Yıldönümüne geldiğimiz Gezi olayları konusunda üç temel yaklaşım var.

Taksim Gezi Parkı kamunun ortak malıdır. Taksimi yayalaştırma projesi adı altında yeşil katliamı yapılacaktı. Tarihi Topçu kışlasının yeniden yapılması bahane edilip  AVM ve otel yapılacaktı. Yeşili koruma hassasiyeti olan her düşünceden gençler Taksime sahip çıktılar. Parka çadır kurup nöbet tutmaya başladılar. Hükümet polisler veya zabıtalarla çadırları yakıp, yıkıp gençleri dağıtmaya kalkınca malum olaylar patlak verdi. Toplantı ve gösteri hakkını kullanan insanlara karşı polis şiddet kullandı. Olaylar bu nedenle büyüdü. Bu birinci yaklaşım tarzı.

İkinciler, olayların başlamasının sebebi konusunda aynı kanaatteler. Yeşili ve meydanı korumak isteyen vatandaşların, gençlerin istekleri başlangıçta masum taleplerden ibaretti. Masum talepler anlayışla karşılansaydı, insanlar dinlenip talepleri karşılansaydı olaylar büyümezdi. Hükümet süreci iyi yönetemediği için, şiddete dayalı kanunsuz gösteriler yapıldı. Şiddete başvuranlar ile ilk masum göstericileri birbirinden ayrı değerlendirmek gerekir diyenler ikinci kısım diyebiliriz.

Yeşili ve gezi alanlarını koruma gibi masum ve haklı görünümle gündeme getirilse de,  olayların baştan itibaren organize olduğu, masum taleplerin bahane edilerek hükümeti devirmek için  meydanlarda şiddet içeren olaylar çıkarıldığı, olayların Gezi Parkı ile sınırlı kalmayıp bütün illerde eş zamanlı yaygınlaşmasının organize olduğunun işareti olduğu, örgütlü kalkışma olduğunun  farkındalığı ile olayların üzerine gidilmemesi halinde oluşturulacak kaos ortamından iktidar devşirme hesaplarının yapıldığı üçüncü yaklaşım diyebiliriz.

Olayların yıldönümünde yazılı medyada ve televizyon ekranlarında  konu tartışılırken, açılan davalar, yargılamalar, suç delilleri, zararlar, duruşmalara gelmeyenler hakkında çıkarılan yakalama kararları da gündemde. Devam eden davalar da, herkesin durduğu yer ve baktığı açıya göre farklı değerlendiriliyor.

Gezi olayları yenilenmek isteniyor

Gezi olaylarında ilk yaklaşımı benimseyenler, yıldönümü bahanesiyle başta Taksim olmak üzere halkı sokağa ve meydanlara çağırmaya başladılar.

Esasen günlerdir Okmeydanı’nda yapılan gösteriler Gezi’nin tekrarı için organize edilen eylemler olduğu, geçen yıl ağaç kesimini bahane edenlerin şimdilerde Soma’da hayatlarını kaybeden işçilerimizi istismar ettikleri açık seçik ortada.

Gezi olayları tartışılıyor ve tartışılacak. Sükunetle yapılacak tartışmalara da ihtiyaç var. Açık toplumda olayları tartışmak, farklı açılardan değerlendirmek, karşı görüşleri  yabana atmadan  ciddiyetle masaya koymayı önemli görüyorum.

Mesela, ‘olayların sorumlusu hükümettir, Başbakan’ın otoriter tutumları, ne yiyip içeceğimize, kaç çocuk yapacağımıza, içkimize, sigaramıza  kadar yaşam tarzımıza, inançlarımıza ve özel hayatımıza müdahaleler patlama noktasına geldi, olaylar spontane gelişti’ diyenler vardı.

İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu bir gece sabaha kadar bu gençleri dinledi. Özel ilgi ve yakınlık gösterdi. Cep telefonunu verdi. Derdiniz nedir diye ayrı ayrı sordu. Sosyal medyada paylaşımlarda bulundu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç beye, Taksim Dayanışması temsilcileri taleplerini ilettiler.
‘Ben halkımın hizmetkarıyım’ diyen ama gezicilerin diktatör dedikleri Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da saatlerce dinledi gezicileri.

Gezicilerin talepleri neydi bir hatırlayalım:

Başta 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul projelerinin durdurulması.
Atatürk Orman Çiftliği ve HES'ler olmak üzere ekolojik değerlerimizin talanına engel olunması.
Ülkemize ve bölgemize ilişkin savaş siyasetine karşı duruş sergilenmesi.
Başka?
“Alevi yurttaşlarımızın hassasiyetlerinin, kentsel dönüşüm mağdurlarının haklı taleplerinin, kadınların bedenleri üzerinde denetim kuran muhafazakar erkek politikalarına karşı yükselen sesin, üniversite, yargı ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı direncin, başta Türk Hava Yolu işçileri olmak üzere tüm emekçilerin hak gasplarına karşı taleplerinin, tüm cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı mücadelenin, yurttaşların eğitim ve sağlık hakkına ulaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılması istemleri"
İlk üçüne baktıktan sonra taleplerin haklı olup olmadığını isteyen tartışabilir. Haklıdır, değildir ayrı konu ama bu talepleri yetkililere iletmek, seslerini duyurmak için toplantı ve gösteri yapmak demokratik hakları değil mi ? Elbette haklarıdır. Sorun nerede öyleyse ?
Öyleyse sorun yok diyebilmek için, bu taleplerin hukuka uygun yöntemlerle, hukuka uygun araç ve gereçlerle, hukuka uygun eylemlerle dillendirilmesi gerekirdi.

Gezmeye gidenin çantasında, pikniğe gidenin aracında neler bulunacağı bellidir.

Gezicilerin masum araç ve gereçlerine bakın ! Molotof kokteyli, benzin bidonu, çelik misketler, havai fişekler, gaz maskeleri, kar başlıkları, sapanlar, sopalar, saldırı ve savunmada kullanılacak her türlü malzemeler, hazırlanmış özel kıyafetler, terör örgütlerinin amblemleri, tedavi malzemeleri, serumlar, gazlı bezler, ilk yardım malzemeleri...

Gezi gezmek için ise, iddianamede delil olarak yer alan savaşa gider gibi hazırlanmış malzemelerle gerçekleştirdikleri yakma, yıkma, saldırma, kırma, tahrip etme eylemlerine rağmen, Gezi eylemlerinin organize olmadığı, spontane gelişmiş olaylar olduğu bir safsata değilse nedir ?