Sistemde, parlamento ve hükümet gibi demokratik kurumların temsil ettiği siyasal iktidara karşı, ordu, yargı, üniversite, aydınlar ve CHP'den oluşan bürokratik kurumların devlet iktidarının üstünlüğü esas alınıyor. Bireyi değil devleti koruyan, hukuk dışına çıkmaktan kaçınmayan yargı, bu sistemde toplumsal barışı tesis edemiyor. Neticede, halk, genel olarak özgürlük karşıtı ve yasaklayıcı kararların çıktığı yargıya güvenmiyor. Raporda, yargıda reform öneriliyor. Somut örnekler ışığında, 'bağımsızlık, tarafsızlık ve hukukun üstünlüğünün' olmadığı tabloya ilişkin şu tespitler yapılıyor:

Mahkemeler, askerî hassasiyetlere önem veriyor. Özellikle, Anayasa Mahkemesi, TSK'nın sistem içerisindeki yerini tahkim etme düşüncesiyle hareket ediyor.

Askerî Ceza Kanunu'ndaki 'katıksız hapis' ve 'tart' cezalarının insan onuruna ters bulmadı. Anayasa'yı değil, askerlik mesleğinin gereklerini ölçüt aldı.

Askerin etkisinde zirve, '367' kararıdır. Anayasa Mahkemesi, 27 Nisan 2007'de Genelkurmay Başkanlığı'nın yayınladığı muhtıraya uygun karar verdi.

Eğitim-Sen, tüzüğündeki 'kendi ana dilinde' ifadesini, suç duyurusu üzerine 'bireylerin anadilinde öğrenim görmesi' şeklinde değiştirdi. Dosya kapandı. Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Köksal Karabay, Çalışma Bakanlığı'na yazı göndererek, 'tüzük değişikliği için gereğinin yapılmasını' istedi. Bakanlık, Ankara Valiliği'ne başvurdu.

Yargı, özellikle siyasi içerikli davalarda devletçi ideolojinin korunmasına özen gösteriyor.

Kanunla getirilmiş özgürlükler de yasaklanıyor. Son örneği, AYM'nin, yükseköğrenim hakkıyla ilgili anayasa değişikliğini yetkisi olmadığı halde esas yönünden iptal etmesidir.

2002 seçimleri öncesinde Tayyip Erdoğan, Necmettin Erbakan ve Akın Birdal gibi adaylıklarının akıbetiyle ilgili dönemin Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, ölçütleri şöyle açıklamıştı: "Atatürk'ün sözlerine, 30 Ağustos'a, Çanakkale'ye bakarız..."

İdeolojik kaygılarla hareket edildiğine en güzel örneklerden biri, katsayı uygulamasına ilişkin kararlardır. Danıştay, 'yerindelik' denetimi yaparak kendisini idarenin yerine koymuştur. Bunun izlerini, 28 Şubat sürecinde bulmak mümkündür.

Yargısal makamlar, kendi ideolojik (resmi) duruşuna ters düşen eleştirileri mahkûm ediyor.

Hrant Dink, diasporadaki Ermenilerin Türklere duyduğu kinin Ermenileri zehirlediğine dair Agos gazetesinde bir dizi yazı yayınladı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bilirkişilerin aksi raporlarına rağmen mahkûm etti. Bu karar, Dink'in katledilmesine giden sürecin önemli kilometre taşlarından biri oldu.

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Anayasa Mahkemesi üyelerine 'Hukuku bilmiyorlar' dediği için Yargıtay tarafından her üyeye tazminat ödemeye mahkûm edildi.

Yargı, resmi ideolojiye ters düşmeyen hakaretleri aklıyor, mümkün mertebe cezadan uzak tutuyor.

AHMET TÜRK HEDEF GÖSTERİLDİ

Mustafa Balbay, "Türk aydınlarının maddi ve manevi olarak satın alınması çok ciddi bir strateji." dedi ve Prof. Dr. Baskın Oran'ın adını verdi. Yerel mahkeme Balbay'ı tazminata mahkûm etti. Kararı bozan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin gerekçesi manidardı: "Oran, Agos yazarıdır, Ermeni sorunu hakkında yazılar yazmaktadır, bu düşünceler aleyhine yapılan düşünce açıklamalarına, sert de olsa, katlanmak zorundadır."

Bolu'da bir gazetede, DTP (kapatıldı) lideri Ahmet Türk ve parti yöneticilerinin adlarını verilerek çağrı yapıldı: "Bundan sonra sivil yurtsever unsurların hedefi olacaklar... Üç beş mikrobu temizleyip, 'bir bizden beş sizden tamam mı, devam mı?' demek gerekir. Bunu yapacak yurtsever unsurlar da çıkacak elbet."

Bolu Cumhuriyet Savcılığı ve mahkeme yazıyı 'düşünce özgürlüğü' kapsamında değerlendirdi. Yargı, hedef gösterme suçu içeren şiddet çağrısını hukuka uygun buldu.

'İyi çocuklar' da rapora girdi

Yargı, devlet görevlilerini koruma güdüsüyle hareket ediyor. Özellikle, devletin silahlandırılmış bürokratları için hukuk kurallarını esnetiyor.

'Köylülere dışkı yedirme' olarak bilinen, Cizre-Yeşilyurt'taki (1998) olayda, binbaşıya verilen 3 ay hapis cezası, paraya çevrilerek ertelenmişti. AİHM, Türkiye'yi mahkum etti.

Mardin'de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz, 13 kurşun sıkılarak öldürüldü. Meşru müdafaa gerekçesiyle polisler beraat etti. Yargıtay, 'bölgenin özelliklerine' atıf yaparak, Siirt'te gösteri yapan kalabalığa ateş açan uzman çavuşa ceza verdirmedi.

Şemdinli sanığı Ali Kaya için "Tanırım, iyi çocuktur." diyen eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt hakkında yargısal işlem başlatılmadı. İddianame hazırlayan Savcı Ferhat Sarıkaya ihraç edildi.

Emekli Korgeneral Altay Tokat, Güneydoğu'da görev yapan savcı ve hâkimleri 'hizaya getirmek' için lojmanlarının yakınına bomba attırdığını itiraf etti. Mahkeme, beraat ettirdi. ZAMAN