Demokrat Yargı Derneği'nin de eşbaşkanı olan Can, YARSAV'la yaptığı tartışmalarla dikkatleri üzerine çekmişti. Osman Çan'ın eşinin, Ankara Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyken aldığı bir disiplin cezasını gündeme getiren Hürriyet gazetesi, haberini "Yargıda belaltı savaş" başlığıyla verdi. Haberde Çan'ın konuyla ilgili açıklamasına da yer verildi. Osman Can, "Kamusal bir mücadele yapıyoruz. Şahsi olarak basının böyle bir konuyu haber olarak değerlendirmeyi düşünmesi bile bana üzüntü veriyor" dedi. YARSAV da Osman Çan'a destek açıklaması yaptı. Açıklamada, "Yargı mensuplarına bugüne kadar yapılan tozlu, mermili tehdit mektupları ve fiili tüm saldırılara karşı olduğu gibi özel yaşama ilişkin saldırıları da YARSAV olarak şiddetle kınıyoruz" dendi.
TARAF


--------------------------------------------------------------------------------

AHMET ALTAN / TARAF

AİLE

Vahşi Batı'da "at hırsızlarını" asarlardı.

Ceza kesindi.

Ve herkes bu cezanın verilmesinde hemfikirdi.

Çünkü geniş ve ıssız ovalarda, dağlarda, vadilerde, kasabalardan millerce uzakta "atsız" kalmak "ölmek" anlamına gelirdi. Kızılderililer tarafından vurulabilir, haydutlar tarafından soyulabilir, vahşi hayvanlara yem olabilirdiniz.

"At hırsızlığını" önlemek herkesin ortak çıkarıydı ve daima bu "yasaya" uydular, at hırsızlarını asarak hırsızlığı önlediler.

Her zaman, her yerde, herkesin çıkarına olan böyle kurallar vardır.

Savaşın çeşitli biçimlerde sürdüğü bir dünyada savaşa girenlerin de "ortak çıkarları" bulunur.

"Aileyi korumak" bu ortak çıkarlardan biri, belki de en önemlisidir.

Mafyada bile kuraldır, aileye dokunmazlar.

Gangsterler birbirlerini vururlar, birbirlerine pusular kurarlar, birbirlerinin işyerlerini patlatırlar ama hepsi de birbirinin ailesine saygı gösterir.

"Düşmanının ailesini" korumak, kendi aileni korumanın en güvenli yoludur çünkü.

Herkes kendi ailesini, eşini, çocuklarını, sevdiklerini koruyabilmek için "düşmanının" da ailesini korur.

Aileye "dokunan" ortaklaşa cezalandırılır.

Ailenin kutsallığından, "dokunulmazlığından", asaletin ölçülerinden, ülkesinin "savaş ilan" ettiğini "düşman" ülkenin liderine bildirdikten sonra ayrılırken "eşinize saygılarımı ve üzüntülerimi iletin lütfen" diyen büyükelçilerden hiç söz etmiyorum bile.

Sadece, bir kavganın içinde bulunan herkese "bir ailesi" olduğunu hatırlatıyorum.

Son zamanlarda epeyce tuhaflaşan, "ölçü, kural, düzey" tanımayan yazılara yer vermeye başlayan Hürriyet gazetesi dün gazetecilik açısından da, insanlık açısından da utandırıcı bir haberi yerleştirmişti sürmanşetine.

Türkiye'nin en parlak hukukçularından biri olan, çağdaş bir anayasayı ve hukuk sistemini savunan Osman Çan'ın eşiyle ilgili ipe sapa gelmez bir haberdi yazdıkları.

Genç hukukçunun eşi öğrenciyken öğretmenine "mailler" atmış.

Eeeee?

Bunun nesi haber?

Eşinin öğrenciyken öğretmenine mail göndermesinin Osman Çan'la ne alakası var?

Hürriyet bir de haberini "yargıdaki savaş belaltına indi" başlığıyla vermişti.

Sen al bir adamın ailesiyle ilgili bir haber yap, bir de buna "ayıplıyormuş" gibi başlık at.

Ayıp buluyorsanız neden sürmanşetinize koyuyorsunuz?

Osman Can, bugün ciddi bir hukuk mücadelesi veriyor, hukuk reformlarının gerçekleşmesi için uğraşıyor, topluma hukukla ilgili gerçekleri anlatıyor ve Hürriyet gazetesinin tepesinde "eşiyle" ilgili bir habere rastlıyor.

Eşinin bu olaylarla ne ilgisi var?

Şimdi o gazetenin sahibine sormak istiyorum.

Sizin eşiniz, çocuğunuz, yakınınız yok mu?

Kızdığınız, beğenmediğiniz, fikirlerine karşı olduğunuz birinin eşiyle ilgili utanmazca bir haberi gazetenizin tepesinde görmeye aldırmazsanız, bir başka insanın "ailesine" dil uzatırsanız, mafyanın bile yapmadığını yapıp "aileye" saldırırsanız, sadece "düşmanlarınızın" değil kendi ailenizin de "dokunulmazlığını" tehlikeye atarsınız.

Osman Çan'ın ailesini korumak biraz izanınız varsa anlarsınız ki aslında "kendi ailenizi" korumaktır.

Aynı soruyu, bu haberi kendisine gerçekten yakıştıramadığım, böyle bir haberi gazetesinin tepesine koyarak sadece beni değil herhalde kendisini tanıyıp seven herkesi şaşırtan Hürriyet gazetesinin genel yayın müdürüne de sormak istiyorum.

Senin ailen, eşin, sevdiğin yok mu?

O haberi oraya koyarak kendi ailene de kötülük ettiğinin farkında değil misin?

Aileleri bu savaşın dışında tutmak gerekmiyor mu?

İnsanların özel hayatlarıyla ilgili böyle "belden aşağıya" vuruşlar ayıp değil mi?

Hürriyet gazetesi çok insanın canını yaktı, hayatını kararttı.

 
 
 
 
 
O zamanlar basın tek sesliydi, kimse "bir başkasını" korumak için kavgaya girmezdi.

Şimdi öyle değil.

Hürriyet gazetesi öyle canının istediği gibi özel hayatlara saldırıp belden aşağıya vurarak, "aynı fikirde" olmadığı insanları sindiremez.

"Başkaları" için kavgaya girecek yeni bir basın var artık Türkiye'de.

"Ayıp" duygusunu hâlâ kaybetmediklerine inanmak istediğim gazete patronuyla, genel yayın müdürünü dostça uyarmak istiyorum, ailelere saldırmayın, bu yolu bir açarsanız, ahlaksızlığı "ölçü" haline getirirseniz, kendi ailenizi de koruyamazsınız.

Kimle mücadele ediyorsanız onunla mücadele edin, "eşiyle, çocuğuyla" değil.

Mafyanın bile yapmadığını yapmayın.

"Bir kişinin ailesine saldıran" kendi ailesi de dâhil herkesin ailesine saldırmış sayılır.

Ve bunu yapan, aynen "at hırsızları" gibi herkesin ortak düşmanıdır.
 


--------------------------------------------------------------------------------

ERGUN BABAHAN / STAR

HÜRRİYET VE MÜCERREP

Her gün herkese ahlak dersi veren büyük gazetede, ahlak dışı bir manşetle karşılaşmak şaşırtıcı gelebilir size.

Aslında mücerrep'tir.

Takiyye gibi bir söz.

Bunu Başbakan Tayyip Erdoğan kazandırdı kelime dağarcığımıza.

Osmanlı kitaplarının sonunda ''mücerrep'' diye bir kelime yazarmış.

Anlamı tecrübeyle sabit ya da tecrübe edilmiş demekmiş.

Hürriyet'in sürmanşeti bu kelimeyi aklıma getirdi.

Ergenekon, Kafes, Balyoz davalarında ortam dinleme yoluyla edilmiş konuşmaların bile haber yapılmasına tepki gösteren yazarların ağırlıklı olduğu gazeteye bir haber sızdırılmıştı.

Biz demiyoruz, Hürriyet'in kendisi diyor.

Ne diyor?

''Yargı üzerindeki tartışmaların sürdüğü bir dönemde, sızdırılan bazı belgeler ile kavga bel altına indi. Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can'ın eşi Gülnur Can'ın, Ankara Hukuk Fakültesi'nde öğrenciyken aldığı disiplin cezasının belgeleri basına sızdırıldı.''

Haberi yapan o kadar utanmış ki, imzasını bile koyamamış habere.

Mahreç Ankara.

Yandaş dediğiniz medyada herkesin alnı açık, Mehmet Baransu, Şamil Tayyar hepis cezasını göze alarak her habere imzasını atıyor.

İftiracı, tetikçi basın ise mahreçlerin arkasına sığınıyor.

Pek, Ankara'da ne olmuş?

Bir haber sızdırılmış...

Kime, basın.

Sadece bir gazeteye servis yapılmış.

Görevimiz Tehlike dizisindeki gibi, hedef gösterilip ateş et denilmiş aslında.

Çünkü sadece Hürriyet'e sızdırılmış.

Kim sızdırmış belli değil.

Taraf'a sızdırılınca Taraf yandaş medya oluyor, şimdi Hürriyet ne oluyor?

Üstelik Osman Can'ın eşi ünlü olsa olsa Kelebek'e girecek cinsten bir haber, Hürriyet'e sürmanşet olmuş.

Son günlerdeki yayın çizgisine bakınca Hürriyet'in faşizmin son kalesi haline geldiği görülüyor.

Cumhuriyet bile kendine yeni bir imaj çizmeye uğraşırken Hürriyet onun eski yerine oynamaya başlıyor.

Konuya dönersek, haber Osman Can'ın eşinin üniversitede ceza almasıyla ilgili.

Büyük ihtimalle dün akşam Doğan'ın ana haber bültenlerinde gösterilmiş de olabilir.

Peki, Osman Can'ın eşi yasadışı eylemde bulunduğu için mi, ceza almış?

Hayır?

Neden peki?

Bir hocasına duygusal mesajlar attığı için...

Ne zaman?

2007'de.

Yani tamamen belaltı...

Bu, Osman Can'a "Çeneni kapa, yoksa başka şeyler de açıklarız" anlamında mesaj.

Türkiye'nin en büyük! gazetesinin en tepesinden.

Herhalde karalamada, karakter suikastı yapmak anlamında en büyük gazetesi.

Bu haberi Aydın Doğan'ın eşi veya kızı için yapsanız kıyamet kopar ama Anayasa Mahkemesi raportörü için yapabilirsiniz.

Çünkü Türkiye Türkler'indir.

Özellikle para sahibi ve devletin emrindeki ve devlet sırtından zengin olan Türkler'in.

Hrant Dink, Ahmet Kaya, Orhan Pamuk'u hedef yapan gazete, şimdi Osman Can'ı eşi üzerinden hedef yapmaya uğraşıyor.

Ne de olsa, milyar dolarlık vergi cezasında son sözü bu bilgiyi sızdıran ekip söyleyecek.

Burada para konuşur.

Osman Bey'in eşi harcansa ne olur.

Hala Aydın Doğan iyi, çevresi kötü diyenlerin bir

kez daha düşünmesi gereken bir haber bu.

Bir de Türkiye'nin en büyük gazetesinin ne kadar faşizan ve tetikçi hale geldiğini gösteren tarihi bir belge...

Ya, buna mevkute deniyorsa, Hitler'in Kavgam kitabı kutsal kitap muamelesi görmeli derim ben.