Konu: İşbu yazımızda, Anayasa Mahkemesi’nin 2021/30 E., 2021/82 K. sayılı ve 04.11.2021 tarihli kararı hakkında kısa bir değerlendirme yapılacaktır. Yazı konusu; hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararının, işe girmeye engel veya çalışma izninin iptaline neden olup olmayacağına ilişkindir.

Giriş

Hukuk sistemimize ilk kez 2005 yılında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile giren, 2006 yılında ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.231'e eklenen düzenlemelerle büyükler açısından da uygulanma imkanı bulan HAGB kurumu birçok tartışmayı ve hukuki sorunu beraberinde getirmiştir. Kimi kanunlarda, yönetmeliklerde veya mahkeme kararlarında HAGB kararlarına hukuki sonuçlar bağlanmasının Anayasa m.38/4'de düzenlenen masumiyet/suçsuzluk karinesi bakımından gündeme getirdiği sorunlar bunlara güzel bir örnek teşkil etmektedir. HAGB ile masumiyet/suçsuzluk karinesi arasındaki ilişki halihazırda çok sayıda bireysel başvuru kararında AYM tarafından ele alınmıştır. Mahkeme şimdiye kadar bilhassa HAGB kararlarının disiplin cezalarına dayanak oluşturduğu veya güvenlik soruşturmalarının olumsuz sonuçlanmasına neden olduğu durumlarda masumiyet/suçsuzluk karinesi çerçevesinde detaylı incelemelerde bulunarak birtakım ilkeler belirlemiştir. AYM 04.11.2021 tarihli kararında ise, benzer bir sorunu somut norm denetimi kapsamında incelemiş ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un 10. maddesinin 2018 yılında değiştirilen (d) bendinde yer alan “veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş” ibaresini Anayasa m.36’ya ve m.38/4’e aykırı bulmamıştır. Bu yazının konusunu oluşturan sözkonusu karar kanımızca Mahkeme’nin HAGB kurumu hakkındaki içtihadını bulanıklaştırmış, özellikle de bireysel başvuru kapsamında benimsediği yaklaşımla çelişen sonuçlar doğurmuştur.

I. Anayasa Mahkemesi’nin 2021/30 E., 2021/82 K. sayılı ve 04.11.2021 tarihli kararı

AYM kararında incelenen anayasaya aykırılık iddiası itiraz yoluyla Mahkeme’ye sunulmuştur. Haklarında verilmiş HAGB kararlarının bulunması nedeniyle özel güvenlik görevlisi olma talepleri reddedilen veya çalışma izinleri iptal edilen davacıların sözkonusu idari işlemlerin iptalleri talebiyle açtıkları davalarda, Diyarbakır 2. İdare Mahkemesi ve Van 3. İdare Mahkemesi itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varmış ve kuralın iptaline karar verilmesini talep etmişlerdir.

1. İptali istenen kural

İptali istenen kuralın yer aldığı 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

Özel güvenlik görevlilerinde aranacak şartlar

Madde 10- Özel güvenlik görevlilerinde aşağıdaki şartlar aranır:

(...)

d) (...) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa bile;

1) Kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olmamak.

2) Affa uğramış olsa bile Devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, özel hayata ve hayatın gizli alanına ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ile uyuşturucu veya uyarıcı madde suçları, zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık ve fuhuş suçlarından mahkum olmamak.

(...)

2. AYM’nin değerlendirmesi

AYM, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle iki başvuruyu birleştirmiş, itiraz konusu kuralı çalışma hakkı ve sözleşme hürriyetinin düzenlendiği Anayasa m.48/1 ve masumiyet/suçsuzluk karinesinin güvence altına alındığı Anayasa m.38/4 ve ayrıca adil/dürüst yargılanma hakkının düzenlendiği m.36 kapsamında incelemiştir. Mahkeme; çalışma hakkına getirilen sınırlamanın anayasaya aykırılığı iddiasını oldukça sistemli bir biçimde incelemiş, buna karşın masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırılık iddiası üzerinde çok az durmuştur. AYM’nin masumiyet/suçsuzluk karinesi bakımından yaptığı değerlendirme, genel ilkelerin hatırlatıldığı kısımlar ihmal edildiğinde, bir paragraftan ibarettir.

Kural, haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş kişilere herhangi bir ceza uygulanmasını öngörmemekte; yalnızca özel güvenlik görevini yerine getirecek kişilerde bulunması gereken şartlardan birini, başka bir deyişle bu hizmeti yürütecek kişilerde bulunması gereken niteliklerden birini hükme bağlamaktadır. Nitekim kanun koyucu, anayasal ilkelere bağlı kalmak koşuluyla güvenlik hizmetlerini yerine getirecek kişilerde bulunması gereken şartları belirleme konusunda takdir yetkisine sahiptir. Bu itibarla kanun koyucunun anılan takdir yetkisi kapsamında öngördüğü kuralın masumiyet karinesini ihlal eden bir yönü bulunmamaktadır” (§ 29).

Görüldüğü üzere AYM; itiraz konusu kuralın haklarında HAGB kararı verilmiş kişilere herhangi bir ceza uygulanmasını öngörmediğini gerekçe göstererek, masumiyet/suçsuzluk karinesinin ihlal edilmediğini kabul etmiştir. Oysa; aşağıda değinileceği üzere, AYM’nin işaret ettiği husus masumiyet/suçsuzluk karinesinin yalnızca bir yönünü ilgilendirmektedir. Sözkonusu karine yalnızca “cezalandırma” niteliğindeki bir işlem ve karar olduğunda değil, hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olmadığı halde kişinin suçlu muamelesi görmesi durumunda da uygulanma imkanı bulmaktadır.

3. Karşıoylar

AYM kararının masumiyet/suçsuzluk karinesi bakımından önemli ve okunmaya değer kısmı karar metninden ziyade karşıoy yazılarıdır. Karara muhalif kalan yedi üye, itiraza konu kuralın masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırılık oluşturduğu yönünde görüş bildirmiş ve birbirinden değerli açıklamalarda bulunmuştur. Karşıoylarda özetle; itiraz konusu kuralın HAGB’ye hukuki sonuç bağladığını, hakkında henüz kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü bulunmayan kişilerin mahkum olmuş gibi muamele gördüğünü, ilgili Kanun maddesinde kullanılan dilin HAGB kararı ile mahkumiyet kararı arasında hiçbir ayırım yapmadığını ve AYM’nin bireysel başvuru kararlarında belirlediği kıstasların gözardı edildiği dile getirilmiştir. Aşağıda açıklanacak nedenlerle bu değerlendirmelere katılmamak mümkün değildir.

II. İtiraz Konusu Kuralın ve AYM Kararının Değerlendirilmesi

Bu başlıkta sırasıyla; HAGB kurumu ile masumiyet/suçsuzluk karinesi arasındaki ilişki, HAGB kurumunun amacı ve CMK m.231/5, Anayasa m.36 ve m.38/4, AYM'nin bireysel başvuru kararları ve hukuk güvenliği ilkesi gözönüne alınarak, itiraz konusu kural ve AYM’nin masumiyet/suçsuzluk karinesi bakımından ulaştığı sonuç hakkında değerlendirmelerde bulunulacaktır.

1. HAGB ile Masumiyet/Suçsuzluk Karinesi İlişkisi Bakımından

Anayasaya aykırılığı ileri sürülen kural, haklarında HAGB kararı verilmiş olsa dahi ilgili maddede belirtilen suçlardan mahkum olan kişilerin özel güvenlik görevlisi olamayacağını öngörmektedir. Aslında daha ilk bakışta, madde metninde giderilmesi mümkün olmayan bir çelişki bulunduğu göze çarpmaktadır. Çoğunluğun masumiyet/suçsuzluk karinesine sınırlı bir anlam yüklemesi, sözkonusu çelişkinin tartışılmasını engellemiş görünmektedir.

İHAM kararlarında, masumiyet/suçsuzluk karinesinin birbiriyle bağlantılı iki güvence içerdiği kabul edilmektedir. Bunlardan birincisi, kişiye suç isnadından bulunulmasından ceza yargılamasının sonuçlanmasına kadar geçen süreyi kapsamaktadır. Bu süre içinde kişinin suçluluğu hakkında erken açıklamalar yapılması masumiyet/suçsuzluk karinesini ihlal edecektir. İkincisi ise, mahkumiyet dışında bir şekilde sonuçlanan ceza yargılamaları ile bağlantılı müteakip yargılamalarda kişinin masumiyetine saygı gösterilmesini güvence altına almaktadır[1]. HAGB kararı ile sonuçlanan bir yargılamanın “mahkumiyet dışında bir şekilde” sonuçlandığı konusunda kuşku bulunmamaktadır. Dolayısıyla, hakkında HAGB kararı verilen bir kişinin masumiyet/suçsuzluk karinesinin sağladığı ikinci güvenceden yararlanacağı tartışmasızdır.

AYM’nin yaklaşımı da aynı yöndedir. Nitekim AYM’ye göre, “güvencenin ikinci yönü (...) ceza yargılaması sonucunda mahkumiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir[2].

Bu koşullarda; AYM’nin inceleme konusu yapması gereken esas husus, haklarında verilmiş HAGB kararlarının bulunması nedeniyle özel güvenlik görevlisi olma talepleri reddedilen veya çalışma izinleri iptal edilen kişilerin cezalandırılıp cezalandırılmadığı değil, bu kişilerin suçsuzluğundan şüphe duyulup duyulmadığı ve kamu makamlarının toplum nezdinde bu kişilerin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak bir işlem gerçekleştirip gerçekleştirmediği olmalıdır. AYM, masumiyet/suçsuzluk karinesinin ikinci yönünü ihmal ederek itiraz konusu kuraldan kaynaklanan asıl hukuki sorunu çözüme kavuşturmamıştır.

2. HAGB'nin Amacı ve CMK m.231/5 Bakımından

HAGB kurumunun kabul edilmesindeki esas amaç kişinin toplum nezdinde damgalanmamasıdır. Nitekim HAGB kararları adli sicil kaydında görünmemekte, hakkında HAGB kararı verilen kişinin beş yıllık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi durumunda ilk derece mahkemesi tarafından verilen hüküm ortadan kalkmaktadır. CMK m.231’in gerekçesi bu konuda açıktır: “Bu kurum, çağdaş ceza hukukunun amaçlarından biri olan kişiyi mümkün olduğu kadar damgalamamayı ve toplum ile uyum sağlamasını gerçekleştirici bir uygulama niteliğindedir… Sanık, denetim süresi içinde denetim koşullarına uygun olarak hareket ettiğinde hakim, adı geçen hakkında açılmış bulunan kamu davasının düşmesine karar verecektir. Böylece, hükmün geri bırakılmasına tabi tutulan kişiye suçlu damgası vurulmamış olacaktır”.

Buna ek olarak, aynı maddenin 5. fıkrasının son cümlesine göre;Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder”.

Oysa 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un 10. maddesi, HAGB kararlarına doğrudan hukuki bir sonuç bağlamakta ve bu kararların kişinin işe alınmaması veya çalışma izninin iptal edilmesi gibi işlemlere dayanak oluşturmasına imkan tanıyarak kişinin damgalanmasına neden olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, iptali istenen kural HAGB kurumunun amacıyla ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun lafzı ile bağdaşmamakta ve dahası, HAGB kurumunun varlık nedenini anlamsızlaştırmaktadır. Ne var ki bu durum, sözkonusu kuralın Anayasaya aykırı olduğunu söylemek için yeterli değildir. AYM; doğal olarak, ihtilaflı kuralın diğer kanunlara uygunluğunu denetlememektedir.

3. Anayasa m.36 ve m.38/4 Bakımından

Anayasa m.38/4’e göre;suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz”. Masumiyet/suçsuzluk karinesi aynı zamanda olağanüstü durumlarda dahi dokunulması mümkün olmayan bir hak olarak Anayasa m.15’te güvence altına alınmıştır. Öte yandan, masumiyet/suçsuzluk karinesi İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi (İHAS) m.6/2’de adil/dürüst yargılanma hakkının bir alt güvencesi olarak yer almaktadır. AYM, bu maddeye referansla masumiyet/suçsuzluk karinesinin Anayasa m.36 (hak arama hürriyeti) kapsamında da korunduğunu kabul etmektedir.

AYM, norm denetimi kapsamında verdiği birçok kararında masumiyet/suçsuzluk karinesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Aslında bu hususta bir tartışma bulunmamaktadır. Yine de konumuz açısından önemli olması sebebiyle belirtmek gerekir ki, masumiyet/suçsuzluk karinesi, suç isnadı altında bulunan bir kişinin “suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar” suçsuz sayılmasını güvence altına almaktadır[3]. Suçluluğu hükmen sabit olmadan, yani kesinleşmeden, kişinin suçlu sayılmasına yol açacak her türlü kural masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı olacaktır. HAGB kararının kesin bir hüküm teşkil etmediği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Nitekim açıklanması ertelenen hükmün açıklanması durumunda yargılama kaldığı yerden devam etmekte, kişinin istinaf ve/veya temyiz aşamasında beraat etme ihtimali bulunmaktadır.

Kısacası; HAGB kararı kesin olsa da, içeriğinde yer alan yargılama ve karar kesin hüküm niteliği taşımaz ve hakkında HAGB kararı bulunan bir kişinin suçlu sayılması, masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırıdır. Öyleyse yanıtlanması gereken asıl soru kişinin hangi hallerde suçlu sayılmış olacağıdır. Yukarıda da belirtildiği üzere; ceza yargılamasının mahkumiyet dışında bir kararla sonuçlanması durumunda masumiyet/suçsuzluk karinesinin ikinci yönü olan, “daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir.” devreye girer[4].

5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un 10. maddesinde yer alan kural tam da bu güvenceye aykırılık oluşturmaktadır. Nitekim “hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa bile”, madde metninde belirtilen suçlardan hapis cezasına “mahkum olmamakşeklindeki ifade, hakkında HAGB kararı bulunan kişilerin aslında mahkum olduklarını kabul etmektedir. Daha açık bir ifadeyle, HAGB kararı mahkumiyet kararıyla eşdeğer görülmüş ve hakkında HAGB kararı verilen kişiler suçlu sayılmıştır. İtiraza konu kural, bu nedenle masumiyet/suçsuzluk karinesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Meseleye AYM’nin bireysel başvuru kapsamında verdiği kararlar ışığında bakıldığında bu kanaatimiz daha da güçlenmektedir.

4. AYM'nin Bireysel Başvuru Kararları Bakımından

HAGB ile masumiyet/suçsuzluk karinesi ilişkisi çok sayıda bireysel başvuru kararında AYM tarafından ele alınmıştır. Bu kararlarda AYM yalnızca; haklarında HAGB kararı verilen kişilerin kamu makamları tarafından kullanılan dil nedeniyle suçlu sayılmasını değil, bundan bağımsız olarak, HAGB kararlarına doğrudan hukuki sonuç bağlanmasını da masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırı bulmuştur. Nitekim AYM’ye göre, “(...) masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken idari yargılama bakımından üzerinde önemle durulması gereken husus, idari işlem sürecini yürüten ve yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve salt hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayanılıp dayanılmadığıdır[5]. İkinci olasılıkla ilgili olarak AYM sıklıkla, “ceza davası dışında, fakat ceza davasına konu olan eylemler nedeniyle devam eden idari uyuşmazlıklarda, açıklanması geri bırakılan mahkumiyet kararına dayanılması(nın) masumiyet karinesi ile çelişebil(eceğini)” vurgulamaktadır[6].

Mahkeme bu içtihadını bilhassa hakkında HAGB kararı verilen kamu görevlilerinin bu karara konu fiilleri nedeniyle disiplin cezalarına maruz kalmaları durumunda uygulamaktadır. Mahkeme, disiplin cezasının disiplin hukuku çerçevesinde yapılan bir değerlendirme sonucu verildiği durumlarda kişi hakkında daha önce verilen HAGB kararına atıf yapılmasını, tek başına masumiyet/suçsuzluk karinesinin ihlali olarak görmemektedir[7]. Bu gibi durumlarda, kamu makamlarının kişiyi suçlayıcı ifadeler kullanıp kullanmadığı belirleyici olmaktadır. Buna karşın, disiplin cezasının münhasıran kişi hakkında verilmiş HAGB kararına dayanması durumunda Mahkeme istikrarlı olarak masumiyet/suçsuzluk karinesinin ihlal edildiğine hükmetmektedir[8]. Bir başka ifadeyle AYM, HAGB kararına konu olan olaylara veya eylemlere değil de HAGB kararının kendisine dayanılarak tesis edilen kamusal işlemlerin ve verilen yargı kararlarının masumiyet/suçsuzluk karinesinin sağladığı güvencelere aykırı olduğunu kabul etmektedir; zira bu durumda, HAGB kararının hukuki bir sonuç doğurması, tek başına, kişiye suçlu muamelesi yapıldığının kabulü için yeterli görülmektedir.

Bu bilgiler ışığında; 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun’un 10. maddesinin, masumiyet/suçsuzluk karinesinin sağladığı güvenceleri anlamsız kıldığı ortadadır. Gerçekten, sözkonusu madde uyarınca HAGB kararları doğrudan hukuki sonuç doğurmaktadır. Üstelik bu sonuç kesin olup idari makamlara herhangi bir takdir yetkisi bırakılmamaktadır. Bir başka ifadeyle; HAGB kararına konu olay veya fiillerin, kişinin ilgili mesleğe kabulünü engelleyecek nitelikte olup olmadığına idari makamlar değil doğrudan Kanun’un kendisi karar vermektedir.

AYM’nin, bireysel başvuru içtihadı kapsamında ortaya koyduğu ilkeleri norm denetimi kararlarında uygulamaması kanımızca izaha muhtaç bir durumdur.

Anayasa m.38/4’ün kişiye sağladığı güvenceler başvurunun veya kararın türüne göre değişmemektedir. Esasen AYM, bireysel başvuru kapsamında belirlediği ilkeleri norm denetimi kararlarında gözönünde bulundurmaktadır. 04.11.2021 tarihli kararında bunu yapmamış olması masumiyet/suçsuzluk karinesi konusunda ikili bir standart oluşmasına yol açmıştır. Öte yandan belirtmek gerekir ki, karşıoy yazılarında dile getirilen görüşler büyük ölçüde masumiyet/suçsuzluk karinesi konusunda AYM’nin vermiş olduğu bireysel başvuru kararlarına dayanmaktadır.

5. Hukuk Güvenliği İlkesi Bakımından

HAGB kararlarına doğrudan hukuki bir sonuç bağlanması hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik açısından da ciddi sorunlar doğurmaktadır. Sayın Başkan Zühtü Arslan karşıoy yazısında, bu sorunlara dikkat çekmiş ve itiraz konusu kuralın hukuki güvenlik ilkesini zedeler nitelikte olduğunu savunmuştur[9]. Arslan’a göre, hakkında HAGB kararı verilen kişi beş yıl içinde suç işlemediği takdirde HAGB kararının hiçbir sonuç doğurmayacağını düşünmekte ve bu koşullar altında HAGB kararının verilmesine rıza göstermektedir. Kişi, hakkında verilen HAGB kararının herhangi bir işe girmesine veya bir görevde kalmasına engel olacağını öngörebilecek durumda değildir.

Sayın Arslan’ın tespitlerine katılmamak mümkün değildir. CMK m.231/5, açıklanmasının geriye bırakılmasına karar verilen hükmün hiçbir sonuç doğurmayacağını belirtmektedir. AYM bireysel başvuru kararları, HAGB kararlarının tek başına kamusal işlemlere ve mahkeme kararlarına dayanak oluşturmasının masumiyet/suçsuzluk karinesi ile bağdaşmayacağını söylemektedir. Bu koşullarda bir sanığın, hakkında HAGB kararı verilmesine rıza göstermesi objektif olarak kendisine önemli avantajlar sağlamaktadır. Kişi bu avantajlar karşısında, hakkında kurulan hükmün istinaf ve temyiz incelemesine tabi tutulması hakkından feragat etmektedir. Kanunun HAGB kararına kesin sonuçlar bağlaması, HAGB kurumunun mantığına ve amacına aykırıdır. Hakkında HAGB kararı verilmesine rıza gösteren bir kişinin bu tür bir olasılığı öngörmesi mümkün değildir. Kısacası, Sayın Başkan’ın dile getirdiği husus, kanımızca, başlı başına bir anayasaya aykırılık hali oluşturacak düzeyde önemlidir.

Sonuç

AYM'nin 2021/30 E., 2021/82 K. sayılı ve 04.11.2021 tarihli kararını masumiyet/suçsuzluk karinesi bakımından olumlu değerlendirmek mümkün değildir. Kanaatimizce AYM, kendisine sunulan esas hukuki sorunu incelemeden bir sonuca ulaşmıştır. Bu sonuç, masumiyet/suçsuzluk karinesinin kişiye sağladığı güvencelerle bağdaşmamaktadır. İptali istenen kural, HAGB kararına doğrudan hukuki sonuçlar bağlamakta ve hakkında mahkumiyet kararı verilen kişiler ile HAGB kararı verilen kişiler arasında bir ayırım yapmamaktadır. Öte yandan, AYM’nin ulaştığı sonuç bireysel başvuru kararları çerçevesinde oluşturduğu içtihat ile çelişmektedir. Bu bakımdan, karara muhalif kalan üyelerin karşıoy yazılarında dile getirilen eleştiriler yerindedir.

Bunların dışında, AYM’nin mevcut kararının, masumiyet/suçsuzluk karinesine bağlanan güvencelerin zayıflaması sonucunu doğuracağını söylemek mümkündür. Mahkeme; sözkonusu karar ile içtihadını ileriye götürmemiş, aksine bulanıklaştırmıştır. Her halükarda, AYM’nin bu meseleyi tekrar ele alacağını ve HAGB kararlarının sonuçları konusunda daha tutarlı bir içtihat oluşturacağını düşünmekteyiz.

Prof. Dr. Ersan Şen

Dr. Erkan Duymaz

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

---------------------

[1] Örn., Kemal Coşkun/Türkiye, B. No: 45028/07, 28/3/2017, § 41, 43; Seven/Türkiye, B. No: 60392/08, 23/01/2018, § 42.

[2] Örn., Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 40.

[3] E. 2018/101, K. 2019/3, 13/2/2019, § 16.

[4] Örn., Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 40.

[5] Örn., M.A., B. No: 2015/19048, 24/5/2018, § 39.

[6] Örn., Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40.

[7] Örn., Hüseyin Şahin [GK], B. No: 2013/1728, 12/11/2014, § 40.

[8] Örn., Mehmet Akif Korkmaz, B. No: 2015/16027, 13/9/2018, § 48.

[9] Sayın Zühtü Arslan’ın karşıoy yazısı, § 23-24.