Kadınların uğradığı tacizi uzun bir süredir #MeToo etiketiyle anlatıyor ve fail ifşa ediyor. Önce Hollywood'da başlayan ve tüm dünyaya yayılan hareket Türkiye'de de bir süredir özellikle edebiyat dünyasının özneleriyle gündemde. Peki, MeToo demenin hukuki karşılığı nedir? HaberTürk'ten Emrah Doğru, Prof. Dr. Ersan Şen'e sordu. İşte Prof. Şen'in anlattıkları:

"VÜCUT DOKUNULMAZLIĞINA MÜDAHALE EDİLEMEZ"

İnsanların birbirlerinin hak ve hürriyetlerine, kişilik haklarına saygılı olması gerektiği tartışmasızdır. Hiç kimse eşya değildir. Hiç kimseye eşya gözüyle bakılamaz. Kadın, erkek bir insan kavramı adı altında ele alınmak zorundadır.

Mülkiyetçi bakış açısı olamaz. Kimse kimsenin vücut dokunulmazlığına ve bütünlüğüne müdahale edemez. Bunun sınırlarını anayasa ve kanunlar ile belirtmiştir. Ancak bunlarla ilgili insan ilişkilerini dengede götüremeyeceğimiz o sosyal münasebetlerin kötüye kullanıldığı anlar varsa bunların tabii gecikmeksizin en kısa sürede somut delilleriyle birlikte iftira, hakaret içermeyecek şekilde elbette yetkili mercilere, adli makamlara intikal ettirilmesi gerekir. Bunun dışında söylenebilecek söz, esas önemli olan mümkün olduğu kadar insanların eşitliği üzerinden o anlayışın topluma yerleştirilmesi, toplumda hakim olabilmesidir. Ana mesele budur. Ama bunu yüzde yüz mükemmel seviyesine getiremezsiniz.

"BUNLARIN KARANLIKTA KALMAMASI LAZIM AMA..."

Her yerde, her toplumda, her çalışma alanında bazı sorunlar olacaktır. Çocuklarla ilgili, kadınlarla ilgili, bu sorunların dünyanın farklı coğrafyalarında da yaşandığı bilinmektedir. Ve MeToo hareketine bakıldığında o hareketin başladığı yer Amerika Birleşik Devletleri, devamında Avrupa ülkelerine baktığınızda, bizden bu konudan daha gelişmiş olduklarını iddia edebilirler. Ama demek ki bu sorunlar başka ülkelerde de var. Bunların karanlıkta kalmaması lazım. Ama dediğimiz gibi dengeli müdahale tekniği izlenerek. Bunu bir sosyal medya üzerinden linçe çevirmeden 'yapmasaydı, yaptıysa her şeyi hak etmiştir' mantığı da doğru değildir. Her şeyi sosyal hukuk devletinin kural ve kaidelerine göre çözmek gerekir.

"ZAMANAŞIMI YOKSA SORUŞTURMA AÇILABİLİR"

'MeToo' hareketi Amerika Birleşik Devletleri’nde başlamış olup, cinsel istismar, saldırı ve cinsel taciz iddialarına karşı sosyal medya üzerinden yapılan kadın dayanışmasıdır. Dünyaya yayılmış bir şey diyebiliriz. MeToo hareketinin hukuki karşılığı elbette baktığınızda... Eğer bu iddialar doğruysa, somutlaştırılmışsa ve delillere dayanıyorsa buradan ceza muhakemesi kanununun 160. maddesi uyarınca soruşturma açılabilmesi mümkün. Soruşturma açılabilmesi için de suç zaman aşımının dolmaması gerekir.

Ortada somutluğu yitirmeyecek bazı delillere gerek vardır. TCK’da bunun karşılığı 102. ve 103. maddeler devamında düzenlenmiş gözükmektedir. Cinsel istismar, saldırı, taciz gibi; bireyin vücut dokunulmazlığına karşı ihlallerin durdurulması ve özellikle kadınların, çocukların korunması adına toplumsal hassasiyetin gelişmesi için bu tür duyarlılıkları arttırmak lazım. Ancak bunun hukuki karşılığı ihbar olarak kabul edilir. Suç zaman aşımı dolmamış ise müdahale edilir. Burada suçsuzluk, masumiyet karinesinde diğer taraftan korunmalı. Bizde cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda bir suçsuzluk karinesi var. Birisi bir iddia gündeme getirdiğinde 'Niye gündeme getirdi bunu şimdi' olabiliyor.

"ESAS OLAN KADIN VE ÇOCUKLARIN KORUNMASI"

MeToo hareketine baktığımızda hukuksal farkındalık, yargının farkındalığından ziyade bir karşı koyma ve haykırış vardır. Ama bu durum amacından sapıp kötüye kullanılırsa, suç ve masumiyet karinesinin yön değiştirdiği suçluluk karinesine dönüştüğü ve şahsı kişilik haklarına, ailesine, yakınlarına, özellikle sosyal medya üzerinden çok kolay küçük düşürülebileceği, rezil edilebileceği dikkate alınmalıdır. Yani bu tip fiillerin olmasının önlenmesi, olmuşsa bile gereğinin yapılması esasında baktığımızda devletin ve yargının işi gözüküyor. Devlet elbette sosyal bir devlet olmanın gereğini yapmalı ama aynı zamanda da hukuk devleti olmanın gereğini yapmalı. Ama bunu yaparken deyim yerindeyse kantarın topuzunu kaçırırsak, denge kuramazsak bu takdirde üzerinden ne kadar süre geçerse geçsin, birilerinin hakkında bu da oldu şu da oldu denilmek suretiyle o insanın sosyal medyada şahsının, ailesinin, sosyal hayatının rencide edildiğini görüyoruz. Bu süreç intiharla bitebiliyor. Dolayısıyla esas önemli olan elbette kadın ve çocukların korunması fakat bunu toplumsal lince çevirmemek önemlidir.

"6284 SAYILI KANUN BUNUN İÇİN VAR"

Konuya insan hak ve hürriyetleri adına bakılmalı ve kanun düzenlemelerinin yapılması, devletin de samimi şekilde önder olması lazım. Aksi takdirde sürekli ezildiğini söyleyen insanlar, toplumda bu tip hareketler başlattıklarında bu hareketlerin zararları ve faydaları ayrıca insanların bunu siyasileştirmesi gibi faydası olmayan sürece girileceği gündeme gelebilir. Gerçekten meseleyi tartışıp çözüm üretmek yerine, meselenin özünden saparak başka yerlere gitmek mümkündür bu da topluma fayda getirmez. Çünkü toplumun ortak paydada, sevinçte, üzüntüde birleşmesi gerekir. Millet olmak budur. Meseleler üzerinden birbirimizi sosyal medya aracılığı ile linç etmek değildir. Bu tür suçların yani taciz, istismar gibi suçların önlenmesi amacıyla devletin bir şeyler yapması ama insanların da sosyal medyayı kullanarak farkındalık oluşturması iyi. Fakat aşırıya götürmek suretiyle başkalarının mağduriyetine sebebiyet vermemesi ve sosyal medyayı bir mahkeme gibi bir yargı mercii gibi kullanmaması gerekir. Elbette bu mağduriyete herkes uğrayabilir. Erkekler de dahil. 6284 sayılı kanun bunun için var. Kanun sadece kadına şiddeti korumak için değildir. Bugün baktığımızda bu tür mağduriyetler, genç erkekler, çocuklar da olabilir. Sayıya, işin doğasına baktığımızda ise evet doğru, kadınlar bu suçların daha fazla mağdurudur. Ama biz bu soruna sadece Türkiye’nin sorunu olarak bakmak yerine, ataerkil anlayışı gerçekten ortadan kaldırabilecek ve eşitliği sağlayabilecek şekilde bakmalıyız. Topluma ve sosyal düzene bakmak gerekiyor.