İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Kanal İstanbul Projesi’ne” karşı çıktığı için suçlanıyor. Yani kanal İstanbul projesinin, devletin temellerinden ve temel projelerinden biri olduğu kabul edilerek, devletin temel dayanaklarına karşı çıktığı ve hatta devletin temellerini yıkıcı eylemler yaptığı varsayılıyor.

Öncelikle bu deyimlerin yani “devlet” , “devletin temelleri”, “devlet projesi” ve “proje” sözcüklerinin içeriğine ve ne anlama geldiğine bakmak gerekir.

Devlet”; toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş bir topluluğun oluşturduğu tüzel kişiliktir. Bu tüzel kişiliğin yani Devletin temelleri, kuruluş esaslarını belirleyen kaynaklarda, Anayasa’sında yer alır. Bizim Anayasamızda bunlar; “Türkiye Devletinin, Atatürk İlkelerine bağlı, dili Türkçe olan, demokratik, laik bir Cumhuriyet ve sosyal hukuk devleti” olduğudur. Aynı temel kaynakta, bu ilkelerin değiştirilmesi bir yana değiştirilmesinin dahi önerilemeyeceği yer almaktadır. Bu ilkelere karşı çıkmak, tümünün veya birinin değiştirilmesini istemek, devlete karşı çıkmaktır ve bir suçu oluşturur.

Bir kısım halk kesimi, Devlet adına çalışan ve devlet adamı denilen kişileri; devletin temsilcisi değil doğrudan devletin kendisi gibi görmektedirler. İşin en vahim tarafı devlet adına çalışmakla yükümlü olan siyasiler, yöneticiler, bürokratlar da kendilerini doğrudan devlet gibi kabul etmektedirler, Böyle gördükleri ve görüldükleri için, bu kişilerin; kendilerine veya görüşlerine karşı çıkmak, sanki doğrudan devletin kişiliğine, kimliğine karşı çıkmak gibi kabul edilmektedir. Bunun en net ifadesi Fransa Kralı 14. Louis’e atfedilen “Devlet benim” sözüdür. Devlet adına çalışan ve bir başka ifade ile devletin işçisi konumunda olan siyasiler ve yöneticiler, kendilerini devletle özdeşleşmiş gibi gördükleri için, kendilerine veya kendilerinin projelerine karşı çıkanları; sanki devlete, devletin temel ve değiştirilemez ilkelerine karşı çıkış gibi görerek büyük bir yanılgıya düşmektedirler. Bu kişilerin görüş, düşünce, çalışmalarına ve projelerine karşı çıkmak; hiçbir zaman devlete, devletin temel ilkelerine ve esaslarına dayanan çalışmalarına karşı çıkmak olarak kabul edilemez.

Eğer böyle olursa “devletin projelerine, gerçekleştirilen yapılarına karşı çıkmak bir suç teşkil ederse”; eğitim ve inanç sistemini değiştirmek, fabrika ve kuruluşlarını özelleştirmek, kapatmak tam anlamıyla devlete karşı çıkmak anlamına gelecek ve devletin temel dayanaklarını yok eden bir eylem olarak görülerek suç teşkil etmesi kaçınılmaz olacaktır.

Özel bir kurum veya devlet adına gerçekleştirilmesi düşünülen; değişik alanlarda planlanarak programa alınan, yapım süreci içinde bir kısım değişikliklere uğrayan ve hatta tümden iptal edilmesi olasılığı bulunan, çalışmalara ise “proje” adı verilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, projeler her türlü eleştiriye açık olmaktan öte, eleştiri ve karşı tepkilere gereksinme duyan ön çalışmalardır. Projelerin eleştirilmesi, karşı çıkılması, vatani görevle eşdeğer bir hizmet biçimidir, bir suç olarak kabul edilemez.

Bu konuda adı geçen kişiye yöneltilen bir diğer suç unsuru ise, bu eleştiri, çalışma ve uyarıların, belediye bütçesinden yani kamusal kaynaktan yapılmakta olmasıdır. Eğer yapılan gider ve masraflar, kişisel, ailesel bir temele dayansa idi bu görüş tamamen doğru olacaktı. Ancak üzerinde durulan ve eleştirilen “kanal İstanbul” çalışması, büyük bir kenti ve hatta tüm ülkeyi ilgilendirmektedir. Bu bakımdan yapılan harcamalar, kamu görevi kapsamında harcanan, zorunlu, kamusal giderlerden olmaktadır. Eğer aksi şekilde düşünülecek ise, bir takım miting ve toplantılarda, katılanların üzerine atılan çiçekler, şekerler ve çayların, kapılara bırakılan odun ve kömür paketlerinin, tam olarak isnat edilen kabahat ve suçlar kategorisine girmesi kaçınılmaz olacaktır.

Av.A.Erdem AKYÜZ
Hukukun Egemenliği Derneği
Kurucu Genel Başkanı