En fazla zorlandığım şeylerden biri yolda yürümek.

Aklınıza bir şey gelmesin, Allah’a şükür, yürüme zorluğum yok. Hatta yürüyüş sporu yapanlar gibi yürüyebilirim. Ancak yolda yürümekte, tanımadığım halde her birini sevdiğim insanlar arasında yürümekte zorlanıyorum.

Adam veya kadın; elinde telefon, gözü telefonda, arada bir durup, yalpalayarak yürüyor. Sağa gidiyorsun, olmuyor, yolunu kesiyor. Sola gidiyorsun, üstüne geliyor.

Hele bir de dükkandan çıkışları yok mu. Adeta biri kovalıyormuş gibi, direk olarak sokağa fırlıyor, bir sağa bir sola yalpa yapıyor, çarpmamak mümkün değil.

Mesela biraz ilerde dar bir yol var, bir kenarını da su basmış. Tek kişi ancak geçebilir. Sen daha yakınsın, karşıdan gelen daha uzakta. Ama o karşıdan gelen bir hızlanıyor, dar geçide giriyor ve yavaşlıyor, bir sağa, bir sola bakıyor, sen karşıda kıvranıp duruyorsun.

Hele yaya geçitleri bir alem. Asfaltın karşılıklı iki tarafında yığılan halk bekliyor. Yaya ışığının yanması ile birlikte, karma karışık bir hücum yürüyüşü başlıyor. Adeta filimlerdeki gibi. Bir tek “Alllah, Allah” diye bağırmadıkları kalıyor. Tam ortaya gelince karmaşa başlıyor, göğüs göğüse gelenler, çarpanlar, çarpmamak için sağa sola yalpa yapanlar. Karşıdan hızla gelenin önünden kaçacaksın. Önünde keyifle, yavaş yavaş yürüyenin sağını solunu kollayıp geçmeye çalışacaksın. Bu sırada ışıklar yanacak, arabalar geçmeye başlayacak. Allah yardımcınız olsun.

Yolun iki tarafında karşıya geçmek için iki kişinin beklediğini düşünün. Trafikten biraz fırsat bulunca, düz olarak karşıya geçmek gerekir değil mi? Ama hayır, karşıdan gelen gideceği yöne doğru yolunu kısaltmak için çapraz olarak yürümeye hatta koşmaya başlıyor. Tam ortada göğüs göğüse geliyorsunuz, İki tarafdan arabalar sökün ediyor. Hadi buyurun…

Hele bir de normal olarak yürürken aniden duranlar yok mu.  Aniden çark edip bir dükkanın vitrinine yöneliyorlar. Bir trafik kazası kaçınılmaz olur,  Allah korusun.

Kalabalık ve karışık olarak bir sürü insanın yürüdüğü yolda, tam önündeki bir insanın “Acaba yürüsem mi, yürümesem mi, sağa sola dönsem mi dönmesem mi” diye dansederek bir yürüyüşleri var ki, önünüze çıkmasını tavsiye etmem. Ne yapacağınızı şaşırırsınız.

Bir de kolunda veya sırtında kocaman askılı bir çanta taşıyanlar var, Adeta sırtında ikinci bir insan gibi. Kalabalık yolda yürürken, aniden döndüğünde veya bir toplu taşım aracının içinde hareket ettiğinde, insanı beyzbol topu gibi sağa sola savururlar, alimallah.

Bir kapının önünde birkaç kişi konuşuyorlar. Siz içeri girmek için yöneldiğiniz zaman, kapı önünde sakin sakin konuşmakta olan insanlar birden içeri girmek için hareketleniyorlar, kapı önünde bir karmaşadır başlıyor.

Araç trafiğini ve park ediş biçimlerini söylemeye hiç gerek yok. Yavaş yavaş gelirken, birden hızlanıp üzerine gelen araçlar. Daracık kaldırımda, dikine, verevine park eden, yolu kesen arabalar. Kaldırımda çukurlar, güya engelli vatandaşların yürümesini kolaylaştırmak için konulmasına rağmen, yürümeyi engelleyen yol parkeleri, parçalanıp dikilen ve çelme takan plastikler, bozuk kaldırımlar, yolu kesen çöp kovaları. Daha neler neler…

Eskiden insanlar, karşıdan geleni bekler yol verirlerdi veya kapıyı açıp karşıdan gelenin geçmesine izin verirlerdi. Pek hatırlamıyoruz ama, çarptıkları zaman özür dileyenler vardı.  

Şimdi kabahat kendisinde olmasına, önüne bakmamasına, aniden dönüş yapmasına rağmen, bir de çarptıkları kişiye ters ters bakıyorlar. Adeta kavga edecekler; “kör müsün kardeşim” diyenler işin cabası.

Tabii yolda yürürken; elindeki bir şeyi kenara fırlatıp  tam önüne ve hatta üzerine atanlar, tam önünden geçerken yola tükürenler, insanın suratına abuk sabuk ve ısrarla bakanlar, bunlar işin cabası...

Sözün kısası, sizi bilmem ama dostlar, en fazla zorlandığım şeylerden biri yolda yürümek.

Av. A. Erdem AKYÜZ