Her şeye rağmen helal olsun Baykal!

Taksideyim, Hikmet Sami Türk ile röportajın ikinci bölümünü hazırlayacağım, bir an önce gazeteye ulaşmam lazım. Ama kafam başka yerde! Baykal 13.30’da açıklama yapacak, heyecanla onu bekliyorum. Şoföre rica ediyorum, “NTV Radyo’yu açabilir misiniz acaba? Baykal açıklama yapacak da...” Şoför pek tavırlı, “Samanyolu Radyo var, o da verir!” diyor. “AK Partili’yim bu biline” dercesine... Ne yapayım! Herkesin politikası kendine... Daha birkaç dakika var açıklamaya, yorum yapmadan olur mu? Şoför soruyu atıyor ortaya, ama kendi fikrini açıklamak için girizgâh niyetine; “Sizce ne açıklayacak?” diyor, biraz bıyık altından gülerek... İçimden geçeni söylüyorum, “İnşallah mahçup etmez” diyerek kendi kendime; “Bence istifa edecek!” “Hadi canım! Baykal mı istifa edecek? Dünyanın sonu gelse etmez!” diyor el hareketiyle de destekleyerek. Yutkunuyorum, susacağım şimdilik. Son sözü Baykal söylesin! Az sonra başlıyor açıklamasına Baykal, ama öyle bir başlıyor ki, benim umudum sönüyor, şoför coşuyor: “Hah işte, yine ’Bu bir komplodur’ diyor. Hükümeti suçluyor!“ Yine susuyorum. Hâlâ bir umut bekliyorum... Şoför esip üfürüyor, benden tık yok... Ve radyodan Baykal’ın sesi çınlıyor kulaklarımda: ”CHP Genel Başkanlığı görevimden istifa ediyorum. Hakkınızı helal edin!” Tüylerim diken diken oluyor, gözlerim doluyor. ”Aferin! Helal olsun“ diyorum yüksek sesle sadece. Sol böyle olmalı, CHP Başkanı’nın tavrı bu olmalı... Ne zamandır unutmuştuk dürüstlüğü, Baykal hatırlatıyor, şaşırtıyor! Biraz yatıştım, sakinleştim, müthiş huzurluyum ve de gururlu... Sola verdiğim oylar boşa gitmemiş demek. Ne o, şoför mahalli sus pus! Bakıyorum, tepeden tırnağa kızarmış, gözünü yola dikmiş, aynadan göz göze gelmeyelim diye... O sesi susturdun ya, vallahi her şeye rağmen helal olsun Baykal!



*****


Baykal daha güçlü döner

Prof. Dr. Hikmet Sami Türk ile röportajın ikinci gününde hâlâ anayasa referandumuna tam giremedik. Düne kadar kaset gölgesindeydik, bugün istifa, ki bu herhalde yakın siyasi tarihin en sansasyonel olayı! Bu kez telefonla istifayı sordum, mecbur... 75 yaşının tecrübesi ve yılların siyasi deneyimiyle yorumunu yaptı Türk; “Çok isabetli bir karar. Eğer bir de kasetin montaj olduğunu kanıtlarsa Baykal, daha da güçlenerek CHP’nin başına döner!”



* Hocam cumartesi günü söyleşide, ”Yeri doldurulamaz ama Baykal istifa etmeli“ demiştiniz. Tam da bu sözlerinizin yayınlandığı gün Baykal istifa etti. Ne hissettiniz?

Baykal gerekeni yaptı. Doğru olanı yaptı. Bundan kaçınamazdı. Şimdi dileğim önümüzdeki süreçte gerek Baykal’ın, gerek Baytok’un bu iddiaların doğru olmadığını, bu kasetin bir montaj olduğunu kanıtlamalarıdır. Bu takdirde Baykal’ın siyasi yaşamdaki konumu daha da güçlenir. O zaman bugün çekilmiş olduğu CHP Genel Başkanlığına yeniden dönebilir. Eskiden milletvekili, Maliye Bakanı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak yaptığı hizmetlere yeni hizmetlerle devam etme imkanı bulur. Baykal gibi kitlelerin benimsediği, halkın benimsediği, halkı sözleriyle, hareketleriyle etkileyecek liderler kolay kolay yetişmiyor. Sosyal demokrasi açısından baktığımız zaman İsmet İnönü’den sonra, bir Ecevit, bir de Baykal çıkmıştır. Ben bu olayı büyük üzüntüyle karşılıyorum. Dileğim Baykal’ın bu işten aklanarak çıkmasıdır.

* “Bu kaset solu da, referandum sonucunu da, Türkiye’nin geleceğini de etkiler” demiştiniz. Ya istifa nasıl bir etki yapar?

Baykal’ın istifası olumlu ama maalesef böyle bir kasetin ortaya çıkması Anayasa değişikliği sürecini olumsuz etkileyecektir. Çünkü bir süre sonra iktidar ve muhalefet partileri lehte ve aleyhte propagandalara başlayacaklar. Yapılan bazı değişikliklerin Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti özelliğini sarsacağını, yargının bağımsızlığını etkileyeceğini anlatacaklar. CHP de, Baykal da bunu iyi anlatacaktır. Ama bu kaset hep önlerine çıkartılacaktır. Türkiye şu anda seçim sathı mahaline girmiştir. En geç 2011’in Temmuz’unda seçimler yapılacaktır. Maalesef bu kaset istifaya rağmen solun gidişini olumsuz etkileyecektir. Bu yüzden umarım Baykal kasetin montaj olduğunu da kanıtlar.

Rahşan Ecevit DSP’ye dönmelidir!

* Peki sizce soldaki bölünme sürecek mi? DSP bile bölündü...

Maalesef... Rahşan Ecevit DSP’nin kurucu genel başkanıydı. Şimdi ise DSHP’nin kurucu genel başkanı. Oysa Türkiye’nin solda bölünmeye tahammülü yok. Aslında bütün sosyal demokratların, solun birleşmesi gerekir. Ama şimdi bir de Sarıgül ayrı parti kurma yolunda. Bu Türkiye’de solun atomize edilmesi anlamına geliyor. Zaten en iyi tahminle bütün sol oyların toplamı yüzde 25’i geçmiyor. Bu gidişle bu oranın daha da altına düşülecek. Böyle bir zamanda yeni bir sol partiye gerek yok. DSHP’ye gelince... Rahşan Hanım zaten DSP’nin onursal genel başkanıydı. Şimdi ondan beklenen o partiyi kucaklamak, o partiye sahip çıkmak. DSP içinde hiç kimse Rahşan Hanım’a karşı en ufak bir saygısızlıkta bulunmamıştır. Ayrı bir parti kurmasına rağmen hâlâ daha biz onu DSP içinde severiz, sayarız. Yeri DSP’dir. Tekrar DSP’ye dönmelidir.



*****

12 Eylül yargIlanamaz


Geçici 15. Madde’nin kaldırılmasının sadece sembolik bir anlamı var



* Hocam sizce geçici 15. Madde’nin kaldırılmasıyla 12 Eylül yargılanabilir mi? Prof. Dr. Sami Selçuk, ”Asla yargılanamaz çünkü o yol kapanmıştır“ diyor. Katılıyor musunuz?

Tabii... Ben de aynı görüşteyim. Geçici 15. Madde’nin kaldırılması sembolik bir anlam taşıyor. 12 Eylül müdahalesini yapanlar neden yargılanamaz? Bir kere ceza hukukunun çok önemli bir ilkesi var. O da Ceza Kanunu’nun 7. Maddesi’nin 2. Fıkrası’nda belirtilmiştir. Buna göre, suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. Şimdi bunu somut olarak 12 Eylül’e uygulayalım. 11 Eylül 1980 günü yürürlükte olan kanuna göre hükümet darbesi suç. Ama daha sonra çıkarılan 1982 Anayasası’nın geçici 15. Maddesi lehte bir düzenleme. Dolayısıyla ona göre bir hüküm uygulanır. Yani ne müdahaleyi yapanlar ne o dönemde kurulan hükümette görev alanlar yargılanamaz... Çünkü bu madde, gerek bu müdahele dolayısıyla, gerek o dönemde yapılan işlemler dolayısıyla hiç kimsenin, bu arada tabii başta Kenan Evren olmak üzere Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin hukuki, cezai veya mali hiçbir sorumluluğunun söz konusu olmadığını belirtiyor. Dolayısıyla, geçici 15. Madde lehte olan düzenlemedir. Ve şimdi de ceza hukukunun bu temel ilkesine göre lehte olan düzenleme olarak o hüküm uygulanır, ceza hükmü uygulanmaz. Bu birinci nokta... İkincisi ise zaman aşımı bakımından, o dönemde yürürlükte olan ceza kanununa göre en yüksek zaman aşımı süresi 20 yıl idi. Bugün en yüksek zaman aşımı süresi, yeni Ceza Kanunu’na göre 30 yıl. Tabii bu dava için o dönemki zaman aşımı süresi, yani 20 yıl uygulanır. Ama bu zaman aşımının kesilmesi söz konusu olabiliyor.

30 yıllık zaman aşımı süresi 12 Eylül 2010’da doluyor

* Geçmişte cumhuriyet savcısınca 12 Eylül’e karşı bir iddianame düzenlenmiş olması gibi mi?

Evet. O dönemde bir cumhuriyet savcısının bir iddianame düzenlediğini ama bunun mahkemece kabul edilmediğini biliyoruz. Dolayısıyla ortada kabul edilmiş bir iddianame de yok. Kısacası bu zaman aşımı süreci de kesilmiş değildir. Kabul edilmiş olsaydı dahi o dönemdeki Ceza Kanunu’nun 102. Maddesi’ne göre en uzun zaman aşımı süresi 20 yıl. Böyle bir durumda zaman aşımı kesildiği günden itibaren yeniden süre işlemeye başlar. Ve Ceza Kanunu’nun 104. Maddesi’ne göre kesilme olursa yarısı oranında süre uzar. Yani zaman aşımının geçerli olarak kesildiğini kabul etsek dahi, 20 artı 10, toplam 30 eder ki, o 30 yıllık süre de bu yıl, yani 12 Eylül 2010’da dolmaktadır. Aynı hüküm bu yeni Ceza Kanunu’nda da var. 67. Madde uyarınca suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi durumunda zaman aşımı kesilir. Ancak kesilme halinde zaman aşımı süresi suça ilişkin sürenin en az yarısı kadar uzar. Sonuç itibariyle her iki durumda da, ki en olumsuz yönüyle alacak olsak dahi bu yıl 12 Eylül’de zaman aşımı süresi dolmaktadır.

* Peki diyelim ki 12 Eylül 2010’a kadar geçici 15. Madde kaldırıldı. O zaman bu yol açılır mı?

O açıdan baktığımız takdirde de söylediğim gibi hiç kimseye daha sonra yürürlüğe giren ve daha ağır bir ceza veya daha uzun bir zaman aşımı süresi getiren hükümleri uygulayamazsınız. Lehte olan hükümler uygulanır ceza hukukunda... Ama benim görüşümle de bu maddenin kaldırılması isabetlidir. Çünkü bence geçici 15. Madde’nin uygulanmasının sembolik bir anlamı var. O da şu; Türk milleti artık askeri müdahalelere itibar etmemektedir. Bu anlamda askeri müdahaleler bir anlamda kınanmakta ve Türk milletinin bundan böyle bu çeşit müdahalelere itibar etmeyeceği vurgulanmaktadır. Bir de şu var; eğer 12 Eylül’ün yargılanması yoluna gidilirse, çok daha kapsamlı bir sonuç çıkar. Bu 1982 Anayasası’nı kim yaptı? Bir tarafında Milli Güvenlik Konseyi, bir tarafında Danışma Meclisi olan bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanıp halk oyuyla, yüzde 97.31 evet oyuyla kabul edilen bir anayasadır bu anayasa. Dolayısıyla eğer biz öyle bir yola girecek olursak bu anayasanın meşruluğunu tartışmaya açmış oluruz. Çünkü bugün yapılan bütün düzenlemeler, arada kurulan bütün hükümetler, Meclis’te çıkarılan bütün kanunlar bu anayasaya dayanıyor. 12 Eylül dönemini böyle geniş bir anlamda yorumlayacak olursak, o zaman anayasanın altındaki meşruluk temeli ortadan kalkar.


Vatan 
Mine Şenocaklı / Foto: Barış ORAL