1. İspat Kavramı ile İlgili Genel Açıklamalar

Ülkemizde ispat kavramı; Türk Dil Kurumunca “Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma”, “kanıtlama” ifadeleriyle tanımlansa da[1] ceza yargılamasında genel olarak yargılamaya ilişkin iddiaların hukuka uygun delillerle gerçeğe uygun veya gerçeğe aykırılığın tespit edilmesi şeklinde tanımlanabilir[2]. İspat kavramının temel amacı ceza yargılamasında maddi bir olayın saptanarak olaydaki eylemin fail tarafından işlenip işlenmediği hususunun açığa çıkartılması yani maddi gerçeğin aydınlatılmasıdır[3]. Burada ispat külfetine de değinmek gerekirse bu kavram hukuk yargılamasına ait bir kavram olup ceza yargılamasında maddi gerçeğin aydınlatılması hususu mahkemece kendiliğinden yapıldığından ceza yargılamasında böyle bir kavramın kullanılamayacağı söylenebilir[4].

Cinsel istismar suçunda ispat hususu gerek mağdurun çocuk olması gerek diğer özel koşullar göz önünde bulundurulduğunda bu suç tipi diğer suç tiplerine göre farklı ele alınmış ve özellikle bazı somut durumlarda salt mağdur beyanının suçun işlendiğine karine oluşturduğu kabul edilmiştir[5]. Dolayısıyla vicdani delil sistemiyle hakime verilen geniş takdir yetkisi özellikle ispat sorunun yoğun olarak yaşandığı cinsel istismar suçunda çok önemli bir yere sahiptir.

2. Delil Kavramı ile İlgili Genel Açıklamalar

Delil kavramına bakıldığında ise yine Türk Dil Kurumunca “İnsanı aradığı gerçeğe ulaştırabilecek “İz”, “Emare”, “Kanıt” ifadeleriyle tanımlansa da[6] ceza yargılamasında genel olarak yargılamaya ilişkin davada yargılamayı etkin kılmak ve hakimi inandırmak için hukuka uygun toplanılan yazılı veya sözlü işlemler bütünü olarak tanımlanabilir[7]. Dolayısıyla ispat aracı olarak deliller ceza yargılamasında önemli bir yere sahiptir. Ceza muhakememizde ispata ilişkin uygulanan sisteme bakıldığında ise ispata ilişkin en önemli ilke olan delil serbestisi ya da diğer adıyla vicdani delil sisteminin düzenlendiği görülecektir. Bu hüküm gerek Anayasa’nın 138. maddesi[8] gereği gerek de CMK'nın 217. maddesinde[9] düzenlenmiş olup hakimin kanaatini belirlemede hukuka uygun olması koşuluyla her türlü delilin yargılamada açıkça ortaya konabileceği açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla ceza yargılamasında deliller değerlendirilirken hukuka uygun olarak elde edilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Delillerin tasnifine bakıldığında her ne kadar kanun koyucu tarafından bu tasnif yapılmamış olsa da uygulamada kolaylık oluşturması açısından çeşitli tasniflerin yapıldığı görülecektir. Bu tasnifin yapılmasının ve delillerin hangi sınıfa girdiğinin hakimin nezdinde bir önemi bulunmamakta zira delilleri serbestçe vicdani kanaatiyle değerlendirecek olan hakim tüm delilleri bir bütün olarak değerlendirerek bir neticeye ulaşacaktır[10]. Bu çeşitlilikle birlikte uygulamada içerik bakımından delillerin tasnifi; beyan delilleri (mağdur, sanık, tanık beyanları), belge delilleri (resmi veya özel belge niteliğindeki her türlü evrak, yazılar, sesler, görüntüler, şekiller vb.), belirti delilleri (belge ve beyan dışında kalan diğer nesne ve maddi deliller) olarak yapılmaktadır[11]. Burada diğer bir önemli konu delil serbestisi ilkesinin hakim olduğu yargılamada ceza muhakemesinin önemli bir kısmını oluşturan bir ilke olan Latince ifadesiyle “in dubio pro reo” olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesine değinmek gerekir. Hakimin vicdani kanaatine göre serbestçe değerlendirdiği delillerle net bir sonuca ulaşamaması halinde tamamlayıcı norm olarak bu ilke devreye girecek yargılama yapılacaktır[12]. Bu ilke kanunda açıkça ifade edilen bir ilke olmasa da uygulamada ve doktrinde çok önemli bir yere sahip olup gerek ülkemizin taraf olduğu birçok uluslararası sözleşmelerde gerekse Anayasa'nın 38. Maddesinin 4. Fıkrasında[13] hükmen suçluluğu sabit olmayana kadar kimsenin suçlu olamayacağı açıkça düzenlendiğinden tartışmasız kabul edilen bir ilkedir[14]. Şüpheden Sanık Yararlanır ilkesi, hukuk devleti ilkesiyle bağlantılı olan adil yargılanma hakkı, lekelenmeme hakkı ve masumiyet karinesi ilkelerini içinde barındırdığından hukuk sistemlerinde çok önem arz etmektedir. Özellikle adil yargılanma hakkının önemli bir parçası olan masumiyet karinesi gereği failin şüpheden yararlanma hakkının var olduğu ceza yargılamasında unutulmamalıdır. Yine etkin bir soruşturma yapılabilmesi için soruşturma evresinin gizliliği ilkesinin altında adil yargılanma hakkı kapsamında masumiyet karinesi ve lekelenmeme haklarının ihlal edilmemesi yatmaktadır[15]. Dolayısıyla ispat hususunda şüphe devam ediyor ve hakim kesin kanaate varamadığı takdirde artık bu ilke devreye girecek ve sanık lehine hüküm tesis edilecektir[16]. Özetle hakim önüne gelen somut olayda maddi gerçeği aydınlatmak için hukuk uygun olan tüm delilleri değerlendirerek vicdani kanaatine göre bir hüküm tesis edecek, tesis edilen bu hüküm akla ve mantığa uygun olan şüphenin giderilememesi durumunda da şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği sanık lehine olacaktır[17].

Suç tipiyle ilgili olarak öncelikle ülkemizdeki açıklamaya ve uygulamaya geçmeden önem arz eden bir konuya değinmek gerekir. Cinsel istismar suçunun mağduru çocukların ifadelerinin gerçeği yansıtacak şekilde mahkemeye bildirilmesini sağlamak amacıyla mağdur çocuğun beyanlarına ölçüt bazlı içerik analizi yapılmaktadır[18]. Günümüzde, dünyada en çok kullanılan teknik İfadelerin Geçerlik Analizi (SVA2 Statement Validity Analysis) dir ki bu tekniğin merkezinde de “Ölçüt Bazlı İçerik Analizi” (CBCA “Criteria-Based Content Analysis) yer almakta böylece somut olayı mağdur çocukların beyanlarına dayanarak olayın gerçekten yaşanmış mı yoksa uydurma mı olduğunu belirlemeye çalışır[19]. CBCA Kriter Bazlı İfade Analizinin 19 ölçütü; ifadenin tutarlılığı (mantıksal yapı), yapılandırılmamış ürün olması (spontane ifade), yeterli miktarda detay, kavramsal çatı, karşılıklı etkileşimlerin tasviri, karşılıklı diyalogların aktarımı, beklenmedik yarım bırakmalar, alışılmadık detaylar, periferik (çevresel) detaylar, doğru aktarılmış fakat anlaşılmamış detaylar, harici olaylara göndermeler, kendi psikolojik durumuna göndermeler, saldırganın psikolojik durumuna göndermeler, spontane düzeltmeler, hafızanın yanılabilirliğini kabul, kendi ifadesi hakkında şüpheye düşme, kendini suçlama, saldırganı affetme, suça dair spesifik karakteristikler şeklindedir[20]. Cinsel istismar suçunda somut olayın özel durumu göz önünde bulundurulduğunda çoğu zaman salt somut delil elde edilemeyeceği görülecektir. Elbette somut olaya göre değişen koşullar mevcut olmakla birlikte çoğu durumda kimsenin olmadığı, gizli ve karanlık yerlerde işlendiği göz önüne alındığında mağdur çocuğun beyanı dışında delil elde edilemediği dolayısıyla da bu hususta çocukta oluşan travmanın etkisi düşünülerek uzman kimseler tarafından beyan deliline başvurulması önem arz etmektedir[21]. Diğer önem arz eden husus ise uygulamada çok sık karşılanmasa da bazı somut olaylarda birden fazla delilin olması durumu olup bu durumda hangi delile öncelik verileceği, deliller arasındaki çelişkilerin bulunması veya delillerin hukuka aykırı şekilde olup olmaması gibi sebeplerden ötürü uygulamada sorunlar oluşabilmektedir. Bu hususta suçun ispatına ilişkin tıbbi belgelerin olması durumunda buna öncelik verileceği genel kabul gören görüş olsa da elbette somut olayın özelliğine göre diğer delillerle değerlendirilmesi gerekmektedir.

(Yazının devamı haftaya cuma yayınlanacaktır, keyifli okumalar…)

-------------

[1] TDK Sözlüğü, https://sozluk.gov.tr/ , (E.T.: 30.01.2023).

[2] Koray DOĞAN, Ceza Muhakemesinde Belirsizlik Kuşkudan Sanık Yararlanır İlkesi ''in dubio pro reo'', 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2022, s. 254.

[3] Mehmet YAYLA, Ceza Muhakemesi Hukukunda İspat ve Şüphe, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2021, s. 37.

[4] Erdener YURTCAN, Ceza Yargılaması Hukuku, 16. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2019, s. 316.

[5] Mehmet TAŞTAN, Cinsel Suçlarda İspat Sorunu ve Yargılama Usulü, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2021, s. 629.

[6] TDK Sözlüğü, https://sozluk.gov.tr/ , (E.T.: 30.01.2023).

[7] DOĞAN, s. 254.

[8] “Madde 138 - Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”.

[9] “Madde 217 - (1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir. (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.”.

[10] Metin YILDIRIM, Uygulamalı Genel ve Özel Ceza Soruşturması, 2. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, 2020, s. 178.

[11] Resul GÖKSOY, Ceza Muhakemesinde Dijital Delillerin Elde Edilmesi ve Güvenirliğinin Sağlanması, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2019, s. 88.

[12] DOĞAN, s. 162.

[13] “Madde 38 - ... Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”.

[14] YURTCAN, s. 123.

[15] Yüksel Ertürk BEZGİN, Soruşturma Gizliliği İlkesi Kapsamında Lekelenmeme Hakkı, 1. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi, 2021, s. 177.

[16] YURTCAN, s. 306.

[17] Metin KÖSE, Ceza Kovuşturmasında Delillerin Ortaya Konulması ve Değerlendirilmesi, 1. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2017, s. 281.

[18] Alparslan EYÜPOĞLU, “Cinsel İstismar Mağduru Çocuk İfadelerinin Ölçüt Bazlı İçerik Analizi (CBCA)”, Güvenlik Bilimleri Dergisi, C. 1, S. 1, Y. 2012, ss. 1-21, s. 3.

[19] EYÜPOĞLU, s. 3.

[20] Didem YELDAN, Uygulamada Cinsel Suçlar, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2021, s. 627.

[21] Didem YELDAN/Gökhan TANERİ, Cinsel Suçlarda Beraat, 3. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2022, s. 23.