ABD 2009 İnsan Hakları Raporu’nda Ergenekon davasının uzun sürmesi ve uzun tutukluluk sürelerinden yakınanlara “Türkiye’de genelde yaygın olan uygulama budur” diye açıklama getirildi. Basın özgürlüğü ve yargı bağımsızlığının gözetilmesi gereğine dikkat çekilen raporun satır aralarında Türk kamuoyunun gündemine geçen yıl düşen binlerce insan hakları davasından kimilerinin seçilip konulması dikkati çekti.

-OLUMLU GELİŞMELER DE VAR-

Kimi dini grupların, dinlerinin gereğini açıkça yapmalarının, mülk sahibi olmalarının ve liderlerini yetiştirmelerinin sınırlandırıldığı, kadınlara yönelik töre cinayeti, tecavüz dâhil şiddetin büyük sorun olmaya devam ettiği, çocuk evliliklerinin yasak olmasına karşın ısrarla devam ettiği kaydedilen raporda olumlu gelişmeler ise şöyle sayıldı:

“Yıl boyunca ifade özgürlüğüne saygı ve Kürtçe ile diğer Türkçe olmayan dillerin kullanımı açısından olumlu gelişmeler de oldu. Bunlardan bazıları şöyle: Türk devletine hakareti yasaklayan TCK’nın 301’inci maddesinden kaynaklanan mahkûmiyet ve soruşturmaların sayısında önemli azalma; 24 saat Kürtçe yayın yapan devlet televizyonunun yayına başlaması; devlet televizyonunda günde iki kez yarımşar saat Ermenice yayın yapılması; Türkçe dışındaki dillerde 24 saat yayın yapacak televizyon istasyonlarıyla ilgili düzenlemeler; mahkûmlara ziyaretçileriyle Türkçeden başka dille konuşma serbestisi getiren düzenlemeler; diğer ‘yaşayan’ diller arasında Kürtçe’nin de öğretildiği üniversitede bir Kürtçe bölümüne onay.”

-2009’UN TERÖR BİLANÇOSU-

Raporda Türkiye’de terör olaylarında geçen yıl 36 sivilin öldüğü, 115 sivilin yaralandığı, 77 güvenlik görevlisinin şehit edildiği, 385’inin yaralandığı ve silahlı çatışma sonucu bölücü terör örgütü üyesi 105 teröristin ölü, beş teröristin ise yaralı ele geçirildiği belirtildi. Sivillerin ölüm sayısında 2008’e göre azalma kaydedildiği belirtilirken geçen yıl mayın ve başıboş patlayıcılar nedeniyle dokuz sivilin öldüğü 26 sivilin ise yaralandığı ifade edildi. ışkence ve kötü muamelenin resmi binalar yerine, bunların dışında ve kayda geçirmenin zor olduğu yerlerde yapıldığına ilişkin iddialara yer verilen raporda hapishaneler konusunda şöyle denildi:

-10 BİN "KAPASİTE FAZLASI" MAHKÛM VAR-

“Adalet Bakanlığı ülkede 105 bin 726 kapasiteli 367 hapishane bulunduğunu, buralarda 114 bin 502 mahkûm bulunduğunu, bunun 59 bin 474’ünün davalarını bekleyen tutuklular olduğunu bildirdi. Genelkurmay Başkanlığı ise 5 bin 300 kapasiteli 25 askeri hapishanede toplam bin 36 mahkûm bulunduğunu, bunların 678’inin mahkemeleri süren tutuklular olduğunu belirtti. ınsan hakları örgütlerine göre hapishanelerde 22 bin 622 çocuk bulunuyor, bunlardan 177’sinin anti terör yasaları uyarınca güneydoğuda PKK yanlısı protestolarda polise taş atmaktan mahkûm Kürt çocukları olduğu iddia edildi.”

-ABDULLAH ÖCALAN’IN LAVABOSU-

Abdullah Öcalan’ın önceki hücresinden birkaç “inç” küçük, ancak bir köşesinde tuvalet ile fazladan pencere bulunan yeni bir hücreye alındığı, kendisine spor ve mahkûm mağazasından alışveriş yapmak üzere dışarı çıkma olanağı tanındığı, diğer mahkûmlarla görüşebildiği belirtilen raporda şu bilgilere yer verildi:

-ADİL YARGILAMA-

“Kanun bağımsız bir yargı öngörmektedir; bununla birlikte yargı zaman zaman dış etkilere maruz kalmaktadır. Yargıda yolsuzluğa ilişkin raporlar bulunmaktadır. Kanun hükümetin, yargı gücünün uygulanmasına ilişkin tavsiyede bulunmasını ya da emir çıkarmasını yasaklamaktadır, ancak hükümet zaman zaman hükümeti eleştiren yargıçlara karşı resmi soruşturma başlatmıştır.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargı bağımsızlığına zarar verdiği gerekçesiyle büyük ölçüde eleştirilmektedir. Adalet Bakanı yedi üyeli bir kurulun başkanı olarak görev yapmakta ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı da söz konusu kurulda hizmet etmektedir. Kurallar bu iki yetkiliden birinin toplantılara başkanlık etmesini şart koşmaktadır. Kurul mahkemeler için hâkim ve savcıların seçimi ile alt düzey mahkemelerin gözetiminden sorumludur. Kurul Adalet Bakanlığı içinde yer almakta kendi bütçesine sahip bulunmamaktadır. Anayasa görev süreleri içinde iş güvencesi sağlarken Kurul, yargıç ve savcıların kariyerlerini atamalar, transferler, terfiler ve cezalarla kontrol etmektedir.

Savcı ve hâkimler arasındaki yakın bağ uygunsuz bir görüntü vermiştir. Savcılar ve yargıçlar Yüksek Kurul tarafından atanmadan önce birlikte eğitim görmektedir. Bir kez atandıklarında birlikte yerleştirilmekte, sık sık aynı büro ortamını paylaşmakta ve sıklıkla aynı duruşma salonunda beş yıldan fazla çalışmaktadırlar.

Kanun hızlı yargılanma hakkı tanımaktadır; bununla birlikte mahkemeler zaman zaman yıllar almaktadır. Güvenlik görevlilerine ilişkin davalar sıklıkla, görevlilerin vaktinde ifade vermemeleri ya da duruşmalara katılmamalarından dolayı gecikmektedir.

-Hükümet siyasi mahkûm olarak nitelenen kişilerin terörist örgütlerin ya üyesi ya da bunlara yardım eden kişiler olduğunu belirtiyor. Hükümete göre 21 Ekim itibarıyla hapishanelerde 2 bin 869 hükümlü ve 2 bin 699 tutuklu, terörizm suçlamasıyla tutulmaktadır.”

-İFADE VE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ-

ABD raporunda ifade ve basın özgürlüğünün Türkiye’de yasal olarak sağlanmış bulunduğunu ancak hükümetin bu özgürlükleri kimi durumlarda sınırlamaya devam ettiği yazıldı. Raporda “Önde gelen hükümet yetkilileri yıl boyunca basını şiddetli biçimde eleştiren açıklamalar yapmışlardır. Hükümet yıl boyunca bir medya patronuna karşı, kimi gözlemciler tarafından medya patronunun basın ve yayın organlarının siyasi editoryal çizgisiyle bağlantılı olduğu düşünülen önemli bir vergi cezası tahsil etmiştir.

Kişiler birçok durumda devleti ya da hükümeti, dava riski ya da hükümet soruşturması riski olmadan alenen eleştirememektedir ve yönetim bazı dini, siyasi ve Kürt milliyetçisi ya da kültürel görüşlere sempati duyan kişilerin ifadelerini kısıtlamaya devam etmiştirÖ
2008’de bir grup entelektüel 1915’teki trajik olaylar hakkında bir ‘Ermenilerden özür diliyorum’ kampanyası başlattı. Kampanya için 30 binden fazla imza toplandı. Yönetim kampanyayı düzenleyenlere karşı, 301’inci maddeyi ihlal ettikleri gerekçesiyle Ocak ayında bir soruşturma başlattı. Yargıtay yılsonu itibarıyla davayı inceliyordu.”

-HÜLYA AVŞAR RAPORDA-

İnsan Hakları Raporu’nda “Eylül ayında savcılık oyuncu Hülya Avşar ve gazeteci Devrim Sevimay hakkında, ‘PKK’yı silahları bırakmaya ikna etmek zor olacak’ yönünde bir açıklama yapan oyuncuyla yapılan röportaj dolayısıyla soruşturma başlattı. Kamuoyunda kin ve düşmanlığa neden olacağı ileri sürülen açıklamalar hakkında kovuşturmaya gerek görülmedi. Haziran ayında yetkililer gazeteci Nedim Şener hakkında yayımladığı bir kitapla bağlantılı olarak ‘gizli bilgiyi yayımlamak’ ve ‘hükümet yetkililerine hakaret’ suçlamasından dolayı iki dava açtılar” bilgileri de hatırlatıldı.

-BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN AÇTIĞI DAVALARDAN ÖRNEKLER VERıLDı-

AKP’nin bazı üyeleri ve Başbakan Erdoğan’ın gazetecilere ve karikatüristlere dava açmayı yıl boyunca sürdürdüğü, insan hakları örgütleri, yayıncı birlikleri ve gazetecilerin dava açma eğilimlerinin bir oto sansür ortamı yarattığını iddia ettikleri belirtilen raporda Başbakan Erdoğan’ın açtığı davalardan örnekler şöyle yer aldı:

“Haziran ayında Ankara’da bir mahkeme politikacı Yaşar Nuri Öztürk’ün Başbakan Erdoğan’a bir televizyon programında hakaret ettiği gerekçesiyle 7 bin 500 lira (yaklaşık 5 bin dolar) ödemesine karar verdi. Temmuz ayında bir Ankara mahkemesi CHP lideri Deniz Baykal’ın Başbakan Erdoğan’a hakaret davasında tazminat olarak 10 bin lira (yaklaşık 6 bin 700 dolar) ödemesini kararlaştırdı. Baykal Erdoğan’a Sinop’ta bir mitingde ‘kabadayı’ olarak nitelendirmişti.

Başbakan Erdoğan’ın görüntüsünü kritik bir şekilde fotomontajlayan Karikatürcü Mehmet Çağçağ’a karşı bir dava mahkemece reddedildi. Mahkeme karikatürün ifade özgürlüğü güvencesi altında olduğunu belirtti.

Eylül ayında Aydın Çocuk mahkemesi Başbakan Erdoğan’a Aydın’daki seçim kampanyası sırasında ‘Allah senin cezanı verecek’ diye bağıran 13 yaşındaki bir çocukla ilgili davayı kapattı. Aydın Cumhuriyet Savcısı çocuk hakkında Başbakan’a hakaret suçundan bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası istedi.”

-DOĞAN GRUBUNA CEZA-

Raporda Maliye Bakanlığı’nın ülkenin en büyük medya kuruluşlarından biri olan Doğan Yayın Holding’e toplam 5.9 milyar lira (yaklaşık 3.9 milyar dolar) ceza kestiği hatırlatılırken “Bu cezalar yaklaşık olarak firmanın varlıklarına eşit. Ceza grubun editoryal çizgisi, hükümet ve başbakan için eleştirel yönde görüldüğü için kimi gözlemcilerin endişelerini artırdı. Avrupa Komisyonu Ekim ılerleme Raporu’nda cezaların ‘grubun ekonomik olarak yaşama kabiliyetini zayıflattığını bu nedenle de uygulamada basın özgürlüğünü etkilediğini’ belirtti. Diğer gözlemciler cezayı gazeteciler üzerinde caydırıcı etkisi bulunduğu şeklinde tanımladılar ve hükümetin bundan muhalefeti susturmak amacıyla yararlandığını belirttiler. Hükümet, gözlemcilerin şirketin kapanmasına neden olabileceğini iddia ettikleri cezayı, Maliye Bakanlığı vergi otoritesinin, ardında politik motivasyon olmayan meşru bir uygulaması olarak sürdürdü.”

-CAMİ SAYISI: 77.777-

ABD raporunda Diyanet’in verilerine göre Türkiye’de 77 bin 777 kayıtlı cami bulunuyor. Akademisyenler Alevi nüfusunun 15-20 milyon arası olduğunu tahmin ediyor. Mistik Sufi ve diğer tarikat ve tekkeler ile zaviyelerin resmi olarak yasaklandığı, ancak aktif ve yaygın bulundukları kaydedilen raporda, “Birçok önde gelen siyasi ve toplumsal lider, bu dini- toplumsal tarikatlar, tekkeler ve diğer ıslami topluluklarla ilişki kurmaya devam etti” denildi.

Raporda Milli Güvenlik Kurulu’nun kökten dinciliği kamu güvenliği için bir tehdit olarak sınıflandırdığı ve Jandarmanın yıl boyunca misyoner etkinlikleri izlediği de belirtildi. Raporun satır aralarında yer alan değerlendirmelerden bazıları da şöyle:

-Çeşitli kentlerde aileleriyle birlikte yıllarca yaşayan bazı yabancı Hıristiyanlar yıl boyunca yönetim tarafından rahatsız edildiklerini, bunlar arasında yıllar önce tanınmış bulunan konut ve çalışma izni taleplerinin reddedilmesi, Jandarma tarafından izlenme ve kendileriyle ailelerine tehditlerde olduğunu bildirdiler. Bu kişiler evlerinde ibadet ettiklerini, ıncil dağıtmak suretiyle din yayma faaliyetinde bulunmadıklarını ya da benzer etkinliklerde bulunmadıklarını belirttiler.

-Yetkililer üniversitelerde 1997’den bu yana bulunan türban yasağının uygulamasını sürdürdüler. Kimi fakülte üyeleri öğrencilere sınıflarda başlık giyme izni verse de, baş örtüsü takan öğrencilerin sınıflara kaydolmalarına izin verilmedi.

-Çeşitli gazeteler ve televizyon programları Hıristiyan ve Yahudi karşıtı mesajlara yer vermeyi sürdürdüler ve Yahudi karşıtı literatür kitapçılarda yaygın bir şekilde yer aldı. Ekim ayında devletin işlettiği televizyon kanalı, ısrailli askerlerin Filistin topraklarında çocukları öldürürken betimlendiği ‘Ayrılık’ adlı bir diziyi yayınlamaya başladı. Serinin bir fragmanı aynı zamanda ıstanbul’daki metro istasyonlarında tanıtıldı. Şikayetlerden sonra yönetim dizinin prodüktörleriyle ofansif içeriğin kaldırılması konusunda çalıştı.

-Yıl boyunca gazete ve internet sitelerinde toplumsal düşmanlık ve ayrımcılık olduğu kadar, anti Semitik bir dilin sürdüğü bildirildi. ısrail’in Gazze’deki askeri operasyonundan sonra bazı gazete köşe yazarları anti Semitik açıklamalarda bulundular ve ıstanbul çevresindeki billboardlarda kanlı bebek ayakkabıları ve anti Semitik ifadeler yer aldı. Eskişehir’de bazı işyerlerinde ‘Köpekler girebilir, Yahudiler ve Ermeniler giremez’ ilanları konuldu.

-Bazı siyasi partiler yüzde 10 seçim barajını haksız ve aşırı bularak eleştiriyor. Avrupa Güvenlik ve ışbirliği Teşkilatı da Kürt kökenli vatandaşların siyasi hayata katılımlarının desteklenmesine yönelik olumlu çabalara dikkat çekti. Ancak seçim kanunları bir seçim kampanyasında Türkçeden başka dillerin kullanılmasına yönelik yasak devam ediyor.

-Parlamentodaki milletvekillerinin 100’den fazlası ve en az üç bakan dâhil önde gelen hükümet yetkilileri, Kürt kökenli.

-Kanun yiyicilik (irtikâp) için ceza öngörüyor, ancak hükümet yasayı etkin olarak uygulamadı ve bazı görevliler dokunulmazlık ile birlikte yolsuzluğa karıştılar. Dünya Bankası Küresel Yönetişim Göstergeleri yolsuzluğun bir sorun olarak devam ettiğini yansıttı.

-16 Eylül’de Bursa ceza mahkemesi bir gazeteci olan Hüseyin İzmez’i, 14 yaşındaki küçük bir kıza cinsel taciz ve akıl sağlığına zarar vermekten 15 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırdı.

-Çocuk yaşta evlilikler özellikle yoksul, kırsal bölgelerde, yapılmaktadır. Ancak kadın hakları eylemcileri küçük yaşta evliliklerin ülkede son yıllarda daha az görüldüğünü iddia ediyorlar. Kanun 12 gibi küçük bir yaşta gayrı resmi seremonilerle zaman zaman evlenenler bulunsa bile, evlenmek için asgari yaşı 17 olarak belirlemiştir. Beşik kertmesi denilen, doğan çocuğu evlilik angajmanına sokmak şeklindeki uygulama nadiren yapılmaktadır.

-Engellilerin kamu ulaşım araçları ve binalara erişimleri konusunda yasal emredicilik yok ve bu birçok kentlerde sınırlı durumda.

-Avrupa Komisyonu’na göre akıl hastaneleri ve rehabilitasyon merkezleri yeterli tıbbi bakım ya da tedavi verememektedir. Kasım ayında Akıl Sağlığı Alanında ınsan Hakları ınisiyatifi, Sağlık Bakanlığı’nın izniyle, 12 akıl sağlığı merkezinde Haziran 2007 ve Ekim 2008 arasında gerçekleştirdiği araştırmanın sonuçlarını yayımlamıştır. Rapor artan sayıda profesyonel bakım elemanı ihtiyacından, hijyenik koşullarını iyileştirilmesinden, tedavinin sadece antipsikotik ilaçlar ve antidepresanlar ötesinde daha çeşitlendirilmesi gereğinden ve daha büyük bir hareket özgürlüğüne izin verilmesi gibi konulardan bahsetmektedir.

-AB çalışma bakanlığının çocuk işliğinin en kötü biçimlerine ilişkin 2008 raporuna göre, 10 ilde yaklaşık 50 bin çocuk sokaklarda çalışmaktadır. Hükümetin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bu gibi çocuklara yardımcı olabilmek için 37 merkez çalıştırmaktadır.”



Vatan