5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında ayrı maddelerde düzenlenen; hem taşıdığı amaç ve hem de uygulama yöntemleri bakımından farklılık arz eden “elkoyulan eşyanın iadesi” ile “elkoyulan eşyanın elden çıkarılması” kavramları, uygulamada karıştırılabilmektedir. Bu nedenle yazımızda; elkoymanın tanımı ve amacı ile birlikte, elkoyulan eşyanın iadesi ve elkoyulan eşyanın elden çıkarılması kavramları arasında bulunan farklar açıklanacaktır.

1. Elkoymanın Tanımı

Elkoyma, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Birinci Kitabının “Koruma Tedbirleri” başlıklı Dördüncü Kısmının, “Arama ve Elkoyma” başlıklı Dördüncü Bölümünde 123 ila 134. maddelerinde düzenlenmiş bir koruma tedbiri olup[1], Kanun’da açıkça tanımlanmamıştır.

Bununla birlikte elkoymanın tanımına, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “Tanımlar” başlıklı 4. maddesinde yer verilmiştir[2]. Yönetmeliğin 4. maddesi uyarınca elkoyma; “Suçun veya tehlikelerin önlenmesi amacıyla veya suçun delili olabileceği veya müsadereye tabi olduğu için, eşya üzerinde, rızası olmamasına rağmen, zilyedin tasarruf yetkisinin kaldırılması işlemi” olarak tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda elkoyma tedbirinin, hem mülkiyet ve hem de zilyetlik haklarına doğrudan müdahale ettiği sonucuna varılmalıdır.

Mülkiyet hakkı; Anayasa m.35 ile güvence altına alınmış ve maddenin ikinci fıkrasında, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür. Bununla beraber; “Özel hayatın gizliliği” başlıklı Anayasa m.20/2 ve “Konut dokunulmazlığı” başlıklı m.21’de ise, elkoymaya ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup, mülkiyet ve zilyetlik haklarının ancak Anayasa m.13’e uygun olarak, bu maddelerde gösterilen özel sınırlama sebepleri ile sınırlanabileceği belirtilmiştir.

2. Elkoymanın Amacı ve Fonksiyonu

Ceza muhakemesinin yürütülmesi sırasında; soruşturma veya kovuşturmanın seyrine etki edecek bir eşyanın yok edilmesi veya saklanması, ceza muhakemesinin temel amacı olan maddi gerçeğe ulaşmaya engel teşkil edebilir. Ceza muhakemesi sırasında karşılaşılabilecek bir başka husus ise; ileride müsadere konusu olabilecek bir eşyanın ortadan kaldırılmasıdır ki, bu durum, yargılamanın sonunda verilebilecek bir müsadere kararının infazını imkansız hale getirebilir[3].

Elkoymanın amacı; muhakemeye ispat aracı olarak fayda sağlayabilecek veya muhakeme sonunda müsadereye konu olabilecek eşyanın, adli makamlar eliyle güvence altına alınması ve bu suretle sağlıklı bir ceza yargılamasının gerçekleştirilmesi biçiminde ifade edilebilir[4].

Belirtmeliyiz ki; her koruma tedbiri gibi elkoyma da geçici nitelikte olup, mahkeme tarafından verilen hüküm kesinleşinceye kadar uygulanabilir. Elkoyma ile hedeflenen amaca ulaşıldığı takdirde veya elkoymaya konu eşyaya muhakemenin yürütülmesi bakımından gerek kalmadığı hallerde, tedbirin uygulanmasına son verilmelidir[5].

3. Elkoyulan Eşyanın İadesi

Açıkladığımız üzere; elkoyma tedbiri de diğer koruma tedbirleri gibi geçici nitelikte olduğundan, mülkiyet hakkını sonlandırmamaktadır. Dolayısıyla ceza muhakemesinde; bu tedbirle istenen amaca ulaşıldığı takdirde, elkoymanın sonlandırılması gerekir. Elkoyma tedbirinin sonlanması, elkoyulan eşyanın iadesi ve müsadere edilmesi yolları ile sağlanmaktadır[6].

Elkoyulan eşyanın iadesi, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 131. maddesinde düzenlenmiştir. Eşyaya soruşturma veya kovuşturmanın seyri bakımından gerek kalmadığı veya eşyanın müsadere edilemeyeceği haller ile eşyadan delil elde etmenin imkansız olduğu veya gereken delilin elde edildiği hallerde iade zorunludur[7]. Kanun maddesinde, eşyanın kime iade edileceği hususu bakımından farklı düzenlemeler öngörülmüştür. İlk fıkra uyarınca şüpheliye, sanığa ve üçüncü kişilere ait elkoyulmuş eşyanın; soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulamayacağının anlaşılması halinde, eşya re’sen veya istem üzerine geri verilir. İkinci fıkra uyarınca ise; CMK m.128’e göre elkoyulan eşya veya diğer malvarlığı değerleri, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edilir.

Görüldüğü üzere; 131. maddenin ilk fıkrasında eşyanın şüpheli, sanık veya üçüncü kişilere iadesinden bahsedilirken, ikinci fıkra suçtan zarar gören mağdura iadeyi düzenlemektedir. “Suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramları konusunda veya, ve gibi bir bağlaç kullanmayarak fark gözetmeyen kanun koyucu, “suçtan zarar gören mağdur” kavramını kullandığından, Kanun hükmünün lafzı itibariyle somut olayda bu birlikteliğin sağlandığı durumda elkoyulan eşyanın iadesi gündeme gelebilir. CMK m.131’in tatbikinde, eşyanın iadesi bakımından mülkiyetin kime ait olduğu hususu önem arz etmektedir.

CMK m.131/2’de geçen “suçtan zarar gören mağdur” kavramından ne anlaşılması gerekir? “Tanımlar” başlıklı CMK m.2’ye baktığımızda “suçtan zarar gören” ve “mağdur” kavramlarının tanımlanmadığı, bu konuda CMK m.233 ila 236’da tanım içermeyen, yalnızca kavramlara atıf yapan hükümlerin olduğu, ancak incelenen bu hükümlerden “mağdur” kavramı ile ifade edilmek istenenin suçtan zarar gören olduğunun anlaşıldığı, “suçun mağduru” olarak doğrudan etkilenene ve suçun muhatabı olana işaret edildiği, CMK m.237 ve 239 incelendiğinde ise, “mağdur” ve “suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler” kavramlarının ayrı belirtildiği, yine bu yönde bir ayırımın CMK m.239’da da yapıldığı, bununla mağdurun, suçtan doğrudan etkilenen ve zarar gören, suçtan zarar gören kavramına girenin ise, mağdur olmak zorunda olmayan ve suçtan maddi olarak etkilenen olduğunun anlaşılması gerektiği, bu nedenle eğer kanun koyucunun sistematiğinde ve kavramları kullanmasında bir sorun yoksa, CMK m.131/2’de geçen “suçtan zarar gören mağdur” kavramından, suçtan zarar gören ile mağdur kavramlarının tespitinin birlikte yapılması gerektiğinin anlaşıldığı, bunun “Elkoyulan eşyanın iadesi” başlıklı 131. maddeye uygun düştüğü, çünkü bu maddede maddi değeri olan eşyadan, yani malvarlığından bahsedilerek, elkoyulan malvarlığının ait olduğu kişiye iadesinin öngörüldüğü, hatta CMK m.131/2’de, “suçtan zarar gören mağdura ait olması” ibaresine yer verildikten sonra, maddenin son kısmında “sahibine iade edilir” denilerek, esasen suçtan zarar gören mağdura ait olmayıp da bir üçüncü kişinin mülkiyetinde bulunan malvarlığının o kişiye iade edilmesinin önünün açıldığı, sırf bir suçtan mağdur olmanın, o suç kapsamında elkoyulan eşyanın kendisine iadesi için yeterli olmayacağı, bunun için “maddi zarar görme” ve/veya “haklı sahiplik” tespitinin yapılmasının gerektiği, aksi halde elkoyulan eşyanın iadesinin yapılamayacağı, eşyanın kime iade edileceğinin yargılamayı gerektireceği, yani mülkiyetin aidiyetinin ihtilaflı olduğu durumda açılacak hukuk davasının sonucunun beklenmesi, aksi halde ceza yargılamasının sonucunun beklenmesi veya eşyanın müsadereye tabi olup olmadığına dair bir kararın yargılama sonunda verilmesi gerekmektedir.

Yargıtay’a göre; CMK m.131 doğrultusunda elkoyulan eşyanın iadesine karar verilebilmesi için, bu eşyanın aidiyeti hususunda bir tereddüt bulunmamalıdır. Bu konuda bir uyuşmazlık bulunmakta ise, hak sahibi olduğunu iddia eden tarafın başvurusu ile hukuk mahkemelerinde çözülmesi gerekir. Ceza mahkemelerinin, üzerinde hak iddia edilen ve bu konuda uyuşmazlık yaşanan eşya veya malvarlığı değerlerinin aidiyetine ilişkin karar verme yetkisi bulunmamaktadır[8].

Elkoyulan eşyanın iadesi, eşyaya eski statünün kazandırılması olarak kabul edilebilir. Üçüncü kişinin eşya üzerinde hak iddiası varsa, eşyanın doğrudan ilgilisine verilmesi isabetli değildir. Bu uyuşmazlık hukuk mahkemesinde çözülmeli ve mahkemenin kararı doğrultusunda eşya, hak sahibine teslim edilmelidir. Bu görüş, Yargıtay tarafından kabul görmektedir[9].

4. Elkoyulan Eşyanın Elden Çıkarılması

Elkoyulan eşyanın elden çıkarılması, elkoyulan eşyanın muhafazası ile birlikte Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 132. maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükümde yer alan “eşyanın elden çıkarılması” kavramı, “eşyanın iadesi” ile aynı anlama gelmemektedir.

Öncelikle CMK m.132’nin varlığı, CMK m.131’den farklı bir amaca hizmet eder. Şöyle ki; elkoyma tedbiri nedeniyle, ilgili eşya veya malvarlığında zaman içinde birtakım değer kayıpları meydana gelebilmektedir. Muhakemenin neticesinde eşya veya malvarlığı değeri hakkında müsadereye hükmedildiğinde ise, Devlet bakımından bazı zararlar doğabilmektedir[10]. Buna ilişkin olarak m.132, bahsettiğimiz değer kayıplarının önüne geçme amacı taşır ve tedbir niteliğindedir. Burada m.131’de olduğu gibi, elkoymanın amacına ulaşmasından kaynaklanan ve elkoymanın sona ermesi sonucu doğuran eşya veya malvarlığı iadesi sözkonusu değildir.

CMK m.132 kapsamında değer kayıplarını engellemek adına; eşyanın yediemine verilmesi, elden çıkarılması veya rayiç bedelinin ödenmesine karşılık ilgiliye teslimi gibi yöntemler öngörülmüştür. Ancak burada söz edilen teslim işlemleri; eşyanın şüpheli, sanık veya diğer bir kişiye verilmesi suretiyle elkoymanın sona ermesi anlamına gelmez. Burada amaç; muhakeme süresince, eşyanın kamu eliyle muhafaza edilmesinin Devlete getirebileceği külfeti azaltmaktır[11].

CMK m.132/5’de; Elkonulan eşya, soruşturma evresinde Cumhuriyet Başsavcılığı, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından, bakım ve gözetimiyle ilgili tedbirleri almak ve istendiğinde derhal iade edilmek koşuluyla, muhafaza edilmek üzere, şüpheliye, sanığa veya diğer bir kişiye teslim edilebilir.” ifadesiyle, bu tedbir bakımından adli makamların gerektiğinde eşyayı ilgiliden geri alabileceği vurgulanmaktadır. Doktrinde bu durum, “fiili elkoymanın kaydi hali” olarak nitelendirilmekte ve esasında elkoyma tedbirinin sürmekte olduğuna işaret edilmektedir[12]. Ayrıca bu hal süresince eşyanın tevdi edildiği şahıs yediemin sıfatını haiz olduğundan, m.131’de olduğu gibi mülkiyet hakkına ilişkin bir tartışma da gündeme gelmeyecektir. Amaç; muhakemenin sağlığı bakımından eşyanın muhafaza edilmesi olup, eşyanın kime ait olduğunun bir önemi yoktur.

Bunun yanı sıra elkoyma işlemi ile birlikte, eşyanın sorumluluğu Devlete geçmektedir ve Devletin CMK m.132/4 kapsamında eşyanın değerinin korunması ve zarar görmemesi için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü vardır. Bu nedenle, yediemin sıfatını haiz şahısta bulunduğu süre içinde eşyada meydana gelen zararlardan da Devlet sorumlu olacaktır. Bu durumda CMK m.141/1-j uyarınca; eşyasının veya diğer malvarlığı değerlerinin korunması için gerekli tedbir alınmayan kişiler, tazminat talebinde bulunabilecektir[13]. Eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin aidiyeti de bu bakımdan önem taşıyabilecektir.

Eşyanın elden çıkarılması yöntemi; “eşyanın zarara uğraması” veya “eşyanın değerinde esaslı ölçüde kaybın meydana gelmesi” tehlikelerinden en az birisinin mevcut olması halinde, hükmün kesinleşmesinden önce uygulanabilir. Buna ek olarak doktrinde, elden çıkarmaya yalnızca CMK m.132/6 uyarınca “eşyanın ilgilisine tesliminin mümkün olmadığı” durumlarda başvurulması gerektiğini savunan görüşler de mevcuttur[14]. Eşyanın zarara uğraması tehlikesi ile kast edilen, eşyanın niteliklerini tamamen veya kısmen kaybetmesine sebep olabilecek bir tehlikenin bulunmasıdır. Eşyanın değerinde esaslı ölçüde kaybın meydana gelmesi tehlikesi ise, piyasa koşullarına göre rayiç bedelde önemli bir azalma olması tehlikesidir[15].

Bu aşamadan sonra eşyanın elden çıkarılması ile elde edilen değer, eşyanın kendisi yerine geçmektedir. Nitekim yargılamanın sonunda müsadereye hükmedilmesi halinde, bu değerin müsaderesine karar verilir[16]. Yukarıda açıkladığımız CMK m.131 kapsamında eşyanın iadesi sözkonusu olduğunda ise, artık hakkında müsadereye karar verilebilecek eşyadan veya değerden bahsedilemeyecektir. Bu malvarlığı, soruşturma veya kovuşturma yönünden muhafaza edilmesine gerek kalmadığı için iade edilmiş olacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Selvacan Akpınar

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2014/312, K. 2017/11, 17.01.2017 T.

[2] Ersan Şen, H. Sefa Eryıldız, Elkoyma, 1. Bası, Seçkin Yayınevi, 2017, Ankara, s.18.

[3] Şen, Eryıldız, a.g.e, s.44.

[4] Bkz. Şen, Eryıldız, a.g.e, s.44., Hüsnü Aldemir, Adli - Önleme Arama ve Elkoyma, 1. Bası, Bilge Yayınevi, 2012, Ankara, s.199.

[5] Şen, Eryıldız, a.g.e, s.44.

[6] Aldemir, a.g.e, s.280-281.

[7] Aldemir, a.g.e, s.281.

[8] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E. 2014/312, K. 2017/11, 17.01.2017 T.

[9] Ibid.

[10] Şen, Eryıldız, a.g.e, s.95.

[11] Aldemir, a.g.e, s.281.

[12] Şen, Eryıldız, a.g.e, s.95.

[13] Şen, Eryıldız, a.g.e, s.107.

[14] Bkz. Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 2012, 5. Bası, Ankara, s.454.

[15] Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, Seçkin Yayınevi, 2015, Ankara, s.437.

[16] Ünver, Hakeri, a.g.e, s.454.