Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç. Ergenekon davasının en kritik isimlerindendi... 7 ay tutuklu kaldı...  Aylarca hapiste geçirdiği süreden çok, iftiralarla kırılan onuru yüzünden kırgın. 12 yıllık Ergenekon davası serüveni hiç kolay geçmedi onun için. Neler yaşadı, neler hissetti? Hepsini de Fenerbahçe Orduevi'ndeki konutunda HaberTürk ekibine anlattı.

"BENİ TUTUKLAMAK İSTİYORLARDI"

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde sayısız görevde bulundu. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri'ydi. 2003 yılında emekli oldu. Emekli olduktan sonra kapısına polis dayandı. Tarihler 7 Ocak 2009'u gösterdiğinde gözaltına alındı. Her şey onun için böyle başladı. O anları soruyoruz Kılınç'a. Ellerinde delil yokken delil uydurulmaya çalışıldığını söylüyor ve ekliyor, "Efendim bir isnat, kendi kendilerine uydurdukları bir isnatla Ankara'da yaşarken kapımız çalındı. Olamayan delili aradılar. Beni tutuklamak istiyorlardı."

Anlatmadığı ancak kamuoyunun bildiği bir acı gerçek de vardı. O da polislerin kapıya dayandığı o gün, trafik kazasında kaybettiği oğlunun ölüm yıldönümü olduğu. Yani yas tuttuğu gün, gözaltına alındı Tuncer Kılınç.

SAVCIYA SÖYLEDİ: ERGENEKON DİYE BİR ŞEY YOK

Ankara'da gözaltına alındıktan sonra İstanbul'a sevk edildi emekli Orgeneral Kılınç. 4 gün emniyette kaldı. Ardından da savcılıkta ifade verdi. O anları da o gün dediği ve yaptığı görev nedeniyle bilmesi gerektiği gibi "Ergenekon diye bir şey yok" diyerek anlattı:

"İfadeler süresince biliyorsunuz siz kendinizi, herkesten daha iyi tanıyorsunuz. Biliyorsunuz böyle bir şeyin olmadığını. Ve bunun da bir komplo olduğunun bilincindesiniz. Ergenekon diye bir şey yok. Siz bunun bilincindesiniz. Savcı belli ki şartlandırılmış. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nde Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği yaptım. Bu genel sekreterliğin temel görevi, her ay üretilen istihbaratın koordine edilmesi ve onun içerisinden çok önem arz eden hususların kurula bir gündem maddesi olarak sunulması. Ana görevim bu. Görevi itibariyle 24 ay süreyle bunları didiklemiş bir insanım. Böyle bir örgüt görmedim. Dolayısı ile yanlış yoldasınız böyle bir örgüt arayışıyla yanlış iş yapıyorsunuz dedim. Ama tabi onlar görev almışlar bizi bir şekilde suçlayacaklar çünkü görevleri o."

"AYDINLARI, TÜRKİYE'NİN DEĞERLERİNE SAHİP ÇIKANLARI CEZALANDIRMAK İSTEDİLER"

Tuncer Kılınç, HaberTürk'e neden hedef seçildiğini, FETÖ'cü hakim ve savcıların amaçlarını da anlattı:

"Bu bir genel şeydi projeydi. Bu projenin başında Amerika olduğunu kesin biliyorduk. Diğer taraftan Fetullah örgütü denen şimdiki örgüt olduğu deklare edilen şahsın Türkiye hakkındaki genel düşüncelerini biliyorduk. Bunlar bir araya geldiler, bir şekilde bir organizasyonla Türkiye'deki gerçek aydın insanları,  Türkiye'nin değerlerine sahip çıkan insanları cezalandırmak istediler hepsi bu."

NEDEN HEDEF SEÇİLDİ?

Orgeneral Kılınç’a göre kendisiyle birlikte sanık sandalyesinde olan isimlerin hiç biri tesadüf değildi. "Neden siz" sorusuna verdiği yanıt ise, "Tüm düşüklerini, bütün gerçekleri rahatlıkla dile getirebilen bir insanım. Öyle oldu ki 'en büyük terörist Amerika'dır dedim çıktım işin içinden. Amerika bunları not etti" oldu.

KARARIN ARDINDAN TESLİM OLAN İLK İSİM

Emekli Orgeneral Kılınç, tutuksuz yargılandığı Ergenekon davasında 13 yıl 2 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılınca hakkında yeniden tutukla kararı çıktı. Karar üzerine bir bayram günü ilk gidip teslim olan isim oldu. Nedenini ise şu sözlerle anlattı:

"O karar üzerine bir an evvel teslim olmak açısından kendim müracaat ettim. Sırf kapım çalınmasın, polis işte bilmem neydi kapıma gelmesin diye. Onurumuzu kırar bütün bunlar. Yetişme tarzlarımız itibariyle hep hukuk içerisinde kalmış insanlarız. En büyük hatamız da hukuka çok fazla saygılı olmamız."

CEZAEVİNDE 7 AY: HEP ÜLKEYİ DÜŞÜNÜYORSUNUZ

Kılınç şimdilerde Fenerbahçe Orduevi'ndeki konutunda eşi Güney Hanımla birlikte yaşıyor. Tek üzüntüsü ise yıllarını, emeklerini verdiği Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yapılanlar... Cezaevinde yaşadıklarını ise ilk kez anlatıyor:

"O 7 ay da hep ülkeyi düşünüyorsunuz. Silahlı kuvvetler neden bu muamelelere tabii tutuluyor. Aslında hepsi sizi üzüyor. Temelde üzüntünüz var ama herhangi bir suçunuzun olmadığını bilmiş olmanız dolayısıyla içiniz rahat."

CEZAEVİNDE KAMERALARA DANS ETTİ, NEDEN Mİ?

Cezaevinde emekli Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon'la aynı bölümde kaldıklarını anlatan Kılınç, 7 ay boyunca neler yaptığını ve kameralara karşı dans ettiğini söylüyor. Neden mi? Yanıtı kendisinde:

"Günlük sporumu yaptım. Okumalarımı yaptım. Oyalanmak babında kitap dışında yağlı boya resim yaptım. Genel salonda oturduğumuz salonda günün geçtiği yerde devamlı sizi bir kamera izliyor. O inatla sabah sporundan sonra kültür fizik hareketleri yapıyordum. Yürüyüş vs. bittikten sonra o hareketler içerisinde dans etmeyi kafama koydum. Hem de o kameraya karşı özellikle dans ettim. 'Siz ne yaparsanız yapın bizi suçlu gibi görmek istiyorsunuz ama biz suçlu değiliz' diye inadına. O günkü adalet mekanizmasındakilere inatla yani siz bizi burada böyle zorla şey zannediyorsunuz hani efendim suçlu pozisyonunda olacak. Değil. Günlük kendi içimizde yaşıyoruz. Dansımızı da ediyoruz şeysiyle onlara karşı bir reaksiyondu o."

"BİRİLERİNE DERS OLUR"

Emekli Orgeneral, adalete olan inancını ise hiç kaybetmemiş... O dönem kendilerini yargılayanların bu dönem yargılanmalarına ise, "Belki halk arasında inançtır adalet sonuçta yerini bulur şeklinde. Bu gelişmeler tabi ileriye dönük Türkiye'nin böyle bir takım kumpas davalarla insanların cezalandırılmaması gerektiği hususunda bir tablo olarak hatırlanırsa iyi olur. Birilerine ders olur" diye yorumluyor.

"VİCDANEN SIIKINTISI OLMAYANLARIN..."

Savcılığın "Ergenekon terör örgütünün varlığı ispatlanamadı" şeklindeki mütalaası ve karar duruşmasına dair beklentilerini de Kılınç, "Bizim başta söylediğimizi onlar da bugün söylüyorlarsa evet böyle bir örgüt yoktur. Yoksa demek ki  suç diye bir şey yoktur. Gecikmiş adalet adalet değildir denir de ama yine de başımızın üstünde iyi deriz sonuç böyle oldu bitti diye. Zaten vicdanen sıkıntısı olmayan insanların herhangi bir şekilde ben bu karar çıkacak çıkmayacak diye hiçbir zaman düşünmedim. Çok gecikmiş olsa da çıkmasında yarar var. Ve öyle çıkacaktır yani başka türlü olmaz. Müspet çıkacak" şeklinde görüş belirtti.