Yargılamanın başlangıcında gazeteciler salondan çıkarılmaya tepki gösterince duruşmada gergin anlar yaşandı. Duruşma, Genco Erkal’ın kimlik tespitinin yapılmasıyla başladı.

Mahkeme hakimi, Erkal’ın yargılanmasına konu sosyal medya paylaşımlarını ve soruşturma aşamasındaki ifadesini okuyarak, hakkındaki iddialara karşı savunmasını istedi.

“TEKER TEKER SAVUNACAĞIM”

Erkal, savunmasında sosyal medya paylaşımlarını teker teker anlatarak şunları söyledi:

* Öncelikle Twitter paylaşımlarımda hiçbir hakaret unsuru olmadığına yürekten inandığımdan böyle bir dava açılacağını hiç beklemediğimi ifade edeyim. Dava açıldığına göre şimdi burada söz konusu tweet’leri teker teker ele alıp savunacağım.

“BETON AŞKI HER ZAMAN DOĞA ALEYHİNE ÇALIŞMIŞTIR”

* Ayder Yaylası’ndan başlayalım. Bu iktidarın doğayla arası pek parlak olmamıştır. İnşaat ve beton aşkı her zaman doğa aleyhine çalışmıştır. Onlar için önemli olan pazarlanacak yeni rant alanları yaratmaktır.

* Toprağı, alınıp satılacak arsa olarak görürler. Doğaya verilen zararlar konusunda tipik örnekler arasında Kaz Dağları’nda maden aramaya izin verilmesi, halkın karşı koymasına rağmen İkizdere’de taş ocaklarına ruhsat vererek doğanın tahrip edilmesi, özel koruma altındaki kıyıların imara açılması sayılabilir.

İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya Genco Erkal, avukatları ile gitti. Erkal’a destek olmak için piyanist Fazıl Say ile CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, TİP Milletvekili Ahmet Şık da adliyedeydi.

“ERDOĞAN DA İTİRAF ETMİŞTİR”

* Cumhurbaşkanı da zaman zaman bizzat özeleştiri yaparak, örneğin İstanbul için şunları söylemiştir: Biz bu şehre ihanet ettik. İstanbul’un kıymetini bilemedik. Bundan ben de sorumluyum. (21 Ekim 2017’de)

* Aynı şekilde Ayder Yaylası için de ‘Biz burayı kirlettik, rezil ettik’ dediği halde yaylayı turizm merkezi ilan ederek kentsel dönüşüm çalışmalarını başlatmış, imara açıp buranın doğal yayla olma vasfını kaybetmesine olanak sağlamıştır.

* İşte benim tweet’im bu durumu eleştiriyor. ‘Parmağının değdiği yeri beton edip kurutuyor’ demek bir durum beyanı, bir eleştiridir. Kesinlikle hakaret değil.

DİPLOMA KONUSU

* İkinci tweet’in konusu cumhurbaşkanının diploması… Yıllardan beri tartışılıyor. Vardı, yoktu. Geçerliydi, değildi. Sahteydi deniyor. Davalar açılıyor, reddediliyor, olay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidiyor. Bütün bunlar yıllardır kamuoyunun gözleri önünde oluyor.

* Konuyla ilgili kitaplar yazılıyor. İnternete girin ‘Erdoğan’ın Diploması’ diye arayın, bakın neler çıkıyor karşınıza. En son bir kurul meseleyi, ‘özel hayatın gizliliği’ kapsamında değerlendirdi. Neden özel olsun? Madem ki yasal olarak belli bir göreve seçilebilmek için o diploma gerekli, o zaman açıkça ortaya konmalı. Özel hayat kapsamına girmez ve gizlenemez. Bu tweet’le ifade ettiğim gibi ben de bir vatandaşolarak bu diplomayı görmek istiyorum. Bu benim hakkım.

* Bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanımızın diploması tartışma konusu olmamıştı. Hepsi devlet arşivlerinde yerini aldı. Hepsi kesin, açık ve nettir. Bu diplomayı da görelim diyorum. Mizahi bir ifade vardır bu tweet’te. İroniktir. Ama hakaret? Neresi hakaret sayılabilir anlamıyorum doğrusu.

* Aynı tweet’in baş tarafında ‘alemin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına’ diye bir ibare var, onu da açıklamak isterim. Cumhurbaşkanı ara sıra ‘Biz kimin özel hayatına, yaşama biçimine karıştık’ der, ama açıkça bilindiği gibi üç çocuk, beş çocuk, vatandaşların kaç çocuk yapacağına bile o karar vermek ister. Bu da beni rahatsız ediyor ve bu tweet’le o konuyu eleştiriyorum.

ÇOBANLIK MESELESİ

* Üçüncü tweet’teki çobanlık meselesine gelince… Bir gün cumhurbaşkanı şöyle dedi: (14 Kasım 2016’da) Çobanlık felsefesini anlamayan, insan yönetemez. Ben de bir çobanım.’ İşte bu konuşma son tweet’ime ilham kaynağı oldu.

* Kendisi çobanlığı gururla kabul edip savunduğuna göre burada hakaret söz konusu olamaz. O çobanlığı tercih edebilir ama ben sürüden biri olmayı kabul etmiyorum. Çağdaş bir toplum özgür bireylerden oluşur, halk koyun sürüsü olamaz.”

“ÜLKEMİZ İÇİN FELAKET OLDU”

* Türk usulü başkanlık sistemi ülkemiz için felaket oldu bence. Benim asıl eleştirdiğim budur. Başkanlık sistemine başından beri kesinlikle karşıyım. Tüm yetkilerin tek kişide toplandığı bir sistemde halk huzur bulamaz. Nitekim bu sistemin yürürlüğe girmesinden bu yana, kısa zamanda siyasi, sosyal, tüm alanlarda zararlarını gördük, sürdürülebilir olmadığını anladık.

* En önemlisi, ülkemizin ekonomisi çöktü. Enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı, paramızın büyük bir hızla değer kaybetmesi, yoksulun daha yoksul, zenginin daha zengin olması, bu sistemin çıkmazını açıkça ortaya koydu. Dilerim ilk seçimde bu ucube sistemden kurtulup yeniden parlamenter sisteme geçer, demokrasiyi yeni baştan inşa eder, huzur buluruz.

“SON 6 YILDA CUMHURBAŞKANINA HAKARETTEN 38 BİN DAVA”

* Teker teker tweet’lerimin savunması böyle. Genel duruma bakarsak ülkemizde son 6 yıl içinde cumhurbaşkanına hakaretten 38 bin dava açılmış, bu herhalde bir dünya rekoru. Durumun nedenlerini araştırmak gerekiyor kanımca. Neden bu kadar çok dava? Daha önceki dönemlerde bu tür davalar yüzlerle sayılırken bu dönem birdenbire 10 binleri konuşmaya başlıyoruz. Demek ki ifade özgürlüğüne ciddi bir saldırı var, baskı var burada.

* Suskun, ‘evet efendim’ci bir toplum isteniyor. Soru sorulmasın, eleştiri yapılmasın, iktidara koşulsuz biat edilsin. İnsanlar hapse atılmaktan korkup sussunlar, bu mudur amaçlanan?

“AİHM, CUMHURBAŞKANINA HAKARETİ SUÇ KABUL ETMİYOR”

* Üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Şorli kararıyla, artık cumhurbaşkanına hakaret diye bir suç kabul etmiyor, insan haklarına aykırıdır diyor. Bu suçtan ötürü gözaltına alıp yargıladıklarınıza 7bin 500 euro tazminat ödeyeceksiniz diyor. Bunun üstüne benim başka bir şey söylememe gerek kalmıyor sanırım. Takdir sizindir.

Erkal savunmasını bitirdikten sonra mahkeme hakimi, hüküm kurulduğu takdirde hükmün açıklanmasını kabul edip etmediğini sordu. Erkal, bunu kabul etmediğini söyledi.

ERDOĞAN’IN AVUKATI: KİŞİLİK HAKLARI İHLAL EDİLDİ”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın avukatı, katılma talebinde bulunduğu duruşmada söz konusu paylaşımların alenen hakaret olduğunu savunarak, “Çobanlık benzetmesi ile müvekkilimin kişilik hakları ihlal edilmiştir” dedi.

Genco Erkal’ın avukatı Turgut Kazan da söz alarak, “Katılma taleplerinin kabul edilmesini istiyorum. Böylesine büyük bir sanatçının ifadelerinden Cumhurbaşkanının zarar gördüğünün tescillenmesini görmek istiyorum” dedi.

Avukat Kazan, savunma için söz alarak, “Derhal beraat isteyeceğiz ama dışarda bekleyenler var. Önemli 5 karardan bahsedeceğimizi dilekçede söyledik. Bu yıl Mayıs ve Haziran’da çıkan Anayasa kararına göre, cumhurbaşkanına hakaretten verilecek ceza ihlal sayılıyor. 17-25 aralık konuşmalarına atıf yapılarak yapılan konuşmalar, kamuoyuna mal olmuş olduğu için ceza verilmesi ihlaldir diyor. Fransa’da bu suçtan 46 yılda 2 dava açılmış. İkisi de 30 euro para ve erteleme almış. Türkiye’de 6 yılda 38 bin dava. Bundan utanıyorum” ifadelerini kullandı.

Avukat Kazan, “Cumhurbaşkanına hakaret suçundan insanlar bıkmış. O yüzden eylemi konuşmaya bile gerek yok. Şimdi 3 tweet için Genco Erkal’ı cezalandırırsak, buradaki insanlar tweet atmaktan korkar. Demokrasinin ölümüdür bu. TCK 299, AİHM sözleşmesinin 10. maddesine uymaz. 299 uygulanamaz. Bunları tartışacağız. Bir sonraki duruşmayı da pandemi koşulları gereği daha büyük bir salona alalım” dedi.

DOSYA MÜTALAA İÇİN SAVCIYA GÖNDERİLDİ

Ara kararını açıklayan mahkeme, dosyayı, esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için duruşma savcısına gönderdi.

Mahkeme ayrıca, bir sonraki duruşmanın, daha geniş bir salona alınması için Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazı yazılmasına karar vererek duruşmayı 11 Mart’a erteledi.

“HİÇ ÜZGÜN DEĞİLİM”

Duruşma sonrası adliye önünde açıklama yapan Genco Erkal, davaya gösterilen ilgiye teşekkür ederek, “Dava devam ediyor, 11 Mart’a ertelendi” dedi.

Erkal’a üzgün olup olmadığı sorulunca, “Hayır. Hiç üzgün değilim. Bana böyle bir fırsat verildiği için çok mutluyum aslında. Çünkü burada ben, kendimi savunabiliyorum. Sizler de buna şahit oluyorsunuz. Bana yapılan suçlamaları açıkça savunabiliyorum. Sadece o suçlamaların cevabını değil, aslında dünya görüşümü, tüm bu içinde yaşadığımız düzenin eleştirisini de dile getirebiliyorum” diye konuştu.

Bir gazetecinin, “Bu günlerden yarına ne kalacak?” sorusuna Erkal, “Bilemiyorum” derken, avukat Turgut Kazan, “Pislik ve pislikle mücadele” diyerek cevap verdi. (Fahrettin Öztürk / Sözcü)

İDDİANAME

İddianamede, Genco Erkal'ın 3 farklı paylaşımında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret ettiği belirtilerek 1 yıl 2 aydan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılması talep ediliyor.

Genco Erkal'ın yaptığı savunmanın tam metni şöyle;
 

SAVUNMA

Twitter paylaşımlarımda hiçbir hakaret unsuru olmadığını savunuyorum. Bu davaya konu olan üç tweet’i teker teker ele alıp açıklayacağım.

Ayder Yaylası’ndan başlayalım. Bu iktidarın doğayla arası pek sağlıklı olmamıştır. İnşaat ve beton aşkı her zaman doğa aleyhine çalışmıştır. Onlar için önemli olan her zaman pazarlanacak yeni rant alanları yaratmaktır. Toprağı, alınıp satılacak arsa olarak görürler. Doğaya verilen zararların tipik örnekleri arasında, örneğin Kaz Dağları’nda maden aramaya izin verilmesi, köylülerin karşı koymasına rağmen İkizdere’de taş ocaklarına ruhsat verilmesi, özel koruma altındaki kıyıların imara açılması sayılabilir. Cumhurbaşkanı da zaman zaman bizzat özeleştiri yaparak, örneğin İstanbul için şunları söylemiştir: “Biz bu şehre ihanet ettik. İstanbul’un kıymetini bilemedik. Bundan ben de sorumluyum.” (21 Ekim 2017).

Aynı şekilde Ayder Yaylası için de “Biz burayı kirlettik, rezil ettik” dediği halde yaylayı turizm merkezi ilan ederek kentsel dönüşüm çalışmalarını başlatmış, imara açıp buranın doğal yayla olma vasfını kaybetmesine olanak sağlamıştır. İşte benim tweet’im bu durumu eleştiriyor. “Parmağının değdiği yeri beton edip kurutuyor” demek bir durum beyanı, bir eleştiridir. Kesinlikle hakaret değil.

İkinci tweet’in konusu Cumhurbaşkanı’nın diploması. Yıllardan beri tartışılıyor. Vardı, yoktu. Geçerliydi, değildi. Sahteydi deniyor. Davalar açılıyor, reddediliyor. Onaylanan fotokopidir, orijinal diploma ortada yok deniyor. Olay Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gidiyor. Bütün bunlar yıllardır kamuoyunun gözleri önünde oluyor. Konuyla ilgili kitaplar yazılıyor. İnternete girin “Erdoğan’ın Diploması” diye arayın, bakın neler çıkıyor karşınıza. En son bir kurul meseleyi “özel hayatın gizliliği” kapsamında değerlendirdi. Neden özel olsun? Mademki yasal olarak belli bir göreve seçilebilmek için o diploma gerekli, o zaman açıkça ortaya konmalı. Özel hayat kapsamına girmez ve gizlenemez. Bu tweet’le ifade ettiğim gibi ben de bir yurttaş olarak bu diplomayı görmek istiyorum. Bu benim hakkım. Bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanımız’ın diploması tartışma konusu olmamıştı. Hepsi devlet arşivlerinde yerini aldı. Hepsi kesin, açık ve nettir. Bu diplomayı da görelim diyorum.

Aynı tweet’in baş tarafında “alemin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına” diye bir ibare var, onu da açıklamak isterim. Cumhurbaşkanı ara sıra “Biz kimin özel hayatına, yaşama biçimine karıştık” der, der ama açıkça bilindiği gibi üç çocuk, beş çocuk, yurttaşların kaç çocuk yapacağına bile o karar vermek ister. Bu da beni rahatsız ediyor ve bu tweet’le o konuyu eleştiriyorum.

Üçüncü tweet’teki çobanlık meselesine gelince: Bir gün Cumhurbaşkanı şöyle dedi: (14 Kasım 2016) “Çobanlık felsefesini anlamayan, insan yönetemez. Ben de bir çobanım.” İşte bu konuşma son tweet’ime ilham kaynağı oldu. Kendisi çobanlığı gururla kabul edip savunduğuna göre burada hakaret söz konusu olamaz. O çobanlığı tercih edebilir ama ben sürüden biri olmayı kabul etmiyorum. Çağdaş bir toplum özgür bireylerden oluşur, halk koyun sürüsü olamaz.

Türk usulü Başkanlık sistemi ülkemiz için felaket oldu bence. Benim asıl eleştirdiğim budur. Başkanlık sistemine başından beri kesinlikle karşıyım. Tüm yetkilerin tek kişide toplandığı bir sistemde halk huzur bulamaz. Nitekim bu sistemin yürürlüğe girmesinden bu yana, kısa zamanda siyasi, sosyal, tüm alanlarda zararlarını gördük; dengeler bozuldu, sistemin sürdürülebilir olmadığını anladık.

En önemlisi, ülkemizin ekonomisi çöktü. Paramız büyük bir hızla ve durdurulamaz biçimde değer kaybetti. Enflasyon, işsizlik, hayat pahalılığı, yoksul kesimin giderek daha yoksul olması bu sistemin çıkmazını açıkça ortaya koydu. Dilerim ilk seçimde bu ucube sistemden kurtulup yeniden parlamenter sisteme geçer, onu geliştirir, demokrasiyi yeni baştan inşa eder, huzur buluruz.

Teker teker tweet’lerimin savunması böyle. Genel duruma bakarsak ülkemizde, son 6 yıl içinde Cumhurbaşkanı’na hakaretten 38.000 dava açılmış, bu herhalde bir dünya rekoru. Durumun nedenlerini araştırmak gerekiyor kanımca. Neden bu kadar çok dava? Daha önceki dönemlerde bu tür davalar yüzlerle sayılırken bu dönem birdenbire on binleri konuşmaya başlıyoruz. Demek ki ifade özgürlüğüne ciddi bir saldırı var, baskı var burada. Suskun, evet efendimci bir toplum isteniyor. Soru sorulmasın, eleştiri yapılmasın, iktidara koşulsuz biat edilsin. İnsanlar hapse atılmaktan korkup sussunlar, bu mudur amaçlanan?

Üstelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Şorli kararıyla artık Cumhurbaşkanı’na hakaret diye bir suç kabul etmiyor, insan haklarına aykırıdır diyor. Bu suçtan ötürü göz altına alıp yargıladıklarınıza 7500 Avro tazminat ödeyeceksiniz diyor. Bunun üstüne benim başka bir şey söylememe gerek kalmıyor sanırım. Takdir sizindir.

Genco Erkal