Darbe-kalkışmaya ilişkin ilk yazımı gece yarısı yazmış ve saat 3.15 civarında yayınlanmıştı. Üstümüzden uçakların geçtiği, neyin ne olduğunun bilinmediği saatlerde. Tereddütsüz o an içimden ne geliyorsa yazdım, cümlelerim kırık dökük de olsa.
 
Yıllar önce, askerliğimi yaparken Hizbullah operasyonları vardı. Domuz bağı yapılarak öldürülenler bulunmuştu. Askerde konuşurken, bunun bir Türk örgütü olamayacağını savunmuştum. İnsan yaşadıkça daha da çok şey görüyor. Gün ışırken gördüklerimiz ve seyrettiklerimiz kakışma-darbenin daha da beter olduğunu gözler önüne serdi.
 
Herkes çok şey söyledi, memleket alt üst oldu, kurunun yanında yaşın da yanacağı günler tekrar başladı. Ben bugün bu yazımda kakışmayı insanlık ve haysiyet açısından incelemek istiyorum.
 
Hizbullah örneğinde dediğim gibi, öncelikle bu yapılanın Türklük ve Müslümanlığın zerresine sığmadığını yakıştıramadığımı söylemeliyim. Bunlar bu vatanın evladı olamazlar. İşte bu insanlık boyutu.
Acaba hangi görevli kendi polisine bomba atabilir? Bu emri verenlerde en küçük bir vicdan, Allah korkusu ya da insanlık olabilir mi? Zira belki bir kaç gün önce PKK’ya karşı birlikte omuz omuzaydılar.
Hele hele Meclis nasıl bombalanabilir? Kaldı ki, ordu, Meclis’in ordusudur.
Yine tüyler ürpertici bir haber daha. Kuleli’den 80 öğrenciye silah verilip karakol bastırılmış. Hangi öğretmen-komutan yapabilir bunu? Bu adam kendisine emanet edilen çocukları sürerken çatışmaya kendi evladı olsa yapabilir miydi?
Ben meselenin insaniyet noktasında da tahlil edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Sorgulamalıyız kendimizi. Bu canavarları biz nasıl yetiştirdik? Bizim sıralarımızdan, okullarımızdan, bayramlarımızdan, neşelerimizden ve acılarımızdan geçmedi mi bu insanlar? Nerden geldiler bir anda bu ülkeye?
 
Hep dua ederim: Eğer bir arkadaşım vuracaksa beni sırtımdan, Allahım beni döndürme, gösterme bunu bana diye. Ölmeden bin kere daha ölmemek için.
Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanının yaverleri. Sizler bu insanları bin kere öldürdüğünüzün farkında mısınız? Hangi topraklarda yetiştiniz siz?
 
Daha önce Cemaate yazmıştım müteaddit defalar. Nedir kadrolaşma telaşı ve hırsı? Bu mudur bir cemaat? Cemaat bu hırsı ile yılların ümitlerini kırdı, emeklerini heba etti ve bu kadar masumu ateşe attı. Gerilim üzerine gerilim tırmandırdı. Siz cemaati yönetenler mutlu musunuz? Bu mudur sizin sulhün bekçiliği anlayışınız?
Sonra siz kavga edenler, hepiniz kaçıp gittiniz. Masumlarınıza bıraktınız acılarınızı. İmtihan dediniz, sabır dediniz. Elenme dediniz ve acıları yüklediniz arkada bıraktıklarınıza.
Bıraktığınız masumları savunmak, sizlerle kavga eden benim gibi hukukçulara kaldı yine.
 
Fethullah Gülen’in darbe yapmadık açıklamaları inandırıcı değil artık. Eğer tankın önüne gelip dikilse idi inanılabilirdi. Gerilimi tırmandıranların, -her kimse- yaygın adlandırılmaları ile bütün imamlarının eğer haysiyetleri varsa gelip Türkiye’de yargılanmaları gerekir. Allah’a hizmet deyip kuruşlarını çocuklarının rızkından alıp artıran ve verenlerin, gecesini gündüzüne katanların sadece dua edenlerin sayenizde perişan olduğu, çoğu kez de cezalandırıldığı bir ülkede çarmıha da gerilseniz çok bir şey yapmış olmayacağınız kanaatindeyim. İşin haysiyet tarafı da bu bence.
 
Sanık olmanızı istiyoruz sadece sizden. Eğer suçlu iseniz dünyadaki hiç bir cezanın sizlere yetmeyeceğini, ahirette dahi yakalarınızdan tutulacağını biliniz. Bu kadar masum vatan evladının kanı, acısı, perişanlığı var. Sayenizde ekmeklerinden olmuş binlerce insan var, başları önüne eğilenler var. Alt üst ettiğiniz ülke var. Akşam evine dönemeyenler, musalladan uğurlananlar var.
 
Hukukçuluk ne zor....
Masumu savunmak vebal istiyor, darbeye karşı koymak vebal istiyor. Her zaman dediğim gibi -Ensar Vakfı için de yazmıştım- bu kadar büyük yapılanmalarda bir kişi bile masumsa toptan mahkum edilemez, toptan terör yaftası yapıştırılamaz. Cumhurbaşkanının altı ibadet dediği kısma zulmedilmemeli. Bunları söylemek bile bir hukukçu için bedel gerektiriyor bugün.
 
Sayın Cumhurbaşkanı ve sayın Başbakanım...
Merhamet değil adalet gerek. Ancak suçluyu suçsuzdan ayırarak ve hepsinden öte ilahi adalette bir masuma bile dokunmanın vebalini gözettiğinizi düşünerek yazdım hep. Sayın Cumhurbaşkanı’nın altı ibadet dediği insanlara zulmetmeyin. Bugün en zor gün sizleredir. Zira başarının vebali, kaybın vebalinden daha büyük olabilir. Her zaman için adalet erdem işidir.
Ebu Bekir (ra.) kadılık yapan oğlu Abdullah'a şöyle yazar: "İki kişi arasında, öfkeli olduğun zaman hüküm verme. Zira, ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Kimse, öfkeli iken, iki kişi arasında hüküm vermesin."
 
Devleti, insanlığını yitirmiş bu darbecilerden ayıran da öfkenin yenemediği adalettir.