Ankara Barosu avukatlarından Sedat Vural, “Ergenekon” ve “Balyoz Harekat Planı” soruşturmalarını yürüten savcılar ile bu soruşturmalara bağlı mahkemelerce gerçekleştirilen tutuklamaların “görev ve yetki yönünden hukuka aykırı” olduğunu savundu. Vural, “2003 yılında olduğu belirtilen olayı, 2003 yılında yürürlükte bulunan yasanın öngördüğü yargı mercileri soruşturur ve kararlar verir. 2005 yılında kurulan ve yetkilendirilen özel yetkili savcı ve hakimler 2003 yılı olayında görevli ve yetkili değildir” dedi.
Vural, ANKA’ya yaptığı açıklamada konuya ilişkin, TBMM Başkanlığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir dilekçe verdiğini bildirdi.

-"MAKABLE ŞAMİL UYGULANIYOR"-

Vural, dilekçesinde “Balyoz Harekat Planı” kapsamında gerçekleştirilen tutuklamaları değerlendirirken, tutuklamaların “hukuka aykırı ve hükümsüz” olduğunu kaydetti. Soruşturmaya neden olan olayların, 2003 yılında gerçekleştirildiğinin iddia edildiğini anımsatan Vural dilekçesinde, “2003 yılında olduğu belirtilen olayı, 2003 yılında yürürlükte bulunan yasanın öngördüğü yargı mercileri soruşturur ve kararlar verir. 2005 yılında kurulan ve yetkilendirilen özel yetkili savcı ve hakimler 2003 yılı olayında görevli ve yetkili değildirler. Makable Şamil(kanunların geriye yürümemesi) ilkesinin ihlali askeri veya sivil totaliter yönetimlerin uygulamalarıdır. Ülkemiz bu ihlali 12 Mart 1970 döneminde o dönemin kudretli Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş’ın ‘Makable Şamil’ uygulama başlamıştır. Söylemine bağlı özellikle ve yalnızca aralarında benimde bulunduğum solcu ve yurtseverlerin göz altına alınması ve tutuklanmasını sağlayan salt sol inanca yönelik ‘balyoz harekatı’ ile yaşamış ve görmüştür” dedi.

-“ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER, ADİL YARGILAMAYA AYKIRIDIR”-

Hukuk devleti yönetiminin karşıtının, “keyfi devlet yönetimi” olduğunu savunan Vural dilekçesinde, “Parlamentoda sayı çokluğu, hukuk devletinde haklı olmanın göstergesi ve gerekçesi değildir. ‘Ben yaparım’, ‘benim gücüm var’ demek ve bu düşünce ile gerek yürütmede, gerek yasamada gerekse yargıda uygulamaya girişmek ve kararlar almak, demokratik hukuk devletinin kabul edemeyeceği bir üslup ve eylem şeklidir” ifadelerine yer verdi.
Anayasa’nın 37. maddesinde yer alan, “Uluslararası Sözleşmelere uygun olarak hukuk devletinde; hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mercii önüne çıkarılmaz; bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mercii önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulmaz” şeklindeki hükmünün de anımsatıldığı dilekçede şu ifadelere yer verildi:
“Özel Yetkili Mahkemelerin tamamen eski DGM’lerin devamı, olağan mahkemeler dışında olağanüstü yargılama yetkisine sahip olağanüstü bir mercii konumuna gelmiştir. Bu niteliği ile Anayasa’nın amir hükümlerine, ‘adil yargılanma’ ve ‘doğal yargıç’ ilkelerine aykırılığı yanında yargı içerisinde bir hiyerarşi yaratması dikkate alınarak görev ve yetkilerinin ortadan kaldırılması hukuksal ve toplumsal bir zorunluluk haline gelmiştir.”(ANKA)
(EÖ/ÖMR)