GİMDES Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, 100 yıl öncesine göre ayrım yapmanın farklılaştığını savundu.

Entegre Gıda Endüstrisi kavramının ortaya çıkmasıyla helal, haram kavramlarının anlamlandırmanın zorlaştığını dile getiren Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Denetleme ve Sertifikalandırma Araştırmaları Derneği (GİMDES) Başkanı Dr. Hüseyin Kami Büyüközer, 100 yıl öncesine göre ayrım yapmanın farklılaştığını savundu.

Endüstriyel üretim sonucunda geleneksel yemeklerde değişiklikler yaşandığını ifade eden Büyüközer, “Yaşadığımız son yüzyıldan önce, yani henüz globalleşmemiş olan bir dünyadan bahsettiğimiz takdirde, geçmişimizde her şeyin daha doğal, daha lezzetli, içeriğinde gıdayı korumak, renklendirmek, tatlandırmak raf ömrünü uzatmak adına menşeinin ne olduğu dahi belli olmayan, bir şeylerin katılmadığı bir dönemden bahsediyoruz demektir. Bu dönemde fastfood yeme kültürü gibi batı modernitesinin İslam toplumlarına adeta dayattığı bir beslenme kültürünün henüz yeme içme adabımızı, beslenme biçimimizi, alışverişimizi, sağlığımızı etkisi altına almadığı dönem elbette daha huzurlu daha sağlıklı bir dönemdi. Endüstriyel üretim sonucunda yaşanan değişiklikler sonucunda maalesef geleneksel ev ekmeğimiz, ev yoğurdumuz, ev turşumuz vb. gıdalarımız bugün şehirleşme uygulamaları ile market raflarında, alışveriş merkezlerinde diğerlerinin iki katı fiyatlarla yerlerini taklidleri olan ev tipi yoğurda, köy ekmeğine, köy yumurtasına bırakmıştır” dedi.

“Gen yapımız bu kadar değişikliğe karşı tepki veremiyor”

İnsanın gen yapısının ve buna bağlı vücudunun, gerçekleşen bu kimyasal reaksiyonlar sonucunda doğal olmayan yiyeceklerle başa çıkamadığını belirten Büyüközer, “Yüzyıl önce henüz modernitenin kıskacında bugünkü kadar kalmamış olan tükettiğimiz gıdalarımız, içi katkı maddeleri ile donatılmamış, koruması kendine özgü şartlar içerisinde gerçekleşirken, bugün yerlerini sentetik, doğala özdeş, yapay tatlandırıcılı, renklendiricili,koruyuculu olan bir içeriğe bırakmıştır. Özellikle son 70-100 yıl içinde doğal olmayan, işlenmiş ve ekseriya tüketiciler tarafından ne olduğu bilinmeyen katkı maddeleri konulmuş gıdalar, margarin gibi kimyasal yolla katılaştırılmış, ayçiçeği yağı, gdo’lu mısırözü yağı, kanola yağı, soya yağı gibi sıcak preslenmiş sıvı yağlar aşırı şekilde kullanılmaya başlanmış; buna karşılık taze sebze, meyve ve zeytinyağla ve halis tereyağla pişirilmiş tencere yemeklerinin tüketiminde de belirgin bir azalma olmuştur” ifadelerini kullandı.

“Bu uyumsuzluklar çeşitli hastalıklar ortaya çıkarıyor”

Bu uyumsuzluklar neticesinde çeşitli hastalıkların ortaya çıktığını dile getiren Büyüközer son olarak şunları kaydetti: “Genler ve yiyecekler arasındaki bu uyumsuzluk hali şişmanlık, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, astım, romatizma, müzmin yorgunluk , kanser ve osteoporoz çocuklarımızda hiperaktiflik, alerjik reaksiyonlar, beyinsel travmalar gibi son yıllarda müthiş artış gösteren çok sayıda müzmin hastalığa neden olmaktadır. Bu hastalıklardan korunmak istiyorsak mümkün olduğunca yıllar öncesine benzeyen Helal ve Tayyib bir beslenme programı uygulamalıyız. Mahallemizin fırıncısından yayılan mis gibi ekmek kokularını, eve götürürken kiloluk ekmeklerin kenarlarından kopartarak yediğimiz ekmeğin lezzetini artık hasret duyguları içerisinde hatırlıyoruz. Bu devran böye gitmez. Mutlaka bir eylem yapmalıyız. Marketlerimizi sorgulamalıyız, Fırınlarımızı sorgulamalıyız, kasaplarımızı sorgulamalıyız, üreticilerimizi sorgulamalıyız, ilgili STK’larımızı ve kamu kurumlarımızı sorgulamalıyız. Hakkımız olan Helal ve Tayyib hayat nizamımızı talep etmeliyiz. Hakkını vermeyen ne kadar günahkârsa, hakkını aramayanın da aynı derecede günahkâr olacağını asla unutmayalım.”