Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın rektörlüğe atadığı Prof. Dr. Melih Bulu’nun göreve gelmesinin ardından üniversiteye iki yeni fakülte (iletişim ve hukuk) kurulmasına yönelik Cumhurbaşkanlığı kararını Danıştay’a taşıdı.

Kararın yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini talep eden akademisyenlerin konu hakkında yaptıkları açıklamada, “Bu şekilde tepeden inme fakülte açma kararı almak, atamalar gerçekleştirmek anayasal ilkeler ve kurallarla bağdaşmamaktadır. Yükseköğretim Kanunu’na, hukuka açıkça aykırıdır ve kamu yararı gözetmekten uzaktır” denildi.

Boğaziçi Üniversitesi Akademisyenleri imzasıyla yapılan açıklama şöyle:

"Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri olarak demokratik ve özgür üniversite talebimizi yürüttüğümüz hukuk mücadelesi ile sürdürmeye devam ediyoruz.

26 Şubat 2021 tarihinde Prof. Dr. Melih Bulu’yu rektör olarak atayan 2 Ocak 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için Danıştay’a başvurduğumuz ilk davanın ardından, 22 Mart 2021 tarihinde bir kez daha Danıştay’a başvurduk ve 6 Şubat 2021 tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile üniversitemiz bünyesinde kurulan iki yeni fakültenin, Hukuk Fakültesi ve İletişim Fakültesi’nin kurulma kararının iptal edilmesini talep ettik.

Anayasaya aykırılığı açık olan rektör ataması, üniversite camiası başta olmak üzere, ülke genelinde tepkilere neden olmuş, konunun uzmanları bu atamanın hukuka ve mevzuata aykırı olduğunu pek çok kez dillendirmiştir. Bu tepkilerin hiçbiri göz önünde bulundurulmamış, hukukla çelişen bir adım daha atılmış ve 6 Şubat 2021 tarihli 3519 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile yine bir hafta sonu üniversitemizde iki yeni fakülte kurulmuştur. Bu kararın anayasal ilke ve kurallarla bağdaşmaktan uzak, hukuka aykırı, hatta yasal olarak kendi içinde çelişkili bir karar olduğunu belirtmek isteriz.

Kurulduğu ilan edilen Hukuk Fakültesine, yine üniversitemize (Boğaziçi Üniversitesi Senatosu, üniversitemiz Yönetim Kurulu ve diğer kurullarımıza) hiçbir biçimde danışılmadan, üniversite dışından bir akademisyen dekan olarak atanmıştır.

Bu şekilde tepeden inme fakülte açma kararı almak, atamalar gerçekleştirmek anayasal ilkeler ve kurallarla bağdaşmamaktadır. Yükseköğretim Kanunu’na, hukuka açıkça aykırıdır ve kamu yararı gözetmekten uzaktır.

Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan atama yetkisi kısa ve uzun vadede telafisi güç, hatta imkânsız zararlarla karşı karşıya kalınmasına neden olacaktır. Bu nedenle 22 Mart 2021 tarihinde yaptığımız ikinci başvuruda, yürütmeyi durdurma talebinde de bulunulmuştur.

Üniversite özerkliği, akademik başarının önkoşuludur. Boğaziçi Üniversitesi, evrensel akademik usul ve teamülleri benimsemiş ve bu usul ve teamülleri geliştirmeyi amaç edinmiş bir kamu üniversitesidir. Anayasal ilkeler ve kurallarla bağdaşmaktan uzak, Yükseköğretim Kanunu’na ve hukuka açıkça aykırı bu kararlar ve uygulamalar, üniversitemizin kazanımlarına ve dolayısıyla kamu yararına ağır zararlar verecektir.

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri olarak özgür ve demokratik bir üniversite için mücadele etmeye devam edeceğimizi, başlattığımız hukuki sürecin takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygıyla duyururuz."

"AYKIRILIK SON DERECE NET"

Akademisyenlerin açıklamasında, avukat Fırat Kuyurtar’ın konuya ilişkin görüşüne de yer verildi. Avukat Kuyurtar, konuya ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi:

“Cumhurbaşkanı, fakülte kuruluşuna ilişkin bu işlemi ile esasında yasama organına ait olan bir düzenleme yetkisini kullanarak, birel işlem niteliğinde olan bir Karar’la, fakültelerin kuruluşuna karar vermiş görünüyor. Bunun dayanağı olarak da 2809 Sayılı Yükseköğretim Teşkilat Kanunu Ek.30.maddesi gösteriliyor. Oysa ki 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu m.5/f’ye göre, fakülteler kanunla kurulur. Ortada bir hukuki karmaşa varmış gibi görünse de aslında her şey son derece net. 2547 sayılı YÖK Kanunu, 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na göre önceki ve genel kanun konumundadır. Bu nedenle de kanunla yapılması gereken bir işlem, Karar’la yapıldığı için yapılan işlem hukuka aykırı. Yasama ile Yürütme arasında yetki karmaşası gibi gözüken duruma 7142 Sayılı Yetki Kanunu uyarınca, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine uyum amacı ile çıkarılan ve çeşitli yasalarda değişiklikler öngören 700 ve 703 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’lerle neden olundu. Bir defa bu KHK’larla, 7142 Sayılı Yetki Kanunu m.2 ve Anayasa m.104 uyarınca belirlenen sınırların dışına çıkılarak, normlar hiyerarşisine aykırı şekilde düzenlemeler getirildi. Öğrenildiği kadarı ile gerek 700 Sayılı KHK gerekse 703 Sayılı KHK’lar yönünden Anayasa Mahkemesi’ndeki davalarda henüz bir karar verilmiş değil. Anayasa’ya aykırılık iddialarının kabul görmesi durumunda zaten ortada tartışma kalmayacak. Açıkçası Anayasa Mahkemesi’nin Nükleer Düzeneleme Kurulu KHK’siyle ilgili yakın zamanda vermiş olduğu karara baktığımızda, bu 700 ve 703 Sayılı KHK’lar ile ilgili olarak da iptal kararı verilmesine yönelik beklentimiz arttı. Zira davalar hukuki mahiyeti itibariyle oldukça benzer tartışmaları muhteva ediyor. 

Diğer yandan Anayasa Mahkemesi bu KHK’ları iptal etmese bile yine de sonuç değişmeyecektir. Yetki Kanunu’na dayalı olarak fakülte kuruluşu hususunda 2809 Sayılı Yasa’da yapılan değişikliğin muteber olduğu kabul görse dahi, ilgili maddeler açısından değerlendirme yapıldığında 2547 Sayılı Yasa m.5/f’nin uygulanması gerektiği açıkça ortada. Cumhurbaşkanı Kararı’nda işleme dayanak olarak sunulan 2809 sayılı Ek m. 30 en son 7/7/2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 700 sayılı KHK m.72 ile değişikliğe uğramış, buna karşın 2547 sayılı Kanun m.5/f ise, 9/7/2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 703 sayılı KHK m.135 ile değiştirilmiştir. Bu durumda sonraki Kanun açısından 2547 Sayılı Kanun m.5/f uygulama alanı bulmalıdır. Kural koyucu, sonraki değişiklik olan 703 Sayılı KHK m.135 ile 2547 sayılı kanun madde 5/f de yer alan ‘kanun kurulma’ koşulunu kaldırabilecek iken bunu muhafaza etmiş ve kanunla kurulması yönündeki irade sürdürülmüştür.  Bu bağlamda fakülte kurulması konusunda 2547 sayılı kanun madde 5/f uyarınca yasayla kurulma koşulu aranmalıdır.”