İSTANBUL(AA) - TAYLAN ÇÖKENOĞLU - Irak'ta 12 Mayıs 2018 tarihinde yapılan genel seçimler, Baas iktidarının devrilmesi ve DEAŞ işgalinin sonlandırılmasından sonra düzenlenen en kritik seçimler oldu. Bu seçimlerin en önemli veçheleri, seçim sonrası hükümeti kurması beklenen Şii fraksiyonların ilk kez birbirine bu denli muhalif cenahlarda yer alması ve ülke üzerinde bariz etkisi olan ABD ve İran arasındaki ilişkilerin Washington’ın nükleer anlaşmadan çekilmesiyle daha da gerginleşmesiydi.

Bu seçim sonuçları aynı zamanda bir değişimin habercisi olup yaklaşık 15 yıldır Irak siyaset sahnesini domine eden Dava Partisi siyasi elitlerine de bir cevap anlamı taşıyordu. Mukteda es-Sadr’ın öncülük ettiği Sairun Koalisyonu’nun seçimlerden zaferle çıkması ve Fetih Koalisyonu’nun seçimlerden ikinci çıkarak elde ettiği sonuç da bunun en açık göstergesiydi. Bunun yanında seçim sonrası hükümet kurma çalışmaları, koalisyonların birçoğunun ulusal söylemlere yönelmesine rağmen, tıpkı eskiden olduğu gibi mezhepsel hatlar ve Washington ile Tahran arasındaki güç mücadelesi üzerinden cereyan etti.

Irak siyaset sahnesinin 2003 yılından beri değişmeyen gerçeği olan Bağdat üzerindeki ABD ve İran mücadelesi, hükümet kurma çalışmalarını da büyük ölçüde etkiledi. Dolayısıyla seçimler öncesi gözlenen mezhepsel aidiyetlerden ulusal kimliklere geçiş eğilimi ve Irak’ı olabildiğince dış etkilerden azade kılma çabaları sonuç itibarıyla başarısız oldu. Başka bir deyişle, Irak siyasetinin maruz kaldığı dış müdahalelerin yanı sıra Şii fraksiyonlar arasındaki siyasi rekabet de bu gerçeğe eklemlenerek hükümet kurma çalışmalarının günümüze kadar sürmesine neden oldu. Mevcut durumda Şii koalisyonlar seçim öncesi ve akabinde, rakiplerine yönelik sert ve suçlayıcı söylemlerinin aksine konum alıp süregelen bu siyasi belirsizlik ortamından çıkmak için uzlaşı çağrılarında bulunmaktalar. Örneğin sosyal medya hesabında İran destekli oluşumlarla koalisyon yapmayacağını açıklayan Sadr bu ısrarından vazgeçmiş görünüyor. Yine İran destekli siyasi oluşumlara olduğu kadar Sadr’a da kuşkuyla yaklaşan ABD gelinen son dönemde Irak’taki bu uzlaşı trendinde yer almak istiyor.

- Basra gösterileri

Gelinen bu siyasi belirsizlik ortamından çıkma çabası son Basra olayları ile daha da hareketlendi. Basralıların 8 Temmuz’da işsizlik, yolsuzluk, su kirliliği ve kesintisi ve enerji kesintisi gibi gerekçelerle başlattığı protestolar Baas döneminde ihmal edilen ve Şii hükümetler tarafından da görmezden gelinen şehir halkının tepkisinin tezahürüydü. Geçmişe dönersek Basra özellikle Birinci Körfez Savaşı sonrası Baas döneminde de hükümetin baskıcı politikalarına karşı ayaklanmış bir şehir. İronik bir şekilde o zamanki gösterilere en büyük destek Irak dışında örgütlenmek zorunda kalan Dava Partisi elitlerinden gelmişti. Ancak görünen o ki, Caferi, Maliki ve İbadi gibi hükümetler yönetmiş Dava Partisi mensupları da yaklaşık 15 yıllık iktidar dönemlerinde Basra halkının beklentilerine cevap veremediler.

Basra’da ve Şii yoğunluklu güney Irak’ta ayaklanmaların tarihi daha eskilere dayanıyor. Özellikle 1970’lerde Şii din adamları tarafından mobilize edilen kitleler Baas yönetimi tarafından şiddetle bastırılmıştı. Kendini seküler olarak tanımlasa da gittikçe aşiret-mezhep temelli bir oluşuma dönüşen Saddam Hüseyin iktidarına karşı Şii liderlerin ve kitlelerin nihai hedefi Irak’ta yönetimdeki Baas rejimini değiştirmekti. Ancak 2015 yılında başlayan ve Basra gösterilerine kadar devam eden protesto silsilesinin temel nedeni yolsuzluk, işsizlik ve devleti yöneten Şii koalisyonların vatandaşlarına sunması gereken temel hizmetleri yerine getirmemesi oldu. Dolayısıyla 2015 yılında Mukteda es-Sadr’ın başlattığı hükümet karşıtı sokak protestoları geleneği son Basra gösterilerinde doruk noktasına çıkarak öfkeli kalabalıkların hükümet ve İran yanlısı Şii grupların binalarını ve İran temsilciliklerini hedef aldığı ve onlarca kişinin hayatını kaybettiği şiddet olaylarına dönüştü. Son seçimlerin galibi Mukteda es-Sadr saldırı eylemlerini onaylamasa da göstericilerin taleplerini meşru saydı ve ikinci başbakanlık dönemine başlaması muhtemel görünen el-İbadi’den desteğini çekti.

Hükümet kurma sürecini ve Başbakan İbadi’yi zor duruma sokan diğer önemli bir gelişme de Washington’ın Tahran’a yönelik birinci dönem yaptırımları 6 Mayıs’ta uygulamaya başlaması oldu. 2003 yılından sonra zirve noktasına çıkan siyasi ilişkilerinin yanı sıra, İran ile büyük ölçekte ticari ilişkilere sahip olan Irak için ABD baskıları karşısında karar verme süreci iyice zora girerken, Başbakan İbadi’nin Washington’dan çekinerek İran’a karşı ABD yaptırımlarına uyacağını belirten açıklamaları onu İran-destekli Fetih Koalisyonu’nun da olası başbakan listesinden çıkardı. İbadi’nin açıklamaları İran’ın da tepkisini çekmiş ve Irak Başbakanı o tarihte Tahran’a yapacağı ziyareti iptal etmek zorunda kalmıştı.

- İlk meclis toplantısı ve akabindeki gelişmeler

Basra olayları ve İran’a karşı ABD yaptırımlarının uygulamaya girmesinin akabinde süregiden bu belirsizlik atmosferini sonlandırmaya yönelik çabalar nihayet sonuç verdi ve 12 Mayıs seçimlerinden yaklaşık dört ay sonra 7 Eylül 2018’de meclis ilk oturumunu düzenleyebildi. İlk olarak başkanını seçmek zorunda olan meclisteki Şii fraksiyonlar meclisteki en büyük grup olduklarını ilan ettiler. Dolayısıyla ABD’ye ve İran’a mesafeli Sadr’ın desteklediği Reform bloğu ve İran yanlısı Hadi el-Amiri destekli Bina bloğu meclisteki en büyük grup olarak hükümeti kurmaya talip oldular. Bu sırada 15 Eylül’de Sadr’ın da onayıyla Bina Koalisyonu’nun desteklediği Muhammed el-Halbusi meclis başkanlığına seçildi. Bu hareket açıkçası Sadr’ın bu hareketi hükümet kurma yolunda Bina’ya yapılan bir jesti olarak kayıtlara geçti.

Akabinde, siyasi geleneğe göre Sünni olan meclis başkanı Halbusi ilk konuşmasında İran’a uygulanan ABD yaptırımlarını kınadı ve mevkidaşı Ali Laricani’yi Bağdat’a davet etti. Bu sonuç İbadi’nin ibreyi ABD’den yana kaydırmasından sonra İran’a ve Tahran yanlılarına rahat bir nefes aldırmışa benziyor derken süreci yakından takip eden Washington bu açıklamalardan rahatsızlık duyarak Dışişleri Bakanı Pompeo’nun gerekirse Halbusi ile görüşebileceğini açıkladı.

- Abdulmehdi başbakan olacak mı?

İran ve ABD arasındaki gerginliğin Irak siyaset sahnesindeki yansımalarının gölgesinde ve meclis başkanının seçilmesinin ertesinde iki bloğun hükümet kurma yolundaki uzlaşı arayışı şu an itibarıyla devam ediyor. Ancak bir sonuca varılması için öncelikle iki cenah tarafından ortak bir başbakan isminin sunulması gerekiyor. Bu bağlamda, Petrol ve Finans Bakanlığı ve Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevlerinde bulunan Adil Abdulmehdi’nin Sadr ve Amiri’nin Necef’te yaptıkları görüşmeden sonra oluşan uzlaşı ortamında beliren ortak aday olduğu konuşulmaya başlandı. 1968 sonrası Irak’ı terk etmek zorunda kalan eski Baasçı ve Maocu Abdulmehdi, 1980’de İran’da kurulan İslam Devrimi Yüksek Konseyi’nin kurucu liderlerinden birisiydi. Rakipleri tarafından oportünist olarak tanımlanan Abdulmehdi, kendisini yıllar içinde gerekli olan değişim sürecinden geçen realist bir politikacı olarak görüyor. Son kertede iki büyük koalisyon bloğunun yanı sıra Kürt partilerin de Abdulmehdi’nin adaylığına sıcak baktığı görünüyor. Abdulmehdi ise kendisi için bu şartlarda adaylığın zor olduğunu belirtse de hala iki bloğun da tek ortak adayı olarak konuşuluyor.

Dört aydır süren bu çıkmaz sonrası en çok konuşulan başbakan adayı Abdulmehdi için ne ABD ne de İran tarafından kesin bir açıklama geldi. Adil Abdulmehdi’nin İran ile eski bağlara sahip olduğu biliniyor ancak eğer başbakan olursa tamamen Tahran yanlısı politikalar izlemesine Washington’ın izin vermeyeceği de açık görünüyor. Tabii bunun yanında meclis başkanlığı için Amiri’nin adayına onay veren Sadr da bunun karşılığında Abdulmehdi’yi kendi çizgisine çekmek isteyecektir. Son olarak ülkenin en saygı gören figürü Ayetullah Ali Sistani’nin bu konudaki yaklaşımı belirleyici olacak.

Necef’ten bu konuda şimdiye dek bir açıklama yapılmadı ancak bilinen, Sistani’nin hükümet oluşturma sürecine gönderme yaparak başbakan adayının yeni yüzlerden birisi olması gerektiğini beyan etmiş olması. Bu bağlamda İbadi ve Dava Partili eski yüzlerin bu beyana bakarak gelinen atmosferde şanslarının olmadığını düşünürsek, altı yıl cumhurbaşkanlığı yardımcılığı ve dört yıl bakanlık yapmış Abdulmehdi yeni yüz olarak tanımlanabilir mi? Dolayısıyla kimi siyasi çevreler Sistani’nin Abdulmehdi’nin adaylığına henüz karşı çıkmasa da suskunluğunun da başka bir aday görmek istediği anlamına geldiğini iddia ediyor. Beklentiler uzlaşı eğilimindeki iki bloğun önereceği adayın muhtemelen Adil Abdulmehdi olacağı yönünde. Önümüzdeki günler ise ABD, İran ve Sistani’nin Abdulmehdi ya da işaret ettikleri başka bir aday konusundaki net tavırlarını görme adına fırsat verecek. Müstakbel başbakan adayını atayacak ise geleneğe göre yeni Kürt cumhurbaşkanı olacak. ABD’nin Suriye ve Irak özel temsilcisi Brett McGurk’un aracı olduğu söylenen süreçte KYP’nin Şii ve Sünni siyasi oluşumlar tarafından da ılımlı olarak tanımlanan Berham Salih’i aday gösterdiği biliniyor. Bu seçim ise meclis başkanlığı seçiminden sonra hükümeti kurma sürecinin ikinci önemli aşaması olacak ve ertesinde bize uzlaşı sürecinin başarıyı ulaşıp ulaşamayacağını gösterecek.

[Ortadoğu’nun toplumsal ve siyasal dönüşümü le modern Şii topluluklarda din-siyaset ilişkisi konularında çalışan Taylan Çökenoğlu, İRAM dış politika uzman yardımcısıdır]