İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer, Habertürk'te Fatih Altaylı'nın sorularını yanıtladı. Kamuoyunda uzun süredir tartışılan Rabia Naz vakasında oluşturulan kurulda görev alan Prof. Sözüer, " 5-6 kişilik inceleme ekibimiz var. Çok uzun sürmeyecektir. Elbette biz de yanılabiliriz. Raporlar hep belli perspektiften bakmışlar. Ben olsam Hacettepe Adli Tıp'tan gelen raporu değerlendirirdim. Böyle bir şey hazırlanırken her tutamak noktasının değerlendirilmesi lazım. Raporumuz 1 ay sonra ortaya çıkar" dedi. Sözüer, gündemin sıcak konusu YSK kararlarıyla ilgili olarak da görüşlerini belirtti.

Sözüer'in konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

"RABİA NAZ'IN BABASINA SÖYLEDİM: NE GÖRÜRSEK SÖYLEYECEĞİZ"

Çocukları kaybolan anneler vardır yıllarca ve beklerler. İnsan düşünür ki, 'ölmüş artık ne bekliyorsunuz' diye. Makul bir izah bekler ki vedasını yapsın. İkna edilebilecek bir süreç olmadığı zaman bu tartışma çıkıyor. Bütün toplum ilgilenmeye başlayınca, kamusal makamlar da töhmet altında olmaması için daha bağımsız bir kurul incelesin diye bir görüş attım. Adalet Bakanlığı da 'inceleyin hocam' dediler. Bu konu tam pür hukuki bir konu değil. Adli Tıp, çocuk psikiyatrisi gibi geniş bir kurul kurduk. Ben Şaban Bey'e de söyledim.Burada ne görürsek onu söyleyeceğiz. Olay yeri incelemesinde aksilikler olabilir, bunlar kasti de olmayabilir. Makul bir şekilde olmayınca başka sorular ortaya çıkınca. O çantanın bulunması ile ilgili tartışma var, çantanın oraya daha sonra getirilmiş olduğu söyleniyor. Asıl sorun burada. Paralel Yapı döneminde, Ergenekon davalarında Tahşiye davasında bizzat bunlar bulundu. Hatıralar ön plana çıkıyor. Artık çocuğumuzun ölümünün araştırılmasından ziyade Türkiye'deki adalet sisteminin sorgulanması gündeme geliyor. Burada hepimize görev düşüyor. Ben o görevi yapmak için devreye girdim. Olay yerine gideceğiz. 

"BENİM UMUDUM BU İŞİ ÇÖZEBİLECEĞİMİZ YOLUNDA"

Üç tane rapor var. Birisi Adli Tıp Şube Müdürlüğü biri de Adli Tıp Kurumu'ndan veriliyor. Vücutta kırık biçimlerinden hareket ederek 'Yukarıdan düşme'dir diyor. Hacetepe'de Adli Tıp'tan bir hocamız demiş ki 'Literatüre baktım araç çarpması da olabilir' diyor. Burada birden farklı görüş var. Bizim burada vücuttaki kırıkların yukarıdan düşme sonucunda mı oldu, araç çarpması sonucunda mı oldu konusunda çok tutarlı inceleme yapmamız lazım. İkinci soru o yaşta bir çocuk, o kiloda bir çocuk o kadar uzağa atlayabilir mi? 4,5 metre  diyor ama esasta 6,5 metre. Burada dosyada yapılan bir fizikçinin incelemesi var. Biz yeniden yapacağız o incelemeyi. Bu incelemeler sonucunda 'evet bu düşmedir' kanaatine varıyorsak o çantanın oraya konulup, konulmaması incelenecek. Hakikaten burada bir yanlışlık yapılmış mı? Bir soruşturmada yapılan her yanlışlık sorucu değiştirmeyebilir. Şu anda biz Rabia Naz'ın avukatının, ailesinin ileri sürdüğü her şeyin incelenmiş mi, incelenmemiş mi bunlara bakacağız. HSK'nın incelemesine bakacağız. Verilen raporları da akıl, vicdan, bilimsel olarak ortaya koyacağız. Benim umudum çözebileceğimiz yolunda. Çözdüğümüz zamanda bütün toplum ve aile tarafından da kabul edilebilir olur. Bunu bütün kamuoyuna açıklayacağız. 

"BU KONU TÜRKİYE'DE ADALET SORUNUNUN BİR AYNASI OLDU"

Yeni ceza kanununda herkes bilirkişiye başvurur. Biz Rabia Naz'ın babasının avukatı adına bilirkişilik yapıyoruz. Biz bunu bütün yönleriyle rapor haline getirip ilgili makamlara ve kamuoyuna sunacağız. Umarım doğru biçimde gittiğimiz zaman doğru sonuca varırız. Şu ana kadar söylenenlerin iddia ve bazı çelişkilerin olduğunu söyleyebilirim. Adalet konusunda belki hiç kasti olmayan bir konuda hata yaptığımız zaman toplumdan nasıl tepkiler alıyoruz. Bu konu Türkiye'deki adalet sorunlarının aynası oldu. Şu anda Türkiye'de adalet konusu olduğu zaman toplumun çoğu yüzünü buruşturuyorsa ciddi bir meseledir. Bu konuda sadece belli bir politik görüşü olan insanlar itiraz etmiyor. İncelediğinizde hükümet taraftarı, karşıtı herkes bu soruyu soruyor. Bu da önemli bir konu. Hiçbir kurumu töhmet altında bırakmadan objektif ve bilimsel bir çalışma yapacağız. Şu ana kadar yapılan incelemelerin ve vardığı sonuçlarla ilgili olumlu ve olumsuz bir şey söylemek istemiyorum. Her kurum yanılabilir. Biz bunu en son YSK'nın bazı kararlarından da görüyoruz. 5-6 kişilik inceleme ekibimiz var. Çok uzun sürmeyecektir. Elbette biz de yanılabiliriz. Raporlar hep belli perspektiften bakmışlar. Ben olsam Hacettepe Adli Tıp'tan gelen raporu değerlendirirdim. Böyle bir şey hazırlanırken her tutamak noktasının değerlendirilmesi lazım. Raporumuz 1 ay sonra ortaya çıkar. 

Prof. Dr. Adem Sözüer, YSK'nın verdiği KHK kararları ve İstanbul seçimleriyle ilgili de görüşlerini belirtti. 

Sözüer'in konuşmalarından öne çıkan bölümler de şöyle:

"BİZ BU KONUYU BİR  DAHA DÜŞÜNMELİYİZ"

YSK'nın söylediği çok açık.Bizde seçme ve seçilme hakkıyla ilgili olarak Anayasa'da ve TCK'da  düzenlemeler çok net. Bir kişinin seçilme hakkının sınırlandırılması için mutlaka bir yargılama olması ve onun sonunda bir mahkumiyet kararı ve bunun da kesinleşmesi lazım. Bu aynı şekilde oy verme hakkı için de geçerli, kesinleşmesi lazım. Bu durumda ancak kişinin oy verip vermeme hakkı söz konusu olur. Bizim KHK'larla ilgili tartışma niye çıkıyor? Bir yargılama sonucuyla ilgili değil. Olağanüstü halde hükümete bir yetki veriliyor ve ihraç ediliyorlar. Böyle ihraç edilen yeterli delil bulunamadığı için dava bile açılmamış. Bazı kişilerin İtiraz Komisyonu'na başvurup göreve iadesi . Biz bu KHK'lar konusunda başka bir tartışmayı yapmamız gerekir ancak ayrı bir konu. Biz Haziran seçimini yaptık. Orada itiraz edildi. İbrahim Kaboğlu, milletvekilliği yapamaz, KHK ile ihraç edilmiştir dendi. Bunun bir yargılama sonucunda verilmiş dendi ve reddedildi. Milletvekili olmak istediğiniz zaman sorun değil ilçe belediye başkanı olmak istediğiniz zaman sorun haline geldi. Bu çelişki. AİHM'de deniyor ki, yerel seçimlerle ilgili kararlara bakmıyoruz, Anayasa Mahkemesi ve YSK kararlarına bakmıyoruz deniyor. Burada ihlal eden hak bizim masumiyet karinesi dediğimiz, suçlu sayılmama hakkı. Ben aday oldum, seçildim, sen bana dedin ki, 'sen seçilemezsin seni suçlu sayıyorum' dedin. YSK bu kişilerle ilgili vermiş olduğu kararlarla bir hak yoksunluğu kararı uyguladı ancak hukuki dayanağı yok. KHK'larla ilgili devlet şu hakkın sınırını aştı biraz. Olağanüstü hal ilan etmek gayet doğal. İnsanları görevinden ihraç etmek de olabilir. O şekilde ihraç ettik ki, yaptırım gibi. Hiçbir hak vermeden. Geçmiş ve gelecek özlük hakları. Pasaport çıkarma vs söz konusu. Yargı olmadan böyle bir karar verilemez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerçekten çok olağanüstü şartlarla karşılaştı darbe gibi. Biz bu konuyu bir daha düşünmeliyiz. Anayasa Mahkemesi mahkemeye erişim hakkında bir şey söyleyebilirdi. 

"YANLIŞ KARAR VERİLİNCE GÜVENSİZLİK DOĞUYOR"

Biz bir sistem koymalıyız. Paralel Yapılanma hiçbir kamuoyunda aynı şekilde örgütlenmemiş. İbrahim Kaboğlu bizim çok tanıdığımız kişi, ilgisi olmayan insanlar var. Bu bir yanlışlıktır, bunun düzeltilmesi lazım. Devletin gidip gerdiği hercümerç halinde aşmalar olabilir. Aradan çok zaman geçtikten sonra bunlarda ısrar etmek bir yana bir de şimdi olmayan yerlere genişletme eylemi var. Efendim oy da vermesinler gibi. Bunları tartışmaya getirmek bile garip bir durum. Görevden ihraç edilenlerin oy kullanması gibi bir tartışma yoktu. Şimdi HDP terör örgütüyle mesafesini belirlemeli evet. Biz bazı şeylere güvenimiz sarsılmamalı. Bazı kurumlar yanlış kararlar da verebilir. Ama kısa sürede bu kadar yanlış kararlar verilince güvensizlik doğuyor. Orada Recep Tayyip Erdoğan Ankara'ya tutuklama talebinde gönderiliyor. Biz o zaman sizinle CNN TÜRK'te program yapmıştık. Anayasa Mahkemesi Hasan Celal Güzel olunca 'tamam sen olabilirsin' demişti Erdoğan'da aksini söylemişti. Anayasa Mahkemesi orada güvenirliğini yitirmişti. Toplumda gençler 'Türkiye'de şu kurumlara güvenebilirim' demeli. Aksi takdirde bugünkü çocuk gibi 'Alman vatandaşı olabilirim' der. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nde tartışılmayan herkesin kabul ettiği şey seçim sonucuydu. Ceza hukukundaki kuralları eğip, bükerek güveni sarstığımız zaman bir daha tesis etmemiz çok zor. Biz öyle sistem kurmuşuz ki, hakikaten mevzuatına baktığınız zaman sandık kurulları ne zaman olacak, itirazlar ne zaman edilecek? Bütün bu süreçlerden geçtikten sonra belli konular tartışılmasın diye. Ama biz ne dedik 'Sandık kurulları terör örgütü tarafından ele geçirildi' Biz hakimler, savcılar, İçişleri Bakanlığı, YSK var burada. Devlet kurumlarının örgütlemiş gibi bir suçtan bahsediyoruz. Devletimiz gerçekten çok ciddi tehlikeler geçirdi. Şimdi tekrar olmayan bir şeyi tehdit gibi gösterirsek ciddi tehlikede vatandaş ciddiye almaz.

"YSK ÖYLE KARAR VERİR Kİ BU ŞÜPHELER ORTADAN KALKAR"

İlk akşam veri akışı, Binali Bey'in kendini açıklaması, YSK'nın 1 yıl önce verdiği içtihatla çelişen açıklamaları. Ben bu sürece baktığımda şahsen endişelerim var. Seçimden önce bana sorsalardı adaylığı kesinleşmiş HDP'liler kazanmış olacağı ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. Şimdi bunları iptal edince mevcut içtihatlar bu kadar kökten değiştirilince, sürecin başında herkesin kabul ettiği şüpheli durumlar olunca. Bir ülkede belli konularda bazı kararlara şaşırılabilmeli. Şu konuda asla mahkumiyet olmaz diyebileceğimiz haller vardı. YSK öyle bir karar verir ki bu şüpheleri ortadan kaldırır.