Mersin Barosu Başkanı Yeşilboğaz açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

"Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, 10 Aralık 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulü ile birlikte kutlanmaya başlanan Dünya İnsan Hakları Günü’nün 72. yılında dinmek bilmeyen insan hakkı ihlali artarak yaşanmaya devam ediyor. Bireylerin yasa önünde eşitsizliğe, ayırımcılığa uğramamalarına dayanan ve hukukun üstünlüğü ilkesiyle korunan insan haklarına saygı, Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez niteliğindedir. Başta Türkiye olmak üzere, dünya ülkeleri insan hakları konusunda çeşitli bildirimleri kabul etmiş olsa dahi, maalesef iktidara gelen yönetimler, hak ve özgürlükleri çiğnemekten geri durmamıştır. Dünyada yaşanan savaşlar, ekonomik ve siyasi hırslar nedeniyle her geçen gün binlerce insan yaşam, hukuk, barınma, beslenme, sağlık, eğitim gibi en temel insan haklarından mahrum kalmaktadır.

“SALGIN BEN BİLİRİM ANLAYIŞIYLA YÖNETİLİYOR”

Dünyayı saran corona virüs salgını, ülkemizdeki ekonomik ve siyasi istikrarsızlık nedeniyle doğru yol haritası çerçevesinde yönetilemeyerek insanlık suçu işlenmektedir. Siyasi iradenin otokratik yönetimindeki ‘ben bilirim’ anlayışı salgında bilimsel kriterlere uyulmadan hızlı ve kontrolsüz açılım yapılmasına sebep olmuş,  ekonomi şahlandı denilmesinin aksine, dibe batan ekonomimiz sebebiyle salgın yönetiminde ülke olarak alınması gereken sıkı tedbirler askıya alınmakta, pandemiyle savaşan sağlık çalışanlarına adaletsizce yaklaşımda bulunulmakta, pandemide gerçek ölüm ve vaka sayıları saklanarak, insanlık suçunun üstü örtülmeye çalışılıyor. İnsanlar ölüyor, farkında mısınız? İnsan Hakları Günü’nde bir kez daha en yüksek sesimizle haykırıyoruz. İnsanları ölüme terk ediyorsunuz, farkında mısınız? İnsanların yaşam hakkı pandemi sürecinin ‘ben bilirim’ zihniyeti ile yönetilmesi atılan en kötü adımdır. Siyasi iradenin çıkmazı ülkeyi ve insanlığı çıkmaza sokuyor, insanların yaşam hakkını elinden alıyor. Pandemi krizi sosyal devlet anlayışı çerçevesinde yönetilip, insanlık suçuna son verilmelidir.

“HAK İHLALİNDE İLK SIRADAYIZ”

Hak ihlalleri ülkemizde adeta günlük yaşamın bir parçası haline geldi. Hak savunucuları, gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, mahkeme salonlarının ve cezaevlerinin müdavimleri olmuştur. Kararlar; yasalar ve vicdanla değil, egemen siyasetin baskısıyla alınmaktadır. Ülkemizin dört bir yanında baroların mücadelesinin büyük çoğunluğunu, insan hakkı ihlali olan çocuk hakları, kadın hakları ihlali oluşturmaktadır. Adalet, hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının otokratik devlet yöneticilerinin elinde köleleştirilmiş ve baskı aygıtına dönüştürülmüş olması, eşit yurttaşlık hakkı temelinde bir arada ve barış içinde yaşama hakkımızın zemini kurutmuştur. Adalet, yargı ve hukuk herkes için eşit ve ortak yaşamın temeli olmalıdır. İnsan hakkı küresel bir mirastır. Bu mirası korumak ve yaşatmak, devletlerin en temel görevidir. Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde 2019 yılında düşünce ve ifade özgürlüğünden en fazla mahkûm olan ülkeler arasında ilk sırayı aldı. Türkiye 2019’u AİHM önünde, 9 bin 250 dosya ile hakkında en fazla dava başvurusu olan ikinci ülke olarak tamamladı. AİHM başvurularında adil yargılanma hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlali en başta yer alıyor.

İşlevi adalet sağlayan hukuk sistemi inşa edilmeli. Hukuk yaşarsa insan hakları yaşar. Adaletsizliği engelleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir. Fakat itiraz etmeyi beceremediğimiz bir zaman asla olmamıştır. Mersin Barosu olarak, yeryüzü adaletin yüzü oluncaya dek mücadele edeceğiz."