karşı karşıya kalabilmektedir.

Örneğin, aynı maddi vakıaya ilişkin müşteki ve şüphelinin beyanlarının alındığı, kamera görüntülerinden müşteki ile şüphelinin tartıştığı ve şüphelinin el kol hareketleri yaptığının sabit olduğu bu sebeple şüphelinin tevil yoluyla ikrarı da göz önünde bulundurularak yeterli şüpheye ulaşıldığı kabulüyle, olayı bizzat gören tanığın ifadelerine başvurulmadan CMK m. 170 uyarınca iddianame tanzim edildiği bir durumda, mahkeme tanığın dinlenmemesi ve şüphenin sanık açısından yenilememesi gerekçeleriyle dosya üzerinden karar veremeyecek ve genel yargılama usûlüne uygun bir şekilde duruşma açılması suretiyle yargılamaya devam edilecektir. Ancak ilgili tanığın soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısı tarafından dinlenildiği bir durumda iddianame dosya üzerinden karar verilmesini sağlayabilecek doygunlukta olacak ve basit yargılanma usûlünün uygulanması mümkün olacaktı. İlk durumda kişi, soruşturma aşamasında görevli olan Cumhuriyet Savcısının inisiyatifinde olan, hiçbir etkisinin bulunamayacağı bir hususta soruşturma savcısının delil toplamamak ve etkin soruşturma yürütmemek suretiyle düzenlemiş olduğu iddianamenin sonucu olarak basit yargılama usûlünün tatbik edileceği durumda faydalanacağı 1/4 oranındaki cezai indirimden faydalanamayacaktır.

Kuşkusuz basit yargılama usûlünün tatbik edilip edilmemesi hususunda hâkimin takdir yetkisinin bulunması, karışık ve genel yargılamayı gerektiren durumlarda dosya üzerinden karar verilmeyip duruşma açılması adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi açısından zorunludur. Ancak soruşturmanın etkin yürütülmemesinden kaynaklı eksiklerin sanığın aleyhine olacak şekilde sonuç doğurmasının da hakkaniyetli olmayacağı açıktır. Hukuki durumları tamamen aynı olan kişilerden bir kısmının eksik soruşturma neticesinde daha ağır bir cezai müeyyideyle karşılaşması kişinin adil yargılanma hakkının ihlâl edilmesine neden olacaktır. Nitekim doktrinde bu husus; “Basit yargılama usulü ile adaletin vaktinde tecelli etmesi ve adliyelerin iş yükünün azalması amaçlanmıştır. Fakat burada savcılara yine büyük görev düşmektedir. Etkin soruşturma yapmaksızın nasıl olsa basit bir yargılama ile netice alınıyor düşüncesi, adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelir.” şeklinde çekinceler belirtilmek suretiyle ifade edilmiştir. [1]

Her ne kadar, basit yargılama usûlünün tatbik edildiği suçlara ilişkin yaptırımın infazının çoğu zaman kâğıt üzerinde kaldığı gerekçesiyle, basit yargılama usûlünün uygulanması neticesinde verilecek indirimin uygulamada sanığın hukuki durumunda bir farklılığa neden olmayacağı söylenebilecekse de bu durum oldukça önemli istisnaların da olabileceği ihtimalini yok saymak anlamına gelecektir. Örneğin, verilen hapis cezasının, ikinci tekerrür hükümlerinin uygulanması neticesinde 5275 sayılı CGTİHK m. 108/3 uyarınca hükümlünün koşullu salıvermeden faydalanamayacak biçimde çektirildiği bir durumda 6 aylık bir hapis cezasında basit yargılama usûlünün uygulanması neticesinde yapılacak olan indirim, hükümlünün kapalı cezaevinden 45 gün erken çıkmasını sağlayacaktır. Kişi, yukarıda bahsettiğimiz durumda, yalnızca eksik soruşturmadan kaynaklı olarak cezaevinde 45 gün fazladan kalmak durumunda kalacaktır.

Bu noktada, aynı hukuki durumda bulunanlar için aynı müeyyidenin uygulanmaması şeklinde eşitlik ilkesine aykırı, etkin soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi neticesinde adil yargılanma hakkının da ihlâline sebebiyet veren bir neticenin meydana geldiğini söylemek mümkündür. Her ne kadar soruşturma mercilerinin etkin soruşturma yükümlülüklerini yerine getirmesi hâlinde böyle bir sonucun meydana gelmeyeceği ifade edilebilecekse de bu durumun uygulamada mümkün olmadığı ve olmayacağı açıktır. Doktrinde, basit yargılama usulüne dönük getirilen, delillerin doğrudan doğruyalığı, sözlülük ilkelerine tezat teşkil ettiğine ve adil yargılanma hakkının ihlâl edilebileceğine ilişkin yoğun kaygı ve eleştirilerin olduğu görülmektedir. Bu yöndeki eleştirilerin haklılığı, basit yargılama usûlünün uygulanmasında ifade ettiğimiz sonuçların ortaya çıkmasıyla kanıtlanmıştır. Zaten cezai indirimin failin fiillerine ve kişilik özelliklerine değil de yargılama sırasında uygulanacak hukuki kuruma bağlandığı bir durumda, bu tarz bir garip durumların ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktı. Sistemi rahatlatma, yargının iş yükünü azaltma gibi amaçlarla maddi hakikâte ulaşılmasını güçleştirecek, uygulamada eşitsiz sonuçlara yol açacak hukuki kurumlar oluşturma çabasının ceza adaletinin temel amaçlarıyla bağdaşmadığı ortadadır. Bu hususta yasa koyucunun mevcut kurumu ilga etmeyecekse, uygulamadaki sonuçları da gözetmek suretiyle basit yargılama usûlünü, soruşturmanın eksikliğinin ve mahkemelerin basit yargılama usulünü uygulayıp uygulamamaya dair takdir yetkilerinin doğuracağı külfeti sanığa yükletmeyecek şekilde yeniden düzenlemesi gerekmektedir.

-----

[1] Gökcen/Balcı/Alşahin/Çakır, s.640.