Bir çoğumuz, mesleki dezenformasyondan, emeğimizin karşılığını alamamaktan şikayet eder ve çoğu zaman da problemi işimizde, mesleğimizde, patronumuzda, işin taraflarında veya kendimiz hariç herhangi bir kişide veya sebepte görürüz.

Problemi dışarıda arama kolaycılığına kapıldığımızda ise, problemler neredeyse aynı şekilde tekrar etmekten bıkmazlar ama biz uğraştığımız işten, mesleğimizden bıkmaya başlarız. Bu yazıda kendimce mesleğimizi sevebilmek, daha iyi yapabilmek, işimizden ve yaşantımızdan zevk alıp sonuçta mutlu olabilmek için kendime çıkardığım yol haritasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Büyük hedeflere minimum çaba göstererek ulaşılamaz.

Bazen bir hedef belirleriz veya kafamızda bir proje şekillenir, kendimizi bu amacı gerçekleştirmek için motive ederiz. Ancak başlangıçtaki motivemizi koruyamayız. Ya motivasyonumuz tamamen kaybolur. Ya da maksimum hedefler belirler ancak onu gerçekleştirmek için minimum çabalar sarf ederiz. Ve çoğu zaman günün sonunda kolaya kaçma eğilimimiz, büyük hedeflerimizi eritmeye başlamış olur.

“Boşuna kendinizi kandırmayın; sürekli yaptığınız şey neyse siz osunuz.” Aristoteles

Biz tekrar tekrar yaptığımız şeyiz. İşimizi yapış şeklimiz, insanlarla ilişkilerimiz aslında kendi alışkanlıklarımızdır.

Beynimizi ve vücudunuzu kötü seçimlerle besliyorsak, kendimizden fazla bir şey beklememeliyiz… Stresli bir mesleğe sahip olan bizle, kafa ve vücut sağlığımıza öncelik vermeliyiz. Sağlığımız olmadıktan sonra her şey değerini yitirir ve anlamsızlaşır. Yani öncelikle sağlıklı olmalıyız.

Hedeflerimizle değil öncelikle kolaya kaçma eğilimimizle savaşmalıyız. Aynı olaydaki aynı soruna, birinin çözüm  sunarken bir başkasının çözümsüzlük sunduğunu gördüğümüz çok olmuştur. Nasıl olur da somut olarak ortada olan bir konu hakkında insanlar böylesi zıt görüşler ileri sürebilir. Sanırım insanların olaylara, sorunlara, yaşama ve insanlara karşı davranışlarını belirleyen “bakış açısı” farkı sebebiyle bu derece farklı görüşler ortaya çıkıyor.

Elbette herkes aynı şeyi düşünüp aynı davranışı sergileseydi dünya acayip sıkıcı ve tekdüze bir yer olurdu. Ben bakış açımı, çözümden, yapıcı eleştiriden, enerji veren bir insan olacak şekilde geliştirmeye çalışıyorum. Elbette benim de hatalarım olacak ama her hatamdan bir ders alarak bu tecrübemle kendimi daha sonraki muhtemel hatalarımdan koruyabilirim.

Zamanımızı manipüle eden insanlardan uzak durmalıyız.

Devamlı şikayet eden, yıkıcı eleştiride ustalaşmış, negatif bir iletişimi benimseyen, en çok ihtiyaç duyduğumuz anda ortalıktan kaybolan, işine karşı lakayt davranan, lüzumu olmamasına rağmen dikkatimizi her zaman ve sadece ona vermemizi isteyen, sadece kendisinin iyiliğe ihtiyacı olduğunu söyleyen, yükümlülüğünü iyilik yapıyormuş gibi yapan, karşısındakine en küçük bir faydası varsa her fırsatta bunu onun başına kakan ve sair ve sair o kadar olumsuz insan tipi ve bakış açısı vardır ki. Zamanımızı ve enerjimizi manipüle eden bu tür insanlardan ve müvekkillerden uzak durduğumuzda zamanımızı daha verimli kullanabilir, enerjimizi daha uzun süre muhafaza edebiliriz.

Arkadaşlarımızın ve müvekkillerimizin haritasını oluşturmalıyız.

İşimizi, sosyal yaşantımızı yani hayatımızı düzene sokmak için öncelikle, arkadaşlarımızla ve müvekkillerimizle birlikte nasıl göründüğümüzü iyi analiz etmeli ve anlamalıyız. Arkadaşlık ve iş ilişkilerimizin bize ne kattığını ve bizi nereye götürdüğünü belirlemeliyiz.

“En büyük suçlar ve hatalar gerekli olanı değil de, daha fazlasını elde etmek için işlenir.” Aristoteles

İşimizi yaparken gerekli olanı yapmamızın yeterli olduğunu, fazlasını talep ettiğimiz zamanlarda işlerin çıkmaza girdiğini, basit şekilde çözülecek meselelerin çözümsüzlükle kilitlendiğini görmüşüzdür.

Hak olandan fazlasını talep etmediğimiz ve sadece gerekli olanı elde etmeye çalıştığımız sürece işlerin daha hızlı çözüme kavuştuğunu göreceksiniz.

Unutmamak lazım ki; "İnsan, yaşamının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçirir."  (Romalı hukukçu Marcus Tullius Cicero) Elde edemeyeceğimiz şeyleri istemek de yapamayacağımız şeyleri istemek gibidir. Yaşamımızı boşa harcamamak için gereksiz hırslardan kurtulmamız gerektiğini, sadece gerekli olana, adım adım dahi olsa yapabileceğimiz şeylere odaklandığımızda mesleki olarak daha başarılı, daha kalıcı olacağımızı ve mutlu olacağımızı düşünüyorum.

“Bir plandan yoksunsan, başkasının planının bir parçası olursun.” diyor Samuel Johnson

Planlı çalışma kültürümüzü geliştirmeliyiz. İş hayatımıza ve mesleki gelişimimize dair bir planımız yoksa, kendi planımıza göre değil rüzgara veya başkalarının planına uymak zorunda kalırız.

Kendimize prensipler koymazsak, başkalarının prensiplerine veya prensipsizliklerine boyun eğmek zorunda kalırız.

Zihin, doldurulması gereken bir kazan değil, tutuşturulması gereken bir ateştir.” diyor Plutarkhos.

Kişisel ve mesleki gelişimimizi kendimiz şekillendirmezsek, araştırmazsak, kulaktan dolma bilgilerle iş yapmaya kalkarsak zihnimiz kazana döner ve odağımızı kaybederiz. İlgimizi dağıtan meşgalelerden ve gerekirse de işlerden vazgeçebilmeyi bilmeliyiz. Yani hayır diyebilmeyi  öğrenmeli odaklandığımız çalışmalara yönelmeliyiz.

Her işi yapmak zorunda değiliz. Mesleğimizde uzmanlaşmalıyız.

Efsane kung-fu ustası Bruce Lee, “10 bin (farklı) tekmeyi bir  kez çalışandan korkmam da, bir tekmeyi 10 bin kez çalışandan korkarım.” der. Uzmanlaştığımız alandaki iş ve işleyişe hakim olmamız bizim kendimize olan güvenimizi arttıracağı gibi bize olan güveni de pekiştirir. Üstelik bu güven hem müvekkillerimiz hem de yargıdaki muhataplarımız nezdinde de pekişecektir.

Her işi kabul eden avukatın zamanla sadece herhangi bir avukat olarak kalacağını unutmamalıyız. Ancak uzmanlaşırsak, uzman olduğumuz konuda hukuki yardıma ihtiyacı olan insanlar bizi bulacaktır. Uzmanlaşırsak biz işi değil, iş bizi arayacaktır.

Kimsenin enerjimizi çalmasına izin vermemeliyiz. Ve biz de kimsenin enerjisini çalmamalıyız.

Olur olmadık zamanlarda gelen aramalar, o an sorununa bir cevap vermenizi isteyen müvekkiller ve randevusuz ve de ücretsiz danışmanlık almak isteyen muhtemel müvekkiller sebebiyle o an için odaklandığımız işten koptuğumuz ve işlerimizi yetiştirmekte zorlandığımız çok olmuştur. Böylesi durumlar biz avukatların vaktini ve enerjisini çalan en önemli etkenlerdendir sanırım.

Peki nasıl davranmalıyız ki hem müvekkilimizi kaybetmeyelim, hem işimizi yapalım hem de emeğimizin karşılığını alalım? Bana göre, iş hayatı kesinlikle profesyonel davranmayı gerektirir. Sınırları ve prensipleri belirlemediğimiz takdirde, meslek hayatımız boyunca bu tür durumlardan şikayet etmeye ve enerjimizi yitirmeye devam ederiz.

“Çevremizde, enerjileriyle bizi dirilten ve sayelerinde kendimizi iyi hissettiğimiz  arkadaşlarımız vardır. Ama bu kişilerin yanı sıra, birlikteyken bunaldığımız, mutsuz hissettiğimiz ve bütün enerjimizi çeken insanlar da vardır. Sebebi basit. Yaşadığımız her gün ve olayda, insanlarla olan ilişkilerimizdeki duygular birbirine iletilir.” diyor Ferran Ramon-Cortes

Avukatlık mesleği, müsaade edildiği takdirde “karşılıksız yararlanmaya”/”istismara” en açık mesleklerdendir.

Türk Ceza Kanunu’nda “Otomatları Bedelsiz Kullanmayı, Telefon Hatlarını, Şifreli Yayınları Kaçak kullanmayı, Kaçak Elektrik, Su, Doğalgaz Kullanma Suçlarını” düzenleyen 163. maddenin başlığı Karşılıksız Yararlanma”dır.

Otomatlardan bedeli ödenerek yararlanılan hizmetlerden bedelsiz yararlanılması halinde karşılıksız yararlanma suçunun bu hali oluşur.  (TCK m.163/1)

Telefon hatları ile frekanslarından veya elektromanyetik dalgalarla yapılan şifreli veya şifresiz yayınlardan sahibinin veya zilyedinin rızası olmadan (karşılıksız) yararlanılması da bu suçun diğer bir halidir.  (TCK m.163/2)

Elektrik, su veya doğalgazın sayaçtan geçirilmeden kullanılmasını da suçun bir başka halidir. (TCK m.163/3)

“Bu hizmetler, bir sayaçtan geçirilerek kullanılmışsa, suçun unsurları oluşmaz. Elektrik, su ve doğalgaz abonelik esasına göre kullanılan hizmetlerdir. Kullanıcının abone olmadan bu hizmetleri kullanmasına rağmen ilk kullandığı andan itibaren bir sayaç takarak yararlanması halinde karşılıksız yararlanma suçu meydana gelmez. Çünki, karşılıksız yararlanma suçunun en önemli unsuru, tüketim miktarının tespit edilmesini engelleyecek şekilde bu hizmetlerden faydalanılmasıdır. Tüketim miktarı, kullanıcının haricen taktığı sayaçtan kuşkuya yer vermeyecek bir biçimde anlaşılıyorsa karşılıksız yararlanılan bir hizmet söz konusu olmayacaktır. Bu durumda hizmetten yararlanan kişi bedelini ilgili kuruma ödeme yükümlülüğü altına girecektir. Yani, uyuşmazlık ceza hukuku alanında değil, özel hukuk alanında gerçekleşen bir borç/alacak ilişkisine dönüşecektir.”


“Bedel ödemek, rıza ve sayaç takarak kullanma” suç oluşumunu engelleyen faktörlerdendir. Avukatların herhangi bir bedel aramadan danışmanlık hizmeti sunması, hukuki yardımda bulunurken bunu kendi rızalarıyla yapması ve herhangi bir ücret tarifesine bağlamadan hizmet vermesi halinde bu hizmetlerinden insanların karşılıksız yararlandığından şikayet hakları da olmamalıdır.

Kendi mesleki kurallarını kendisi delen avukat suçu dışarıda aramamalıdır. Referansla dahi olsa, muhtemel bir müvekkil adayı arayıp bilgi istediğinde, onu dinleyerek danıştığı hususlarda bilgi verdiğimiz olmuştur. Bilginin karşılığında ücret talep edildiğinde ise hemen kötü adama dönüşüveririz. Düzenli danışmanlık hizmeti verdiğimiz müvekkillerimiz hariç kimseye, acil durumlar hariç telefonla hukuki yardımda bulunmamaya çalışmalıyız. Dosyayı, ilgili evrakları, tarafların beyanlarını, delillerini görmeden yapacağımız bir açıklama veya yorum çoğu zaman yanlış veya eksik olacaktır. Bu nedenle dosyayı ve delilleri görmeden kimseye olayın gidişatı hakkında bilgi vermemekte yarar vardır. Aksi halde, dosyasını çözme derdi ile berberde, markette, parkta, lokanta da vs karşılaştığı, ulaşabildiği her avukata kendi bakış açısına göre olayı ve dosyayı anlatan ve çözüm bulmaya çalışan insanlar hepimiz karşılaşmışızdır. Bilgi versek bir dert vermesek iki. Her sorduğu meslektaştan bir bilgi kırıntısı koparan bu kişiler, puzzleı kendilerince tamamlamaya çalışmaktadırlar. Ve sorunu en iyi ve en ucuz çözecek avukatı aramaktadırlar. Bu arayış bir nebzeye kadar hoş karşılanabilir. Ancak olayın karşılıksız yararlanmaya ve istismara dönüştürülmesine fırsat verilmemelidir.

“Yanlış şeyleri kovalamayı bıraktığın zaman, doğru şeylere seni yakalama şansı verirsin.” -  Lolly Daskal

Mesleğimizi yaparken prensiplerimizi oluşturmazsak yanlış işlerde boğulur doğru işlerin bizi bulmasına da engel oluruz.

Enerjimizi dağıtmadan yapmaktan keyif aldığımız işlere yönelirsek mesleğimizde uzmanlaşmış oluruz. Mesleğimizde uzmanlaşırsak da yaşam kalitemiz artar.

Yaşamımızda enerji ve neşe seviyemizi düşüren, hayattan tat almamızı engelleyen şeylerden kurtulmak, yaşam kalitemizi arttırmanın en önemli vesilelerinden biridir.

“Bize iyi gelmeyen, enerjimizi kaptırdığımız kişiler vardır. Bu kişiler ne yaparlarsa yapsınlar onlarla beraberken huzursuz oluruz, başkası için seve seve yapabileceğimiz şeyleri bu kişiler için yaptığımızda kendimizi kötü hissederiz. Bu kişilerle vakit geçirdikten sonra kendimizi yorgun, çaresiz ve değersiz hissederiz. Bazı insanlarda da iltifatlarından, eleştirilerine kadar hep bir gizli mesaj vardır ve bu gizli mesajın altında ne kadar değersiz olduğumuzdur.”

Bu tür insanlar, devamlı mutsuz, şikayet eden, çözüm önerilerini asla kabul etmeyen ve mutsuzluk yayarak beslenen tiplerdir. Onların mutsuzluklarını usanmadan dinlerseniz dostu olabilirsiniz, ama çözüm önerdiğinizde sizinle ilgilerini keseceklerdir. Çünkü istedikleri çözüm değil sorundur, sorunla beslenirler. Bu tiplerin hayatınıza katkısı yoktur. Onlarla olan paylaşımlarınızdan sonra halsiz, yorgun hasta ve çaresiz hissedersiniz. Adeta hayat enerjinizi emerler.

Etrafımızdaki enerji ve neşe hırsızlarına fırsat vermemeliyiz. Mümkünse bu tip insanlarla ilişkimizi sonlandırmalı veya en azından mesafemizi korumalıyız. İş yaşantımızda bunu başarabilirsek özel hayatımız da bundan olumlu etkilenecektir.

Mesleğimizi daha iyi yapmak ve mesleğin zorluklarının üstesinden gelmek için TBB Meslek etiği ilkelerinden ve bize enerji veren meslek üstatlarımızın tecrübelerinden istifade etmeyi ihmal etmemeliyiz.

Sağlıklı ve mutlu bir yaşam dileğiyle sevgili dostlar…

FARZ-I MUHAL PAŞA