Adalet Bakanlığı’nın 10 Temmuz’da kamu kurumlarına gönderdiği “Ceza Muhakemesinde İş Yükünün Azaltılması Amacıyla Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile yine birtakım “sakıncalı” düzenlemelerin getirilmesi söz konusu. Bu yazıda, Tasarı’nın belki de en olmaması gereken düzenlemesinden, 21. Maddesi ile getirilen düzenlemeden bahsetmek istiyorum.

5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun mevcut “Uzlaşma” başlıklı 253. Maddesi bir kısım katalog suçlar saymış ve bu suçlara ilişkin uzlaşma yoluna gidilmesi halini açıklamıştır. 3. Fıkrasında ise, Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemeyeceği” ifade edilmiştir.

Bahsi geçen Tasarı’nın 21. Maddesi ile CMK m.253 değiştirilmektedir. Şöyle ki;

Başlık “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve 2. Fıkrası ile “Yalnız adlî para cezasını gerektiren veya kanun maddesinde öngörülen hapis cezasının yukarı sınırı beş yılı aşmayan ve mağduru belirli bir gerçek kişi olan suçlar bakımından uzlaştırma yoluna gidilebileceği yönünde değişiklik öngörülmüştür.

Yani bu değişiklikle artık mevcut hükümdeki katalog suçlar kaldırılmış olup, direkt olarak üst sınırı 5 yılı aşmayan tüm suçlarda uzlaştırma yoluna gidilebilecektir.

Yine, cinsel dokunulmazlığa karşı suçların bir kısmı da –cinsel taciz, sarkıntılık, reşit olmayanla cinsel ilişki gibi üst sınırı 5 yılı aşmayan suçlar- uzlaştırma kapsamında kalacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; getirilmek istenen bu düzenleme hali hazırda ülkemizde yürürlükte Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair  Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ne -nam-ı diğer İstanbul Sözleşmesi’ne- açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Zira Sözleşme’nin 48. Maddesi açıktır:

Madde 48 – Zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerinin veya hüküm vermenin yasaklanması 

1)Taraflar bu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.

Bizler, Özgecan cinayetinin ardından artık “Özgecan Yasası” olarak adlandırılan, kadın cinayetlerinde iyi hal ve haksız tahrik indirimi uygulanmamasına ilişkin yasa değişikliğini hayata geçirmek üzere canımızı dişimize takmış uğraşırken, bugün son derece ironik şekilde mevcut hükümler daha da feci sonuçlara yol açacak şekilde değiştirilmektedir.

Kadına şiddetin giderek daha da arttığı şu günlerde, bırakın iyileştirme yoluna gidilmesini, katili, şiddet bağımlısını, cinsiyetçi/kadınları ikinci sınıf vatandaş olarak davranan kişileri teşvik edecek düzenlemeler getirilmektedir.

Bildiğimiz üzere; kadına şiddet meselesi ülkemizde son derece ciddi bir “zihniyet” meselesidir ve bu zihniyet, gerek gelenekçi tutumlarla, gerek bilinçli şekilde uygulanan politikalarla daha da beyinlere kazınmamalıdır. Oysa bu tür düzenlemeler, tam olarak bu zihniyeti daha da derinleştiren, besleyen düzenlemelerdir.

Cinsel dokunulmazlığa ilişkin suçlarda uzlaştırma öngörülmesi, bu suçları işleyen ve bu suçlara meyilli kişilerde “cezasızlık” algısı yaratacaktır ki bu, toplumda bu suçların işlenme oranını doğrudan artıracaktır. Hukuk, toplum düzenini korumak için vardır.  Bu amaçla, gerektiğinde çok daha caydırıcı yöntemler uygular, uygulamak durumundadır. Lakin bahsi geçen düzenleme incelendiğinde, olması gerekenin tam aksinin hayata geçirilmek istendiğini görmekteyiz.

Kaldı ki, bu düzenleme ile uzlaştırma yolunun açılmasının doğuracağı kötü sonuçlar cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yanı sıra, tehdit-şantaj gibi kişinin can ve mal güvenliğine yönelik çok ciddi neticelere sebebiyet verebilecek başkaca suçlar için de geçerlidir.

Diğer yandan; düzenlemenin, bir o kadar ceza muhakemesi mantığına aykırı ve tehlikeli 4. Fıkrası ise şöyle:

“Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun fail tarafından mağdura karşı işlendiği hususunda yeterli şüphe bulunması durumunda, Cumhuriyet savcısı öncelikle uzlaştırma usulüne başvurup başvurmayacağını değerlendirir. Mağdur ve failin yakın ilişki içinde olduğu veya yakın mahalde yaşadığı durumlarda uzlaştırma usulü öncelikli olarak dikkate alınır. Fail veya mağdurun uzlaştırmanın uygulanmasını talep etmesi durumunda, Cumhuriyet savcısı uzlaştırma sürecini başlatmak zorundadır.

Bu fıkraya göre, üst sınırı 5 yılı aşmayan suçlarda mağdur yahut fail uzlaşmak istediğinde, zorunlu olarak uzlaştırma prosedürü başlatılacaktır.

Bu ise açıkça “dava pazarlığı” manasına gelmektedir. Burada faile inisiyatif tanındığını görmekteyiz. Oysa ceza yargılamasında faile inisiyatif tanınması toplumdaki tüm ceza algısının yer değiştirmesi ve ceza yargılamasının amacına ulaşamaması anlamına gelmektedir. Mağdurun, hiçbir şekilde uzlaşmaya yanaşmaması durumunda dahi, sırf fail istiyor diye uzlaşma masasına oturtulması kabul edilemez.

En önemlisi bu durum, mağdurun baskı ile, tehdit edilerek ve iradesi dışında uzlaşmaya zorlanması gibi girişimlere çok açık bir uygulamadır. Kesinlikle güvenilir değildir ve zaten bir kez mağdur olmuş bir kişiyi ikinci kez mağdur etmeye yöneliktir.

Uzlaştırma sistemi arabuluculuk sistemine benzemektedir ve özel hukukta uygulanması gerekir. Ceza yargılaması, Kamu Hukuku kapsamındadır ve kamu düzenini bozan failin, özel inisiyatiflerden uzak tutularak ve devlet gücü kullanılarak adil şekilde tespitini, yargılanmasını ve cezalandırılmasını amaçlar. Ve fakat uzlaştırma kurumu, bu minvalde ceza muhakemesinin amacına ve yöntemine aykırı bir nitelik taşır. Ceza muhakemesinde bu kuruma yer verilmesi sistemin gerektiği gibi işlemesine engel olacak, güç dengesini bozacak ve adaletin terazisini yanıltacaktır.

Bununla birlikte; güçsüzün, güçlü olan karşısında daha da güçsüz duruma düşmesi, hukuka dahi sığınamaması, adalet dağıtması umulan makamlar önünde göz göre göre istismar edilmesi demektir.

Tüm bunların yanı sıra, ceza üst sınırı 5 yılı aşmayan ve uzlaştırma kapsamına dahil olan tüm suçlarda, cezanın indirilerek para cezasına çevrilmesinin ise, parası olanın rahatça suç işleyebileceği bir sistem doğuracağı tartışmasızdır.

Ayrıca yine, Tasarı maddesinin 5. fıkrasına bakıldığında;

“Uzlaştırma usulüne başvurulması durumunda soruşturma dosyası adalet hizmetleri şube müdürlüğü bünyesinde kurulan uzlaştırma bürosuna gönderilir. Bu bürolar, Adalet Bakanlığı tarafından sertifika verilmiş kişiler arasından bir uzlaştırmacı görevlendirir.”

denildiği görülmektedir. Yürürlükteki hükümde uzlaştırmacının hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından seçilerek görevlendirileceği belirtilmiş iken, Tasarı’da böyle bir açıklama yapılmamış olup, bu son derece ciddi bir eksikliktir. Bu hususta uzlaştırmacının hukukçu bir kişi olması zorunluluğu getirilmesi, hukuk sağlığı için şarttır.

Tasarı’nın amacı her ne kadar iş yükünün azaltılması ise de; Tasarı bütünüyle incelendiğinde, bu amaçtan sapıldığını görmekteyiz. Bununla birlikte, iş yükünün azaltılması uğruna; insan haklarına, adil yargılamaya ve hukukun amacına aykırı, eşitsizliği teşvik eden hukuki düzenlemeler getirerek toplumda suç oranının artmasına göz yumulması ise kabul edilemez.


(Bu köşe yazısı, sayın Av. Tuba TORUN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)