Kanunda, suçun tipikliği olarak bilinen unsurlar ile bu unsurların dışında kalan cezanın artırımını veya indirimi gerektiren ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenler gösterilmelidir. Bu şekilde suçun unsurlarını ve nitelikli hallerini oluşturan hususlar, cezanın belirlenmesi esnasında göz ününde bulundurulacak kriterler ile aynı olabilir. Bu durumlarda aynı olan kriterin cezanın belirlenmesinde bir kez değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Çifte değerlendirme yasağı, suçun oluşabilmesi için gerekli olan unsurlar veya yasal olarak uygulanması gereken cezayı ağırlaştırıcı veya hafifletici nedenlerin cezanın belirlenmesi sırasında ili kez gerekçe olarak ileri sürülememesini ifade etmektedir.

Bahsi edilen ilke 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmemiş olmasına karşın, öğretide ve çeşitli yargı kararlarında kabul edilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu o dönemde verdiği kararında “yasada suçun unsuru olarak belirlenmiş bir halin ceza tayin edilirken asgari haddin üzerine çıkılması nedeni olamayacağını” açıkça ifade etmiştir. Buna rağmen Yargıtay’ın bazı dairelerinin “nitelikli hallerin, temel cezanın belirlenmesinde de dikkate alınması yönünde” şekilde kararları mevcuttur. Yeni Türk Ceza Kanunu’nda ise ilgili ilke 61. Maddenin 3. Fıkrası ile açıkça düzenleme bulmuştur. 61. Maddenin ilk fıkrasında hakimin alt ve üst cezayı belirlerken göz önünde bulundurması gereken hususlar düzenlenmiştir. Maddenin 3. Fıkrasında ise çifte değerlendirme yasağı, “Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hallerde bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.” şeklinde hüküm altın alınmıştır. Yapılan düzenlemeye göre, ilgili maddenin birinci fıkrasında belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturması halinde, bu unsurların temel cezanın tayininde ayrıca göz önünde bulundurulmayacağı belirtilmiş olsa da suçun daha az veya daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerini oluşturduğu durumda da bu hususlar, temel cezanın belirlenmesinde tekrar göz önünde bulundurulamayacaktır. Bu durum, madde metninde yer almamış olmakla beraber madde gerekçesinde belirtilmiştir.

Çifte değerlendirme yasağı, ceza hukukundaki “her fiil ancak bir kez cezalandırılır (nonbis in idem) ilkesinde benzer, aynı mantığa sahip bir kurumdur. Failin, gerçekleştirdiği bir eylemi için iki kez cezalandırılamayacağı gibi, çifte değerlendirme yasağında da cezanın belirlenmesinde etkili olan ve hakimin mutlak olarak göz önünde bulundurması gereken hususlar aynı zamanda suçun unsuru ya da ağırlatıcı veya hafifletici neden ise bunlar yalnızca bir kez kullanılabilecektir. Söz konusu unsurlar ya suçun nitelikli hali değerlendirilirken ya da suçun oluşumu değerlendirilirken dikkate alınacaktır.

Çifte değerlendirme yasağına örnek vermek gerekirse, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun cezası TCK’nın 109. maddesinde bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştür. Aynı maddenin 3. fıkrasında ise suçun silahla işlenmesi daha fazla cezayı gerektiren hal olarak düzenlenmiştir. Yani bu suçu silahla işleyen failin alacağı temel ceza belirlenirken, failin suçu silahla işlemiş olması göz önünde bulundurulamaz; çünkü bu durumda failin cezası zaten daha sonra sırf bu sebepten ötürü bir kat artırılacaktır. Yani, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar için de çifte değerlendirme yasağı geçerli olacak; suçun icrasında belli bir aracın kullanılmasının suçun unsurunu veya nitelikli halini oluşturduğu hallerde m.61/3 gereğince bu husus ayrıca ceza tayininde dikkate alınamayacaktır. Ancak, konut dokunulmazlığının ihlali suçunun ele geçirilmiş olan bir anahtar yardımı ile işlenmesi ayrıca daha fazla cezayı gerektiren hal olarak düzenlenmediğinden, temel cezanın tayinin de göz önünde bulundurulacaktır. Aynı şekilde TCK m. 61/2’de, “Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.” denilmiştir. Başka bir deyişle olası kast ve bilinçli taksir, ilk defa 2. fıkra bağlamında dikkate alınmaktadır. Bu nedenle, mükerrer değerlendirme yasağının gereği olarak, söz konusu hallerin, TCK m. 61/1-f’deki “failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı” bağlamında temel cezanın belirlenmesinde artık dikkate alınmasına imkan bulunmamaktadır. Yani, örneğin fail bilinçli taksirle bir yaralama suçunu işlediğinde, hem m. 61/1-f bağlamında temel ceza belirlenip hem de bilinçli taksirden dolayı artırım uygulanmayacaktır.

Bu konuda göz önünde bulundurulması gereken önemli bir husus da temel cezanın belirlenmesinde hakimin dikkate alması gereken kriterlerin her birinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun bir maddesinde suçun nitelikli hali şeklinde veya ağırlaştırıcı ya da hafifletici nedenine temel teşkil etmesidir. Kanunumuz bu konuda diğer ceza kanunları ile karşılaştırıldığında daha kazuistik bir yöntem benimsemiştir. Öyle ki 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda hemen hemen her suç tipinin peşinden suçun nitelikli halleri sayılmıştır. Bazı suç tiplerinde nitelikli haller o kadar detaylı düzenlenmiştir ki cezanın belirlenmesi anlamında hakimin TCK’nın 61. Maddesinin 1. Fıkrasını kullanma imkanı dahi kalmamaktadır. Örneğin, TCK’nın 151. maddesinde düzenlenen mala zarar verme suçunun nitelikli halleri TCK’nın 152. maddesinin 1. Fıkrasında yedi ve 2. Fıkrada üç̧ bent olmak üzere on bent halinde düzenlenmiştir. Bu nitelikli hallerin içerisinde “suçun işleniş şekli (1. Fıkranın her üç̧ bendi), suç̧ işlenmesinde kullanılan araçlar (2. Fıkranın a ve c bentleri), suçun işlendiği yer ve zaman (1. Fıkranın e bendi), meydana gelen zararın ağırlığı (1. Fıkranın b ve c bentleri), suç̧ konusunun önem ve değeri (1. Fıkranın a ve f bentleri), failin amaç̧ ve saiki (1. Fıkranın g bendi) olmak üzere tüm kriterler yer almıştır. Bu durum hakimin temel cezayı belirlerken 61. Maddenin 1. Fıkrasında belirtilen kriterleri neredeyse hiç kullanmayacağı anlamını taşımaktadır. Her bir bentte yer alıp suçun nitelikli halini oluşturan sebep TCK madde 61/1’de yer alan kriterlerden birinin karşılığı olarak temel cezanın belirlenmesine gerekçe olarak gösterilemeyecektir. Aksi halde çifte değerlendirme yasağı ihlal edilmiş olacaktır. Kasten yaralama suçundan yola çıkılacak olursa, söz konusu suçta, suçun temel ve nitelikli şekillerine göre ceza makasları 6 ay ile 2, 3, 4, 5 yıl olarak bulunmaktadır. Makasın bu kadar geniş olmasına rağmen ceza hakimleri arasında temel cezanın alt sınırdan tayin edilmesi gerektiği konusunda olumsuz bir genel kanaat mevcuttur. Oysa mağdurda meydana gelen acı, ıstırap, hayattan kopma, iş ve gücünden uzak kalma, hastanede geçirilen zaman, bir aygıta bağlı olarak yaşama gibi sayılamayacak kadar çok sebep ve suçun çeşitliliği söz konusu iken bu tarz bir alt sınırdan ceza verme yaklaşımı doğru değildir. genel olarak hakimler, bu kadar fazla nitelikli halin düzenlenmiş olduğu durumlarda somut olayın özelliklerini temel cezanın belirlenmesinde fazla göz önünde bulundurmadan, asgari hadden ceza verme yoluna gitmektedir. Uygulamanın bu şekilde ilerlemesi de kanunun koyucuyu her suçu ayrıntılı bir şekilde düzenleme yoluna sokmaktadır. TCK’nın özel kısmında bazı suçlarla ilgili olarak düzenlenmiş bulunan etkin pişmanlık gibi hükümlerin uygulandığı hallerde de bu husus ayrıca temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulmamalıdır. Zira bu durum, zaten ilgili hükmün uygulanması sırasında cezasızlık veya cezada indirim sebebi olarak göz önünde tutulacaktır. Örneğin, 5237 sayılı TCK 110. Maddesindeki “mağdurun şahsına zararı dokunmaksızın, onu kendiliğinden güvenli bir yerde serbest bırakacak olursa” hükmü bir etkin pişmanlık düzenlemesidir. Bu halin gerçekleştiği olayda, “failin mağdura zarar vermeden onu güvenli yere bırakmış olması” bu kez TCK 61. Madde dolayısıyla cezanın belirlenmesinde kriter olarak göz önünde bulundurulamaz.

Sonuç olarak ceza kanunlarında öngörülen cezaların belirlenmesine ilişkin esaslar, ceza hukukunun güvence fonksiyonlarını yerine getirmesi ve suçlunun kişiliği dikkate alınarak, işlenen suçla ilgili adil bir cezanın verilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Kanun koyucunun hüküm altına aldığı ceza sistemlerini ve cezaları uygulayan ceza hakimi, belirlenen kuralları somut olaya ve failin kişiliğine uygun bir biçimde uygulayarak cezayı belirlemelidir. Hakimin cezayı belirlerken, TCK’nın 61. maddesindeki temel cezaya ilişkin ölçütleri, artırım ve indirim nedenlerini, uygulama sırasını, hesaplama birim ve yöntemini, çifte değerlendirme yasağını ve cezanın amacını gözeterek uygulama yapması ceza hukukunun gereği gibi işlemesi açısından büyük önem arz etmektedir.

Av. Begüm GÜREL ve Hukuk Fakültesi Öğrencisi Zeynep SEZMEN