Nişanın bozulması iddiasıyla açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarında ana kriter: “evlenme yaşına gelmiş kız ve erkeğin aileleri ile yakın dostları tarafından yörenin örf ve adetleri doğrultusunda evleneceklerine ilişkin bir çeşit söz vermesi”

Bu kritere göre, nişanlanın resmi olmasının ana kuralı aileler arasında yapılması gerekiyor.

HaberTürk'ten Yasemin Güneri'nin haberine göre; Nişanın hukuken geçerli olması için “Belli bir ritüel içinde yapılmış olması, nişanın duyurulması(ilan edilmesi) ve aile bireylerinin şahitliği çerçevesinde yapılması” da gerekiyor.

Yani, önceden belirlenen bir tarihte aile bireylerinin huzurunda gerçekleşmeyen “nişanlanma”, hukuken geçerli sayılmıyor.

Yargıtay’ın “nişanlanma” kriterlerini belirlediği davada; S.M. 2009 yılında aralarında duygusal bir yakınlaşma bulunan B.H. ilişki yaşamaya başladı. S.M. evlenecekleri inancıyla aile ile yakınları arasında ve toplum içerisinde B.H. ile  nişanlı olarak addedildiklerini belirtti.

Bedelli askerlik çıkınca B.H.'nin askerliğini bedelli olarak yapması halinde evleneceklerini düşünen S.M. yakınları ve arkadaşlarından tedarik ettiği 15 bin lirayı toparlayıp B.H. ye verdi.

Bankaya B.H. ile birlikte giderek bedelli askerlik parasını ödeyen S.H. hayal kırıklığına uğradı. Bedelli askerlik parasını yatırdıktan sonra askere giden B.H. döner dönmez başkasıyla evlendi.

S.M. de bunun üzerine soluğu mahkemede aldı. Konya 2. Aile Mahkemesi’ne dava açan S.M. 15 bin lira askerlik bedeli, davalı ile aralarındaki ilişki gereği ve evliliğin gerçekleşeceğine inanarak harcamalar yaptığından 7 bin lira maddi tazminat ile davalının başka biri ile evlenerek ağır hayal kırıklığına uğramasına, psikolojisinin bozulmasına, insanlara ve evliliğe olan güveninin sarsılmasına ve çevresinde küçük düşmesine sebebiyet vermesi nedeniyle de  25 bin lira manevi tazminat olmak üzere toplam 47 bin lira talep etti.

B.H. ; davacının bütün iddialarının gerçek dışı olduğunu, davacı ile olan arkadaşlığını 2011 yılında bitirdiğini ve 2012 Temmuz ayında evlendiğini, ancak arkadaşlığının bitmesini istemeyen ve kabullenemeyen davacının tek taraflı görüşme girişimi yollarına başvurduğunu, insanların nişan yapması ve nişanlı olmasının hayatın olağan akışı içerisinde, iki tarafın ortak niyet ve irade beyanı ile mümkün olduğunu, halbuki davacı ile nişan yapmak konusunda karşılıklı ve ortak bir irade beyanları bulunmadığı gibi kendisinin dahi davacı ile nişanlı olduğundan haberi olmadığını, bir kişinin diğer kişiden beklentisi ile nişanlı olmasının hukuken mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istedi.

Konya 1. Aile Mahkemesi; taraflar arasında yasanın aradığı anlamda nişanlanmanın gerçekleştiği ve evlilik hazırlıklarına geçildiği, bu süreçte davacının, gerek ev ve gerekse davalının kişisel harcamaları gerekse davalıya aldığı hediyeler ile 7 bin liranın üzerinde harcama yaptığını belirterek davayı kısmen kabul etti. Mahkeme, “davalının, davacıya evlenme vaadinde bulunması, aile ve arkadaşlarının nişanlandıklarını bilmesi, evlenecekleri beklentisinin oluşması ve davacı ile birlikte ev bakacak kadar da evlilik hazırlıklarına başlamalarına rağmen davalının, ortada haklı bir neden yok iken ve davacının haberi olmaksızın bu nişanlılık ilişkisine tek taraflı son vererek davacıyı başka bir kadınla aldattığı, bu yönden davacının kişilik haklarının büyük zarar gördüğünü ve toplam 32 bin lira tazminatın davayı ödenmesine” hükmetti.

YARGITAY, “NİŞAN RİTÜELİ” ŞARTI KOŞTU

B.H. yerel mahkemenin verdiği kararı temyiz etti. Dosya, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’ne geldi. Daire, yerel mahkemenin kararını bozdu. Nişanlanmanın kabul edilebilmesi için “nişanlanma ritüeli”nin gerçekleşmiş olması gerektiğine dikkat çekti.

Yargıtay, nişanlanma kriterlerine dikkat çektiği kararında şu görüşleri dile getirdi: “Nişan; evlenme yaşına gelmiş kız ve erkeğin aileleri ile yakın dostları tarafından yörenin örf ve adetleri doğrultusunda evleneceklerine ilişkin bir çeşit söz vermedir. Nişanlanma, bir aile hukuku sözleşmesi olup, TMK'nın 118’inci maddesinde düzenlenmiş ve şekil şartı koyulmamıştır. Nişanın hukuken geçerli olması için belli bir ritüel içinde yapılmış olması, nişanın duyurulması(ilan edilmesi) ve aile bireylerinin şahitliği çerçevesinde yapılması gerekmektedir. Davacı dava dilekçesinde nişanın bozulması nedeni ile kişilik haklarının zedelendiğini iddia ederek, maddi ve manevi tazminat ile alacak isteminde bulunmuş ise de; taraflar arasında geleneksel anlamda nişan merasimi bulunmamaktadır.

Somut olayda; taraflar gayri resmi şekilde bir araya gelmiş olup, bu durumda nişandan ve yasal olarak korunması gereken bir birliktelikten söz edilmesi mümkün değildir. Dosya kapsamından tarafların nişanlanmadıkları anlaşıldığına göre, taraflar arasındaki ilişkinin aile hukuku prensiplerine göre değil, borçlar hukuku kurallarına, özellikle de haksız eyleme ilişkin hükümlere göre değerlendirilmesi gerekmektedir.”