Terör örgütü üyesi mahkumların hapishanelerde başlattığı açlık grevinin başlama sebepleri arasında, Öcalan'a tecridin kaldırılması, Anadilde Eğitim ve Anadilde savunma gibi konu başlıklarının bulunduğu kamuoyu tarafından biliniyor. Adalet Bakanlığı'da insani bir önlem almak amaçlı mahkumların açlık grevini sonlandırması için çağrıda bulunarak çalışmalarını sürdürüyor. Açlık grevlerini sonlandırabilmek içinde önemli olduğu düşünülen kanun değişiklikleri hakkında yapılan yorumlarda olumsuz tavır sergileyenlerin çokluğu dikkat çekiyor. Olumsuz tavır sergileyenlerin yanı sıra herkesin istediği dilde savunma verebileceği, başka etnik kökene sahip olan kişinin kendi dilinde eğitim alma olanağının bulunması gerektiği yönünde görüş bildirenlerde mevcut. Gündemi uzun süredir meşgul eden açlık grevleri hakkında konuya değinen önemli kişilerin yorumlarını sizler için derledik.

Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN
“Açlık grevleriydi, ölüm oruçlarıydı bunlar şantajdır, blöftür, şovdur. Şimdi de milletvekilleri yapıyorlarmış. Ne yapıyorlarsa yapsınlar. Bizim görevimiz bellidir. Biz sağlıkla ilgili gerekli müdahaleyi yaparız. Ama o farklı düşünüyormuş, ne düşünüyorsa düşünsün. O şantajlar karşısında boyun eğmeyiz.”

Mehmet Ali Şahin
“PKK öylesine acımasız bir örgüt ki cezaevinde herhangi birini infaz edebilir ve açlık grevinden dolayı hayatını kaybetti diye açıklama yapabilirler. Böylece dünya kamuoyuna mesaj verebilir ve terör örgütü yandaşları birçok yerde kargaşa çıkarabilirler.Dikkatli olmak lazım."

TBMM Başkanı Cemil Çiçek
"Biz bu ülkede hiçbir insanımızın burnunun kanamasını arzu etmeyiz. Her şeyi tadında bırakmak lazım. Yeteri kadar bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Başbakanımız, ilgili Bakan arkadaşlarımız her çevreden her kesimden yeteri kadar açıklama yapıldı. İşi tadında bırakmakta fayda var. Bundan ötesi çok doğru olmaz diye düşünüyorum" 

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç
“Bu haklar elde edilene kadar açlık grevlerine devam edeceğiz demenin hiçbir ahlaki temeli yoktur. Ama 60 günde sonra greve devam etmek isteyenlerin vücut bütünlüklerinde tehlike olabilir. Bunu arzu etmiyoruz. Biz insancıl yaklaşım içindeyiz. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, ilkesiyle kendini hedef alan hükümetin açlık grevinde bulunanların telef olması konusunda düşüncesi ve öngörüsü olamaz.” dedi.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ
‘’Orada her türlü tedbir alınmış durumda. Sağlıklarının kötüye gitmemesi için gerekli tedbirler alınıyor ve herhangi bir durum, hayati tehlike söz konusu olduğu zaman da tereddütsüz müdahale yapılacaktır. Hayati tehlike olduğu zaman onları hayatta tutacak müdahale yapılacaktır’


Anadilde Savunma Yasası hakkında ne düşünüyorsunuz? ANKETE KATILMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Adalet Bakanı Sadullah Ergin
“Bu grevlerin derhal sonlandırılması için huzurlarınızda tekrar çağrıda bulunmak istiyorum. Tüm kamuoyunun bu konuyu siyasi mülahazalara alet etmeden aynı duyarlılıkla ve soğukkanlılık içinde karşılaması için çağrıda bulunuyorum. Ayrıca bu süreçte tahriklere karşı herkes duyarlı olmalıdır”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu
"Bu talepleri değerlendirecek olan ana muhalefet partisi olarak biz değiliz. Çünkü biz icra makamında değiliz. Değerlendirecek olan, icra makamı konumunda olan hükümettir, AKP'dir. Ama ben Sayın Başbakan'a şu çağrıda bulundum, açlık grevleri dolayısıyla olayı gerginleştiren bir söylem geliştirmeyiniz, daha yumuşak bir üslup kullanınız, diye çağrıda bulundum"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
"Açlık grevine muhatap olanlar bu davranışlarından mutlaka vazgeçmeliler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiçbir şart altında tehdit kabul edemez, etmemelidir"

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş
“Üç tane talepleri var. Biri Öcalan ile müzakere, Öcalan’ın sağlık, güvenlik koşularının oluşturulması. Bir diğeri anadilde eğitim, diğeri de anadilde savunmadır. Bakın dün gece yarısından sonra anadilde savunmayla ilgili yasa tasarısı meclise ulaştı. Bugün komisyona gelmesi, birkaç gün içerisinde de yasanın çıkmasını bekliyoruz. Bu önemli bir adımdır. Bunu küçümsemeyeceğiz, bunu yok saymayacağız. Ama diğer adımların da haklı meşru taleplerin de hızlı bir şekilde zaman kaybetmeksizin yerine getirilmesini beklemekte bizim hakkımızdır. Eğer bir halk yediden yetmişe milletvekili belediye başkanıyla zindandaki tutsağıyla, genci, yaşlısıyla bedenini ölüme yatırabiliyorsa bu taleplerin arkasında kenetlenebiliyorsa hükümet bunları yok sayamaz artık. Bu saatten sonra ölümleri durdurabilmenin tek bir yolu kalmıştır. O da gençlerin ellerindedir. Gençliğin direnişi 24 saat gerekirse sokak sokak meydan meydan olmalı. Gençlerin direnişi ölümleri durduracak tek koşuldur artık.”

HAK-PAR Genel Başkanı Şair-Yazar Kemal Burkay
"Siyasiler meseleye el atsaydı, Kürtçe savunma hakkı tanınsaydı bu grev olmazdı. Başbakan cesaretli adımlar atıyor. Bazen de geri mevzilere çekiliyor. Karşı taraf yanlış yapınca hükümetin de aynı hataya düşmesi gerekmiyor. Açlık grevi ve ölüm oruçlarına başvurulmasına karşıyım. Geçmişte de bu tür grevlerle karşılaştık. Hayata Dönüş Operasyonu'nda bazı aydınlar cezaevlerine gidip uzlaşma oluşturmaya çalışmışlardı. O dönem militanca hareket eden örgütlerin de bu grevlerin devam etmesinde parmağı vardı. Bu durum o dönem birçok insanın hayatına mal oldu"

Mehmet Emin Aktar (Diyarbakır Barosu eski Başkanı) 
“Bakanlık son olarak beni 28 Ekim’de aradı. ‘Eğer bir rol almam gerekiyorsa, katkım olacaksa hazır olduğumu’  ifade ettim. Görüşmenin önü açılır, şu şu isimler gitmelidir derlerse ben gitmeye hazırım. Keşke bu tasarı bir ay önce Meclis’ten geçmiş olsaydı. O tasarı geçerse açlık grevleri sona erer. Yasa çıkar, uygulamaya girer. Sonra gelişme görülebilir.”

Tahir Elçi (Diyarbakır Barosu Başkanı)
“Üzerinde iyi çalışılmamış bir tasarı ama tabii ki bir düzenleme yapılması olumludur. Bütün taleplerin hemen yüzde yüz karşılanması mümkün olmayabilir. Onların da atılan adımları değerlendirmeleri gerekir.”

Sezen aksu
'İstirham ediyorum; Vicdanlarımızda onarılmaz bir yara açılmadan Yaşar Kemal'in sesine kulak verin!" 

Barzani
"Artık devletin de adım atması gerekir diye düşünüyorum. Kısacası mesajlar verildi-alındı. Açlık grevi sona ersin. Buna karşılık devlet de olumlu bir cevap versin" 

ADALET BAKANLIĞI NE DİYOR?

Adalet Bakanlığı, cezaevlerindeki açlık grevleri hakkında açıklama yaptı.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

- 67 cezaevinde 682 kişi eylem yapıyor.

- Sağlık durumu kritik olan mahkum yok.

- Eylemcilere düzenli olarak tuz, bal ve şeker veriliyor.


ANADİLDE SAVUNMA GELİRSE AÇLIK GREVİ SONA ERECEK Mİ?
Açlık grevlerini sürdüren terör örgütü üyesi mahkumların, açlık grevlerine başlama sebepleri arasında yer alan "Anadilde Savunma" konusu dün TBMM İnsan Hakları Komisyonu'na sunulmuştu. Komisyondan çıkan sonuca göre Anadilde Savunma kabul edildi ve artık herkes istediği dilde savunma verebilecek. Bu karar sonrası asıl merak edilen konu ise bu kararın açlık grevlerini etkileyip etkilemeyeceği. Toplum üzerinde toplu bir vicdan tutulması yaşanmasına sebep olan açlık grevlerinin sona erdirilmesi için hükümetten beklenen adım geldi. Ancak otoriteler yapılacak bu değişikliklerin başka kitleleride harekete geçirebileceğini savunuyor. Yapılan eylem sonucunda bir etnik kitlenin temsil edilmesinin yanı sıra kendi dillerinde eğitim görmek ve savunma verme istemlerinin kabul edilmesi hali, ülkemizde yaşayan diğer etnik kitlelerin de kendilerine göre farklı isteklerde bulunmasına sebep olabilir. Bu durum devlet içi kaosun yanı sıra hukuksal anlamda da bir kargaşanın başlangıcı olarak algılanıyor.  

Türkiye'de açlık grevi
Nazım Hikmet 29 Mart 1938'de askeri kişileri üstlerine karşı isyana teşvik suçuyla 15 yıl ağır hapse mahkûm edildi, aynı yılın ağustos ayında ise askeri isyana teşvikten 20 yıla mahkûm edilerek toplamda 35 yıl ağır hapis cezası aldı sonradan 28 yıl 4 aya indirildi. Çeşitli ceza evlerinde 12 yıl tutuklu kaldıktan sonra, 1946 yılında TBMM'ne bir dilekçeyle başvurarak tahliyesini talep etti fakat bu isteği reddedildi. Bu arada Birleşmiş Milletler Örgütü'ne bağlı Uluslararası Hukukçular Derneği 9 Şubat 1950'de Nazım Hikmet'in serbest bırakılması dileğiyle TBMM başkanına, milli savunma ve adalet bakanlarına birer mektup gönderdi. Bu girişimlerden bir sonuç
alamayan Hikmet, Bursa Cezaevi'nde 8 Nisan 1950'de bir açlık grevine başladı. Avukatı yaptığı çeşitli 
görüşmelere dayandırarak iki gün sonra 10 Nisan 1950'de ara vermesini istedi. 2 Mayıs 1950'de tekrar açlık grevine başladı.