İSTANBUL (AA) - HİLAL UŞTUK - Gazeteci ve yapımcı Elif Dağdeviren, sinema sektöründe uluslararası alanda başarı için, "Mesele film yapmak değil. Mesele bunu dünyaya satmak, pazarlamak. Bunun nasıl yapılacağı yapımcının işi. Yoksa çok kıymetli yönetmenlerimiz, oyuncularımız var. Yönetmen ve oyuncudan daha da iyi senaristlerimiz var. Fakat sinema bir ticaret ve bunun bir dağıtım ağı var." dedi.

Türk sinema ve dizilerinin dünyada edindiği başarıyı AA muhabirine değerlendiren Dağdeviren, bu yapımların dünyaya bu kadar yayılmasının çok kıymetli olduğunu belirterek, "Ben buna sadece Türkiye'nin dünyaya anlatımı, dünyada dikkat çekmesi veya ekonomik olarak bakmıyorum. Başta ABD olmak üzere, bu işin ticaretini yapan ülkelerde bir söylem var, 'Bir ülke dizileriyle dünyaya yayılıyorsa, arkasından sineması ve kültürü takip eder'. Ben bunu çok kıymetli buluyorum." diye konuştu.

- "Amerikan sinemasında konu bitti"

Dağdeviren, Türkiye'nin hikayelerinin çok fazla olduğunun altını çizerek, "Ben 2006'dan, yani Oscar'a Dondurmam Gaymak'ı götürdüğümüzden beri ABD ve Avrupa'da katıldığım tüm toplantılarda, festivallerde 'Amerikan sinemasında konu bitti.' diyorum. Avrupa sineması başka bakış açılarından bakıyor ama Anadolu'nun hikayelerine daha kimse dokunmadı. Şimdi sıra Anadolu'nun hikayelerinde ve biz Anadolu'nun hikayelerine yavaş yavaş geçtik. Şimdi dizilerle ama sonra devamı da gelecek. Yani çok pozitif ve fakat çok dikkatli bir stratejiyle devam etmesi gerekli. Şimdiye kadar biraz tesadüflere de bağlıydı veya kişisel girişimlere. Ama bindiğimiz dalı her zamanki gibi kesmeye başladık." ifadelerine yer verdi.

Artık daha stratejik hareket etmek gerektiğini kaydeden Dağdeviren, şunları aktardı:

"Bizim öykülerimiz çok kıymetli ve artık sinema yapma yeteneğimiz var. Fakat insanların yani yapımcının önemi burada ortaya çıkıyor. İnsanların atladığı bir konu var. Mesele film yapmak değil. Mesele bunu dünyaya satmak, pazarlamak. Bunun nasıl yapılacağı yapımcının işi. Yoksa çok kıymetli yönetmenlerimiz, oyuncularımız var. Yönetmen ve oyuncudan daha da iyi senaristlerimiz var. Fakat sinema bir ticaret ve bunun bir dağıtım ağı var. Yani niye dizi kadar çabuk ilerleyemiyoruz. Çünkü dizi televizyon kanallarıyla birebir iletişim kurularak yapılan bir şey. Daha farklı bir ticari dağıtım sistemi var. Bu dağıtım sisteminin sahibi de ABD. Bunu ABD'linin, Türk'ün, Çinli'nin, Fransız'ın, Koreli'nin yapması bir fark yaratmıyor. Mesela Kore'den de çok iyi filmler çıkıyor. Dünyada Haru diye bir akım var şimdi, Kore filmleri üzerine. Ama Kore filmlerinin dağıtımını Kore tek başına yapmıyor. Yine ABD'lilerle birlik olarak yapıyor."

- "Lokal bilgiyi global değerlendirmek gerekiyor"

Elif Dağdeviren, sinema sektöründe lokal bilgiyi global değerlendirmenin önemine dikkati çekerek, "Eğer biz doğru iş için, doğru ilişkiyi kurarak, doğru bir şekilde anlatıp, doğru işbirlikleri yapabilirsek o zaman olur. Formül bu. Formül kitapta yazıyor. Bizim yeniden bulmamıza gerek yok. Ama burada şöyle bir şey oluyor; 'Bize zaten iş yaptırmazlar.' Bu zihniyetle iş yapamayız. Bize iş yaptırırlar ama onların kurallarıyla bizim kurallarımızı, onların normlarıyla bizim normlarımızı nasıl bir araya koyacağımız işin püf noktası. Bir de Türkiye'de bütün sektörlerde böyle bir hastalık var, 'En iyisini ben biliyorum. En iyisini ben yaparım.' En iyisini bilebilirsin ama artık dünya bireysel değil. Global buluşmayı nasıl yapabileceğine bakmak lazım. En iyi senaryoyu ben yazabilirim ama onun dünyanın en iyi satılabilecek senaryosu olma garantisi yok. Onu, en iyi senaryoyu satan ekipler biliyor. Fransa'daysa Fransa, Amerika'daysa Amerika." değerlendirmesinde bulundu.

Ödüllü yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ın kazandığı başarının da tek başına edinilmediğini dile getiren Dağdeviren, ekip çalışmasıyla bu başarının geldiğine vurgu yaptı.

Dünyadaki önemli uluslararası festivallerde artık Türkiye sineması diye bir kavram olduğunun altını çizen Elif Dağdeviren, 10-15 yıldır düzenli olarak festivallerdeki bireysel ya da kümülatif çalışmaların sonucu olarak Türk filmlerinin seyredildiğini ve ilgi çektiğini söyledi.

Dağdeviren, Türk sineması adına iyi niyetli çalışmaların olduğunu sözlerine ekleyerek, şu bilgileri verdi:

"İyi niyetli çalışmalar oluyor. Örneğin Japonlarla projeler geliştirildi. Şimdi benim de içinde olduğum, Korelilerle çalışılan birtakım projeler var. ABD ile yapıldı birkaç tane. Bireysel yapıldı ama devlet de destekledi. Festivalleri hedefleyen filmlerde daha çok başarı kazanabiliyoruz. Burada hükumetin politikalarının bence çok büyük katkısı var. Kültür ve Turizm Bakanlığı son 10-15 yılda 'arthouse' dediğimiz filmleri destekledi. Bakanlık, uluslararası festivallerde Türkiye'ye yer tutmak, alan açmak ve ekipleriyle yardımcı olmak hem de oraya giden ekiplere maddi manevi destek olmak manasında aslında yapabileceğinin en iyisini yapıyor. Arthouse filmlerde de belli miktarda başarı elde edebiliyoruz. Çünkü oradaki maliyetler uygun maliyetler. Türkiye'de 2-3 milyona mal ettiğimiz çok başarılı filmler dünya çapında çok küçük filmler ve aslında eğer başarılı olmazsa çok rahatsız etmeyecek filmler. Onlar daha özgüvenli ve başka alanlarda doğru pazarlanarak başarı elde ediyor. Mesela Kaan Müjdeci'nin Sivası'ı. Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim'in filmleri, Semih Kaplanoğlu'nun bazı filmleri."

- "ABD'liler film formüllerini kahraman Amerikalılar üzerine kurgulamış"

Başarılı bir projeyi ABD'li birinin yapmasını istemenin de yanlış olduğunu söyleyen yapımcı Dağdeviren, "Onlar bütün filmlerini, film formüllerini kahraman Amerikalılar üzerine kurgulamış. En iyi niyetli film yapan adam bile buraya gelip kahraman Amerikalının bizi kurtarması üzerinden film yapıyor. Biz de tek başımıza yapamıyoruz. Çünkü dünyada satabilecek ticari formüller onlarda. Bir Türk öyküsü, bir Türk ve ABD'li senaristle yazılıp, ABD'li yönetmense yanına muhakkak bir Türk ekip koyarak yapılmalı. Adı ABD filmi olsa bile içeride buluşarak geliştirilmesi gerekiyor." dedi.

Elif Dağdeviren, Türkiye'nin kendi markasını yaratması gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"BluTV iyi bir şey yaptı. Puhu iyi bir deneyim. Ama yeterli değil. Gene dünya global bakışı yok, lokal bakış var orada. Bizim bu alanlara destek verip yatırım yapmamız lazım. Yani tesadüflere bırakmamalıyız. Benim gördüğüm, bu iş tesadüflere bırakılmış durumda. Gençler iyi şeyler yapıyor. Çok da takdir ediyorum ama ben bütün ders verdiğim yerlerde veya konuşma yaptığım yerlerde şunu söylüyorum. Bu sizin önünüzde inanamayacağınız kadar çok kapı açıyor ama aynı zamanda o kadar çok da rakip yaratıyor."