I. Giriş

Anayasa Mahkemesi; 07.10.2021 tarihli ve 2018/1879 başvuru numaralı Ahmet Yavaşer kararında, müsadere kararının hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleştirilmesiyle birlikte infazı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlali iddiasını, 20.06.2019 tarihli ve 2015/6164 başvuru numaralı Süleyman Başmeydan kararı çerçevesinde incelemiştir. Bu yazımızda, iki karar birlikte incelenerek değerlendirme yapılacaktır.

II. Başvuru Süreci

Başvurucular hakkında ilk derece mahkemeleri tarafından; 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 93. maddesi uyarınca “işgal ve faydalanma” suçundan hüküm kurulmuş, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca koşulları oluştuğu gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) ve başvurucuların beş yıl süre ile denetime tabi tutulmasına karar verilmiştir. İşgal ve faydalanma suçunun konusunu oluşturan orman sınırları alanı içinde kalan başvuruculara ait taşınmaz ve muhdesat ise, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca müsadere edilmiştir.

Ahmet Yavaşer kararına konu yargılama sürecinde; başvurucu kararı temyiz etmiş, Sulh Ceza Mahkemesi verdiği ek kararla temyiz başvurusunu reddetmiş, başvurucu bu ek karara karşı da temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz incelemesi devam ettiği sırada; başvurucunun talebi üzerine, müsadere kararının infazı durdurulmuş olup, Yargıtay’ın temyiz başvurusunu reddetmesi üzerine infazın durdurulması kararı kaldırılmıştır. İnfazın durdurulması kararının kaldırılmasına dair karara itirazı reddedilen başvurucu, Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Süleyman Başmeydan kararına konu yargılama sürecinde başvurucu, hem HAGB kararına itiraz etmiş ve hem de müsadere kararına karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Başvurucu; müsadere kararına karşı temyiz başvurusu yaptığı gerekçesiyle infazın durdurulmasını talep etmiş olup, bu talebi reddedilmiştir. Başvurucunun, HAGB kararına yönelik itirazı da reddedilmiştir. Müsadere kararına yönelik temyiz talebi hakkında ise; Yargıtay tarafından, HAGB kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulmasının mümkün olmadığı, ancak itiraz yoluna başvurulabileceği, HAGB kararına yapılan itirazın da reddedildiği, itirazın reddi kararının kesin nitelikte olduğu gerekçesiyle, temyiz talebi incelenmeksizin dosya iade edilmiştir. Müsadere kararının infazı çerçevesinde Orman İşletme Müdürlüğü tarafından düzenlenen tutanak, başvurucuya okunarak tebliğ edilmiştir.

III. İlgili Hukuk

Anayasanın “Mülkiyet hakkı” başlıklı 35. maddesine göre;

Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz”.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne Ek 1 Numaralı Protokol’ün 1. maddesine göre; Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebi ile ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez".

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Eşya müsaderesi” başlıklı 54. maddesi 1. ve 4. fıkralarına göre; “(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. Eşyanın üzerinde iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması halinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir.

(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir”.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Hükmün Açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesinin 5. fıkrasına göre; “Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki (2) yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder”.

IV. Anayasa Mahkemesi’nin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesi; kanunun yasakladığı faaliyetlerde kullanılan veya kanuna aykırı faaliyetler sonucu elde edilen taşınmaza, Anayasanın 35. maddesinde öngörülen güvencelere uygun şekilde elkoyularak müsadere edilmesini veya mülkiyetinin kamuya geçirilmesini, sözkonusu müdahalenin Anayasanın 35. maddesinde öngörülen güvencelere uygun olup olmadığı yönünden değerlendirmiştir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi; müsadere yoluyla gerçekleşen mülkiyet hakkı sınırlamalarını, bu müdahalelerin esasen "mülkten yoksun bırakma" sonucunu doğurmasına rağmen, Sözleşmeye ek 1 No.lu Protokolün 1. maddesinin 1. fıkrası kapsamında değil, "mülkiyetin kullanımının kontrolü" halinin düzenlendiği 2. fıkra çerçevesinde ele almaktadır. AYM de aynı yaklaşımı benimsemekte ve müsadere ile yapılan müdahalelerin "mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrol edilmesi" amacını gözettiğini dikkate almaktadır.

Anayasa m.35’de düzenlenen mülkiyet hakkına müdahaleyi “temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını” düzenleyen Anayasa m.13 uyarınca inceleyen AYM; müsadere ile yapılan müdahalenin, TCK m.54 ile kanunilik şartını sağladığını, “ormanların zarar görmesine engel veya yok edilmesine yol açan bütün eylem ve işlemleri” önlemek için müsadere tedbirinin uygulanmasının kamu yararına dayalı meşru bir amacı içerdiğini belirtmiştir.

Son olarak; başvuruyu ölçülülük kriteri yönünden inceleyen AYM, herhangi bir gerekçe gösterilmeden ilk derece mahkemesince verilen müsadere kararının, başvurucunun temyiz yoluna başvuramadığı, itiraz merciinin ise başvurucunun müsadereye ilişkin itirazlarını incelemediği ve müsadere kararının HAGB kararının kesinleşmesi ile birlikte yargılamanın nihai olarak sona ermesi beklenmeden infaz edildiğini tespit etmiştir. Anayasa Mahkemesi tüm bu hususları gözeterek; yargılamanın mevcut aşaması itibariyle bütününe bakıldığında, başvurucuya müsaderenin keyfi veya kanuna aykırı olduğuna veya makul biçimde uygulanmadığına yönelik itirazlarını ortaya koyabilme olanağının etkin bir şekilde tanınmadığı gerekçesiyle, mülkiyet hakkının gerektirdiği güvenceler sağlanmadan müsadere kararının uygulanması ile başvurucuya yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olduğu sonucuna varmıştır (Mahmut Üçüncü, §§ 79-102).

Yargıtay; HAGB kararı ile hükmün henüz hukuken varlık kazanamadığını ve temyiz merciince denetlenebilme imkanı bulunmayan bir aşamada olduğunu, dolayısıyla hükmün diğer bir parçasını oluşturan müsaderenin temyizen incelenebileceğini kabul etmenin, hükmün bir bölümünün itiraz, bir bölümünün ise temyiz kanun yoluna tabi olacağı gibi çelişkili bir halin ortaya çıkması sonucuna yol açacağını belirterek, müsadere kararının da itiraza tabi olduğunu değerlendirmiştir[1].

Bireysel başvuruya konu olaylarda; esas hükümle birlikte verilen müsadere kararı askıda bir karar olduğu halde, yargılamanın nihai olarak sona ermesi beklenmeden, HAGB kararının kesinleşmesi ile birlikte infazına başlandığı anlaşılmaktadır. AYM’nin Süleyman Başmeydan kararında; sair ihlal iddiaları ancak yargılama sonuçlandığında değerlendirilebilecek olmasına rağmen, yargılamanın mevcut aşaması itibariyle sürece bakıldığında, HAGB kararı kapsamında verilen müsadere kararının kesinleşmemesine rağmen uygulanmasının mümkün olduğu belirtilmiştir.

AYM; müdahalenin mülk sahibine aşırı bir külfete yol açmaması için ilk derece mahkemelerinin, mülkün kullanımının geçici de olsa sahibine bırakılması veya bunun mümkün olmadığı durumlarda tazminat ödenmesi gibi mülk sahibinin zararını giderici yolların mevcut olup olmadığını tespit etme yükümlülüğü olduğunu belirtmiştir. Nitekim benzeri mahiyette elkoyma ve müsadere tedbirleri yönünden 21.03.2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nda elkoyulan eşyanın bazı durumlarda iadesi veya tasfiyesi ile tasfiye halinde mülk sahiplerinin haklarının tazmini yönünden detaylı düzenlemelerin mevcut olduğu görülmektedir. Başvuruya konu olayda ise, böyle bir mekanizmanın varlığı tespit edilememiştir.

AYM; mülkiyet hakkına müsadere yolu ile yapılan müdahalenin, keyfi veya hukuka aykırı olup olmadığını denetleyebilecek temyiz yoluna başvuru imkanının askıya alınarak, HAGB kararı ile birlikte infazına girişilmesinin belirsizliğe ve yeterli güvencelerin sağlanmadığına yol açtığını belirterek, başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklendiği sonucuna ulaşmıştır. AYM bu gerekçelerle, Anayasa m.35’de koruma altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

HAGB kararı verildiği takdirde elkoyulan eşya yönünden nasıl bir karar verileceği ve müsadere tedbirinin nasıl uygulanacağı konusunda bir belirsizlik bulunduğunu vurgulayan AYM, bu belirsizliğin Kanun hükmünde mevcut yapısal bir sorundan kaynaklandığını belirtmektedir. TCK m.54’den kaynaklanan bu belirsizliğin; bireysel başvuruya konu olaylarda olduğu gibi, mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet veren uygulamalara yol açtığı görülmektedir. Mülkiyet hakkının ihlaline yol açan belirsizliğin nasıl giderileceği, HAGB kararı verildiği takdirde elkoyulan eşya hakkında TCK m.54’ün (1) ve (4) numaralı fıkraları kapsamında olup olmadığına göre nasıl bir karar verileceği, yine HAGB kararının verildiği hallerde elkoyma tedbirinin devamı veya sona erdirilmesi veya müsadere kararına karşı nasıl ve ne şekilde kanun yoluna başvurulacağı, müsadere tedbirinin ne zaman uygulanacağı, bir an önce uygulanmasının zorunlu olduğu durumlarda tazminat dahil çeşitli mekanizmalar öngörülmek suretiyle mülk sahibinin haklarının nasıl korunacağı gibi hususları belirleme yetki ve görevinin ise yasama organına ait olduğunu belirtmiştir. AYM; tüm bu hususların değerlendirilmesi için, kararın bir örneğinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bildirilmesini gerekli görmüştür. AYM’nin Süleyman Başmeydan kararı bu amaçla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bildirilmiş olup, bu bildirim sebebiyle Ahmet Yavaşer kararı yönünden yeniden bildirim yapılmasına gerek görülmemiştir.

V. Değerlendirmemiz

Ahmet Yavaşer başvurusunda atıf yapılan Süleyman Başmeydan kararında; HAGB kararı verilmiş olmasına rağmen müsadere kararının infazına girişilmiş olup, denetim süresince müsaderenin esas hükümle birlikte askıda olduğu, yargılama nihai olarak sonra ermeden müsadere kararının infaz edilmesinin malike aşırı külfet yüklediği, AYM’nin malik yönünden aşırı külfete yol açılmaması için mülkün kullanımının geçici olarak sahibine bırakılması veya bunun mümkün olmaması halinde tazminat ödenmesi gibi malikin zararını giderebilecek yolların olup olmadığını tespit etmek zorunda olduğu, karara konu olayda böyle bir mekanizma bulunmadığı, HAGB sebebi ile müsadere kararına karşı temyiz yoluna başvuru imkanı askıya alınmasına rağmen aynı zamanda müsadere kararının infaz edilmesinin malik yönünden belirsizliğe sebep olduğu ve mülkiyet hakkı yönünden yeterli güvencelerin sağlanmadığı, bu durumda malike aşırı yüklendiği sonucuna varıldığı ifade edilmektedir.

Yasa koyucunun suça ve suçluluğa karşı, caydırıcılık ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla takdir yetkisine dayanarak kabul ettiği HAGB kurumunun amacı; faili belirli süre ve şartlarda denetim altına alarak, yeniden suç işlenmesini engellemektir[2]. CMK m.231/5’e göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade etmektedir.

Anayasanın 35. maddesinde ve İHAS Ek 1 Numaralı Protokolünün 1. maddesinde koruma altına alınan “mülkiyet hakkına” müdahale, TCK 54. maddesinde düzenlenen “eşya müsaderesinin” konusunu oluşturmaktadır[3]. Güvenlik tedbiri olan müsaderenin infazı, eşyanın mülkiyetinin Devlete geçmesi sonucunu doğurmaktadır[4]. Dolayısıyla müsadere kararı; temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını güvence altına alan Anayasanın 13. maddesi gözönünde bulundurularak, ulaşılmak istenen meşru amacı gerçekleştirmeye elverişli, gerekli ve orantılı şekilde uygulanmalıdır.

Bireysel başvurulara konu olaylar değerlendirildiğinde; HAGB kararının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade ettiğine ilişkin CMK m.231/5’in[5] emredici hükmü karşısında, mahkumiyet hükmünün kesinleşmesi beklenmeksizin, müsadere kararının infaz edildiği görülmektedir. Anayasa Mahkemesi; gerek başvurulara konu olaylarda ve gerekse incelediği diğer kararlarda, ilk derece mahkemesince verilen müsadere kararının askıda bir karar olduğu gözetilmeden infaz edilmesini “mülkiyet hakkının” ihlali olarak değerlendirmiştir.

Güvenlik tedbiri olan müsaderenin uygulanabilmesi için, kişinin suç işlediğinin kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile ortaya koyulması gereklidir. Nitekim HAGB kararı verilen fail hakkında 5 yıllık denetim süresi geçtikten sonra kesin hüküm verilecek, hüküm açıklanıp sanığın fiilinin sabit olduğu tespit edildiği takdirde, müsadere hükmünün infaz edilebilmesi gündeme gelebilecektir. Yargıtay içtihadında[6]; HAGB kararı kapsamında kalan müsadere kararlarının askıda olduğu haklı olarak tespit edilmekle birlikte, inceleme konusu bireysel başvurulara konu olaylarda olduğu gibi uygulamada yaşanan belirsizlik ve sorunlar sebebiyle TCK m.54’ün HAGB kararının yürürlükte olduğu süreçte, denetim süresi içerisinde ve denetim süresi sona erdiğinde müsadere kararları ile uygulamanın ne şekilde yapılacağına dair öngörülebilir nitelikte ve hak ihlallerinin önlenmesi için zararı giderici veya önleyici mekanizmaları içerecek şekilde yeniden düzenlenmesi gereklidir. AYM; bu konuda sorunun TCK m.54 hükmünün HAGB kararı verildiği takdirde nasıl uygulanacağına dair belirsizlikten kaynaklandığını, bu nedenle Kanun hükmü yönünden yapısal bir sorun olduğunu tespit etmiş, sorunun çözümü için bu belirsizliğin ortadan kaldırılarak ölçülü hale gelmesi gerektiğini vurgulamıştır. TCK m.54’ün HAGB kararı verilmesi halinde nasıl uygulanacağı ile ilgili açıklık olmadığından ve bu hususta düzenleme yapma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait olduğundan, dayanak karar olan Süleyman Başmeydan kararı TBMM’ye gönderilmiştir.

Kanun hükmünden kaynaklanan yapısal sorununun farklı yorumlara mahal vermesinin yanında, Yargıtay içtihadı ile benimsenen görüş uyarınca; HAGB kararı verilen durumlarda müsadereye konu eşyanın denetim süresi içerisinde ve gerektiğinde belirlenecek şartlar dahilinde yediemin sıfatıyla sanığa teslimine karar verilebilir[7]. Bu görüşün yerel mahkemelerce gözetilmemesi sonucunda AYM; mülk sahibine aşırı külfet yüklenmesine yol açılmaması için, mülkün kullanımının geçici olarak sahibine bırakılması veya bunun mümkün olmaması durumunda mülk sahibinin zararını giderici yolların mevcut hale getirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Belirtmeliyiz ki; denetim süresinin 5 yıl gibi uzun bir süre olduğu gözönünde bulundurulduğunda, bu sürede malike mülkün kullanılmamasından kaynaklanan aşırı bir külfet yüklenmektedir. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın ölçülü olabilmesi için, denetim süresince eşyanın yediemin sıfatı ile malike veya üçüncü bir kişiye teslimi gibi meşru amacı gerçekleştirmeye elverişli ve orantılı tedbirler düzenlenmelidir. Uygulamada; HAGB kararı kapsamında verilen müsadere kararları yönünden, müsadere kararı verilen eşyanın denetim süresince adli emanette muhafaza edildiği örneklerle de karşılaşılabilmektedir. Muhafaza edilen eşyanın niteliği itibariyle örneğin belirli aralıklarla eşyanın bakımının yapılmasının gerekli olduğu hallerde, bu bakımın sağlanamaması sebebiyle eşyanın zarar görebildiği durumlar da gerçekleşebilmektedir. Bu durumda, eşyanın yediemin sıfatı ile malike veya üçüncü bir kişiye bırakılması isabetli olacaktır. AYM kararına konu olaylarda; denetim süresince adli emanette muhafaza usulünden farklı olarak, müsadere kararının infazına geçildiği, AYM’nin netice olarak “müsadere kararının sürecin kesinleşmesinden önce infazının önlenmesi için gereken tedbirleri almak üzere kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine gönderilmesine” karar verdiği görülmektedir.

CMK m.231/12 uyarınca, HAGB kararlarına karşı itiraz yasa yoluna başvurulması mümkündür. HAGB kararının temyizi olanaklı olmamakla birlikte; Yargıtay içtihadı[8] doğrultusunda, HAGB'ye konu hükümle birlikte verilen müsadere kararları da itiraza tabidir. CMK m.231/12’yi Anayasanın 2. maddesinde düzenlenen “hukuk devleti” ilkesi çerçevesinde inceleyen AYM[9] kararında: “12 numaralı fıkrada HAGB kararına itiraz edilebileceği belirtilse de bu kuralla temyiz incelemesi yolu kapatılmış değildir. İtiraz yolu, verilen kararın bir üst merci tarafından yeniden gözden geçirilmesini sağlayan ve kararın sağlığı bakımından güvence oluşturan kanun yollarından birisidir. HAGB kararları sanık hakkında hukuki sonuç doğuran kesin hüküm niteliğinde olmadığından, deneme süresi sonunda verilecek düşme kararı veya geri bırakma koşullarına uyulmaması halinde verilecek karar hakkında esas hükümle birlikte temyiz denetimi olanaklı bulunmaktadırifadelerine yer vermiştir. Gerek AYM ve gerekse Yargıtay içtihadı doğrultusunda; denetim süresinin sona ermesi halinde, müsadere kararının da esas hükümle birlikte temyiz denetimine tabi olacağı ve müsadere kararının ancak temyiz incelemesi neticesinde verilen hükümle kesinleşeceği tartışmasızdır. İHAM’a göre; müdahalenin adil dengeyi bozmaması için, mülk sahibine müsaderenin keyfi ve hukuka aykırı olduğu yönünde savunmalarını etkili bir biçimde ortaya koyabileceği imkanlar sağlanmalıdır[10]. HAGB denetim süresince eşyanın akıbeti ile ilgili ayrıntılı yasal düzenleme ihtiyacı bulunmasının yanında ayrıca; müsaderenin adil olabilmesi için mülk sahibine savunma ve itirazlarını öne sürebilme imkanının tanınması gerektiğini vurgulayan İHAM[11] ve AYM görüşleri çerçevesinde, müsadere kararına yönelik itiraz ve temyiz kanun yolu başvurularında, malikin ileri sürdüğü sebepleri karşılayacak nitelikte gerekçeli karar verilmesi gerektiğini ifade etmek isteriz.

Son olarak; TCK m.54’ün HAGB halinde ne şekilde uygulanacağına dair belirsizliğin yol açtığı yapısal sorunun çözümü için Süleyman Başmeydan kararının TBMM’ye gönderilmesinin üzerinden 2,5 yıldan fazla süre geçmiştir. Benzer nitelikte mülkiyet hakkı ihlallerinin tekrarlanmaması için; TBMM'nin bir an önce harekete geçerek, AYM'nin işaret ettiği hususlar doğrultusunda gerekli yasal düzenlemeyi yapması gerekmektedir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

Stj. Av. Berra Berçik

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------------

[1] Yargıtay Ceza Genel Kurulu; 11.07.2014, 2014/6-66 E., 2014/365 K.

[2] İhsan Baştürk, Hükmün Açıklanmasının Ertelenmesi, Bilge Yayıncılık, 2. Baskı, Ankara, 2021, s.379.

[3] İhsan Baştürk, a.g.e. s.381.

[4] Müsadere, bir şeyin mülkiyetinin Devlete geçmesi sonucunu doğurmakta olup, 5237 sayılı TCK'da müsadere bir güvenlik tedbiri olarak kabul edilmiştir.”; YCGK, 11.07.2014 tarihli ve 2014/6-66 E., 2014/365 K. sayılı kararı.

[5] “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder”.

[6] “…Müsadere kararı güvenlik tedbiri olmakla birlikte hükmün bir parçası niteliğinde olup, HAGB kararıyla birlikte verilen müsadere kararı da bu hükme bağlı olduğundan askıda bir karardır ve hüküm açıklanıncaya kadar hukuki sonuç doğurma yeteneği bulunmamaktadır…”; Y.8. CD, 11.05.2015, 2014/777 E., 2014/16943 K.

[7] “…açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması nedeniyle hükmün henüz hukuken varlık kazanmaması ve beş yıllık denetim süresi gözönünde bulundurulduğunda, hak kayıplarına neden olunmasının önüne geçilebilmesi amacıyla, HAGB kararı verilen durumlarda, TCK 54/4 maddesinde belirtilen üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyalar hariç olmak üzere, müsadereye konu eşyanın denetim süresi içerisinde ve gerektiğinde belirlenecek şartlar dahilinde yediemin sıfatıyla sanığa teslimine karar verilip verilemeyeceği hususu da ayrıca yerel mahkemelerce değerlendirilmelidir.”; YCGK 11.04.2014 tarihli 2014/6-66 E., 2014/265 K.

[8] Y. 3.CD; 24.10.2013, 2013/19746 E., 2013 /36484 K.

[9] AYM; 07.05.2009, 2009/22 E., 2009/55 K.

[10] İHAM; AGOSI/Birleşik Krallık, §§ 52-62.

[11] İHAM; Denisova ve Moiseyeva/Rusya, §§ 47-65, Ünsped Paket Servisi/Bulgaristan, §§ 36-47.