İSTANBUL (AA) - İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, “Biz finansal istikrarı savunurken reel sektörü istismar etmeyen bir finansal sistem istiyoruz. Unutmayalım ki böyle dönemlerin en önemli hastalığı fırsatçılıktır. Sadece ve sadece bu hastalıktan arınmış bir bankacılık sektörü ülke ekonomisine katkıda bulunabilir.” dedi.

Bahçıvan, İSO eylül ayı meclis toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin ve üretim koşullarının zorlu sınavlardan geçtiği, reel sektörden finans sektörüne kadar bütün kesimlere büyük sorumlulukların düştüğü bir dönemde olunduğunu söyledi.

Bundan yola çıkarak, bu ayki ana gündem maddesini reel sektör ile finans dünyası arasındaki ilişkiye ayırdıklarını ifade eden Bahçıvan, şunları kaydetti:

“Türkiye’nin en büyük bankalarından biri olan Türkiye İş Bankası’nın Genel Müdürü Sayın Adnan Bali’yi, reel sektörü yakından bilen, sorunların çözümü için bizimle aynı sorumluluğu taşıyan, ülke gündemine dair açıklamaları ve isabetli saptamalarıyla yürekleri ferahlatan akil bir insan olarak tanıyoruz. Biz sanayiciler, Sayın Bali’nin 'Reel sektör ile bankacılık aynı ekosistem içinde daha iyi işler yapmaya odaklanmalı’ görüşüne yürekten katılıyoruz.”

Türkiye’de finans dünyası ile reel sektör arasındaki ilişkilerin uzun yıllardan beri sanayicilerin nitelikli finansman ihtiyacını karşılamaktan çok uzak olduğunu anlatan Bahçıvan, sözlerine şöyle devam etti:

“Sanayicilerimiz yoğun bir rekabet ortamında üretimlerini sürdürmek ve yeni yatırımlar yapmak istediklerinde, giderek artan bir sermaye ihtiyacı ile karşılaşıyorlar. Ancak sınırlı özkaynaklar, satışların vadeli yapısı ve benzeri nedenlerle mevcut imkanlar bu ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalıyor. Ayrıca, sanayide yapısal dönüşüm yatırımları ile ileri teknoloji yoğunluklu sanayi yatırımları için de uzun vadeli nitelikli finansmana ihtiyaç duyuluyor.

Ne var ki ihtiyaç duyulan nitelikli finansmana erişim, halen sanayicilerimizin en büyük sorunlarından biri olmaya devam etmekte; öyle ki, son yıllardaki İSO 500 ve İSO ikinci 500 çalışmalarımızın da sürekli olarak ortaya koyduğu gibi, sanayicilerimizin faaliyet kârlarının çok önemli bir bölümü finansman gideri olarak harcanıyor. Yapılan araştırmalar finansmana erişim konusunun, KOBİ’ler açısından daha da büyük bir sorun teşkil ettiğine işaret ediyor. İşte bu koşullar altında bankacılığın az önce ifade ettiğim asli işlevine dönmesi, sanayimiz ve ekonomimizin en hayati konularından birisidir. O halde bu zorlu sürecin kilidini açacak olan en güçlü faktör, bankacılık sektörü başta olmak üzere tüm kesimler olarak ölçülü ve sınırlı kaynakları ne kadar doğru, ne kadar nitelikli ve ne kadar verimli kullanmış olduğumuzdur.”

- “Bankalarımız sanayicimizin içinden geçtiği süreci anlamamış gibi davranmaktadır”

Bahçıvan, içinde bulunulan sürecin, ekonominin tüm oyuncularına, paydaşlara, sektörlere bu konuda bir iç sorgulamayı yaptıracağını ve yaptırması gerektiğini belirterek, “Burada bahsettiğim sadece bankacılık kaynakları ve bunların doğru kullanımı değil, kaynakların geçmişte yanlış tahsis edilmesinde herkesin sorumluluğu ve günahı olduğunun özellikle altını çizmek istiyorum.” dedi.

Reel sektörüyle, finans sektörüyle bütün paydaşlar olarak herkesin aynı gemide olduğunun açık bir gerçek olduğuna işaret eden Bahçıvan, şunları kaydetti:

“Biz İstanbul Sanayi Odası olarak bugüne kadar bu gerçeği hep göz önünde bulundurduk ve tüm söylemlerimize azami özen gösterdik. Bu bağlamda bankacılık sektörüne yönelik olarak hiçbir zaman popülist bir söylem içinde olmadık. Başta Bankalar Birliği olmak üzere tüm bankalarımızla her türlü ortamda sağlıklı bir ilişki kurmanın ve sürdürmenin, sektörlerimizin çıkarına olacağının bilinciyle hareket ettik ve ediyoruz. Fakat içinde bulunduğumuz dönemde görmekteyiz ki ekonomimiz adeta bir sırat köprüsünden geçerken ne yazık ki bankalarımız sanayicimizin içinden geçtiği süreci anlamamış gibi davranmaktadır. Karşılıklı ilişkilere ne kadar iyi niyetli bakarsak bakalım, ne yazık ki bazı bankalarımızın bu konuda hadlerini aşan bir tutum içerisinde olduklarını üzülerek söylemek durumundayız. Öyle ki 'Banka, size hava iyiyken şemsiye verip, yağmur başladığında geri isteyendir’ sözünü ne yazık ki sık sık hatırlamak zorunda kalıyoruz. Bankaların maliyet ve giderlerini dürüst çalışan firmalara yıkarak süreci kangren haline getirmesinin örnekleri maalesef her geçen gün çoğalıyor.

Bankaların açtığı ticari kredilerin en az enflasyon kadar büyümesi gerekirken gidişat eksi yöndedir. Sanayicilerimiz bugün izah edilmesi mümkün olmayan birtakım faiz hadleri ile karşı karşıya bulunmaktadır. Örneğin bugün yüzde 25’lere varan mevduat faizlerine karşın üyelerimizin bizlere ulaştırdığı somut rakamlara baktığımızda, bankaların kredi verirken bu faizin neredeyse iki katına yaklaşan bir kredi faiz oranını talep ettiğini görüyoruz. Bu faiz hadleri hakikaten izaha muhtaçtır. Ayrıca teminat mektuplarında genel ölçüleri aşan oranların yer alması ve neredeyse hiç sorunu olmadan sağlıklı bir şekilde faaliyetlerini sürdüren sanayi kuruluşlarının bile kredilerinin geri çağrılması gibi uygulamalar, ekonominin genel kaideleri ile bağdaşmayan ve kabul edilemeyecek uygulamalardır.”

Bahçıvan, özellikle teminatlar noktasında ekspertizlerin uzun zamandır piyasa gerçeklerinden uzak değerlemeler yapmasının, neredeyse tamamıyla gayrimenkul teminatına bağlı reel sektörün teminat havuzlarında çok zorlayıcı bir daralmaya yol açtığını söyledi.

Finansal istikrarın, reel sektörün faaliyet koşulları için son derece önemli olduğunu daha önce defalarca ifade ettiklerini anımsatarak, “Ancak şunu da unutmayalım; biz finansal istikrarı savunurken reel sektörü istismar etmeyen bir finansal sistem istiyoruz. Unutmayalım ki böyle dönemlerin en önemli hastalığı fırsatçılıktır. Sadece ve sadece bu hastalıktan arınmış bir bankacılık sektörü ülke ekonomisine katkıda bulunabilir.” dedi.

Bahçıvan, bankacılık sektörünü bu zorlu süreci yapıcı bir bakış açısıyla yönetmeye çalışanlar ile bu süreci istismar edenleri birbirinden ayrıştırma noktasında daha sorumlu davranmaya davet ederek, bu bağlamda bankacılık sektörünün reel sektöre yönelik bakış açısını gözden geçirmesi ve objektif bir noktaya gelmesinin, kaçınılmaz bir zorunluluğa dönüştüğünü kaydetti.

Bankacılık sektörü ile reel sektörü kapsayacak şekilde, finansal istikrarla ekonomik büyüme arasında dengelenmenin sağlanmasının, yeni dönemin temel önceliği olarak ortaya çıktığını aktaran Bahçıvan, “Büyüme ve finansal istikrar birbirine karşıt değil, birbirini destekleyen ve eşgüdüm halinde sürdürülmesi gereken iki temel unsurdur. Dengeli bir büyüme ve bu normalleşme sayesinde ekonomideki riskleri minimum düzeye indirgeme yaklaşımı, geçtiğimiz hafta açıklanan Yeni Ekonomi Programı’nda da yansımasını bulmuştur. Programın bu hedef doğrultusunda dizayn edilmiş olması, terazinin her iki tarafı için de önem arz etmektedir.” diye konuştu.

Bahçıvan, Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunların yalnızca ekonomik önlemlerle sınırlı bir çerçevede düşünülmemesi gerektiğini ifade ederek, “Bu sorunlar, ancak genel anlamda kurumsal yapıya ilişkin iyileştirmeleri de içeren, üretimde verimliliğe, yüksek katma değere, beşeri sermayenin geliştirilmesine odaklanan bir yaklaşımla çözülebilir. Başka bir ifadeyle, Yeni Ekonomi Programı’yla benimsenen perspektifin, ekonomik güveni kalıcı olarak destekleyen adımlarla da pekiştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.” dedi.

Yeni Ekonomi Programı’nda, bankacılık sektörünün mali yapısını güçlendirecek ve böylece reel sektörün uygun maliyetlerle krediye erişimini temin edecek, kapsamlı bir politika setinin devreye sokulacağının vurgulandığına işaret eden Bahçıvan, “Önemli bulduğumuz bu konudaki yol haritasının bir an önce netleşmesini arzu ediyoruz.” diye konuştu.

-“KGF önümüzdeki dönemde devam etmeli”

Bahçıvan, Kalkınma Bankası’nın yeninden canlandırılması projesi ile finansmanda yerlileşme ve millileşme modelinin heyecan yarattığını söyledi.

Bunun yanı sıra cari açığa olumlu katkı sağlayan ve ülkenin dış rekabet gücünü artıracak alanlara kaynak ayırma konusuna da ağırlık verilmesini istediklerini belirten Bahçıvan, “Bu noktada şüphesiz Türk Eximbank'a önemli görev düşüyor. Bu bankamızın sermayesi güçlendirilmeli ve ihracatçı sanayicinin rekabet gücünün artmasına destek olunmalıdır.” dedi.

Bahçıvan, Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) geçen yıl önemli bir rol üstlendiğini vurguladı ve KGF’nin gelecek dönemde rolünü sanayiye dönük nitelik kazandırıcı bir vizyonla devam ettirmesi gerektiğini dile getirdi.

Türkiye Varlık Fonu’nun da büyük sanayi yatırımlarına bir süre ortak olabileceği ve bu şekilde finansman ihtiyacına katkıda bulunabileceğine dikkati çeken Bahçıvan, şunları kaydetti:

“Sanayimizin yaşadığı finansman sıkıntısını bir nebze rahatlatabilmek ve şirketlerin bilançolarını iyileştirmek amacıyla, birikmiş KDV alacaklarının bilançoda varlıklar altında gösterilebilmesi, bono veya teminat mektubu olarak kullanılabilmesi sağlanmalıdır. Kur oynaklığının yaşandığı bu dönemde özellikle yurtdışından gelen kredilerde Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) katkılarının kaldırılmasında yarar görüyoruz.

Sanayicilerimizin uzun vadeli döviz kredilerine olan ihtiyacının süreceğini düşündüğümüzde bu alandaki zorlukları aşabilmek için döviz kredilerindeki kısıtlayıcı düzenlemeler geçici olarak kaldırılabilir veya esnetilebilir. Şirketlerimizin sermaye yapılarının güçlendirilmesi konusunda da yapılabilecek düzenlemeler olduğuna inanıyoruz. Sermaye artırımının kolaylaştırılması sağlanabilir. Bunun için devletin sermaye artırımını teşvik edici düzenlemeler yapması yerine olacaktır.”