Ankara'yı sarsan yargı krizinde hükümet kanadından Adalet Bakanı Sadullah Ergin'den sonra Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç söz aldı. Meclis'te basın toplantısı düzenleyen Bülent Arınç, yüksek yargıya yönelik sert açıklamalar yaptı.
Arınç'ın açıklaması şöyle:
"Türk demokrasisi sancılı günlerden geçiyor. Dün ülkemizin geleceğini etkileyecek olaylar yaşandı. Bugüne kadar demokratik hayata müdahele edilmesine alışık olan milletimiz bugün yeni bir müdahaleyle karşı karşıyadır. Anayasal sistemimize yargı bürokrasisi tarafından ağır bir darbe vurulmuştur. HSYK yetkisini aşarak, hukuk yaşamımızı alt üst edecek bir karar almıştır.


BU BİR DARBEDİR


Bunu özgürlük anlayışımıza vurulmuş bir darbe olarak görüyoruz. Türkiye çetelerle mafyalarla büyük bir mücadele içindeyken, alınan bu karar hukuk mücadelesini engellemeye çalışanlara adeta destek vermiştir. HSYK hukuk adalet millet adına karar alan, yargı mensuplarının bağımsızlığını düşünerek bir karar almamıştır, dün adaletin onurunu teslim ettiğimiz hakim ve savcıları baskı altına alacak bir karar altına almıştır. Şemdinli davasını hazırlayan savcının başına gelenleri hatırlayınız. Bugünden sonra hangi savcımız, korkusuzca olayların üzerine gidebilecektir? Yargı bürokrasisi bu kararla kendi içinde büyük bir yara açarken, bunun çocuklara bırakacağımız adalet mirasina darbe olduğunun bilincinde değildir.


DEMOKRASİ AYIBIDIR


Bu karar ülkemizin geleceğini etkileyecek bir demokrasi ayıbıdır. HSYK hangi hakla ve yetkiyle yargılamaya müdahale edebiliyor? Dış dünyada saygın bir yeri olan Türkiye nasıl olurda birkaç kişinin altığı yetkisiz ve sorumsuz bir kararla tökezletilmeye çalışılır? Bu karar nasıl olurda bu kadar kolay hesapsızca alınabilir? Tüm dünya tarafından izlenen ekonomimiz demokrasimiz bu kararla birlikte zedelenirse bunun hesabını kim verecektir? 2010 yılında çağdaş dünyada bu denli geri kalmış bir Türkiye görüntüsü vermek milletimize hakarettir. Gerçek Türkiye bu değildir. Millet iradesine, milletin temsil makamına yönelik hazımsızlık hiç bu kadar kendini belli etmemiştir. Bu millet kendi kaderini belirleme hakkını, sadece kendisini temsil eden meclis’imize vermiştir.



MİLLETİMİZ HESAP SORAR


Biz her seçimde milletimize hesap veririz, milletimiz hesap sorar, Meclis’imiz araştırır. Peki Anayasa’dan aldığı yetkiyi suistimal edenler kime hesap veriyorlar? Siyaset siyasetçilerin işidir. Siyaset yapmak isteyen yargı mensupları varsa, önce cübbelerini çıkarmak zorundalar. Hem taraf tutup hem adil olmayan kararlar alarak o cübbe giyilemez. Dün HSYK siyaset kokan kararı alırken, Danıştay Başkanı’nın buna destek veren açıklamaları da vicdanları sızlattı. Bu ortak tavır hissi veren beyanlarla, yargı kurumları kendi bağımsızlıklarını zedelemişlerdir.


KIRMIZI ÇİZGİLER AŞILDI


Maalesef dün kırmızı çizgiler aşılmış, anayasa ve yasalar açıkça ihlal edilmiştir. HSYK, yürütülmekte olan soruşturmaya müdahale etmiş yetkisini açmış, soruşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesini tehlikeye sokmuştur. Yargıya yargı çevreleri tarafından darbe vurulmuştur. Kanun tanımazlık, yargı bağımsızlığını yok sayan tehlikeli bir davranıştır. TBMM’de Habur süreciyle ilgili gensoru önergesi verilmişken, bu süreçle ilgili aynı gün Yargıtay başsavcısı tarafından bunu destekler şekilde açıklama yapması, bu kurumlara duyulan güveni sarsmıştır.


GÜVENİ ZEDELEYECEK SÖZLERDEN KAÇINMASI GEREKİR


Yargı bağımsızlığını, güvenini zedeleyecek sözlerde kaçınmak yüksek yargının görevidir. Hiçbir kurum kendisini Anayasa’nın üzerinde göremeyeceği gibi, ben yaptım oldu dayatmasına gidemez.


HEDEF SAPTIRIYORLAR


Hükümeti yıpratmaya yönelik açıklamalar ayrı bir hedef saptırmaktır. Hükümetimiz, milletimizden aldığı yönetme yetkisini büyük bir dikkatle kullanmaktadır. Milletin seçilmiş temsilcileriyle ve milli iradeyle iktidara gelen bir hükümetin, bakanlarına had bildirmeye kalkmak, hiçbir bürokratın haddi değildir.


BÖYLE YAPANLAR HUKUKÇU SAYILMAZ


Anayasa ve yasaların üzerine basarak, siyasi polemik yapmak, taraf olmak, hiçbir hukukçunun vasfı olamaz. Böyle yapanlar hakiki anlamda hukukçu sayılmaz. Kimse bu ülkenin vatandaşlarını, ikinci üçüncü sınıf demokrasiye layık göremez. Kimse bu ülkenin insanlarının umutlarını yeniden karartamaz. Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla durdurulamaz. Değişime direnen tutucular, orta çağ zihniyetleri elinde bu ülkenin şahlanışı artık daha fazla ertelenemez.


BU KARMAŞAYA SON VERİLMELİ


Acilen, yargı eliyle yargı bağımsızlığını zedeleyen, bu karmaşaya son verilmelidir. Her kurum anayasa’da tanımlanan yetki çerçevesine dönerek sorumlu hareket etmelidir. Demokrasi ve hukuk sistemini zafiyete uğratacak her eylem, devletimizin bekasına halel getirmektir. Türkiye bir yargıçlar devleti değil, demokratik bir hukuk devletidir öyle de kalacaktır.


SORU VE CEVAPLAR


Daha sonra Arınç gazetecilerin sorularını yanıtladı. Sorular ve yanıtlar şöyle:

Dün Adalet Bakanı, bugün de sizin yaptığınız açıklama çok sert. Bu bir yol haritası olduğu izlenimi olduğunu uyandırıyor. Buna dur demek için hükümetin yol haritası nedir?


Dün akşam bakanımızın yaptığı açıklama, özellikle kendi bakanlığını ilgilendiren konulardır. Bir hukuksal açıklamadır. TBMM, yasama organı, yasama yetkisini kullanıyor ve buna kimsenin müdahale etmemsi lazım. Bu ülkede anayasa değişiklikleri fazlasıyla yapıldı. 60’tan fazlasının değiştiğini biliyoruz. Dolayısıyla hukuk ve mantık açısından, anayasa değişiklik yapılabilir. Biz bir yargı reformunu mutlaka gerçekleştirilmesini düşünen bir düşünceye sahibiz. Çağdaş batı ülkelerinde olduğu gibi ve AB’yle uyuşabilecek bir anayasa değişikliği ve yargı reformu elbette olabilir. Biz bu konuda hem içerdeki nitelikli çoğunluk hemde toplumsal mutabakat açısından neler beklediğimizi her zaman açıkladık. Bunu biliyorsunuz, düşüncelerimiz bellidir.Bugün parlamento içindeki bütün parti temsilcileri, bizlerle birlikte olsalardı, bu durum karşısında şunların şunların yapılması mutlaka gerekiyor, meclis2imiz bu duruma el koymalıdır diye bir açıklama yapılsaydı, bundan çok mutlu olurduk. Geçmişte, maalesef iktidar ve muhalefetle bir işbirliğini gerçekleştiremedi. Gönül isterdi ki demokrasi adına, tüm siyasi partiler ortak bir tavır gösterebilseydi çok iyi olacaktı. Demokrasinin kalbi yaralanıyorsa, bundan bütün Türkiye zarar görecektir.
Üzücü olan, ana muhalefet partisinin söyledikleriyle, diğer liderlerin sözleri, dünkü yargının açıklamalarıyla neredeyse örtüşmektedir.
Maalesef bazı düşünceler, bazı söylemler, örtüşüyorsa, bundan Türkiye’nin demokrasisi adına sadece üzüntü duymak düşer. Bize düşen görev ne ise bunun grubumuzda, hükümet olarak, partilerle görüşmek üzere, bu anayasa değişikliklerini her şart altında yapmayı düşünürüz. Ama bugün bu noktada verilmiş bir karar yok.


HSYK’nın kararını yargıya darbe olarak nitelendirdiniz. Erzincan cumhuriyet başsavcısının, cemaatlerle ilgili bir soruşturma yürütürken görevden alınması, bir darbe değil midir?

Siz ve sizin televizyonunuz sürekli başsavcının bu soruşturma nedeniyle tutuklandığını söylüyor. Oysa mahkemenin gerekçesinde, başsavcıya yöneltilen suç Ergenekon örgütü diye isimlendirilen örgütün üyesi olmaktır, tehdit ve adi suçlardır. Yani bir kısım medyada, elbette her savcı cumhuriyet savcısıdır. Milletimiz adına soruşturma yapar. Bir yargı süreci içinde hakim ve savcı birbiriyle uyumuş, ağır cezalık bir suç olduğuna karar vermiş, bu delilleri karartma endişesi taşımışsa, buna elbette bütün medyanın da saygı duyması gerekir. Hükümetin emri ve talimatıyla bu soruşturma yapılmıyor. Erzincan’la ilgili olarak başka soruşturmalar var. Mesleğe kabule etme, kadro dağıtma v.s halbuki dün HSYK ne diyor? CMK’nın 250. maddesi ihlal ederek, görev ve yetki aşımı. Belli savcıların yetkilerin kaldırılması, suç duyurusunda bulunulmasına diyor. Yetkileri alınabilir. Bu kanunda belirtilmiştir. İstanbul’daki soruşturmayı yürütenler hakkında bundan 3-4 ay önce HSYK’nın onları görevden alma çabaları da hatırlanırsa, bu HSYK’nın görevidir. Ama orada yapılan soruşturmayı, hakim ve savcıların ne yaptıklarını, bunun HSYK tarafından suç olup olmadığını tespit etmek, HSYK’nın görevi değildir. İtirazımızın nedeni budur. HSYK’nın çok saygıdeğer üyeleri bizi dinliyorlar. Onlara şu soruları sormayı gerçekten önemli buluyorum. Ey HSYK’nın 5 tane saygı değer üyesi, yetkileri kaldırılan savcılar hakkında size ulaşan bir soruşturma var mıdır? Biz biliyoruz ki yoktur, bir şikayet olmamış, soruşturma yapılmamıştır.
Siz bu kararı alırken, bir soruşturma raporuna dayanıyor musunuz? Suç duyurusunda bulunan kararda adı geçenlerin hangi tespitlere dayanarak yetkileri kaldırılmıştır. Ne yaptılar da bu yetkiler onların üzerinden alınıyor. İnceleme ve soruşturma yapılmadan, beklenmeden, acele işlemin nedeni nedir? Hiç kimsenin suç işleme imtiyazı olamaz. Herkes yargının önüne çıkar. HSYK hangi bilgiye dayanmıştır?

(Hürriyet)