İstanbul Barosu başörtüsü yasağını devam ettiriyor. Başörtülü avukat stajerlerinin staj eğitim merkezinde derslere alınmayacağına dair bir duyuru yayınlayarak içeri almıyorlar. Hukuk fakülesini bitirip stajının bir safhasında bu eğitime katılmak zorunda olan ‘bu ülkenin zencileri’ İstanbul Barosundan kapı dışarı ediliyor. Eğitim haklarına saygı gösterilmiyor. Çalışma haklarına saygı gösterilmiyor. En temel hakları, bir hukuk örgütü olması gereken baro tarafından ayaklar altına alınıyor.

Geçtiğimiz salı günü İstiklal Caddesinde yaptığımız yürüyüş ve İstanbul Barosu önündeki basın açıklmasıyla bu hukuk dışı yasağı protesto ettik. Hukukçular Derneği, Ak Hukukçular Derneği, Demokratik Hukukçular Derneği, Hukukçu Hanımlar Derneği, İnsan Hakları Derneği, Ayrımcılığa karşı Kadın Hakları Derneği, Boğaziçi Avukatlar Derneği, Hukukun Üstünlüğü Derneği, Hukukun Üstünlüğü Plaformu gibi dernek ve platformların temsilcilerinin iştirak ettiği yürüyüş, yapılan basın açıklamasıyla son buldu.

Yürüyüş, protesto, basın açıklaması son buldu ama hukuk dışı yasak son bulmadı. Kendi özgür iradesi ile inancı gereği veya başka nedenle başörtülü yaşamayı tercih edenlerin en temel haklarına saygısızlık devam ediyor. Hak ihlali devam ediyor. İstanbul Barosu’nun bu zalimce tutumuna karşı başka şehirlerimizin barolarından tepkiler geliyor. Başörtülü avukat adaylarına çağrılar geliyor. Gelin stajınızı bizde yapın diyorlar. Hak’ka ve hukuka saygılı bu baroları tebrik ediyorum. Ama bu hukuk dışı yasak İstanbul Barosu’nun uygulamalarıyla sınırlı değil. Mahkemelerde devam ediyor. Devlet dairelerinde devam ediyor. Bazı kurumlarda yöneticilerin inisiyatifi ile başörtülü çalışanların varlığına müsamaha ediliyor görüntüsü verilmesi ise son derece onur kırıcı bir durum. Zira temel hak ve özgürlükler kimsenin lütfu ve ikramı değil.

28 Şubat döneminin baskı ve tehditlerinin zirvede olduğu dönemde başörtüsü yasağının insan hakkı ihlali ve suç olduğunu, kendi alanında yetkili konumda iken haykırmış ve gereğini yapmış bir insan olarak, bir hukukçu olarak Meclis’e seslenmek istiyorum. Özellikle milletin yarısının oylarıyla kendilerini iktidara taşıdığı siyasi iktidardan,  mazlumların sesine, çığlığına kulak vermesini istiyorum.
Siyasi iktidara millet iradesine uygun icraat yaptırmayan, başörtüsü meselesini parti kapatma gerekçesi haline getiren vesayet rejiminin varlığını, tedrici olarak sorunlara çözüm arandığının bilincinde olarak; Anayasa değişikliği başta olmak üzere, demokratikleşme yolunda attığınız adımları bu milletin takdirle karşıladığını bilerek ifade etmek istiyorum. Evet takdir ediyoruz, tebrik ediyoruz ama mazlum, mağdur ve çilekeş insanlar, haksızlıklara dur denileceği inancıyla hep sabrettiler, sabrediyorlar. Şimdi ise, nereye kadar diye soruyorlar. Bunun bilinmesini istiyorlar.

“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem„ 
anlayışını kendisine düstur edinerek iktidar olanlara inandığı gibi yaşamak istediği için mağdur edilenlerin bir çağrısı var. İnandığı gibi yaşama özgürlüğü isteyenler diyor ki ;  

‘ Biz sabırsız davranmadık, öncelik istemedik, sizleri muktedir olamadığınız dönemde, gücünüzün yetmediği konularda eleştirmedik, hep bekledik. Biliyorduk ki sizler de aynı çileleri çektiniz, derdimizi biliyorsunuz ve çare arıyorsunuz. Bu inançla sabrettik. Şimdi şartlar değişti. Vesayet rejimi tam anlamıyla son bulmasa da, elinizi ayağınızı bağlayan engeller önemli ölçüde kalktı. İsteyince diğer partilerle anlaşarak Şike yasasını çıkarabiliyorsunuz. Geleceğinizi garanti altına almak için bir gecede emekli maaşlarınıza zam yapabiliyorsunuz. Hakkınızdır helal olsun ama bizleri unutmayın. Biz hala cuma namazına gitmek için müdürümüzün gözünün içine bakmaya mecburuz. Çocuklarımız inanmadıkları değerler üstüne and içerek eğitime başlıyor. Başörtümüzle memurluk yapamıyoruz. Avukatlık yapamıyoruz. Zenci muamelesi görüyoruz. Bizde inandığımız değerlerden taviz vermeden çalışmak ve Allah ömür verirse emekli olmak, sizinki gibi olmasa da namerde muhtaç olmayacak şekilde emekli maaşı almak istiyoruz.’

‘ Haklarımız verilmediği için bugüne kadar gayrımeşru hiçbir yola başvurmadık. Terör örgütü  kurmadık, kimsenin canına kıymadık, polis tokatlamadık, molotof atmadık, sadece meşru zeminde, hukuk içinde haklarımız istedik, sustuk ve sabrettik. Ankara’ya gittiniz bizi unuttunuz, biz de sizi unuttuk dememek için sabrediyoruz ve Merhum Akif’in diliyle size sesleniyoruz:

‘Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin karı değil, paylaşalım’
Ey Meclis ! Ey Milletvekilleri Nerdesiniz !
‘Kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım,
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım’
deyin ve görevinizi yapın !


Reşat PETEK

 

(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)