Bilindiği gibi 9 Temmuz 2018 tarihinde partili Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi. Önceki sistemde (Parlamenter sistem) yürütmenin başında Başbakan ve Cumhurbaşkanı bulunmaktaydı. Başbakan aynı zamanda siyasi partinin başkanı ve hükümeti de kuran kişiydi. Cumhurbaşkanı ise Devletin tüzel kişiliğini temsil etmekte ve anayasanın kendisine verdiği bazı görev ve yetkileri yerine getirmekteydi. Fakat yeni sistemle birilkte bu iki makam birleştirildi. Cumhurbaşkanına hem devletin tüzel kişiliğini temsil yetkisi hem de yürütme görev ve yetkisi verilmiş oldu. (Anayasa md. 8) Aynı zamanda da Cumhurbaşkanına, üyesi olduğu partinin başkanı olabilme hakkı da verildi. (Anayasa md. 101 eski 4. fıkrası kaldırılarak)

Cumhurbaşkanına hakaret suçu Türk Ceza Kanununun 299. maddesinde şöyle düzenlenmiştir:

(1) Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun alenen işlenmesi hâlinde, verilecek ceza altıda biri oranında artırılır.

(3) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

Söz konusu bu suç parlamenter hükümet sistemi zamanında düzenlenmiştir. Yani bir tarafta Başbakan bir tarafta da Devleti temsil eden Cumhurbaşkanı varken Devleti temsil eden siyasi kimlikten uzak bu makamın saygınlığının korunması ve siyasi tartışmalardan uzak tutabilmek için düzenlenmiştir.

Maddenin gerekçesine bakıldığında:

“Cumhurbaşkanı Devleti temsil etmesi ve Anayasada belirtilen görev ve yetkileri göz önüne alınarak onun kişiliğine yöneltilen hareketin bir bakıma Devlet kuvvetleri aleyhine cürümlerinden sayılması gerektiği düşüncesinden hareketle bu madde kaleme alınmış ve Cumhurbaşkanına karşı hakaret müstakil bir suç haline getirilmiştir.”

Açıkça görüldüğü üzere suçun düzenlenmesinin sebebi Cumhurbaşkanının Devleti temsil etmesi ve tarafsız olması dolayısıyla kişisel olarak özel bir koruma sağlanma isteğidir. Sadece Devleti temsil değil ayrıca Cumhurbaşkanı eski sistemde tarafsız bir görev yürütmek zorundaydı. 2017 değişiklikleriyle 101. maddenin “Nitelikleri ve tarafsızlığı” şeklinde olan başlık da ilga edilmiş “Adaylık ve seçimi” olarak değiştirilmiştir. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı göreve başlarken etmiş olduğu yeminin içeriğinde de tarafsızlık vurgusu vardır.

Eski sistemdeki tarafsız, partisiz ve Devleti temsil eden Cumhurbaşkanını korumak üzere ayrı bir suç olarak düzenlenmiş bu suç, sistemin değişmesiyle birlikte sadece isimlerin aynı olması sebebiyle aynı şekilde uygulanmaya devam edilmektedir. Sorun da tam olarak bu noktadan kaynaklanmaktadır. Önceki sistemdeki Cumhurbaşkanının hukuki mahiyeti ile şu anki mahiyeti yukarıda belirtilen sebeplerle açıkça görüldüğü üzere farklıdır. Ceza hukukunda bilindiği gibi temel ilkelerden biri de suç ve cezalarda kıyas yapma yasağıdır. Şu anki fiili durum dolaylı bir kıyas yaratmaktadır. Suçun gerekçesine ve ceza kanununun ruhuna aykırı bu husus anayasaya aykırı bir durum yaratmaktadır.

Ayrıca bu durum uygulamada binlerce kişiyi de mağdur etmektedir. Siyasi parti başkanı olan ve dolayısıyla da tarafsız bir Cumhurbaşkanı olmayan mevcut sistemde; vatandaşlar yönetimdeki yanlışlıklar veya çeşitli siyasi sebeplerle bazen ağır eleştirilerde bulunabilmektedir. Ardından bu kişilerin fiilleri ceza davasına konu olduğunda, fail suçun ağırlığından dolayı tutuklanabilmekte ve genel hakaret suçundan daha ağır şekilde cezalandırılabilmektedir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi birçok kararında siyasilere yapılan eleştirilerin diğer sade vatandaşa yapılanlardan daha ağır ve rahatsız edici olmasının demokratik hukuk sisteminin vazgeçilmez bir öğesi olan ifade özgürlüğünün temel taşı olduğunu kabul etmektedir. Bu durumun çözümü için yapılması gereken ceza kanunumuzda bu suçun ilga edilmesidir. Dolayısıyla da partili ve taraflı Cumhurbaşkanına karşı işlenen hakaret suçunun genel hakaret suçlarından farklı işlem görmemesi gerekmektedir.

AVUKAT ÜMİT ALTAY