‘Duran adam’ değil ‘duran insan’ demek daha uygun olacak . Duran adamlardan sonra duran kadınlar da olduğuna göre biz de daha kapsayıcı olanı kullanalım. Kelimelerden kavramlardan bile nem kapanlar artmaya başladı.
‘Akil adamlar’ gündeme geldiğinde aynı sebeplerle ‘akil insanlara’ dönüşüvermişti.

Duran insan eylemlerinin gündeme gelmesiyle Gezi eylemlerine destek verenler kaşifler gibi sevinmeye başladılar; “Alın bakalım bu protestoya ne diyeceksiniz? Durmak da mı suç ? Bu insanlara da biber gazı mı sıkacaksınız? Su atacaksınız” 

Keşke bu eylemi bir ay önce keşfetseydiniz. Bakın gaza gelip ‘Duran İnsan’ eylemine katılanlara polis gazla müdahale etmiyor.

Olayları çarpıtmak, olduğundan farklı göstermek isteyenler görüyorsunuz her yola başvuruyor. Sosyal medyada Suriye’den derlenmiş fotoğraflar ekinde sunulan yalan haber furyası ile insanların provoke edildiğini hep birlikte gördük. Polisin şiddet uyguladığı, çok sayıda ölü yaralı olduğu, gençlerin polis panzerleriyle ezildiği vs. 1980’li yıllarda ‘Yalan Haber Dosyası’nı yazan Tamer Korkmaz’a bir kitaplık malzeme de Gezi’den çıktı diyebiliriz.

Birmilyon 250 bin kişinin iştirak ettiği Ak Partinin Kazlıçeşme mitingini CNN’in “hükümeti protesto” olarak vermesinden sonra, olayın basit bir yalan rüzgarı  olmayıp “Büyük Plan”ın parçası olduğunu ispatlamak için başka delil aramaya hacet var mı bilmiyorum.

Şimdi soruyorlar: Toplantı, gösteri hakkı yok mu ? Neden engelleniyor ? Anayasal hak neden kullandırılmıyor ? İleri demokrasi bu mu?

Öncelikle Türkiye’de geçmişle kıyaslanamayacak şekilde, düşünce ve ifade özgürlüğü, din ve inanç özgürlüğü, demokratik haklarını kullanma, toplantı yapma, yürüyüş yapma özgürlüklerinin bulunduğunu ve hukuk sisteminin hak ihlallerini engelleyecek düzenlemeleri içerdiğini ifade edelim.

Hatalar, yanlış uygulamalar olmuyor mu ? Elbette oluyor. Ama bunlara karşı duyarlı bir tutumla, sorumlu kamu görevlilerinin idari ve adli soruşturmaya muhatap olduğunu, hukukun çizdiği sınırları aşanların yaptırımlarla karşı karşıya geldiğini de görüyoruz.

Temel hak ve özgürlüklerin sınırsız olmadığı, başkalarının özgürlük alanına müdahalenin özgürlük olarak kabul edilemeyeceği, kamu düzeni, genel sağlık ve genel ahlak gerekçeleriyle,  hakların özüne dokunulmadan, ancak kanunla sınırlamalar getirilebileceği evrensel hukukun kabul ettiği bir durumdur.

Toplantı ve gösteri yapma hakkınız elbette vardır ve olmalıdır. Demokrasi muhalif olanların seslerini duyurabildiği, protestolarını ortaya koyabildiği bir sistemdir. Ama bu hakkınızı kamuya tahsis edilen yollara barikat  kurarak, başkalarının yoldan yararlanma hakkını engelleyerek kullanamazsınız. Burada yasal sınırlamalar vardır.

Gezi alanları, parklar, kamu binaları bütün vatandaşların istifadesine sunulan yerlerdir. Bir grup insan gösteri hakkımı kullanıyorum diyerek, kamu binalarını, Başbakanlık ofisini işgale kalkarsa hukuk bunu himaye etmez.

Bunun için anayasal hakkın nasıl kullanılacağını gösteren kanuni düzenleme yapılmıştır. Bir hak kullanılırken yasal düzenlemeye uygun hareket edilmesi zorunludur.

Kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli polisin, orantısız güç kullanıp kullanmadığı, keyfi davranıp davranmadığı da, yasal çerçevede inceleme ile anlaşılacaktır. 

Yasal sınırlar dışında toplumsal olaylar varsa, polis öncelikle yapılan eylemin yasal olmadığı uyarısında bulunacak, uyarılarını duyulacak ve anlaşılacak şekilde yapacaktır. Uyarılara rağmen eylem ve direnişe devam edenlere Polisin bedeni ve maddi güç kullanma yetkisi vardır. Direnişi engellemek için orantılı, basitten başlayıp artan oranda güç kullanabilecektir. Gerektiğinde orantılı olmak koşulu ile, araç, su, gaz, köpek, at, kullanması da yetkileri kapsamındadır.

Gezi olaylarının önemli bir kısmı televizyonlardan naklen izlendi. Polisin saatler süren uyarı ve ikazlarına uymadığı gibi, taş, bilye, havai fişek atarak, molotofla saldırarak, polis araçlarını, binaları, özel araçları ateşe vererek karşılık veren eylemcileri izledik. Bunların karşısında görevini yapan polis nasıl insafsızca suçlanır. Anlamak mümkün değil.

Bir de eylemcilerin yaptığı bu saldırıları, ‘vatandaşın polise meşru direnme hakkı’ diye değerlendiren söz de hukukçular yok mu?  Bu saldırıların en küçüğü kendisine yapılsa ‘polis nerede, hükümet yok mu, can güvenliğimizi kim koruyacak’ diye feryat edecek, arkasından da ‘ordu göreve’ diyecek zihniyetteki bu zevatın da ağzından çıkanı kulağı duyması lazım. Hepimiz aynı gemideyiz. Yangına körükle gidenler o yangının içinde kalabileceklerini unutmamalı.

Evet hukuk bellidir. Hukuk sınırları içinde durmak isteyenler durabilir. Yürümek isteyenler de yürür. Durmak da, yürümek de suç değildir. Hukuk ve demokrasi ortak payda ise sorun yok. Durmak statükoyu temsil ediyor bugün için. ‘Durmak yok yola devam’ diyenler Kazlıçeşme’den bütün dünyaya hukuk ve demokrasi dersi veriyor.