Koruma tedbirleri bir suç şüphesinin varlığı halinde yetkili makamlarca kişilerin temel hak ve özgürlüklerine yapılan müdahale olarak tanımlanabilir. Bu doğrultuda kişinin suçlu olduğuna dair herhangi bir hüküm bulunmamakla birlikte bu kişinin suçu işlediğine dair “şüphe” mevcuttur.

Koruma tedbirleri; yakalama, gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, zorla getirme, arama, el koyma, telekominikasyon yoluyla iletişim cihazlarının tespit ve dinlenmesi, teknik araçlarla izleme, gizli soruşturmacı görevlendirmesi olarak kanunda sayılmıştır.

AİHS’nin 41. Maddesine göre; “Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.”  Maddesi işareti ile uluslar arası bir norm olan bu hüküm anayasamızda ve iç hukuk mevzuatımızda da karşılığını bulmaktadır.

Kişinin temel hak ve özgürlüklerine yapılan bu müdahaleler gerçekleştirilen soruşturma ve/veya kovuşturma aşamaları neticesinde haksız çıkabilmektedir.  Anayasanın 19. Maddesinin son fıkrasında ; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.” Hükmü getirilmiş. Yine anayasanın 40/3 maddesinde ise ; “Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” Hükmü ile husus tekrarlanmıştır.

5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunundan önce 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan ve Tutuklananlara tazminat verilmesi hakkında kanun ile bu kanunda sayılı tedbirler nedeni ile tazminata hükmedilmekteydi. 466 sayılı kanun döneminde Türkiye AİHM tarafından birçok kez mahkûm edilmiştir.  Ceza Muhakemeleri Kanununun kabulü ile birlikte 141’de belirtildiği üzere haksız yere uğranılan tüm koruma tedbirleri tazminat kapsamına girmiştir. Buna göre CMK m. haksızlığı sabit bulunan; yakalama, gözaltı, tutuklama, arama, el koyma kararlarında doğabilecek maddi ve manevi zararlar tazmin edilebilecektir.  Buna karşın kanunda sayılı olan diğer koruma tedbirlerinden kaynaklı zararların tazmin edilmesi hususunda kanunda hüküm bulunmamaktadır.

Koruma tedbirlerinin haksız olması için yalnızca bu tedbirin başlangıcında haksızlığı ile sınırlı değil; başta haklı iken süreç içerisinde haksız bir tedbire dönüşmesi de aynı doğrultuda tazmin edilebilmektedir.

Örnek olarak hakkında yasal tüm şartlara uygun bir şekilde tutuklama kararı verilen bir kimsenin yakınlarına haber verilmemiş olması dahi CMK m.141.e belirtilen tazminat şartlarını sağlayabilmektedir.

Tazminatın kapsamı koruma tedbirinden zarar gören kişinin her türlü maddi ve manevi zararıdır.  Nitekim Yargıtay bu hususta;

Somut olayda, kaçakçılık suçunda kullanıldığı gerekçesiyle davacının kamyonuna el konulmuş, daha sonra taşınan eşyanın kaçak olmadığı belirlenerek kamyon 6 ay 20 gün sonra iade edilmiştir. Kaçakçılık suçunda kullanıldığı gerekçesiyle aracına el konulan davacının onurunun zedelendiği ve buna bağlı olarak manevi zararının oluştuğu tartışmasız kabul edilmelidir.” (Yar. CGK 12/04/2011, 2011/7-2 K: 2011/52)

Maddi tazminat yönünden başka bir kararında ise

“Tutuklandığı tarihte öğrenci olan davacının maddi kaybıyla ilgili itibar edilecek belge ibraz edilmesi halinde bu husus nazara alınarak maddi zararın belirlenmesi, belge ibraz edilmemesi Halide ise tazminat istemine konu işlem tarihindeki yaş durumu dikkate alınarak bu yaş grubu için belirlenen net asgari ücret üzeriden hesaplanacak miktarın maddi tazminat olarak verilmesi gerekir”  (Yar. 12.CD 2012/1888 E. Ve 2012/8135 K.)

Yargıtay kararları incelendiğinde özellikle maddi tazminatın hesaplanması noktasında mahkemelere bilirkişiye başvurulması hususunun işaret edildiği görülmektedir.

Koruma tedbirleri nedeni ile hak ve menfaatleri zarar gören kişiler karar veya hüküm kesinleştikten sonra tebliğden itibaren 3 ay her halükarda ise 1 yıl içerisinde tazminat isteminde bulunmak zorundadırlar. (CMK m.142/1)

Kanunda karar veya hükme bağlanmayan hallerde sürecin ne zaman başlayacağı hususu muallâk bırakılmıştır.  Tefhim veya tebliğ bulunmadığı hallerde hukuka aykırı kontrolün tamamlandığı andan itibaren tazminat davasının açılmasının gerektiği kabul edilmektedir. Ancak buna karşın AİHM bu halin etkin bir tazminat yargılaması imkânını kişilerden alıkoyduğunu kabul etmektedir. Bu doğrultuda;

“Bu durumda Mahkeme, yaptığı incelemeyi, başvuru tarihinde mevcut iç hukuk hükümlerine dayandırmıştır. Mahkeme, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 504. ve 505. Maddelerine göre bir kimsenin kovuşturmanın sona ermesi veya beraatine dair nihai karardan itibaren bir yıl içinde dava açabileceğini gözlemlemiştir. Ancak bu tarihte başvurucu hakkında kovuşturmayı sona erdiren bir karar bulunmamaktadır. Mahkeme ayrıca Hükümetin, başvurucu gibi hukuka aykırı bir şekilde tutulduğuna karar verilen kişilerin 504. Maddeye göre tazminat alabileceklerine dair bir emsal karar sunamamıştır. Bu durumda iç hukukta bir belirginlik yoktur. Öte yandan dosyada, Medeni Kanun’un 1000(3). fıkrasına dayanan bir dava örneği de yoktur. Bu gerekçeyle Sözleşme’nin 5(5). fıkrası ihlal edilmiştir.” (33343/96 PANTEA – ROMANYA)

Tazminat davasında ki görevli ve yetkili mahkeme zarara uğrayanın ikamet ettiği ilin ağır ceza mahkemesidir. Eğer ki kişinin ikamet ettiği yerde ağır ceza mahkemesi iş bu haksız tedbirle ilişkili ise ve başkaca bir ağır ceza mahkemesi yoksa bu noktada başvuru en yakın ağır ceza mahkemesine yapılmalıdır.

Devlet tarafından ödenen tazminatlar CMK m.143’te sayılan şartların gerçekleşmesi halinde geri alınabilir. Buna göre;

1- Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar sonradan kaldırılarak kamu davası açılması ve mahkûmiyete karar verilmesi

2- Yargılamanın aleyhte yenilenmesi ve beraat kararının kaldırılıp, mahkûmiyete karar verilmesi halleridir.

Söz konusu tazminatın istinaf ve temyiz sınırlarını karşılaması halinde; istinaf ve temyiz kanun yollarına başvurulabilir.

Tüm bu bilgiler ile birlikte yukarıda belirtilen şartların tamamının sağlanmasına karşı tazminata hak kazanamayacak kişiler CMK m. 144’te sayılmıştır. Buna göre;

- Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.

- Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.

- Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.

- Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar.

Tazminat talebinde bulunamazlar. Kanunun ilk halinde “Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler” inde tazminat talebinde bulunamayacağı belirtilmiş ise de bu hüküm 6459 sayılı kanunun 18. Maddesi ile yürürlükte kaldırılmıştır.