Ülkemizin yaşadığı en büyük felaketlerden birisi olan 17 Ağustos 1999 Marmara Gölcük Depremi’nin üzerinden 21 yıl geçti. Resmi kayıtlara göre toplam 17 bin 480 kişinin can vermiş, 100 binin üzerinde insan da evsiz kalmış, yaklaşık 24 bin kişi yaralanmış ve birçok kişi de sakat kalmıştı.

91 bin konut orta hasar, 102 bin 822 konut az hasar ve 14 bin 133 iş yeri hasar görmüştü. Yaşanan bunca acının ardından geçen 21 yıl içerisinde neler yapıldı? Bundan sonra nerede ve nasıl depremler bizleri bekliyor? Bu soruların cevabını Deprem bilimci Yüksek Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan Sözcü'ye özel olarak cevaplandırdı.

YÜZDE 6’SI YIKILDI

Ülkemizde deprem konusu açıldığında genelde herkesin doğal olarak hep şikayet ettiğini belirten Ercan şöyle konuştu;

"17 Ağustos 1999 depreminin olacağı 1967’den beri belliydi. Çünkü depremlerin doğudan batıya doğru adım adım kaydığı jeofizik olarak biliniyordu. Aday yer ya İznik ya da Gölcük'tü. Sonuçta deprem birçok belirtiler vererek oldu. Bu depremde yapıların yaklaşık yüzde 6'sı yıkıldı.

Göçük altında kalan her 100 kişiden 82'si vefat etti. Biri kurtarma takımlarınca kurtarıldı. Geriye kalan 17 kişi kendi olanakları ve çabalarıyla kurtulanların yardımlarıyla kurtarıldılar.

Burada öğrenildi ki teknik olarak yapıların yüzde 20'si bulunduğu yerin kötülüğünden etkileniyor. Yüzde 80'i ise yapı niteliğinin kötülüğünden göçüyor.

Yıkımların en büyük nedenleri kolon kiriş bağlantılarının iyi olmaması, betonun hava alması, donatın paslanması, kirişlerin kolonlardan daha kalın yapılması, yer ile yapının rezonansa gelmesi.

Bunlardan iyi ders çıkartıldı. 2007'de ilk deprem yönetmeliği uyuşumu yapıldı. 2018 yılında o deprem yönetmeliğinin eksikleri tamamlanıp yenisi çıkartıldı. Daha sonra yapı denetim kuruluşları oluşturuldu. Bu kuruluşlar kendi içinde eleştirileri olsa da iyi çalışan bir kurumsal yapı oldu."

AYLIK GELİR HESABI…

Gölcük depremi sonrasında çıkartılan maliyetlerle ölüm sayısı karşılaştırıldığında bir kişinin ölmesinin maliyetinin 1 milyon 250 bin dolar olduğunu da söyleyen Ercan şöyle devam etti:

"Çünkü deprem toplamda 25 milyar dolarlık bir kayba neden oldu. Türkiye'de bir kişinin depremden ölmemesi için aylık gelirinin 19 bin 500 TL’den daha yüksek olması gerekiyor.

Depremin ana nedeni yoksulluk. Sağlam yerde ve sağlam yapıda oturulması gerekiyor. 2 bin 300 liralık asgari ücretle çalışan bir kişinin sağlam yer ve yapıda oturması mümkün değil."

30 TANE ATOM BOMBASI

Prof. Ercan İstanbul'da beklenen deprem ile de ilgili tahminlerini şöyle açıkladı:

"Yeni depremin İstanbul ve Tekirdağ'da olmaması olasılığı diye bir şey yok. Kaçınılmaz olarak Kuzey Marmara 2 ayrı deprem görecektir.

Bunun bir tanesi İstanbul önlerinde 6,3 ile 6,7 arasında yıkıcı olacak, diğeri 7- 7,2 arasında Tekirdağ ile İstanbul il sınırında Marmara Ereğlisi, Silivri önlerinde ve daha çok yıkıcı olacak.

İkinci depremde 24 atom bombası gücünde bir enerji boşalımı olacak. Gölcük depremi ile karşılaştıracak olursak, Gölcük 132 atom bombası gücünde enerji boşaltmıştı.

İstanbul önünde ise yaklaşık 5 atom bombası gücünde enerji boşalımı olacak. Yani olacak 2 depremde yaklaşık 30 atom bombası oranında enerji gücü boşalacak. Tabii ki yıkıcı olacak."

CENAZE NAMAZI KILARIZ

Depremlerden fazla etkilenmemek için tek çarenin toplumcu devlet yapısı olmasının kaçınılmaz olduğunu da sözlerine ekleyen Ercan, sözlerine şöyle devam etti:

"Yani toplumun çıkarlarını gözeten bir devlet olması gerekir. Şimdi böyle bir devlet yapısı var mı? Yok. Bu olmadıkça Türkiye'de biz daha çok deprem cenaze namazları kılarız.

Çünkü benim ilk gördüğüm eğitim ayarlı deprem 1970 Gediz depremi oldu. Gediz depreminden 50 yıllık geçti ama yoksulluk çizgisi değişmedi. Bu giderilmedikçe insanların sağlam evde oturma olanakları yoktur.

Çünkü insanlar geçim sıkıntısı içindeler. Ana sorun ülkenin yönetimi ve kısıtlı ekonomik olanaklardır. Bunun çok üstüne basarak söylüyorum."

KREDİLER BOŞA GİTTİ

Depremle ilgili olarak devlet tarafından kentsel dönüşüm adı altında bir çözüm getirilmeye çalışıldığının da altını çizen Ercan şu şekilde konuştu:

"Devlet böyle bir karar verdi ama bankalardan alınan krediler İstanbul'da kentsel dönüşüm yerine, yapısal dönüşüm yapılarak boşuna harcandı ve harcanıyor. Burada bireyin güvenliği değil de toplum önemlidir.

İstanbul'da birinin elinde sihirli bir sopa olsa bile kentsel dönüşümü kısa bir sürede bitirme olasılığı olmadığına göre, neden kentin kötü yerleri yıkılarak oralara sağlam ve yaygın bölgesel yapılar yapılmıyor?

Ancak yapılan kentin dışına doğru yeni yerleşim alanları oluşturuyor. O da kente göçü azdırıyor."

TERSİNE GÖÇ SAĞLANMALI

Türkiye'de kilometre kare başına insan yaşamlarının büyük şehirlerde risk oluşturduğunu da sözlerine ekleşen Ercan sözlerini şöyle tamamladı:

"Türkiye'de kilometre karede 78, İstanbul'da 2 bin 576 kişi oturuyor. Bu da kentin tüm sorunlarının çözümsüz hale gelmesine neden oluyor. Bu durumda İstanbul'daki nüfus göçü durdurulup ters göç sağlanmalı.

Bu olmadıkça İstanbul'un sorunları yenileşiyor. Bir taraf yapılırken diğer taraf bozuluyor. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun nüfusunun İstanbul'a kayması sorunları büyütüyor.

Bu sorunları hele de merkezi idareyle uyumsuzluğu olan belediyelerin çözmesi hayaldir. İyi niyetli olarak insan kurtarma birimleri kuruldu ama önemli olan o insanların kurtarılması değil göçük altına sokulmamasıdır." (Mustafa Sarıipek / Sözcü)