Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açma koşulları ve yargılama süreci hakkında bilgilere, “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davaları (CMK m.141 vd)” başlıklı yazımızda yer vermiştik. Bu yazıda ise; Ceza Muhakemesi Kanunu m.144’de düzenlenen “tazminat isteyemeyecek kişiler” kapsamından çıkarılan “gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir cezasından indirilenler” yönünden tazminat hakkı, Türk Ceza Kanunu m.63’de düzenlenen “mahsup” müessesesi ile birlikte ele alınacaktır.

CMK m.144/1-a’da; kişilerin gözaltında veya tutuklulukta geçirdiği sürelerin başka cezalarından mahsup edilmesi halinde, bu kişilerin CMK m.141 ve devamı maddelerinde düzenlenen tazminat talep etme hakları bulunmadığı düzenlenmekte idi. Bu hüküm, 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6459 sayılı Kanun m.18’in gerekçesi incelendiğinde; sadece “Madde ile, gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilen kişilerin tazminat isteyemeyeceklerine dair düzenleme yürürlükten kaldırılmaktadır.” ibaresine yer verilmiş, detaylı bir açıklama yapılmamıştır. Ancak 6459 sayılı Kanunun genel gerekçesine bakıldığında; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin Türkiye ile ilgili verdiği hak ihlali kararları doğrultusunda kişi hak ve hürriyetleri lehine yasal değişiklikler yapılmasının amaçlandığı ve 6459 sayılı Kanunun da bu kapsamda çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kanun koyucunun; CMK m.144/1-a’nın, yani gözaltı veya tutukluluk süresi başka bir cezasından mahsup edilen kişilerin tazminat talep etmelerinin kanunla engellenmesinin hak ihlaline sebep olduğu görüşü ile bu hükmü yürürlükten kaldırdığını söyleyebiliriz.

Kanaatimizce, CMK m.144/1-a’nın yürürlükten kaldırılması isabetlidir. Çünkü koruma tedbirleri nedeniyle tazminat, CMK m.141’de düzenlenen haller sebebiyle uğranılan maddi ve manevi zararı gidermeye yöneliktir. Mahsup ise; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını koruyup, hürriyeti sınırlama sonucu doğuran haller sebebiyle geçen sürelerin başka bir cezadan indirilerek, kişinin hürriyetinin fazla süre ile sınırlanmaması amacına dayanmaktadır. Kişinin haksız yere yakalanıp gözaltına alınması veya tutuklanmasından dolayı mahsuptan yararlanması, işin doğası gereğidir. Yasal şartları varsa, hürriyetinden haksız yere yoksun kılınan kişinin karşı karşıya kaldığı bir hapis cezasından bu süreleri mahsup ettirebilmesi ve bunun da TCK m.63 dışında başka bir şartla sınırlandırılmaması gerekir. Hürriyetinden haksız şekilde yoksun kılınan kişinin bu nedenle uğradığı maddi ve/veya manevi zararlardan dolayı tazminat talebinin ise, mahsupla bir ilgisi olmadığı gibi, zaten tazminat hakkı Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ile açıkça güvence altına alınmıştır.

Karşı görüş olarak; tazminat ve mahsup müesseselerinin, haksız şekilde hürriyeti sınırlanan kişinin mağduriyetini giderme şeklinde aynı amaca yöneldiği ve bu sebeple her ikisinin de uygulanması halinde kişinin haksız fayda elde etmiş olacağı ileri sürülebilir. Bu noktada; yukarıda yer verdiğimiz görüşü destekleyen İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.5/5 ve Anayasa m.19/son hükümlerinin incelenmesi gerekecektir.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “Özgürlük ve güvenlik hakkı” başlıklı 5. maddesinin 5. fıkrasına göre; “Bu madde hükümlerine aykırı bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkes tazminat hakkına sahiptir”.

Anayasanın “Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı” başlıklı 19. maddesinin son fıkrasına göre ise; “Bu esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir”.

Görüldüğü üzere; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal eden şahsi hürriyeti sınırlama sonucu doğuran haller sebebiyle tazminat hakkı, İHAS ve Anayasa ile teminat altına alınmış ve herhangi bir sınırlama sebebi öngörülmemiştir. Türk Ceza Kanunu m.63’de ise, mahsup müessesesinin uygulanma şartları açıkça düzenlenmiş ve bu şartların gerçekleşmesi halinde mahsup işleminin yapılması kanun koyucu tarafından zorunlu tutulmuştur. Kanun koyucu, tazminat alan kişinin mahsuptan faydalanamayacağına dair sınırlayıcı bir düzenleme öngörmemiştir.

İHAS m.5/5, Anayasa m.19/son ve TCK m.63 hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinden; tazminat ve mahsubun seçimlik hak olduğu ve birisinin uygulandığı durumda diğerinden faydalanılamayacağı görüşünün isabetli olmadığı, tazminat hakkının İHAS ve Anayasa ile korunduğu, TCK m.63’ün ise kanun koyucunun mahsubun şartlarına ilişkin iradesini sadece maddede belirtilen şartların gerçekleşmesinden yana kullanıp, tazminata ilişkin sınırlama yapma iradesi bulunmadığı kanaatindeyiz.

CMK m.144/1-a’nın yürürlükten kaldırılması; Kanunun yürürlüğe girdiği 30.04.2013 tarihinden itibaren uygulanmak üzere, gözaltı veya tutuklulukta geçen süreleri başka bir cezasından mahsup edilen kişilerin ayrıca CMK m.141/1’in (a) ve (e) bentlerinde gösterilen sebeplere bağlı olarak tazminat talep edebilecekleri anlamına gelmektedir. Bir başka ifadeyle; CMK m.144/1-a’nın yürürlükten kaldırılması, mahsup ve koruma tedbirleri nedeniyle tazminat müesseselerini birlikte uygulanabilir hale getirmiştir[1].

Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 10.09.2013 tarihli, 2013/13067 E. ve 2013/19591 K. sayılı kararında[2];

“Davacının davaya dayanak teşkil eden Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … sayılı ceza dosyasında tutuklu kaldığı sürenin, Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin … sayılı dosyası ile mahkum olduğu 3 yıl 4 ay hapis cezasından 16.12.2009 tarihli kararıyla mahsubuna karar verilmiş ise de; 5271 sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında ‘gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler’ de sayılmış ise de; 30.04.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 18. maddesi hükmü ile anılan maddenin 1. fıkrasının (a) bendi yürürlükten kaldırılmış olmakla, davacının hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması…”

Gerekçesine yer verilerek, mahsubun tazminata engel olmadığı vurgulanmıştır.

Bu noktada; başka bir cezasından mahsup yapıldığı gerekçesiyle gözaltında veya tutuklulukta geçen süreler için tazminat talep edilemeyeceğine dair 30.04.2013 tarihinden önce verilip kesinleşen yargı kararlarının akıbetinin ne olacağı, bu durumda olan kişilerin tazminat hakkının doğup doğmayacağı sorusu gündeme gelebilir. Belirtmeliyiz ki; bu kişiler, CMK m.144/1-b’de düzenlenen “tazminata hak kazanmadığı halde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hale dönüşenler” kapsamına girmektedir. Bu sebeple, CMK m.144/1-a’nın yürürlükten kaldırılması, bu kişiler yönünden geçmişe etkili olarak tazminat hakkı doğurmayacaktır.

Uygulamada; daha önce şahsi hürriyeti sınırlama sonucu doğuran tedbirler nedeniyle CMK m.141 ve devamı uyarınca tazminat alan kişilerin, TCK m.63’de düzenlenen mahsup müessesesinden faydalanma taleplerinin mahkeme kararları ile reddedildiği görülmektedir.

Belirtmek isteriz ki; gerek CMK m.144/1-a’nın yürürlükte olduğu süreçte ve gerekse 6459 sayılı Kanun m.18 ile yürürlükten kaldırılmasından sonra, şahsi hürriyeti sınırlama sonucu doğuran tedbirler sebebiyle tazminat alan kişilerin, mahsup müessesesinden faydalanmasını engelleyecek yasal dayanak bulunmamaktadır.

Mahsubun uygulanma şartları, TCK m.63’de; “Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adli para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.” olarak gösterilmiştir. Görüldüğü üzere maddede, şahsi hürriyeti sınırlama sonucu doğuran haller nedeniyle geçirilen süreler sebebiyle CMK m.141 ve devamı uyarınca tazminat alan kişilerin, mahsup müessesesinden faydalanamayacağına dair bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Dolayısıyla; TCK m.63’ün şartlarına uygun durumda olan kişiler, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat almış olsa bile, TCK m.63 uyarınca cezalarından mahsup yapılacaktır.

CMK m.144/1-a’nın yürürlükte olduğu dönemde; cezasından mahsup yapılan kişilerin tazminat talep edemeyecekleri düzenlenmesine rağmen, tazminat alan kişilerin mahsuptan faydalanamayacağına dair yasal düzenleme bulunmaması sebebiyle kişi lehine yorum yapılması zorunludur.

CMK m.144/1-a’nın yürürlükten kaldırıldığı tarih itibariyle; mahsup ve tazminat müesseselerinin birlikte uygulanması kuralı kanun koyucu tarafından açıkça kabul edildiğinden, 30.04.2013 tarihinden sonraki uygulamalar yönünden de lehe uygulama yapılması şarttır.

Sonuç olarak; her iki halde de, TCK m.63 ile CMK m.141’in şartlarının ayrı ayrı gerçekleşmesi yeterli kabul edilmeli, yani birisi diğerinin engeli olarak görülmemelidir.

Yukarıda belirtilen uygulama sorunu; kişinin TCK m.63 kapsamına giren mahsup edilebilecek süresinin bulunduğu hallerde, bu mahsubun yapılacağı mahkumiyetinin henüz kesinleşmemiş olması ve önceki dosyadan aldığı beraat kararının kesinleşme tarihinden itibaren CMK m.142’de düzenlenen hak düşürücü süreler içerisinde tazminat davası açılmasının zorunlu olması karşısında, kişinin zorunlu olarak tazminat davasını tercih ettiği hallerde gündeme gelebilmektedir. Çünkü kişinin tazminat davası açtığı sırada; mahsup talep edebileceği hüküm, kanun yolu incelemesinin uzun sürmesi sebebiyle henüz kesinleşmemiş olabilmektedir. Bununla birlikte; kişinin tazminat talep edebilmesi için, CMK m.142/1’de hak düşürücü süreler öngörülmüştür. Kişinin mahsuptan faydalanmak için kanun yolu incelemesinin sonucunu beklemesi halinde, tazminat için öngörülen hak düşürücü sürenin geçmesi sebebiyle bu hakkını kaybetme riski vardır. Mahsubun yapılacağı cezanın, yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle kesinleşmesinin gecikmesi sanığın kusuru değildir.

Bir an için mahsup ve koruma tedbirleri nedeniyle tazminat müesseselerinin birlikte uygulanamayacağı ve birisinin diğerine tercih edilmesi gerektiği varsayıldığında bile, şahsi hürriyeti sınırlama sonucu doğuran tüm hallerde geçen sürelerin bir başka cezadan mahsup edilmesi öncelikli tercih olmalıdır. Nitekim mahsubun tazminata göre önceliği bulunduğuna dair, CMK m.144/1-a’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve 11. Ceza Dairesi tarafından verilen kararlarına değinmemiz isabetli olacaktır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31.01.2006 tarihli, 2006/1-4 E. ve 2006/7 K. sayılı kararına göre[3];

“Yine çeşitli hukuk sistemlerinde, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkların giderilmesi için mahsup dışında da başka hukuki çareler getirilmiş ve Ülkemiz hukukuna da gerek 466 sayılı Yasa ile gerekse 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nın Yedinci Bölüm, 141 vd. maddelerinde, ‘Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat’ başlığı altında, uğranılan zararların tazmini yönünde birtakım kurallara yer verilmiş ve ayrıca Anayasanın 19. maddesinde yasaya aykırı olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılanların uğradıkları zararların tazminat hukukunun genel ilkelerine göre Devletçe ödeneceği belirtilmişse de, bu hükümler, uğranılan zararların başka bir biçimde tazmininin olanaklı bulunmadığı hallerde geçerlidir. Nitekim bu husus 5271 sayılı Yasanın 144. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde dolaylı bir anlatımla ‘Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenlerin tazminat isteyemeyecekleri’ şeklinde belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, uğranılan haksızlığın daha etkin bir biçimde yerine getirilmesine uygun yasal çareler bulunduğunda öncelikle bu yolla haksızlığın giderilmesi, Yasanın dayandığı sistemin temel amacını oluşturmaktadır”.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 06.10.2010 tarihli, 2010/10204 E. ve 2010/10677 K. sayılı kararında[4];

“Davacı hakkında, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından tutuklama kararı verilip, resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından hükmolunan beraat kararının kesinleştiği, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan verilen beraat kararının ise temyiz edilmesi nedeniyle henüz kesinleşmediği anlaşıldığından ve anılan suçtan mahkumiyetine hükmolunması halinde mahsup yapılması gerektiğinden, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçundan açılmış olan kamu davasının sonucu beklenerek maddi ve manevi tazminat talebi konusunda bir karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi…”

Bozma sebebi sayılmıştır.

Bu kararlarda; mahsup ve koruma tedbirleri nedeniyle tazminat müesseselerinin seçimlik hak şeklinde görüldüğü, CMK’nın mülga 144/1-a hükmü sebebiyle kişinin ya mahsuptan veya tazminat hakkından faydalanabileceği anlamına gelen gerekçelere yer verildiği görülmektedir. Bu görüşe katılmadığımızı, CMK m.144/1-a’nın yürürlükte olduğu dönemde de, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat alan kişinin TCK m.63 uyarınca mahsuptan faydalanmasını engelleyecek yasal düzenleme olmadığını, aksi bir kabülün İHAS m.5 ve Anayasa m.19/son hükümlerini ihlal edeceğini, nitekim tam da bu sebeple kanun koyucu tarafından CMK m.144/1-a’nın iptal edildiğini belirtmek isteriz. Yukarıda ifade edildiği üzere; her ne kadar sonuç itibariyle katılmasak da, bu kararlar, mahsubun tazminata göre öncelikli olduğu ve mahsup ihtimali bulunduğu takdirde tazminat davasının hükme bağlanmaması gerektiği ile ilgili olup, tazminat alan kişilerin mahsup hakkından faydalandırılmamasına dair hatalı uygulamanın haksızlığını gösteren örneklerdir.

Uygulamada karşılaşılan bir diğer soru, cezasından mahsup yapılan veya mahsup yapılmasını talep eden kişinin daha önce aldığı tazminatı iade etme zorunluluğu olup olmayacağıdır. Mahsup ve tazminat müesseselerinin birlikte uygulanmasında, gerek 6459 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce ve gerekse sonra, yasal engel bulunmadığı görüşümüzü tekrarla, bir an için aksi varsayıldığında, bu sorunun cevabı kanaatimizce CMK m.143’de yer almaktadır. “Tazminatın geri alınması” başlıklı CMK m.143’e göre;

“(1) Kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı sonradan kaldırılarak, hakkında kamu davası açılan ve mahkum edilenlerle, yargılamanın aleyhte yenilenmesiyle beraat kararı kaldırılıp mahkum edilenlere ödenmiş tazminatların mahkumiyet süresine ilişkin kısmı, Cumhuriyet savcısının yazılı istemi ile aynı mahkemeden alınacak kararla kamu alacaklarının tahsiline ilişkin mevzuat hükümleri uygulanarak geri alınır. Bu karara itiraz edilebilir.

(2) (MÜLGA FIKRA RGT: 28.06.2014 RG NO: 29044 KANUN NO: 6545/103)

(3) İftira konusunu oluşturan suç veya yalan tanıklık nedeniyle gözaltına alınma ve tutuklama halinde; Devlet, iftira eden veya yalan tanıklıkta bulunan kişiye de rücu eder”.

Maddede, tazminatın geri alınabileceği haller sınırlı olarak sayılmış ve mahsup talep eden kişinin tazminatı iade etmek zorunda olacağına dair bir hükme yer verilmemiştir. Kaldı ki İHAS m.5/5 ve Anayasa m.19/son dikkate alındığında; kanun koyucunun bu yönde bir yasal düzenlemeye gitmesinin beklenemeyeceği, çünkü kanun koyucunun mahsuptan yararlanan kişilerin tazminat isteyemeyeceklerine dair hükmü yürürlükten kaldırarak iradesini İHAS m.5/5 ve Anayasa m.19/son hükümlerine uygun şekilde kullandığı, ayrıca mahsup yapılmasının veya bu yönde bir talepte bulunulmasının CMK m.143’de tazminatı geri verme şartları arasında sayılmadığı, bu sebeplerle kişinin tazminatı iade etmesi yükümlülüğü veya Devletin kişiden bu yönde talepte bulunması gibi bir tasarruf gündeme gelemez.

Kişinin haksız yakalama, gözaltına alınma ve tutukluluk nedeniyle uğradığı mağduriyetin CMK m.141 ila 144’e göre giderilmesi, hiçbir durumda yasal şartları oluşmuş bir mahsubun yapılmasını engellemez, çünkü bu konuda -gerek 6459 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce ve gerekse sonra- yasal bir mani olmadığı gibi, aksine uygulamanın hukuk mantığı ile de açıklanamayacağını ifade etmek isteriz.

Son olarak;

Gözaltına alınıp tutuklu kalmasına rağmen, davanın zamanaşımından düşmesi sebebiyle sanığın tazminat talep etme hakkı var mıdır? CMK m.140’da sayılan tazminat talebine ilişkin sebepler incelendiğinde, yalnızca maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde “Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılamayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,” hükmüne yer verildiğini, bu hükümle tutuklunun makul sürede yargılanma hakkının dikkate alındığını, burada makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmama ve bu sürede hakkında hüküm verilmeme şartlarının birlikte arandığını, bunun dava zamanaşımının dolması sebebiyle verilen düşme kararına bağlı gözaltına alınma ve tutuklama tedbirinden kaynaklanan tazminat talebiyle doğrudan bir ilgisinin bulunmadığını, elbette hakkında zamanaşımı dolduğu için düşme kararı verilenlerin de bu (d) bendi kapsamında ele alınabileceğini, ancak ayrı ve açık yasal düzenleme olmadıkça, düşme kararına bağlı olarak gözaltına alınma ve tutuklama tedbirinin karşılığı olarak tazminat talebinin CMK m.141’e göre mümkün olmadığını, bu konuda genel hükümlere başvurulabileceğini, her ne kadar düşme kararı bir beraat kararı sayılmasa da mahkumiyet olarak kabul edilemeyeceğinden ve davanın belirlenen zamanaşımı süresinde bitirilmemesinden dolayı da kişi sorumlu tutulamayacağından, düşme kararıyla ilgili dosyada gündeme gelen gözaltına alınma ve tutukluluk süreleri ilgilinin şartlara uygun hapis cezasından mahsup edilebileceği gibi, bu konuda genel hükümlere ve makul sürede yargılanma hakkının ihlali dikkate alınmak suretiyle kişinin tazminat talebinde bulunabileceğini ifade etmek isteriz.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

--------------------------------------

[1] Benzer görüş için bkz. Osman Yaşar, Yeni İçtihatlarla Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, Cilt II, Ankara, 2018, Seçkin Yayıncılık, 8. Baskı, s.1480.

[2] Osman Yaşar, a.g.e., s.1549.

[3] Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 2. Cilt, Ankara, 2014, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, s.2093.

[4] Osman Yaşar, a.g.e., Cilt II, Ankara, 2011, Seçkin Yayıncılık, 5. Baskı, s.1559.