AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, Mali Kuralın altyapısıyla ilgili akademi ve iş çevreleriyle yoğun çalışmalar yapıldı.

Çalışmalar sonucunda, kamu mali yönetimi, 2011 yılı bütçe döneminden itibaren, belirlenen mali kuralla uyumlu olarak yürütülecek.

Maliye politikasının kredibilitesi ve öngörülebilirliğini artırmak için Orta Vadeli Plan'da (OVP) üzerinde hassasiyetle durulan bir konunun mali kural olduğuna dikkati çeken yetkililer, mali kuralı önümüzdeki birkaç aylık dönem içerisinde, buna ilişkin çalışmaları belli bir olgunluğa eriştirip, kamuoyu ile paylaşarak, 2011 yılı bütçesi ile beraber uygulamaya geçmeyi hedefliyor.

OVP'de tedrici fakat sürekli bir iyileşme politikası öngördüklerini belirten yetkililer, bütçe açığını 2012'de GSYH'nın yüzde 3'ü civarına, borç yükünü de yüzde 48'i civarına indirmeyi hedeflediklerini vurguluyor.

-TÜRKİYE'NİN KREDİ NOTUNU DAHA DA ARTIRACAK-

Türkiye, OVP'yi ciddi bir şekilde uygulaması ve Mali Kurala geçmesi halinde, kredi notunun ''A'' (Yatırım Yapılabilir) düzeyine çıkmasına katkıda bulunacak.

Analistler, Türkiye'nin kredi notunun ağırlıklı olarak borç rasyosuyla alakalı olduğunu belirterek, özellikle Mali Kurala geçilmesiyle, borç rasyosunun Milli Gelire oranının ana gösterge olacağını, bu arada borcun vade yapısının da uzamasıyla kredi notunun yükseleceğini vurguluyorlar.

-MERKEZ BANKASININ BAĞIMSIZLIĞI KADAR ÖNEMLİ-

Yetkililer, para politikasının, Merkez Bankası'nın bağımsızlığı ile güvence altına alındığını, Mali Kuralın da Merkez Bankasının bağımsızlığı kadar önemli olacağını vurguluyorlar.

2011 yılından itibaren, AB'ye paralel uzun vadeli bir bütçe açığı sınırı hedefi belirlenecek ve açığın aşılmayacağı yasal olarak taahhüt edilecek. İleriki yıllarda, bütçe açığı, GSYH'nin yüzde 1,5'i düzeyinde tutulabileceği belirtiliyor.

Yeni çalışmaya göre, ekonomik büyümenin yüksek olduğu dönemde, bütçe açığı azaltılırken, kötü dönemlerde, daha önceki tasarruflar bütçeye enjekte edilecek.

-MALİ KURAL ÖRNEKLERİ

Mali Kuralın en güçlü şekilde uygulandığı Avrupa'da, Mali Kuralın altyapısı, uluslarüstü seviyede 1992 yılında Maastricht Anlaşması ile yürürlüğe girdi.

Bu kurallar Ekonomik ve Parasal Birliğe giriş için sayısal kriter olarak kabul edildi.

Maastricht sayısal mali kurallarına, daha sonra İstikrar ve Büyüme Paktı ile devam edildi.

İstikrar ve Büyüme Paktı ile birlikte, bütçe açığına ilişkin getirilen referans değerlerini aşan üye ülkelere yönelik bir yaptırım mekanizması getirildi.

Mali kuralların oluşturulmasının arkasında yatan temel fikir olarak, hükümet ve parlamentoların mali sürdürülebilirliği devam ettirebilmek için orta ve uzun dönem hedeflere doğru açık bir anlaşma amacı gösteriliyor.

Mali kuralların ortaya çıkışında genel olarak şu faktörler rol oynadı:

''2.Dünya Savaşı sonrası dönemde Japonya'daki gibi makroekonomik istikrarı sağlamak, Kanada'da bazı eyaletlerde olduğu gibi devletin maliye politikalarının kredibilitesini artırmak ve açıkların kapatılmasına yardımcı olmak, yaşlı nüfus sorunu nedeniyle, Yeni Zelanda'da olduğu gibi maliye politikasının uzun dönem sürdürülebilirliğini sağlamak, AB'de olduğu gibi devletin müdahale etmesi sonucu ortaya çıkan olumsuz dışsallıkları azaltmak veya ortadan kaldırmak, siyasi popülizmi engellemek, başka mali politikaları desteklemek ve uygulanan kamu politikalarının güvenilirliğini artırmak.''

Mali Kuralın borçlanmaya ilişkin mali kural ise özellikle gelişmekte olan ülkelerde borçların büyük sorun olmasıyla birlikte gündeme geldi. Borç kuralı ile ülkeler ya borç stoku üzerine limit koyuyor veya GSYH'nın yüzdesi olarak bir borç sınırı belirliyor.

Mali Kuralın harcama kuralı ise bütçenin gider kısmına yönelik ve denk bütçenin sağlanmasına yardımcı olma amacını taşıyor.

Harcama kuralının, en önemli gelir kaynağı olan vergilerin ani şekilde değiştirilmesinin zor olması nedeniyle, gelir kuralına oranla uygulanması daha kolay olarak değerlendiriliyor.

Bazı ülke uygulamalarında görüldüğü üzere, bütün harcama kalemlerine bir limit getirildiği gibi sadece belirli bir grup harcamalara da sınır getirilebiliniyor.

Gelire ilişkin kurallar ise, kamu gelirlerinin belirli bir tavan ile sınırlandırılmasına dayanıyor. Bu sınırlama daha çok vergiler ön plana çıkarılarak yapılırken, vergi yükü belirli bir seviyede tutulmaya çalışılıyor.