Türk yargı kurumlarını Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklere uyumlu olacak şekilde güçlendirerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru sistemini destekleme ve gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlayan "Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru Sisteminin Desteklenmesi Ortak Projesi"nin kapanış konferansı İstanbul'da gerçekleştirildi. Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan konferansta bir konuşma yaptı.

“Terör, Yabancı Düşmanlığı, Irkçılık ve İslamofobi; Çoğulculuğu Ciddi Şekilde Tehdit Etmektedir”

Toplumsal ve siyasal düzeyde farklılıkların bir aradalığı, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu adil ve çoğulcu bir düzeni zorunlu kıldığına işaret eden Başkan Arslan “Günümüzde hızla yayılan terör, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobi; çoğulculuğu, dolayısıyla birlikte yaşamı ciddi şekilde tehdit etmektedir.“ dedi.

Farklılıklarla birlikte yaşamanın diğer bir şartının ise adil bir hukuk düzeninin kurulması olduğunun altını çizen Başkan Arslan, Avrupa’nın tarihinin bu düzenin kurulması için verilen mücadelelerin tarihi olduğunu fakat zaman zaman demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarını paranteze alan ters dalgaların yaşandığının da herkesin malumu olduğunu ifade etti.

“Türkiye’nin Anayasal ve Hukuksal Sisteminin Gelişiminde AİHM İçtihatlarının Belirleyici Bir Etkisi Oldu”

1950 yılında imzalanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ve onu yorumlamakla görevli  olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin muhtemel ters dalgalar karşısında temel hak ve özgürlükleri koruyacak bir güvence sistemi olarak düşünüldüğünü belirten Başkan Arslan şunları söyledi:

“Bu noktada başta AİHM olmak üzere Strazburg organlarının Sözleşme’ye taraf ülkelerin hukuk düzenlerinin dönüşümünde çok önemli bir rol oynadığını belirtmek gerekir. Bu anlamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne 1954 yılından beri taraf olan Türkiye’nin anayasal ve hukuksal sisteminin gelişiminde AİHM içtihatlarının belirleyici bir etkisi olmuştur. Özellikle 1995, 2001, 2004 ve 2010 Anayasa değişikliklerinin gerekçelerinde doğrudan AİHS’e ve AİHM’e atıf yapılmıştır. Hiç kuşkusuz bireysel başvurunun kabul edildiği 2010 Anayasa değişikliği, Sözleşme’nin etkisinin en somut ve görünür hâlini ifade etmektedir. Anayasa’nın 148. maddesinin sadece gerekçesinde değil bizzat metninde ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ zikredilmiş, Anayasa’da ve Sözleşme’de ortaklaşa korunan hakların ihlal edildiği iddiasıyla bireylerin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilecekleri belirtilmiştir.”

“Bireysel Başvuru, Ülkemizde Hukuk Alanında Yapılan En Büyük Reformlardan Biridir”

Yedi yıl önce 23 Eylül 2012’de uygulamaya geçen bireysel başvuru sisteminin Türk hukuk düzeninde devrim niteliğinde bir değişime yol açtığını ifade eden Başkan Arslan, bu yönüyle bireysel başvurunun ülkemizde hukuk alanında yapılan en büyük reformlardan biri olduğunu,  bu reformun ve getirdiği değişimin tüm boyutlarını anlatmak için saatler değil günler gerektiğini belirterek bireysel başvuruyla neyin amaçlandığına ve bunların gerçekleşip gerçekleşmediğini değerlendirdi.

Bireysel başvurunun getirilişinin biri ilkesel, diğeri de pratik olmak üzere iki temel amacı bulunduğunu, ilkesel hedefin ülkede temel haklar standardının yükseltilmesini, pratik hedefin ise hak ihlali iddialarının ulusal sınırlar içinde incelenmesini ve varsa ihlallerin uluslararası yargı organlarına taşınmadan giderilmesini sağlamak olduğunu vurgulayan Başkan Arslan, bu hedefle Türkiye’den uluslararası yargı organlarına yapılacak başvuruların sayısının azaltılmasının öngörüldüğünü ve bunda da başarılı olunduğunu kaydetti.  

“Bireysel Başvuruda Verilen Hak Eksenli Kararlar, Temel Haklar Ve Özgürlükler Standardının Yükseltilmesine Çok Önemli Katkılar Sağlamıştır”

Bireysel başvurunun yedi yıllık uygulamasının anayasa koyucunun iki hedefinin de önemli ölçüde gerçekleştirdiğini gösterdiğini belirten Başkan Arslan “Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruyla birlikte hak eksenli bir paradigmayı benimsemiş, bireylerin yaşama hakkından ifade özgürlüğüne kadar bireysel başvuru kapsamındaki her hak ve özgürlükle ilgili önemli kararlar vermiştir. Bu kararlar bir yandan bireysel düzeyde hak ihlallerinden kaynaklanan zararları gidermiş, diğer yandan da temel hak ve özgürlüklere ilişkin hukuki sorunların çözümüne katkı sağlamıştır. Kısacası bireysel başvuruda verilen hak eksenli kararlar, son tahlilde, ülkenin temel haklar ve özgürlükler standardının yükseltilmesine çok önemli katkılar sağlamıştır.” dedi.

“Bireysel Başvurunun Etkili Şekilde Uygulanması Türkiye’den AİHM’e Yapılan Başvuru Sayısını Ciddi Oranda Düşürmüştür”

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyu etkili bir şekilde uygulaması sonucunda ihlal iddialarının önemli ölçüde ülke sınırları içinde karara bağlandığına, bu sayede Türkiye’den AİHM’e yapılan başvuru sayısında ciddi oranda düşüş olduğuna dikkat çeken Başkan Arslan bireysel başvuru öncesinde 2012 yılında AİHM önünde Türkiye aleyhine yapılmış başvuru sayısı 16.900 iken 31 Ağustos 2019 tarihi itibarıyla bu sayının 8.800’e düştüğünü ifade etti ve şunları söyledi:

“Anayasa Mahkemesinin ihlale ve giderime hükmetmek suretiyle binlerce bireyi tatmin etmesinin yanında kabul edilemezlik ya da ihlal olmadığı şeklinde sonuçlandırdığı başvurulardan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınanlar arasında oldukça az sayıdaki başvurunun farklı şekilde sonuçlandırıldığı görülmektedir. Dolayısıyla bireysel başvuru yoluna ilişkin Anayasa değişikliğinin hak ihlali iddialarının önemli bir bölümünün Türk hukuk sistemi içinde çözülmesi amacı önemli ölçüde gerçekleşmiştir.”

“Anayasa Mahkemesi 7 Yılda 244.000 Üzerinde Başvurudan 197.000’ini Sonuçlandırdı”

Bireysel başvurunun başlangıcından beri Anayasa Mahkemesinin yoğun bir işyüküyle karşılaştığını belirten Başkan Arslan konuşmasına şöyle devam etti. 

“23 Eylül 2012 tarihinden bu yana Mahkememize 244.000 üzerinde başvuru yapılmış, bunun 197.000 kadarı sonuçlandırılmıştır. Burada bir parantez açarak belirtmek gerekir ki 15 Temmuz 2016 yılında gerçekleşen darbe teşebbüsünden sonra ilave 100.000 aşkın bireysel başvuru yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi olağanüstü hâlin yürürlükte olduğu dönemde bir yandan bu ağır işyüküyle başa çıkmış, diğer yandan da olağan dönemlere kıyasla daha fazla dosyayı esastan inceleyip ihlal kararları vermiştir.

İş yükü bugün de bireysel başvuruda en önemli sorun olmaya devam etmektedir. Şu anda Mahkememizde yaklaşık 47.000 derdest başvuru bulunmaktadır. AİHM önünde 47 ülkeden toplam 62.000 civarında başvuru olduğu dikkate alındığında karşı karşıya olduğumuz işyükünün boyutları daha iyi anlaşılacaktır.”

“İhlalin Kanundan Kaynaklandığı Durumlarda Yasama Organının Gerekli Değişiklikleri Zaman Kaybetmeden Yapması, Yeni İhlallerin Ortaya Çıkmasını Önleyecektir”

Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda artan işyüküyle başa çıkabilmek için baştan itibaren gerekli tedbirleri aldığını fakat bireysel başvurunun etkili bir hak arama yolu olarak yoluna devam edebilmesinin hukuk siteminin daha az ihlale neden olacak şekilde iyileştirilmesine ve yapısal sorunların giderilmesine bağlı olduğuna vurgu yapan Başkan Arslan “Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru yoluyla ülkedeki tüm hak ihlali iddialarını tek tek inceleyip çözüme kavuşturamaz. Bu mümkün de değildir. Mahkemenin görevi, ihlalin kaynaklarını tespit etmek suretiyle yeni ihllalleri önleyecek şekilde temel ilke ve esasları belirlemektir. Özellikle ihlal kararlarından sonra derece mahkemelerinin aynı ya da benzer uyuşmazlıklarda tespit edilen ilkeleri uygulamaları, yeni başvuruların yapılmasını beklememeleri gerekir. Ayrıca ihlalin kanundan kaynaklandığı durumlarda da yasama organının gerekli değişiklikleri belirtilen gerekçeler ışığında zaman kaybetmeden yapması, yeni ihlallerin ortaya çıkmasını önleyecektir.” dedi.

“Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması, Kurumlar Arasında Etkili ve Verimli Bir İş Birliğini Gerektirmektedir”

Bireysel başvuru kararlarının daha etkili bir şekilde uygulanarak temel hak ve özgürlüklerin korunmasının kurumlar arasında etkili ve verimli bir iş birliğini gerektirdiğine değinen Başkan Arslan bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesini adli ve idari yargıda bir itiraz ya da temyiz mercisi hâline getirmediğine vurgu yaparak şunları söyledi:

“Mahkememizin bireysel başvuruda yaptığı inceleme -tıpkı AİHM’in Sözleşme’yi esas alarak yaptığı gibi- kamu otoritelerinin eylem ve işlemlerinin bir hak ihlaline neden olup olmadığını tespit etmekten ibarettir. Bu da Anayasa’dan kaynaklanan bir yetkiyle anayasal bir görevin ifa edilmesi anlamına gelmektedir. Bu anlamda Anayasa Mahkemesi ile diğer Yüksek Mahkemeler olan Yargıtay ve Danıştay arasındaki ilişki, anayasal bir iş bölümüne dayanmaktadır. Diğer yandan Anayasa Mahkemesine başvuru yapabilmek için Yargıtay ve Danıştaya temyiz yolu da dâhil olmak üzere olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. Dolayısıyla temyiz yolu tüketilerek kesinleşmiş nihai kararların bireysel başvuru kapsamında incelenmesi, Anayasa’dan kaynaklanan bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.”

 “Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü ve İnsan Hakları Değerlerini Ters Dalgalar Karşısında Korumak İçin Dayanışma İçinde Olmak Zorundayız”

Bu tür projelerin en genel anlamda temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunduğu bir dünya idealine hizmet eden etkinliklere vesile olduğunu belirten Başkan Arslan “Kurucusu olduğumuz Avrupa Konseyinin üzerine bina edildiği demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları değerlerini ters dalgalar karşısında korumak için dayanışma içinde olmak zorundayız.” dedi. Konuşmasının sonunda başarıyla uygulanan bu projenin her aşamasında emeği olanlara ve paydaş kurumlara teşekkür eden Başkan Arslan, konferansın verimli geçmesini temenni etti.