Türkiye’yi Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ve Başraportör Murat Azaklı’nın temsil ettiği konferansa toplam 38 ülke katıldı. Konferansın sonunda Başkan Arslan’ın başkanlığını yaptığı genel kurul toplantısında “Bandung Deklarasyonu” oybirliğiyle kabul edildi.

Genel kurulda ayrıca 2018’de kabul edilen “İstanbul Deklarasyonu” ile başlayan süreçte kurulmasına karar verilen konferansın ilk (açılış) kongresinin 2022 yılında İstanbul’da yapılması ve bu kongrede kuruluş sürecinin tamamlanması kararlaştırıldı.

Öte yandan konferansta iki gün boyunca “İnsan Hakları ve Anayasacılık” ana başlığı altında sunumlar yapıldı. Bu kapsamda yaptığı konuşmada Başkan Arslan modern demokrasinin çoğulcu demokrasi olduğuna ve anayasa mahkemelerinin de anayasal demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biri hâline geldiğine değindi. Arslan ayrıca bireysel başvurunun kabulünden sonra Anayasa Mahkemesinin hak eksenli yaklaşımla çoğulcu ve katılımcı demokrasinin gelişimine önemli katkılarda bulunduğunu kararlardan örnekler vererek anlattı.

Konferans “Bandung Deklarasyonu” nun okunmasıyla sona erdi.

Konuşma metinler şöyle; 

Çoğulcu Demokrasiyi Geliştirmede Türk Anayasa Mahkemesinin Rolü1

Saygıdeğer Meslektaşlarım,

Hanımefendiler ve Beyefendiler,

Bugün burada siz değerli katılımcılarla birlikte olmaktan duyduğum memnuniyeti dile getirmek isterim.

Değerli dostum ve meslektaşım, Endonezya Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Enver Osman’a bu etkinlik çerçevesinde bizi ağırladığı için teşekkürlerimi sunarım.

Bir sonraki etkinlikte tüm katılımcılarla, maske takmak zorunda kalmaksızın bir arada olabilmeyi temenni ediyorum.

Bu kısa konuşmada Türk Anayasa Mahkemesinin çoğulcu demokrasi anlayışına yaptığı katkıdan bahsetmek istiyorum.

Anayasa mahkemelerinin esas görevine ilişkin oldukça basit ve genel nitelikte bir tespitle başlayalım: Yasama ve yürütme işlemlerinin anayasaya uygunluğunu denetlemekle görevli olan anayasa mahkemelerinin varlık nedeni, anayasalarda yer alan temel değerler, prensipler ve hükümlerin korunmasıdır.

Demokrasi, anayasalarla korunan, korunması gereken temel bir değerdir. Günümüzde, neredeyse tüm anayasalarda, farklı terminoloji kullanılarak ifade edilmiş olsa bile, hukukun üstünlüğü ilkesi ve insan haklarının yanı sıra demokrasinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesine yönelik hükümler yer almaktadır.

Bilindiği üzere, antik zamanlardan bugüne, demokrasi çoğunluğun iktidarı olarak tanımlanagelmiştir. Bu bağlamda, Thucydides Anayasamıza ... demokrasi adı verilir, çünkü iktidar azınlığın değil, çoğunluğun elindedir.” demiştir.2

Ancak, çoğulcu bir toplumda, demokrasi anlayışı ve pratiği çoğunluğun mutlak hakimiyetini esas alamaz. Demokrasinin, iktidarı belirleyen seçimler olmadan tasavvur edilemeyeceği bir gerçektir. Diğer taraftan demokrasi bireysel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla iktidardaki çoğunluğa yönelik anayasal sınırlamaların uygulanmasını da gerekli kılmaktadır.

Modern demokrasi yalnızca çoğunluğun iktidarından ibaret değildir. Merhum Aliya İzzetbegoviç, demokrasinin bu yönünü Bosna Hersek’in kuruluşundan çok önce vurgulamıştır. Aliya, 27 Mart 1990 tarihinde yaptığı konuşmada, demokrasiyi “çoğunluğun hakimiyeti olarak değil, hukuk devleti olarak” tanımlamıştır. İzzetbegoviç demokrasi tanımını şu şekilde temellendirmiştir: Yasanın denetiminde olmayan çoğunluk yönetimi kendisini kaçınılmaz olarak çoğunluğun tiranlığına dönüştürür ve çoğunluğun tiranlığı da en az diğerlerininki kadar tiranlıktır.3

Bu nedenle, modern demokrasi anlayışının, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi amacıyla hukukun üstünlüğü ilkesini esas aldığını söylemek yanlış olmayacaktır. “Anayasal”  terimi “demokrasi” nin ayrılmaz bir sıfatı hâline gelmiş ve böylece, bireylerin hak ve  hürriyetlerinin korunması amacıyla, çoğunluğun iktidarını hukukun üstünlüğüne tabi kılmıştır.

Bu bağlamda, Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir hukuk devleti” şeklinde tanımlanmaktadır. Benzer şekilde, Anayasamızın Başlangıç bölümünde, egemenliği millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi” dışına çıkamayacağı ifade edilmektedir.

Kısaca, diğer birçok anayasa gibi, Türk Anayasası da anayasal demokrasiyi hukukun üstünlüğü, insan hakları, kuvvetler ayrılığı ve yargısal/anayasal denetim gibi temel kavramlarıyla birlikte güvence altına almaktadır.

Değerli Katılımcılar,

Konuşmamın bu bölümünde, öncelikle şunu belirtmek isterim ki, 2012 yılında bireysel başvurunun kabul edilmesi, Türk Anayasa Mahkemesinin anayasal demokrasiye ilişkin bu kavram ve fikirleri yorumlama ve uygulama şeklini önemli ölçüde etkilemiştir. Bireysel başvuru sisteminin, genelde hukuk sistemi, özelde ise anayasa yargısı bağlamında devrim yarattığını söylemek mübalağa olmayacaktır.

Türk Anayasa Mahkemesinin anayasal demokrasinin korunmasına ve geliştirilmesine nasıl katkı sağladığı hakkında genel bir fikir sahibi olmanız için birkaç karardan bahsetmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi; demokrasiyi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar ile bağlantılı bir kavram olarak yorumlamaktadır.

Anayasa Mahkemesine göre temel hak ve hürriyetlerin korunması demokratik toplum için bir zorunluluktur. Bu nedenle, demokratik devletin temel görevi, bu hak ve hürriyetleri korumak ve iyileştirmektir. Demokratik devletlerin bu bağlamda hem negatif hem de pozitif yükümlülükleri söz konusudur.

Bir başka ifadeyle, devlet, hak ve hürriyetlerin kullanılmasına keyfi müdahalede bulunmaktan kaçınmalı ve bireyleri başkalarının müdahaleleri karşısında korumaya yönelik belirli tedbirler de dahil olmak üzere bu hak ve hürriyetlerin etkin şekilde kullanılması için gerekli tedbirleri almalıdır.4

Anayasa Mahkemesinin demokrasinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesinde üstlendiği rol, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkına ilişkin verdiği kararlardan görülebilir. Anayasa Mahkemesine göre, bu siyasi haklar, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin vazgeçilmez unsurları arasında yer almaktadır.5

Çoğu davada, bu siyasi haklar, ifade özgürlüğü ile birlikte ele alınmıştır. Anayasa Mahkemesi, demokrasinin çoğulcu niteliğini sürdürecek olan temel aracın ifade özgürlüğü olduğuna sürekli vurgu yapmıştır. 

Anayasa Mahkemesi nazarında toplumsal ve siyasal çoğulculuk -ırkçılık, nefret söylemi ve teröre teşvik kapsamına giren söylemler hariç olmak üzere- her tür görüşün özgürce ve barışçıl şekilde ifade edilmesiyle varlığını sürdürür. Bu nedenle, ifade özgürlüğünün gereğince korunmadığı durumlarda demokrasi var olamaz.6

Şunu ifade etmeliyim ki Anayasa Mahkemesi, milletvekilleri söz konusu olduğunda ifade özgürlüğünün korunması konusunda daha hassas ve ihtiyatlı davranmaktadır. Bu bağlamda Mahkeme, seçmenlerin düşünce, talep ve çıkarlarını siyasi alanda temsil ettikleri için milletvekillerine yasama dokunulmazlığı kurumu aracılığıyla daha fazla anayasal koruma sağlandığını dile getirmiştir.7

Anayasa Mahkemesi, söylemleri Cumhuriyetin Anayasa’da tanımlanan idari yapısına aykırı olan milletvekilleri hakkında disiplin yaptırımı uygulanmasını öngören Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme, bu kararında, demokratik bir devlette bilhassa milletvekillerinin, çoğunluğun görüşüne aykırı nitelikte olsa bile, her türlü görüşü barışçıl bir şekilde savunma özgürlüğünü haiz olması gerektiğini belirtmiştir.8

Anayasa Mahkemesi, yakın zamanda verdiği iki önemli kararda, milletvekillerinin seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını kullanabilmeleri bakımından yasama dokunulmazlığının oynadığı hayati rolü ele almıştır. İlgili davalarda, milletvekili olan başvurucular, yasama dokunulmazlıkları bulunmasına rağmen tutuklanmış ve daha sonra mahkûm edilmiştir.

Nitekim, başvurucuların Anayasa’nın 83. maddesi kapsamında haklarında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalara engel olacak bir yasama dokunulmazlığını haiz olup olmadıkları hususunda yargısal bir tartışma ortaya çıkmıştır. İlgili derece mahkemeleri ve Yargıtay, milletvekili olan başvurucuların Anayasa kapsamında güvence altına alınan yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaklarına hükmetmiştir.

Haklarındaki kararların kesinleşmesi üzerine başvurucular, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları ile ifade özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.9 Başvuruları inceleyen Mahkeme, yasama dokunulmazlığının, milletvekillerinin görüşlerini cezalandırılma korkusu ve herhangi bir müdahale olmaksızın ifade edebilmeleri konusundaki önemine vurgu yapmak suretiyle, başvurucular hakkında yasama dokunulmazlığının kabul edilmemesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vermiştir.

Anayasa Mahkemesi, 1 Temmuz 2021 tarihinde verdiği yakın zamanlı bir kararında, yasama dokunulmazlığının mutlak olmadığını; ancak konulacak istisnaların kanun ile açık ve öngörülebilir bir şekilde düzenlenmesi gerektiğini belirtmiş, bu tür bir yasal düzenlemenin yokluğunda ve mahkemelerin çelişkili uygulamaları sonucunda yasama dokunulmazlığı ile bağdaşmayan keyfi kararların ortaya çıkabileceğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesine göre, ilgili davada derece mahkemeleri başvurucunun faaliyetlerinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına imkân tanıyan anayasal istisnalar kapsamında olduğunu ikna edici bir şekilde ortaya koyamamıştır. 

Mahkeme ayrıca, sosyal medya hesabında paylaştığı haberler nedeniyle terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle mahkûm edilen başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini tespit etmiştir. İlgili paylaşımların içeriği ve bağlamını inceleyen Anayasa Mahkemesi, dava konusu ifadelerin terör veya şiddete teşvik eder mahiyette olmadığı sonucuna varmıştır.10

Hanımefendiler ve Beyefendiler,

Sonuç olarak, her ne kadar anayasallık denetiminin meşruiyeti çoğunlukçu görüşler temelinde uzun süredir sorgulanmakta ise de, anayasa mahkemeleri anayasal demokrasilerin vazgeçilmez bir unsuru haline gelmiştir.

Bu durum, ifade ettiğim üzere, bireysel başvuru sisteminin, devletin üç temel değeri olan hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan haklarının korunmasını ve geliştirilmesini amaçlayan hak eksenli yaklaşımın benimsenmesinde gerekli zemini hazırladığı ülkemiz için de geçerlidir. 

İlginizden dolayı şükranlarımı sunuyorum.

Zühtü ARSLAN
Anayasa Mahkemesi Başkanı

------------------

1 İslam İşbirliği Teşkilatı’na Üye Devletlerin Anayasa Mahkemeleri (J-OIC) 2. Yargı Konferansı’nda yapılan konuşma, Bandung, Endonezya, 16 Eylül 2021.

Thucydides, The Peloponnesian War (Peloponnessos Savaşları), Cilt II, Bölüm 37. AB Anayasası (Avrupa için bir Anayasa oluşturan Antlaşma Taslağı) Başlangıç Bölümünde yer verilmiştir. 

3 Aliya İzzetbegoviç, Tarihe Tanıklığım, Çev. Alev Erkilet, Ahmet Demirhan, Hanife Öz, Klasik Yayınları, 2003, s. 77.

4 AYM, E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 45.

5 Bkz. AYM, E. 2002/38, K. 2002/89, 8/10/2002; Mustafa Hamarat, B. No: 2015/19496, 17/1/2019, § 45.

6 AYM, E.2017/162, K.2018/100, 17/10/2018, § 112.

7 AYM, E.2017/162, K.2018/100, 17/10/2018, § 113.

8 AYM, E.2017/162, K.2018/100, 17/10/2018, § 116.

9 Bkz. Kadri Enis Berberoğlu (2) [GK], B. No: 2018/30030, 17/9/2020 ve Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], B. No: 2019/10634, 1/7/2021.

10 Ömer Faruk Gergerlioğlu [GK], B.No: 2019/10634, 1/7/2021, §§ 168-169.

The Role of the Turkish Constitutional Court in Promoting Pluralist Democracy1

Dear colleagues,

Ladies and gentlemen,

It is a great pleasure to be here and address such eminent participants.

I would like to thank my friend and colleague Mr Anwar Usman, the Chief Justice of the Indonesian Constitutional Court for hosting this meeting.

I hope next time we will be able to meet in person with all the participants without having to wear masks.

In my brief speech, I would like to say a few words about the contribution of the Turkish Constitutional Court to pluralist understanding of democracy.

Let me begin with a very simple and general observation as to the main task of the constitutional courts. Charged with the constitutionality review of the legislative and executive acts, constitutional courts exist first and foremost  to protect the basic values, principles and provisions enshrined in the constitutions.

Democracy is the primary value to be protected by the constitutions. Today almost all constitutions contain provisions to promote democracy alongside the principle of rule of law and human rights, albeit in different terminology.

As we all know from the ancient times up until today democracy has been defined as the rule of majority. Thucydides says that “Our constitution… is called democracy because power is in the hands not of a minority but of the majority.”2

However, in a plural society, understanding and practice of democracy cannot rely on the absolute rule of majority. It is true that democracy is inconceivable without elections which determine those who shall govern. On the other hand, democracy also requires the constitutional restraints to be imposed on ruling majority to protect individual rights and liberties.

Modern democracy is not merely the rule of majority. Late Alija Izetbegović emphasized this aspect of democracy long before the establishment of Bosnia-Herzegovina. On 27 March 1990 he defined democracy “not as the rule of majority, but as the rule of law”. Alija justified his definition by declaring that “Majority rule without the mediation of law inevitably transforms itself into the tyranny of the majority, and the tyranny of the majority is as much a tyranny as any other”.3

It wouldn’t be therefore wrong to say that modern democracy has been oriented on the rule of law in order to protect and promote human rights. The term “constitutional” turned out to be the indispensable adjective of “democracy” subjecting the rule of majority to the rule of law with a view  to protecting rights and liberties of individuals.

In this regard Article 2 of the Turkish Constitution describes the Republic of Turkey as “a democratic state governed by the rule of law”. Likewise, the Preamble of the Turkish Constitution states that those who are empowered to exercise sovereignty in the name of the nation shall not deviate from “the liberal democracy indicated in the Constitution”. In a nutshell, like many other constitutions, the Constitution of Turkey embodies constitutional democracy with its basic concepts such as rule of law, human rights, separation of powers and judicial/constitutional review.

Distinguished participants,

Ladies and Gentlemen,

At this part of my speech, I must first state that the introduction of constitutional complaint system in 2012 has significantly affected the way the Turkish Constitutional Court has interpreted and applied these concepts and conceptions of constitutional democracy. It wouldn’t be exaggeration to say that constitutional complaint revolutionized the legal system in general and constitutional justice in particular.

I would like to mention a few judgments to give you a slight idea about how the TCC has contributed to the protection and promotion of constitutional democracy. The Court has interpreted democracy as a concept which is interconnected with the rule of law and basic rights.

According to the TCC the protection of fundamental rights and liberties is a must for democratic society. Therefore the primary function of a democratic state is to protect and promote these rights and liberties. The obligation incumbent on democratic states is both negative and positive. In other words, the state should refrain from arbitrary intervention in enjoyment of the rights and liberties, and must also take necessary measures for the effective use of these rights including certain measures to protect individuals against the encroachments of others.4

The Court’s role in promoting democracy can be traced through its judgments concerning the right to stand for election and right to engage in political activities. For the Court, these political rights are among the indispensable elements of pluralist and participatory democracy.5

In most cases these political rights have been taken together with freedom of expression. The TCC has continuously emphasised that freedom of expression is the main instrument to maintain the pluralistic nature of democracy. For the Court, social and political pluralism thrives on free and peaceful expression of every kind of opinions with the exceptions of racism, hate speech, and incitement to terror. Therefore, democracy is impossible without duly protection of freedom of expression.6

I must note that the Court has been more vigilant and diligent in protecting the freedom of expression when it is exercised by the parliamentarians. The Court has pointed out that since the parliamentarians represent the thoughts, demands and interests of the electorates in political sphere, the Constitution provides more protection under the institution of legislative immunity.7

The Constitutional Court declared unconstitutional the provision of the standing orders (by-law) of the Turkish Parliament, which had envisaged the imposition of the disciplinary sanctions on MPs when their speeches were contrary to the administrative structure of the Republic defined in the Constitution. The Court made it clear that in a democratic state, especially parliamentarians must have the freedom to defend all sort of views in a peaceful manner even if they are contrary to the opinions of majority.8

More recently, the Court delivered two crucial judgments about the significant role of parliamentary immunity for the MPs in ensuring their right to stand for elections and engage in political activities. The cases involved the detention and imprisonment of the MPs despite the fact they had parliamentary immunity.

As a matter of fact, the judicial debate revolved around whether they had legislative immunity under Article 83 of the Constitution to prevent their detentions and trials. The inferior courts and the Court of Cassation ruled that they couldn’t benefit from the parliamentary immunity guaranteed by the Constitution.

The MPs lodged constitutional complaints separately before the TCC on the basis that their rights to stand for election as well as freedoms of expression were violated.9 Having emphasised the importance of legislative immunity for the MPs to express their views without any fear and interruption, the TCC reached the conclusion that denials of parliamentary immunity by judicial authorities were contrary to the Constitution.

In its most recent judgment, which was delivered on 1 July 2021, the TCC has pointed out that although the parliamentary immunity was not absolute, exceptions must be regulated by the law in a clear and foreseeable language. The lack of such law and the inconsistent practice of courts may lead to arbitrary decisions which are not compatible with the parliamentary immunity.

For the Court, the inferior courts failed to provide any convincing argument for the decision that constitutional exception to immunity was applicable to the activities of the applicant.

The Court also found a violation of the freedom of expression of the applicant who was convicted of disseminating propaganda on behalf of a terrorist organisation for having shared news on his social media account. The TCC examined the content and context of the news and reached the conclusion that the impugned expressions did not incite terror or violence.10

Dear participants,

Let me conclude that the constitutional courts turned out to be an indispensable part of constitutional democracies, even though the legitimacy of constitutional review has long been questioned on the basis of majoritarian arguments.

This is also the case in Turkey where, as I mentioned, the mechanism of constitutional complaint provided the necessary leverage to adopt a rights-based approach to the protection and promotion of three foundational values of the State, namely rule of law, democracy, and human rights.

Thank you for your attention.


Prof. Dr. Zühtü ARSLAN
President
The Constitutional Court of the Republic of Turkey

 

-------------

1 Speech delivered at the 2nd Judicial Conference of Constitutional Courts of the OIC Member Countries (J-OIC) held in Bandung, Indonesia, on 16 September 2021.

2 Thucydides, The Peloponnesian War, Book II, Chapter 37. Qouted in the Preamble of the EU Constitution (Draft Treaty Establishing A Constitution for Europe).

3

4 AYM (TCC), E.2017/21, K.2020/77, 24/12/2020, § 45.

5 See AYM, E. 2002/38, K. 2002/89, 8/10/2002; Mustafa Hamarat, No: 2015/19496, 17/1/2019, § 45.

6 AYM, E.2017/162, K.2018/100, 17/10/2018, § 112.

7 AYM, E.2017/162, K.2018/100, 17/10/2018, § 113.

8 AYM, E.2017/162, K.2018/100, 17/10/2018, § 116.

9 See Kadri Enis Berberoğlu (2) [Plenary], No: 2018/30030, 17/9/2020 and Ömer Faruk Gergerlioğlu [Plenary], No: 2019/10634, 1/7/2021.

10 Ömer Faruk Gergerlioğlu [Plenary], No: 2019/10634, 1/7/2021, §§ 168-169.