"Ol" Yaratıcı’ya ait olan düşüncenin bir yansıması mıdır?

Platon'un İdealar dünyası olarak tanımladığı düşünce; var olan her şeyin görünmeyen ama var olan bir idealar dünyasının yansıması olduğudur. Gerçek olan, ideanın kendisidir. Duyular dünyasının algıladıkları ise bir taklittir. İdea; Yaratıcı’nın düşüncesi, var oluşun kaynağı niteliğindedir. Yaratıcı bu yetisinden esirgemeden bize de bahşetmiştir. O nedenle düşünme olgusu insanın en önemli yetisidir. Sonsuz ve sınırsızdır.. Ve her düşünce bir "Ol"dur.

Biz, her ne olursa olsun çarpık, yamuk, yeterli, yetersiz hemen her düşündüğümüzü olduruyoruz! Bu “Ol”lar bizim bilinç düzeyimizin var ettiği nitelikte ve niceliktedir. Aslında düşünce; bir bağ kurma eylemi ve bir anlam üretme sürecidir.Düşüncelerle ilerleriz. Ve düşünce, içinde bulunduğumuz toplumun yapısı, inançları, kültürü, geleneği, coğrafyası gibi unsurlardan etkilenir. İnsan doğduğu yere göre bir düşünce yapısıyla hayatını sürdürür.

Düşünmek bir eylemdir ve düşünme eyleminin kendine özgü kuralları vardır.

Bazen düşünmek sandığımız şey duyularımızın istekleri olabilir. Eğer yalnızca duyularımızın itilimiyle bir düşünce oluşturuyorsak bu düşünce yapısı düşük düzeyde maddesel ve yersel bir enerjiye yakın olacaktır. Ve bu düzeydeki bir düşünce yapısı beraberinde korkuyu, kaygıyı, tükenmeyi, doyumsuzluğu, yetersizliği sanal ve geçici hazları beraberinde taşıyabilir.

Beden ruha hizmet içindir. Zamanla bu bilgi unutulunca beden yalnızca bu dünya üzerinden bir düşünce oluşturdu.

İnsan maddesel bir dünyaya doğduğu için onun sahasında ruhsallığını arka plana atar. Oysa beden ruh içindir. Yani beden ruha hizmet içindir. Zamanla bu bilgi unutulunca beden yalnızca bu dünya üzerinden bir düşünce oluşturdu. Bir taraftan da içindeki derin boşluğu doldurmaya çalıştı. Bu boşluğu maddi varlığı ve maddesel yapı üzerinden arayınca düşünceleri sığ bir zeminde çözüm arayışı içinde ömrünü tamamladı. Varlığımızı, sağlıklı ve güvenli maddesel koşullar altında sürdürmemiz elbette önemli. Dikkat edilmesi gereken şey şudur: Düşüncelerin salt madde üzerindeki hareketi eksik olacağı ve bundan dolayı sağlam ve sağlıklı bir düşünce oluşmayacağı hususudur. Düşüncenin ne kadar önemli bir eylem olduğunu bilemediğimiz için kendimize ve çevremize fark etmeden büyük zararlar veriyoruz.

Düşünceler maddeyi harekete geçiren bir tür frekanstır. Bedenimize form verir, yüzümüzdeki ifadeyi değiştirir, bakışlarımıza ise derinlik katar.

Düşünceler; olumlu, olumsuz ve nötr başlıkları altında derlenebilir. Olumsuz düşüncelerimiz negatif duygular yüklenir, olumlular ise pozitif duygular.. Aslında düşüncelerin en makbulü, her iki ucun etkisini ölçümleme yetisiyle birlikte nötre yakın bir yerlerde olma halidir. Örneğin çok üzücü bir olayın acısını hissederken bu acının içine düşmeyerek sürecin mutlak geçeceği bilinciyle hareket etmektir. Bu düşünme eylemi bir kez deneylendiğinde zihinde bir iz bırakacaktır. Ve bu bilgi deneyim olarak diğer zor durumların taşınmasına yardımcı olacaktır. Peki bu nasıl olur? Elbette zihinsel bir disiplinde düşüncenin değere dönüşeceği biçimde işletilme egzersizleriyle mümkündür. Ne düşündüğümüzün ve nasıl düşündüğümüzün farkına varmak düşünmenin içeriğini görmeye atılacak büyük bir adımdır. Örneğin birini severken neden sevdiğimizi bildiğimizi sanırız veya birinden hoşlanmamışsak ondan neden hoşlanmadığımızın gerekçelerini üretir ve nedenini bildiğimizi sanırız. Oysa gerçek neden çoğu zaman bunlar değildir. Düşünce sandığımız duyusal sanallığımızdır. Eğer gerçek düşünceler olsaydı sevdiğimiz bir insana karşı kısa bir süre sonra düşüncelerimiz negatif bir düşünceye taşınmazdı. Bu duyguyu oluşturan olayın veya durumun ne olduğuna empatik bakabildiğimizde gerçek düşünceye ulaşmamız mümkün olabilecektir. Düşünceler bize ait olmayıp ortak inanılar üzerine kurulmuş olabilir. O iyi, bu kötü kalıpları çerçevesindeki inanılar gibi.. Ve bu kalıplara dayalı ön yargıları düşüncelerimiz olarak görme hatası..

Düşünceler duygularla, akılla, iradeyle, idrakla, sezgiyle, birikimle, anılarla, geçmişle, gelecekle ve şimdiyle hareket eder. Bu yetilerimiz konusundaki önemi çok da önemsemiyoruz toplum olarak.. Oysa yaşamı ve yaşamayı kendimize ve sevdiklerimize karşı değerli ve mutlu kılmak istiyorsak bu yetimizin yukarıda sayılan unsurlarla sağlıklı bir şekilde işbirliği içinde olup olmadığının farkına varmamız gerekmektedir.

Düşünmenin boyutları var. Bunlar tek boyutlu düşünmeden çok boyutlu düşünmeye kadar olan bir yelpaze değerine sahiptir. Çoğunlukla düşüncelerimiz çok boyuta ulaşmadan tek boyutlu bir sebep sonuç ilişkisine kilitlenir. Bu yüzden sorunları çözmemiz neredeyse imkânsızlaşır. Örneğin takıntılı düşünceler tek boyutlu düşünce biçimiyle hareket eder. Kişi, tıpkı takılmış bir plak misali aynı konuyu aynı duyguyu aynı düşünceyi tekrar tekrar zihninde başa sararak hiçbir ilerleme kaydedemez ve sorun bir çığ gibi büyür. Ve kişi bu durumdan büyük yaralar alır. Aslında düşünce sağlıklı bir zemine oturtulmadığında psikolojik kökenli birçok hastalığa sebep olur. Örneğin; şizofreni, bipolar bozukluk, şizo- affektif, dissosiyatif bozukluklar, borderline bozukluklar, obsesyonlar gibi.. Düşünme bozuklukları sadece psikolojik hastalıklara değil psikosomatik etkiler dediğimiz vücudun hemen her bölgesine sirayet edebilecek rahatsızlıklara da sebep olurlar. Kanser bu rahatsızlıkların en uç örneklerinden biridir.

Mahatma Gandhi’ düşünceyi şöyle yorumlamış:

“Düşüncelerine dikkat et; sözlere dönüşüyorlar,

sözlerine dikkat et; eyleme dönüşüyorlar,

eylemlerine dikkat et; alışkanlıklarına dönüşüyorlar,

alışkanlıklarına dikkat et; kişiliğine dönüşüyorlar,

kişiliğine dikkat et; kişiliğin kaderin oluyor!”

Düşüncelerimiz algılar üzerinden dış uyaranlarla manipüle edilir. Bu yöntemi en çok da tüketim endüstrisi kullanır. Hiç ihtiyacınız olmayan bir konuda ihtiyaç üreterek tüketimi teşvik eder.. Ve tüketici olarak seve seve, koşa koşa, büyük bir istekle almaya bayılırız! Almaya ihtiyacımız var mı diye sorgulamayız bile.. Nasıl mı? Diyelim ki ayakkabılarımızı, elbiselerimizi, çantalarımızı, kazaklarımızı vb. ihtiyacımız olduğu için mi alırız yoksa kendimizi daha iyi hissetmek için mi alırız? Modaya uymak, farklı görünmek, değişiklik yapmak, mutlu olmak gibi farklı nedenlerden dolayı çeşitlilik isteriz. Yani duygularımız düşüncelerimizi, düşüncelerimiz algılarımızı, algılarımız sahip olma duyumuzu etkiler. Ve bu yoğun etkiyi bertaraf edecek bir düşünce yapısına sahip değilsek ağırlıklı olarak irade bizim inisiyatifimiz de olmayacaktır. Her ne kadar karar verenin biz olduğunu düşünsek de, o karar bize ait değil bizim dışımızda gelişen ve bizi ele geçiren kararlardır. Şayet bunlara sahip olma duyumuzu tatmin edemezsek cehennem azabı orada başlar. Düşünceler kor bir aleve döner ve için için bizi yakmaya başlar.

Düşünceleri tüm zararlı tortulardan arındırmak kaliteli bir yaşamın en büyük adımlarından biridir. Peki, nasıl yapmamız ve nereden başlamamız gerekir? Bunun için önemli bir kaç başlık uygulandığında oldukça katkı sağlayacaktır.

Şöyle ki;

- En çok neyi düşünürsünüz? (Eşiniz, sevgiliniz, işiniz, para, güvenliğiniz, sağlığınız vb.)

- Düşündüğünüz konunun içeriği genellikle neye bağlıdır? (İlgi, sevgi, sadakat, nezaket, titizlik, dürüstlük vb.)

- Düşüncelerinizin ne kadarı size göre ne kadarı kendisi gibidir?

- Bir konuyu değerlendirirken ilk önce olumlu mu yoksa olumsuz yönünü mü dile getirirsiniz?

- Kötümser, karamsar düşünceleriniz yerine iyimser, umut dolu düşüncelere yer açar mısınız?

- Düşüncelerinizi karşınızdakinin anlayacağı gibi ifade eder misiniz?

- Düşündüklerinizi bir kez daha düşünüp süzgeçten geçirir misiniz?

- Kısa, orta ve uzun vadeli düşünceleriniz için bugün ne yapıyorsunuz?

- Hiçbir şey düşünmeyerek zihni boşaltmak..

Bazı kişiler bir şeyi sürekli düşündüklerinde onun olacağını varsayar. Sonra neden olmuyor diye yakınmalar başlar. Düşündüğümüz şeylerin soyut ve somut kısımları bulunmaktadır. Soyut kısmının somuta dönüşmesi için süreci gereği gibi işletmek kaçınılmazdır. Yani biz düşünceyi sağlıklı işletirsek sağlıklı sonuçlar, sağlıklı işletemezsek sağlıksız sonuçlarla karşılaşırız. Örneğin bir iş, bir meslek seçelim. Bu meslek sağlık sektöründeki bir meslek olsun. Bu mesleği yapmaya karar vermeden önce tahammül sınırlarımız, sağlığa bakış açımız, duygusal yönümüz, olayları yönetme kabiliyetimiz yeterli düzeyde değilse bu meslekteki başarı oranımız etkilenecektir. Veya diyelim ki bir şeyi çok istiyoruz, ama hemen ardından "ya olmazsa" diyorsak olacak bir işi oldurmadığımızı bilmeliyiz. Bir şeyi istediğimizde o düşünceyi bozmak yerine o düşünceyi saf ve temiz tutarak gerekenleri yapmaya özen göstermeliyiz. Bu düşüncelerimiz her tür konuda olabilir. Mesela sürekli benzer sorunlarla karşılaşıyorsak bu sorun bize bir şeyleri yanlış yaptığımızı işaret ediyordur. Neyi yanlış yaptığımızı ise bu noktalara bakarak bulabiliriz. Bazen çok basit gibi görünen hataları göremeyebiliriz. Bu noktada da bir uzman yardımını almak bizi daha büyük hatalardan, daha büyük hasarlardan koruyacaktır.

Düşünme bir yetidir. Onu doğru işletirsek hayata yön verip kendi mucizemizi yaratabiliriz.

Düşünmenin, istemenin, beklemenin veya vazgeçmenin bir usulü vardır. İstediğimiz şeylerin olması için bir potansiyel, bir emek ve bir sürece ihtiyacımız olduğunu unutmamalıyız. Bir şeyleri isterken belki de bir şeylerden vazgeçmemiz gerekiyor olabilir. Mesela hayattan yüksek beklentilerimiz var ise yüksek beklentileri karşılayacak bir donanıma ihtiyacımız olduğu anlamında düşünebiliriz. Bu da zaman, emek ve yatırım demektir. Bazı insanlar sadece düşünmüş olmayı o düşüncenin gerçekleşmesiyle eşdeğer görürler. Oysa bu yeterli bir durum değildir. Düşüncenin eyleme ve eylemin işlevselliğe gereksinimi vardır. Kısaca bir şeyi istemek o şeye sahip olmanın tamamı demek değildir. Bir şeyi istemek o şeyin olması için uygun koşulları oluşturma çabasıyla birlikte sonuç verecektir.

Düşünceler tek başına değildir. Beraberinde duygu, akıl, sezgi, irade, idrak, yaratı, hayal, gibi yetilerle de hareket eder. Düşüncenin içinden bu unsurlardan biri veya bir kaçı idealin altında bir işlem yapıyorsa düşünce de buna göre bir sonuç verir. O halde bu unsurların her biri kendi içinde çok önemli.. Eğer istediğimiz ölçülerde yaşamıyorsak bu yaşantılar bizim fark etmeden tercih ettiğimiz veya başkalarının bize empoze ettiği yanlış düşünceler olabilir.

Düşünmek ve düşünmeyi bir beceriye dönüştürmek eğitimle gelişir. Bunun adı zihinsel disiplindir. Hayat seçimlerden ibarettir. Bedensel varlığımızla ruhsal varlığımız arasında bağ kurmak akıllıca bir tercihtir. Her benlik duyular dünyası ile anlamlar dünyası arasında kendi düşüncesi düzeyinde bir yolculuk içindedir.

Nimet Erenler Gülkökü

Sosyolog- Aile Danışmanı ve Araştırmacı Yazar