Birleşme ve devralmaların farkına ülkemiz asıl 1980li yıllardan sonra varmış 1990lı yıllarda birleşme ve devralmalar ciddi anlamda ivme kazanmış ve globalleşmenin de etkisiyle uluslararası düzeyde olan bir çok şirket ülkemizde de Pazar payına sahip olmak için şirketler devralmış, yine ülkemizdeki birçok şirket başka ülkelerde birleşme veya devralma yoluyla sıfırdan şirket kurup marka değeri oluşturmak yerine belli bir düzeye ulaşmış şirketleri devralarak belki 10-15 yıllık belki de 40-50 yıllık mesafeyi bir anda alarak yollarına devam etmişlerdir. 

Yeni ticaret kanunumuzda da Dünya standartlarına uygun bir şekilde 134-158 madde aralarında düzenleme yapılmıştır. Çok kapsamlı ve şekli anlamda nasıl yapılacağı belirtilmiştir.   

Birleşme ve devralma yoluyla neredeyse her türlü şirket birleşmeleri de kanunen mümkündür. İflas halinde olan, konkordato halinde olan veya borca batık bir şirketle de birleşme veya devralma mümkün olup bu tip bir şirketle birleşme ve devralmanın koşulu da konkordatolu veya borca batık şirketin tüm borçlarını diğer devralan şirketin garanti altına almasıdır. Bunun için de birleşmeden sonra karar ilan edilir edilmez 3 ay içinde alacaklı olan firmalar devralan ya da bu tip firmayla birleşen şirkete başvurup alacaklarının garanti altına alınmasını istiyorlar. Bu şekilde tüm alacaklıların ya ödemesi yapılıyor ya da garanti veriliyor.

Aslına bakıldığında konkordato ilan eden şirketlerin çoğu köklü ve büyük firmalar olmaktadır ve mahkemeye aslında bu durumdan kurtulabileceklerini belgeleyecek şekilde iyileşme projesi sunmakta, mahkeme de eğer iyileşme olacağına inanırsa konkordato ilanına karar vermekte ve şirket haciz baskısından kurtularak süre elde etmektedir. Ama maalesef bir şirketi kurtaralım derken birçok şirket alacağını alamadığı için iflas etmekte veya üretimini durdurup işçilerini işten çıkarmak zorunda kalmaktadırlar. Haliyle piyasa dengesini ekonomik olarak kurmak zor olmaktadır. Esasında adalet terazinin iki tarafını da dengelemesi gerekmektedir. Kağıt üstündeki kanun maddesi uygulamaya geçince maalesef öyle kalmamaktadır. Ondan dolayı da konkordato ilan edip iflas etmeden durumunu düzelten firma sayısı %3-5 arasındadır. Burada kayyumlara çok önemli bir rol düşmektedir. Beraber çalıştığı firmalara konkordato süresinde ödeme yapılması gerekmektedir. Halbuki bir firma konkordato ilan ettikten sonra nerdeyse tüm ödemeleri konkordato süresince durdurmaktadırlar. 

Özellikle şunun  yapılması gerekmektedir, konkordato ilan eden firmayla çalışan ve kokordato ilan eden firmadan alacağı olan firmaların bu şirketle çalışma yüzdelerine bakılmalı. Bir anda ödeme ve çalışma durduğu taktirde iflas edebilecek şekilde müşteri portföyünün %80’i konkordato ilan eden firmaysa bunların da iflası kaçınılmazdır. Şahsi kanaatim eğer bir şirketin %40 ve üzeri çalışması konkordato ilan eden firmaysa kanunen bu tip firmalara belli aralıklarla ödeme yapılması halinde konkordatoya karar verilmeli ve özellikle kayyum bunun bilincinde hareket etmelidir. Maalesef adalet tecelli etmeyince bir tarafı koruyayım derken diğer tarafın ölmesine sebebiyet veriliyorsa elbette sonuç alınamayacaktır. Bundan dolayı bu çok hassas bir denge olup ancak adalet vaki olunca sonuç alınabilecek olup ekonominin aksamadan devam etmesi sağlanacaktır.    

Bu yazıda asıl üstünde durmaya çalıştığımız husus konkordato ilan eden firmanın özellikle büyük çaplı firmalardan olduğu ve önemli Pazar payları ile marka değerlerinin de olduğu dikkate alındığında belki de ticaret odaları, meslek odaları veya devlet eliyle borçlarını karşılayabilecek başka bir şirkete devri veya böyle bir şirketle birleşmesi sağlanarak hiçkimsenin burnu kanamadan ekonominin rayında gitmesi sağlanmalıdır. Daha önce bu tip durumların örneği maalesef çok bulunmamaktaydı. Geçen hafta ajanslara bir haber düştü. Konkordato ilan eden bir firmayı Amerika’lı bir şirket devraldı. Dediğimiz gibi bu muamelenin gerçekleşmesi için tüm borçların üstlenilmesi gerekmekteydi öyle de oldu 400 milyonluk borç da devralan tarafından üstlenildi. Esasında bu durum hem ülkemize yabancı sermayenin gelmesini hem de iflas etme tehlikesi olan bir şirketten yüklü miktarda alacağı olan yüzlerce şirketin de zarar görmeden ticaretine devam etmesi sağlanmıştır. Olayı da kısaca izah edelim isterseniz; 

Türkiye’nin ilk alüminyum levha üreticisi olarak 1960 yılında kurulan Teknik Alüminyum San. AŞ,. sektörün köklü firmalarından biri. 133 dönüm üzerine kurulu şirket 2016 yılında en çok ihracat yapan ilk 100 firma arasındaydı. Geçen yıl baş gösteren mali darboğazı aşamayan Teknik Alüminyum konkordato talep etmişti. Mahkeme şirketin talebini kabul etti, bu yılın başında bir yıllık kesin mühlet verdi. Şirket bu kararla birlikte rahat bir nefes alırken diğer yandan satış sürecine de hız verildi. 400 milyon dolar cirolu AA Metals’in sahibi Çin asıllı ABD vatandaşı Jack Cheng, Teknik Alüminyum’u satın almak için görüşmelere başladı. Bir danışmanlık şirketi aracılığı ile başlayan görüşmeler geçen Mart ayında olumlu sonuçlandı; taraflar el sıkışarak masadan kalktı. Anlaşmaya göre AA Metals, şirketin 400 milyon liralık banka ve piyasa borçlarını üstlendi.

AA Metals yetkilileri, Teknik Alüminyum ile anlaşmaya vardıktan sonra bu kez, alacaklı şirket ve bankalar ile görüşmelere başlandı. Üç ay kadar süren bu görüşmeler de olumlu sonuçlandı. Bankalara olan borçlar yapılandırıldı. Anlaşma sağlanması sonrası piyasaya olan borçların da 100 milyon liralık kısmı ödendi. AA Metals ile anlaşmanın sağlanması sonrası Teknik Alüminyum için açılan davadan feragat edildi. Mahkeme geçen 16 Temmuz’da şirketin talebi üzerine, verdiği konkordato kararını kaldırdı. Böylece Teknik Alüminyum 9 ay kadar sonra konkordato sürecinden çıkmış oldu. Türkiye’de, konkordatoda olan şirketlere yönelik olumsuz bir algı var. Ancak, ABD başta olmak üzere birçok ülkede tersi bir durum söz konusu… Onlar, bu tür şirketleri aynı zamanda iyi bir fırsat olarak da değerlendirdiği için böyle bir devralma olayı gerçekleşmiştir. 

Av. Ekrem Çatalkaya