Medyanın İnsan Üzerindeki Etkisi Ne Zaman Fark Edildi?

İlk olarak 1927 ve 1940 yılları arasında kitle iletişim aracı olan radyo yayını üzerinden insanı kontrol etme ve istenilen mesajı verme gücü fark edilmiş ve bu konuda önemli çalışmalar yapılmış.

Bu çalışmaların etkin isimlerden biri, Horold Lasswell’dir. Laswell’e göre; medyanın mesajları, insan beynini uyarır ve istenilen yönde davranmalarını sağlar. Bu o kadar güçlü bir etkidir ki Laswell bu etkiyi; Hipotermik şırınga ve Sihirli mermi gibi ifadelerle kavramsallaştırır.

Medya; toplumu, kültürü, olaylara bakış açısını, algıyı istediği yönde değiştirme gücüne sahiptir. İşin en vahim tarafı ise eğer medya sermayenin veya çıkar guruplarının emrinde hareket ederse çok tehlikeli bir güce dönüşebilir.

Peki Medyanın Etki Alanları Nedir?

- İnsanları yönlendirir.

- Statü sağlar ve meşrutiyeti güçlendirir.

- Kamuoyunu ikna eder ve bir yöne kanalize etmeyi hedefler.

- Belirli toplulukların oluşmasına ve varlıklarını sürdürmesine yardımcı olur.

- Manevi ödül ve doyumların sunulma aracı olabilir. İnsanları rahatlatır, eğlendirir ve gururlarını okşar.

- Medya toplum ve iktidar arasında bir köprü oluşturur.

- Medya; sermayenin ve iktidarın hizmetine yönelik pozisyon alır.

- Mal ve hizmet pazarlama aracıdır.

- Tahakküm ve rıza üretme aracıdır.

Medya, nasıl düşünmemizi istiyorsa o doğrultuda bir yayın anlayışıyla hareket eder.

Mesela, nasıl iyi bir anne baba olunur fikri konusunda medya belirleyici bir rol üstlenmektedir.

Çocuğun ağlamasını susturan iyi bir anne modelini sunan reklamlar mesela.. Anneye çocuğuna deha işlevsel bir telefonla daha kesintisiz bir konforu sunma görevi verilir. Çocuklar almayı ve ihtiyaçlarının anne ve babası tarafından karşılanmasını normalleştirmeyi öğrenir.

Aslında Medyanın Üç Temel İşlevi Vardır

1-Bilgilendirme/Haber verme

2-Eğitim

3-Eğlendirme

Bu kadar yetkinlik alanını elinde bulunduran gücün her yaş grubuna dair istismardan uzak düşünmemiz neredeyse imkansız görünmektedir.

Şimdi, istismar olayını ne olduğunu bir kez daha hatırlayalım;

İstismar her toplumda, her yaşta ve her kesimde ortaya çıkabilen iyi niyeti kötüye kullanma, gücü elinde bulunduranın güçsüze uyguladığı zorbalık ve sömürme, temel hak ve özgürlüklerin açık şekilde ihlal edilme halidir.

Şimdi, gücü elinde bulunduran medyayı üzerimizdeki etkisini kontrol edebildiğimizi ve ya onun etkisinde olmadığımızı söyleyebilir miyiz?

Dünya Sağlık Örgütünün tanımına göre ise istismar; bir yetişkinin bilerek veya bilmeyerek çocuğun sağlığını, fiziksel ve psiko- sosyal gelişimini olumsuz şekilde etkileyen davranışları çocuk istismarı olarak tanımlamaktadır.

Sosyal medya toplumu yapılandırmada çok güçlü bir yayım organıdır. Ve dolayısıyla sosyal medya şayet toplumun ortak çıkarlarını gözetmeksizin bir yayın politikası güderse bu toplumsal anlamda dejenerasyona, bir takım duygu ve davranış bozukluklarına, kültürel bozulmalara sebebiyet verecektir.

Çocuklar bir çok şeyi izleyerek ve model alarak öğrenirler. Bizim sosyal öğrenme dediğimiz unsurlar sadece çevremizde bulunan insanlarla sınırlı değil, sosyal mecra dediğimiz yayın organları ve basılı ve görsel yayın organları üzerinden de sosyal öğrenme geçekleşmektedir. Top­lumda gözlenen şiddet davranışları ile medyada sergilenen şiddet olgusuna yaklaşımda model alma ya da sosyal öğrenme süreci temel alınmaktadır. Tüm davranışlarda olduğu gibi, şiddet içeren dav­ranışlarda da özdeşleşme, pekiştirme beklentisi, gözlenen davranışın uygulanması ve gözlenen davranı­şın taklit edilmesi gibi öğrenme ilkeleri işlemektedir. Bu anlamda eğer, televizyondan bir şeyler öğreniliyorsa ki bunda kuşku yok, saldırgan davranışlar da öğrenilmektedir.

Uzmanların bir kısmı medyada yayınlanan şiddet ve saldırgan davranışlara ilişkin “bin”in üzerinde yayın ol­duğunu söylüyor ve iki önemli noktaya dikkat çekiyorlar.

Bunlardan biri; izleyicilerin kurban ye­rine “suçluyla” kendilerini özdeşleştirdikleri diğeri ise; şiddeti seyretmenin hayal edilemeye­cek davranışları taklit etmeye yöneltmesidir.

(Suçluyla özdeşleşmek ne demek; örneğin haberin gösterilmesinde suçluya yapılan linç girişimi veya idam istemi, suçluyu aşağılayıcı ifadeler suçluyu suçluyken mazlum konumuna taşıması ve izleyicinin fark etmeden suçluyla kendisini özdeşleştirmesi gibi)

Çocuk istismarı ve Sosyal Medya

Sosyal Medya Çocukları Hangi Alanlar Üzerinden Olumsuz Etkiler?

Oyunlar Üzerinden

Mavi balina örneği (149 çocuğun intihar ettiği oyun adı altında katliam) örneği internet üzerinden yayınlanan bir oyunun en vahim örnekleri arasındadır.

Cinsellik Üzerinden

Aşırı cinsel uyarıcı içeriklerin yayınlanmasına bağlı olarak çocuklarda cinsel uyarılma yaşının düşmesi, cinsel tercihlerde sapmalar ve bu sapmaların yaygınlaşması ve normalleşmesi.

Yetenekler Üzerinden

“Yetenek Sizsiniz” gibi yarışma programlarının yeteneği teşvik etme, yetenekli olanları keşfetme adı altında yayın yapsa da bunu izleyen gençler ve ya çocuklar üzerinde kendisini yeteneksiz ve yetersiz görme düşüncesinin bilinçaltına gönderilme riski yine dikkat edilmesi gereken konular arasında yer almaktadır.

Kişilik ve Kimlik Üzerinden

Tutum ve davranışlarda dejenerasyonu ve bunların pekiştirilmesi.

Bunlar toplumda Kültürel yozlaşma; ahlaki değerlerin çözülmesi; saygınlığın ve itibarın azalmasına sebep olan etkenlerdir.

İyi Niyetli Sakıncalar

Fark edilmeden uygulanan yanlışlar arasında büyük gazete köşelerinde tam sayfa yer alan en güzel çocuk fotoğrafları, instagramda kullanılan çocuk fotoğrafları gibi davranışlar iyi niyetli sakıncalar arasında yer almaktadır. Çocuğun içinde bulunduğu bu paylaşım kimin ihtiyacı? Çocuğun ihtiyacı mı, yoksa benim ihtiyacım mı sorusuna verilecek samimi bir cevap, bu tutumu sorgulamaya yetecektir.

Reyting Kaygısı

Haber niteliğinin reyting kaygısı gütmesi de toplumsal dejenerasyona sebep olmaktadır. Mesela bir cinayet haberinde ayrıntılar verilmesi ve bu ayrıntıların abartılması da yine toplumsal değer yitimine sebebiyet vermektedir.

Çocuk İstimarı ve Televizyon Dizileri

İzlediğimiz dizilerde duyguların kontrolsüzlüğü öğretiliyor. Duyguları; nefret, öfke, şiddet şeklinde ifade etme “rol model” açısından son derece sakıncalı bir durum. Çünkü çocuklar tutum ve davranışları izleyerek, görerek, duyarak öğrenirler. Şiddet unsurlarını içeren polisiye, karate, korku, gerilim tarzındaki filmler televizyonun en çok izlendiği saatlerde gösterilmesi de bu olumsuz etkinin yaygınlaşmasına daha çok neden olmaktadır. Bir şey ne kadar çok yaygınlaşırsa o denli normalleşir ve doğallaşır. Bu noktada en tehlikeli olan da duyguların, kin, nefret, öfke ve intikam üzerine doğallaştırılma hususudur..

Ayrıca bu Şiddet içeren unsurların yayınlanması çocuklarda antisosyal davranış bozukluklarına da sebep olmaktadır. Sadece çocuklarla sınırlı değil aynı zamanda yetişkinler için de sakıncalı bir durumdur.

Nimet Erenler Gülkökü

Aile Danışmanı Sosyolog Yazar