Bu ifadeyi ve tanımlamayı biz bulmadık. Devletin resmi yayın organı olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) haberlerinde, amirallerin yazdığı söylenen duyuru hakkında “Darbe İmalı Bildiri” tanımlaması kullanılıyor. Yani bunun bir darbe bildirisi olmadığını devletin resmi yayın organı da kabul ederek “ima” tabirini kullanıyor.

Türk Dil Kurumu Sözlüğünde ‘ima’ açıkca belirtilmeyen, üstü kapalı, dolaylı anlamlara gelebilecek bir anlatım şekli olarak gösterilmektedir. Halk arasında ise, şaka ile karışık, esprili anlatım olarak kabul edilmekte ve bu şekilde kullanılmaktadır. Üstü kapalı, açıkca ifade edilmeyen anlatımlardan, herkesin kendi isteğine göre ve işine geldiği şekilde anlam çıkaracağı açıktır. Bu bakımdan bir ima’dan, bir kalkışma çağrısı çıkarılamaz.

Açıklama metninde, hiç bir ima, anlaşılamayan örtülü ifade yoktur. Açıklama konusu gayet açık ve nettir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında yapılan anlaşmaların, kazanımlarım korunması önerilmektedir.

YAZININ ADI

Görüş açıklayan yazının adına kimileri “Bildiri”, kimileri “Duyuru”, kimileri “Açıklama” diyerek aynen “ima’da” olduğu gibi çeşitli anlamlar ve gizli güçler yüklemek istiyorlar. Bildiri denerek, sanki Noter’den çekilen “ihtarname” gibi, daha önce Silahlı Kuvvetler tarafından yapılan “İhtilal Muhtıra’larını” anımsatmak ve yazının üzerine gizli bir tehdit damgası vurmak istiyorlar. Yoksa bu bildiri ve duyurunun, aynen “Tüketici Hakları Dernekleri” tarafından yapılan açıklama ve görüş bildiriminden başka bir anlamı ve amacı yoktur.

SUÇLAMA NEDENLERİNDEN BAZILARI

Suç işlendiğinin bir göstergesi olarak, duyurunun neden “gece geç saatlerde” açıklandığı soruluyor. Bir duyurunun açıklanması için öngörülen ve uyulması gereken bir saat olmadığı gibi, erken saatte açıklanması halinde, sabah vakti daha insanlar uyanır uyanmaz insanları tahrik etti denilebilirdi. Bir bildirinin açıklanması için en uygun gün ve saatin yani “en hayırlı vaktin” belirlenmesini bekliyoruz.

Bir diğer suçlama nedenini, duyurunun neden “yazılı olarak” açıklandığı ve bir “basın toplantısında” açıklanmadığı oluşturuyor. İki sayfalık bir duyurunun yazılı olarak açıklanmasından bile kuşku duyan kişilerin, birkaç kişinin ve hele hele açıklama altında imzası olan 103, 104 kişinin bir araya gelerek açıklama yapmaları halinde, ne diyeceklerini düşünmek ve toplantılı açıklamayı önlemek için ne gibi yöntemlere başvuracaklarını düşünmek bile ürkütücü olacaktır.

İMZASI OLANLAR

Türk Silahlı Kuvvetlerinde “Albay’lık” dan sonra gelen ve daha önce “Paşa” olarak adlandırılan makam “General’lik”tir. Kara ve Hava Kuvvetlerinde “General”, Deniz Kuvvetlerinde “Amiral” deyimi kullanılır. Generallik makamı; Tuğgeneral, Tümgeneral, Korgeneral, Orgeneral olarak sıralanır. Adı ne olursa olsun, bu bildiri veya açıklamanın altında Deniz Kuvvetlerinden “emekli” olan 103 generalin yani amiralin adı bulunuyor, imzaları yok. Hazırlayan kişinin “Böyle bir demokratik metin hazırladık, ne dersin” demeleri üzerine “Hadi, benim de adımı yazın” demiş olmalarından başka bir katkıları yok. Yani toplu bir kalkışma söz konusu değil. Olaylar büyüdükten sonra, bir General’in durumu kendine yediremeyerek ‘ben de kabul ediyorum’ demesi üzerine sayı 104’e yükseldi. Başka subaylar veya başka mesleklerden olan kişilerin ‘Ben de kabul ediyorum” demeleri üzerine acaba “karma imzalı, ima’lı muhtıra’dan mı söz edilecek” orası belli değil.

GÖZALTI İŞLEMİ

Adı ne olursa olsun, bildirinin altında adı bulunan 103 kişiden yalnızca 10 kişi gözaltına alındı. Gözaltı işlemi ise gece yarısı, sabaha karşı evlerine baskın yapılarak uygulandı. Yataklarından kaldırılan, ileri yaştaki, emekli generaller emniyete götürülerek kapalı odalara konuldu. Oysa bu kişilere haber verilmesi halinde, istenilen gün ve saatte emniyete giderek ifade verecekleri kesindi. Buna rağmen tutuklanarak gözaltına alındılar.

Üstelik bu kişilerin; önemli kamu hizmetlerinde bulunmuş, emekli olmuş, belli bir yaşı geçmiş, istendiği ve çağrıldığı her zaman ifade vermeye gideceklerinden hiçbir kuşku duyulmayacak kişiler olmasına rağmen;  gece yarısı, sabaha karşı evlerine baskın yapılarak gözaltına alınmaları ise işin anlam verilemeyecek ayrı bir bölümünü oluşturuyor.

GÖZALTI SÜRESİ

Gözaltı süresi olan 4 günün sonunda, süre uzatılarak, bir 4 gün daha gözaltında bulunmalarına karar verildi. İşin ilginç yanı ilk 4 günlük gözaltı süresi içinde, yakalanan kişilerin ifadeleri alınmadı. Yani gözaltı süresi içinde, vakit yetersizliğinden ötürü ifadeler alınamadığı için uzatmaya gidilmedi. Uzatma sebebi olarak, evlerinden alınan ve toplanan belge ve bilgilerin çözümü henüz yapılmadığı, suç ve unsurları hakkında bilgi sahibi olunamadığı için uzatmaya gidildiği söylendi. Yani ortada henüz, suç ve suçluya ilişkin bir belge ve bilgi yoktu. O halde “neden” gözaltı işlemi yapıldı. İlk yapılması gereken şey; belge ve bilgilerin toplanarak, araştırma ve incelemenin yapılması, ortada bir suç ve suçlu varsa ondan sonra ifadelerinin alınması ve eğer gerekli ve zorunlu bir durum varsa gözaltına alma veya tutuklama yoluna başvurulması idi. Bu işlemlerin hiçbir yapılmadan, suç, suç unsurları ve suçlu belirlenmeden gözaltına alma işleminin yapılmaması gerekirdi. Şimdi, ileri yaştaki bu kişilerin ve ailelerin mağduriyeti nasıl karşılanacak.

Yaralama, adam öldürmeye teşebbüs, tecavüz gibi ağır suçlarda bile sanıkların ifadeleri alındıktan sonra denetimle serbestlikle bırakıldığı bir ülkede, yazılı açıklama yapan kişilerin neden gözaltında tutulduğunu anlamak da zor.

İMA’LI UYGULAMA

Söz konusu açıklamaya ilişkin olarak bir çok “ciddi kuşkular” var. Yazılı metnin altında iki gün sonraki tarih olmasına rağmen, metnin açıklanması ve basına sızdırılması iki gün önce gece yarısı yapılıyor. Yazılı metin ile sonradan açıklanan metin arasında farklılıklar olduğu söyleniyor. Yazılı açıklanma yapılmadan önce, bazı kişi veya makamların hazırlanmakta olan metinden haberdar oldukları söyleniyor. Hepsinden daha önemli olarak, bu olay üzerinde konuşmak ve yorum yapmanın tehlikeli sonuçlar doğuracağı yolunda “korkutucu bir ima” yayılıyor.

Önce varsayılan suça ilişkin belgelerin, bilgilerin toplanması, değerlendirilmesi, suç unsuru varsa bunların belirlenmesinden sonra, kişilerin ifadeleri alınması gerekirdi. Bütün bunlar yapılmadan, suç işlenip işlenmediği belli olmadan, olaya ilişkin bilgi ve belgeler değerlendirilmeden, olayda adı geçen bazı kişilerin gözaltına alınması ve gözaltı süresinin uzatılması önemli bir hukuk ve yönetim hatasıdır.

Yaşanan olayda bir “ima” aranacaksa, açıklama sonrasında izlenen yöntemde ve bu süreç ile topluma nasıl bir ayar verilmek istendiği konusunda aranmalıdır.

Av.A.Erdem AKYÜZ
Hukukun Egemenliği Derneği
Kurucu ve Onursal Genel Başkanı

……………………………………………………