Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Şahin, yazılı açıklamasında, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarından olan siyasi partilerin, toplumun ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sunmayı amaçlayan kurumlar olduğunu belirtti.

Siyasi partilerin bu amaçlarını evrensel ve demokratik hukuk kuralları çerçevesinde barışçıl yollarla gerçekleştirmelerinin esas olduğunu vurgulayan Şahin, bununla birlikte Anayasa'nın 68/3. fıkrasında ve Siyasi Partiler Yasası'nın 90. maddesinde, siyasi partilerin faaliyetlerini Anayasa ve kanun hükümleri çerçevesinde sürdürmeleri gerektiğinin düzenlendiğini bildirdi.

Yine Anayasa'nın 14. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlayan" faaliyetler biçiminde kullanılamayacağının öngörüldüğünü anımsatan Şahin, şunları kaydetti:

"Anayasanın 69. maddesinin 6. fıkrasında ve Siyasi Partiler Yasası'nın 103. maddesinde, bir siyasi partinin Anayasa'nın 68. maddesinin 4. fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak bu nitelikteki fiillerin işlendiğinin ve odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verileceği belirtilmiş, fıkranın devamında da bir siyasi parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin tüm organlarınca zımnen veya açıkça benimsendiği, yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılacağına işaret edilmiştir."

Başsavcı Şahin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesinin 1. fıkrasında, "herkesin barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkı"na sahip olduğunun belirtildiğini, aynı maddenin 2. fıkrasında ise bu hakların kullanılmasına, ulusal ve kamusal güvenliğin korunması, kamu düzeninin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla kanunla kısıtlama getirilebileceği ilkesinin kabul edildiğini vurguladı.

"AİHM TERÖRÜN KINANMAMASINI DAHİ PARTİLERİN KAPATILMASI İÇİN YETERLİ BİR GEREKÇE OLARAK KABUL ETMİŞTİR"

Şahin, açıklamasında şu değerlendirmelerde bulundu:

"Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, terörün kınanmamasını dahi siyasi partilerin kapatılması için yeterli bir gerekçe olarak kabul etmiştir. Siyasi parti yönetici ve üyeleri demokratik ilkeler çerçevesinde faaliyetlerine devam etmeli, terör örgütleri ile irtibatlı ve iltisaklı olmamalı, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçlamamalıdır. Bu bağlamda, Halkların Demokratik Partisi yönetici ve üyelerinin beyan ve eylemleriyle demokratik ve evrensel hukuk kurallarının kabul etmeyeceği şekilde davrandıkları, PKK terör örgütü ve bağlı örgütlerle birlikte hareket ettikleri, örgütün uzantısı olarak faaliyetlerde bulunarak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve ortadan kaldırmayı amaçladıkları anlaşıldığından, adı geçen siyasi partinin kapatılması Anayasa Mahkemesinden talep edilmiştir."

>> Prof. Dr. Ersan ŞEN yazdı; Terör Örgütü Propagandası Suçundan Verilen Hapis Cezasının İnfazı

BUNDAN SONRA SÜREÇ NASIL İŞLEYECEK?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP hakkında 'kapatma' istemiyle bir iddianame düzenleyerek Anayasa Mahkemesi'ne gönderdi. Hazırlanan iddianamede HDP'nin 'terör örgütünün odağı' iddia ediliyor. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla yargılamayı yapacak. Başsavcılığın iddianamesi Anayasa Mahkemesi'nde dava iddianamesi olarak kabul edilecek. Bu iddianame üzerinden Anayasa Mahkemesi belirleyeceği bir tarihte yargılamaya başlayacak.

HAZİNE YARDIMININ KESİLMESİNE KARAR VERİLEBİLİR

Yargılama kapsamında HDP'den bir savunma istenecek. HDP Yüce Divan'da savunma yapacak. Anayasa Mahkemesi HDP'nin terör örgütünün odak olup, olmadığına karar verecek. Eğer Anayasa Mahkemesi 'odak' olduğuna karar verirse süreç kapatmaya kadar gidebilecek. Ancak odak olmanın derecesi de belirleyici olacak. Anayasa Mahkemesi bazı HDP'liler hakkında siyaset yasağı koyup, partiyi kapatmayabilir ya da Hazine yardımının kesilmesine karar verebilecek. Parti kurucularına siyaset yasağı gelmesi de Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararlar arasında...

ANAYASA MAHKEMESİ USUL YÖNÜNDEN İNCELEYECEK

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddianamesi Anayasa Mahkemesi'ne gittikten sonra Anayasa Mahkemesi adeta bir mahkeme gibi o iddianameyi inceleyecek. Ardından usul eksiklik olup, olmadığına bakacak. Daha sonra iddianamenin kabulu aşamasında tensip tutanağı hazırlayacak.

SÜREÇ NASIL GELİŞTİ?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı Kobani İddianamesi'nde HDP'nin o dönem yöneticileri hakkında bir dava açılmıştı. 6-7-8 Ekim olaylarında HDP'nin Eş Genel Başkanları olan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ bu suçlamadan cezaevindeydi. HDP'ye yönelik terör örgütü PKK'yla ilişkili olduğuna dair oldukça kapsamlı bir iddianame hazırlanmış ve iddianamede HDP'nin terör örgütü ile ilişkili olduğu ve Kandil'le irtibatlı olduğuna dair çok sayıda tespite yer verilmişti. Bu tespitlerin ardından HDP'nin kapatılmasına giden hukuki sürecin oluşmaya başladığı ifade edilmişti.

İNCELEMENİN TEMEL DAYANAĞI KOBANİ OLAYLARI

TSK'nın gerçekleştirdiği Gara operasyonuyla birlikte siyasetten HDP'nin kapatılmasına yönelik sık talepler gündeme gelmişti. MHP Lideri Devlet Bahçeli çok açık bir şekilde HDP'nin kapatılması için adım atılması gerektiğini, kendilerinin de bu yönde gerekirse başvuru yapabileceklerini ifade etmişti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı geçtiğimiz haftalarda incelemesini başlatmıştı. İncelemenin temel dayanağı da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan Kobani iddianamesiydi.

HDP'Lİ 9 VEKİL HAKKINDA FEZLEKE HAZIRLANMIŞTI

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yaklaşık 2-3 yıl Kobani iddianamesinin üzerinde çalışıyordu. Oldukça kapsamlı olan iddianamede HDP'nin o dönemki Eş Genel Başkanları ve MYK üyeleri bu iddianameyle sanık kürsüsüne oturtulmuştu. Kısa bir süre sonra o iddianameyle birlikte yargılama da başlayacaktı. Halen milletvekili olan 9 HDP'li hakkında fezleke hazırlanarak Meclis'e gönderilmişti. Bu milletvekillerinin de dokunulmazlıklarının kaldırılması ve yargılanmasının yolunun açılması ifade edilmişti.

YARGITAY BAŞSAVCILIĞI İDDİANAMESİNİ HAZIRLADI

Fezleke süreci Meclis'te devam ederken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı hem Kobani İddianamesi hem de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca Kobani olayları çerçevesinde hazırlanan fezlekeleri inceledi. Bu incelemesini neticelendirdi ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, HDP'nin kapatılması talebiyle resen Anayasa Mahkemesi'ne iddianamesini düzenleyerek davasını açtı.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamenin detaylarına HaberTürk ulaştı.

Buna göre Başsavcı tarafından hazırlanan iddianame 609 sayfadan oluşuyor. Aralarında HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar ile önceki eş genel başkanlar Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş'ın da bulunduğu 687 HDP'li için siyasi yasak isteniyor. Başsavcılık iddianamesinde hazine yardımının kesilmesi ve partinin mal varlığına tedbir konulması talep ediliyor.

HDP: DEMOKRASİYE DARBE

Kapatma davasının ardından HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, yazılı açıklama yaptı. Davaya "demokrasiye darbe" tepkisinin gösterildiği açıklamada "Fikren, politik olarak ve sandıkta üstünlük sağlayamadıkları HDP’yi, şimdi yargı eliyle demokratik siyasetten tasfiye etmeyi hedeflemektedirler" ifadesi kullanıldı. Açıklamada "Demokratik siyasetten taviz vermeyeceğiz" denildi.

HDP Merkez Yürütme Kurulu yarın olağanüstü toplanacak.

KARARIN ARDINDAN İLK YORUMLAR

HaberTürk TV'ye konuşan Ciner Medya Grubu Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya, hukukçular Avukat Dr. Rezan Epözdemir, Dr. Ruşen Gültekin ve Dr. Ramazan Arıtürk Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kararını değerlendirdi.

CİNER MEDYA GRUBU ANKARA TEMSİLCİSİ MUHARREM SARIKAYA

Bir dejavu durumuyla karşı karşıya olduğumuzu görüyorum. Çünkü Türkiye bu süreçleri geçmişten bu yana sürekli yaşayıp geliyor. Hatta 1945'ten bu tarafa siyasi parti kapatma süreçlerini yaşıyor. 1960 yılında darbeyle kapatıldı. Daha sonra 1980 darbesine tanıklık ettik. 1991 yılından itibaren terör veya terörle iltisaklı olan partilerin kapatılmasıyla karşı karşıya kaldık. Gergerlioğlu meselesine baktığımızda benzer süreci 1994 yılında Sırrı Sakık ve arkadaşlarında yaşamıştık. Hasip Kaplan, Orhan Doğan gibi isimlerin Meclis'ten polis zoruyla çıkarılmalarını yaşayadık. HDP açısından meseleye baktığımızda, partinin içerisindeki bazı isimlerin Kandil'le ilişkisi veya doğrudan iltisaklı olması veya bazılarının da tam anlamıyla siyasi hamlık; yani Türk toplumunun psikolojisiyle uyuşmayan veya onunla özdeşleşmeyen bir siyasi hamlık içerisinde bir davranış geliştirememe sorunuyla karşılaştık. Çözüm süreci sonrasında karşılaşılan hendek olayıyla bunu gördük. Ne olursa olsun olan Türk demokrasisinin standartlarının maalesef eksilmesine veya bozulmasına dönük bir süreci de önümüze getirip koyuyor.

AVUKAT DR. REZAN EPÖZDEMİR: Bugün sayın Gergerlioğlu'dan hemen sonra kapatılma davasının açılması zamanlaması manidar oldu. Açıkçası garipsedim. Siyasi Partiler Kanunu'nun 100. maddesi kimlerin başvurusuyla kapatma davası açılabileceğini hukuken net bir şekilde tasvir etmiş. Yeni sistemde Cumhurbaşkanlığı kararıyla Adalet Bakanlığı tarafından bu başvuru yapılabilir. Bir siyasi parti bu başvuruyu yapabilir hakeza. Onun dışında başsavcılık tarafından resen kapatma davası açabilir. Zamanlamasının aynı güne tekabül etmesi biraz garip oldu. Bazen adil olmak kadar adil görünmek de önemlidir. Kapatma yerine başkaca hukuki mekanizmalar var. Anayasa Mahkemesi kapatma talebini reddedebilir veya kabul edelebilir. Parti kapatma yerine kısmen veya tamamen Hazine yardımından mahrum bırakma kararı da verebilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan hazırlanan delillere göre buna karar verebilecek. Anayasa Mahkemesi'nin kapatma kararını verebilmesi için 2/3'e, nitelikli çoğunluğa ihtiyacı olacak. Siyasi kapatmanın çözüm olmadığını daha önceden de söylemiştim. Bir siyasi partinin kapatmasından itibaren yeni bir siyasi parti kuruluyor. Karşı tez de bu çözüm olmamasına rağmen hukuk da reaksiyon almamalı mı gibi ileri sürülüyor. Anayasa Mahkemesi'nin kararını beklemek lazım. Son olarak İnsan Hakları Eylem Planı ile yeni bir perspektif ortaya yokmuştuk. Yeniden AB değerleri evrensel perspektifi egemen kılacak bir anlayışı egemen kılacaktık. Acaba Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar AB ile ilişkilere halel getirir mi, buna bakmak lazım.

DR. RUŞEN GÜLTEKİN: Biz hukukçular siyasetten bağımsız olarak objektif yorum yapmak zorundayız. Çok kutuplaştığımız için herkes kendi penceresinden bakıyormuş gibi gözüküyor. Yıllardır şunu söylüyorum; HDP bugün değil, bundan çok daha önce kapatılmalıydı. Ben daha önce Yargıtay Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptım. Biliyorsunuz Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nda bir siyasi partiler masası var. Bu sadece HDP ile değil bütün partilerle ilgili inceleme yapar bir karara ulaşır. 2016'dan bu yana ve daha önce de HDP'nin kapatılmasıyla ilgili deliller Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından toplanmıştır zaten. Hem Kobani iddianamesyle ilgili 9 vekilin fezlekesinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istendiğini biliyoruz. Geldiğimiz noktada siyasetçilerin bu noktada 'dava aç' taleplerini bir kenara bırakırsak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı buradaki delilleri değerlendirdiğinde dava açmak zorunda kalmıştır. Elinde delilleri toplamış olan Cumhuriyet savcısının dava açmamak gibi bir durumu yoktur. Siyasetten uzaklaşmış bağımsız bir yargının açtığı davayı tercih ederiz. Evet bir dejavu yaşıyor gibi gözüküyor. Ancak şu gerçek dünyanın hiçbir yerinde terörle ilişki kuran hiçbir siyasi partinin tüzel kişiliğinin yaşaması mümkün değildir. 6-7-8 Ekim olaylarında,sonrasında HDP'li belediyelerin yaptıklarında hepsi Kobani iddianamesinden daha fazla savcının eline delil getirmiş diye düşünüyorum. Ancak yargının siyaseti ezdirildiği bir noktadan geçiyoruz. Yargı kendi başına bırakılmalı. Yargının üzerinden kimse siyaseti dizayn etmeye çalışmamalı. Yargının üzerindeki gölgeleri kaldırmak zorundayız. HDP ile ilgili Kobani iddianamesinde ne tür ilişkilerin, somut ilişkilerin kurulduğu açık. Çok somut terör örgütüyle bağlantılı olduklarına dair deliller var. Açılan dava meşrudur, delilleri çoktan oluşmuştur. Hatta geç kalmış bir davadır.

DR. RAMAZAN ARITÜRK: Siyasi parti ile siyasi partiyi yönetenler arasındaki ilişkiyi ayırmak gerekir diye düşünüyorum. Siyasi parti tüzel kişiliği tek başına suç işleme kabiliyetine sahip değildir. Ancak gerçek kişilerin suç işleme ihtimali sözkonusudur. HDP'deki siyasiler suç işlemişlerse, oradaki cumhuriyet savcısı, kolluk görevini yaparak cezası verilebilir. Türkiye'de yargının temel problemlerinden bir tanesi suç işlendikten sonra soruşturma ve kovuşturma sürecinin uzun olmasından dolayı kamu düzeni tam sağlanamıyor. Siyasi partiyi kapatmak temeldeki birçok problemi çözecek yerde başka birtakım komplikasyonların ortaya çıkmasını sağlıyor. Geçmişteki tarihimiz, siyasi partiler tarihimiz bunu gösteriyor. Kanaatim şudur ki, elbette siyasi parti kapatma davası açılabilir. Bizim hukukçular olarak şu anda iddianameyi görmeden, destekleyen delilleri görmeden dava konusunda beyanda bulunmayı doğru bulmam. Ancak işin gerçeği şudur ki, siyasi parti kapatmanın tek çözüm olmadığını görüyoruz. Türkiye'de temel mesele bir siyasi partinin üyeleri, yöneticileri kanunlara aykırı işlem yapmışsa bunlar hakkında soruşturma yapılarak bunların cezalandırılması gerekir diye düşünüyorum. Burada siyasi parti dediğimiz kavram bir tüzel kişiliktir. Siyasi parti suç işleme eylemi yapılamaz, siyasi partiler kullanılarak suç işlenebilir. Burada Kobani olaylarından bahsettik. Gerçekten vahim olaylar. HDP'nin yöneticileri bu konuda suç işleme konusunda eylemler yapmış olabilirler. Herşeyden önce kim suç işlemişse onunla ilgili işlem yapılması lazım. Bir parti kapatarak ona oy veren insanlara ceza veriyor muyuz diye bakmak gerekir. Anayasa Mahkememiz mutlaka bunları değerlendirecektir.

DAVUTOĞLU: TÜRKİYE'NİN ÖNÜNÜ AÇMAZ

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, sosyal medya hesabı Twitter'dan yaptığı paylaşımda, HDP'ye kapatma davasını değerlendirerek şu ifadeleri kullandı: Siyasi partileri kapatmak, seçilmiş milletvekillerinin haklarını ellerinden almak Türkiye'nin önünü açmaz; toplumsal barışı bozar. 2053 hedefi koyanlar, yeni Anayasadan bahsedenler Türkiye'yi 1990'ların girdabına sokmak istiyor. Sonuna kadar demokrasiyi ve siyaseti savunacağız.