Hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde Bazı Hak ve Yetkilerin Kötüye Kullanılması Nedeniyle Belli Hakları Kullanmanın Yasaklanması (TCK m. 53/5) söz konusu olabilir.

5237 sayılı TCK'nin 53/1 maddesindeki[1] hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle işledikleri kabul edilen ve adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilen sanıklar hakkında TCK’nin 53/5. maddesi uyarınca, ayrıca, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekir.

Başka bir söylemle, yasaların kendisine tanıdığı bazı hak ve yetkileri kötüye kullanarak suç işleyen kişi hakkında, bu hak veya yetkileri kullanmaktan yoksun bırakılmasına karar verilmelidir.

Sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde

Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına hükmedilmiş ise, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekecektir.

Yasaklama ile ilgili sürenin başlama anı

Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlayacaktır.

Hak veya yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle suçun işlenmesi koşulu

Bu yasal düzenlemenin uygulanabilmesi için 5237 sayılı TCK’nin 53/1 maddesinde yer alan hak veya yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle suçun işlenmesi şarttır. Örneğin, kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma eylemi bu türden bir eylemdir.[2]

Örneği daha da somutlaştıralım…

Örneğin; TCK'nin 53/1-a maddesindeki hak ve yetkileri kötüye kullanmak suretiyle zimmet suçunu işlediği kabul edilen fail hakkında, TCK’nin 53/5. maddesi uyarınca, ayrıca, cezanın infazından sonra başlamak üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilmesi gerekecektir.

Cezanın bir katı ibaresi

Burada cezanın bir katından ibaresi cezanın kendisi şeklinde anlaşılmalıdır.[3]

Hapis cezası ve cezanın İnfazı kavramı

Hak ve yetkilerin kötüye kullanılması nedeniyle belli hakları kullanmaktan yasaklılık kararı verilmiş ise burada cezanın türüne bakmak gerekecektir. Örneğin; hapis cezasına hükmedilmiş ise yasaklılık kararı cezanın infazından sonra yerine getirilecektir. Bu durumda hapis cezasının infazının tamamlanacağı bihakkın tahliye tarihine kadar beklemek gerekecektir.  

Hapis cezasının ertelenmesi halinde

Bu durumda mahkemenin hükmettiği denetim süresi bittikten sonra, belli hakları kullanmaktan yoksun bırakmaya yönelik yasaklama kararı infaz edilebilecektir.

Buradaki yasaklılık halleri hem hapis cezası hem de adli para cezasına hükmedilmesi halinde uygulanması mümkündür.  Ancak suçun kasten işlenen bir suç olması şarttır.

Hapis cezası ertelenmesine karar verilmesi durumunda da, 5237 sayılı TCK’nin 53/1 maddesindeki hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle işlenen suçlar nedeniyle TCK’nin 53/5 maddesi uyarınca yasaklılık kararı verilmesi gerekmektedir.

Burada yargıç, belirlediği hapis veya adli para cezasının yarısından bir katına kadar hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verebilir. Bu konudaki takdir yetkisi yargıca aittir. Takdir yetkisi, yasada açıkça ifade edilen limitler arasında süreyi tespit etme noktasında kullanılmalıdır.

Adli para cezasında yasaklılık süresinin belirlenmesi

Sanık hakkında adli para cezası verildiğinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar yasaklılık süresi belirlenmelidir.[4]

Adli para cezası ve hapis cezasının birlikte olması halinde yasaklılık süresinin belirlenmesi

Bu durumda yasaklılık süresinin belirlenmesinde hapis cezası dikkate alınmalı ve yasaklılık süresi hesap edilmelidir. Hapis cezası ile birlikte hükmedilen adli para cezası ayrı ayrı infaz edilir ve hükümde her iki cezanın toplanmasına karar verilemez.

Hak yoksunluğunun genel kural olarak hapis cezalarında uygulanması

5237 sayılı TCK’nin 53 maddesinde[5] yer verilen hak yoksunlukları kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmıştır.[6]

Kararın infazı yapıldıktan sonra herhangi bir yargı kararına ihtiyaç duyulmaksızın hükmedilen hak yoksunlukları kendiliğinden ortadan kalkacaktır.[7]

5237 sayılı TCK’nin 53 maddesinin 5. Fıkrasına göre; TCK’nin 53/1 maddesinde belirtilen hak ve yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlarda, infazın sona ermesinden sonra da, kararda ayrıca hükmedilmesi koşuluyla, hak yoksunluğunun bir süre daha devam etmesi temin edilmiştir.[8]

Hukuki niteliği

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma kurumu, 5237 sayılı TCK’de güvenlik tedbiri olarak hüküm altına alınmıştır.  Mahkûmiyetin yasal sonucu olan bu hak mahrumiyetleri, mahkûmiyetin doğal sonucudur. Bu nedenle hükümde belirtilmese dahi hükümlü açısından kazanılmış hakka neden olmazlar. Yani aleyhe bozma yasağı kapsamının dışında kalırlar.[9]

5271 sayılı CMK’nin 223/5 maddesine göre, yüklenen suçun sabit olması halinde sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilecektir.  

5271 sayılı CMK’nin 223/6 maddesinde ise, sanığın yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine hükmedilmesi gerektiği ifade edilmektedir.

Başka bir söylemle, mahkûmiyet kararı verilmesi halinde, mahkûmiyetin dışında güvenlik tedbirlerinin uygulanması gereken haller varsa, bu durumun da hüküm altına alınması zorunludur.

Hak yoksunluğu, mahkûmiyetin yasal sonucu olarak öngörüldüğünden ve kazanılmış hakka konu olmadığından her zaman infaz edilebilecektir. TCK’nin 53. maddesi hükmünün uygulanmaması tek başına bozma nedeni değildir.

Yargıtay genelde bu eksikliğe işaret etmekle yetinmektedir. Şayet hükmün başka bir nedenle bozulması halinde yerel mahkemenin TCK’nin 53. maddesinin yanlış uygulanmasının da bozma nedeni yapıldığı görülmektedir.[10] Bazen de Yargıtay, bu konuda düzelterek onama yapmaktadır.[11]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------------------

[1] 5237 sayılı TCK’nin 53/5 maddesine göre;  “Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.”

[2] Bunun dışında avukat, muhasebeci, mali müşavir, noter, mimar, mühendis gibi unvanlara sahip kişilerin mesleklerinin veya velayet, vesayet, kayyımlık gibi yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle suç işlenmesi halinde, suç işleyen kişinin muayyen bir zaman diliminde bu meslek veya statülere dair hak veya yetkileri kullanması yasaklanabilecektir.

[3] Y.5.CD, E: 2015/11621, K: 2020/2, T: 13.01.2020: “…Sanığın muhtar olarak görev yaptığı dönemde, köy ihtiyar meclisinin kararıyla köye düğün salonu yapılması ve giderinin köy bütçesinden karşılanması için karar alındığı, ayrıca inşaat işlerini yürütmek ve harcama yapmak üzere sanığa yetki verildiği, ancak düğün salonunun inşaatında kullanılmak üzere alınan malzemeler ile düğün salonu inşaatında fiilen kullanılan malzemeler karşılaştırıldığında, sanığın malzemeleri fahiş miktarda alarak malzemelerin bir kısmını zimmetine geçirdiği iddia ve kabul edilen olayda; sanığın suça konu malzemelerle, düğün salonu dışında, köy konağı, cami tuvaleti, mezarlığa abdest alma yeri, malzeme konması için bina yaptığını ve konağın etrafını lama demiri ile çevirdiğini savunması ile bilirkişinin raporunda köy konağının tamamlanmasının 3-7 yıl arasında olduğunu belirtmesi ve bu tarihin de düğün salonu yapımıyla aynı döneme denk gelmesi nazara alındığında, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya çıkartılması amacıyla, savunmasında bahsi geçen yerlerle ilgili olarak sanığın görevde kaldığı süre boyunca hangi tutarda harcama yapıldığının gerekirse bu hususta bilirkişi raporu da alınmak suretiyle tespit edilerek, hasıl olacak sonuca göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekir….hükmolunacak hak yoksunluğunun 6 yıl 3 ayı geçemeyeceği gözetilmeden, yazılı şekilde TCK'nın 53/1. maddesindeki hakları icra etmekten 10 yıl süreyle yoksun bırakılmasına hükmolunması,…”

[4] Y.19.CD, E: 2016/13617, K: 2017/7154, T: 21.09.2017: “…5237 sayılı TCK’nın 53/5. maddesinde düzenlenen “...Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir...” şeklindeki hüküm karşısında, tebliğnamedeki düzeltilerek onama isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir…”

[5] 5237 sayılı Türk Ceza Yasanın 53. Maddesi, Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 140-85 sayılı kararı ile; fıkrada yer alan, “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;…” bölümünü, fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden, Yine 1. fıkrada yer alan “…hapis cezasına…” ibaresini, aynı fıkranın (b) bendinde öngörülen “Seçme ve…” ibaresi yönünden, fıkranın (b) bendinde yer alan “…ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,…” ibaresi ile 2. fıkrasını maddenin 1. fıkranın (b) bendinde yer alan “Seçme ve seçilme ehliyetinden…” ibareleri yönünden, fıkrada yer alan “Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya…” ibaresini, 1. fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden, İptal edilmiştir.

[6] YCGK, E: 2014/72, K: 2016/24, T: 19.01.2016; YCGK, E: 2017/1047, K: 2020/117, T: 20.02.2020. Bazı hak yoksunlukları infaz tamamlanmadan gerçekleşmektedir. Emsal karar için bkz.; YCGK, E: 2017/416, K: 2020/135, T: 25.02.2020: “…Yerel mahkemece, sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, d ve e bentlerindeki haklardan mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, (c) bendinde belirtilen haklardan ise şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi altsoyu haricindeki kişiler yönünden de, 1. fıkranın (c) bendindeki hak yoksunluğunun koşullu salıvermeden sonra uygulanmaması sonucunu doğuracağından, bu şekilde yapılan uygulama usul ve kanuna aykırıdır…”

[7] YCGK, E: 2014/72, K: 2016/24, T: 19.01.2016; YCGK, E: 2017/1047, K: 2020/117, T: 20.02.2020.

[8] YCGK, E: 2014/72, K: 2016/24, T: 19.01.2016. Buna karşın 5237 sayılı TCK’nin 53 maddesinin 3. fıkrası gereğince mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü hakkında 1. fıkranın (c) bendinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinin kullanılmasına ilişkin yasaklama hükmü uygulanamayacak, ayrıca cezası ertelenen hükümlü hakkında 1. fıkranın (e) bendindeki hak yoksunluğunun uygulanmamasına da karar verilebilecek, kısa süreli hapis cezası ertelenenler ile suçu işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış kişiler hakkında ise 1. fıkradaki hak yoksunluğuna karar verilemeyecektir.

[9] YCGK, E: 2014/72, K: 2016/24, T: 19.01.2016; YCGK, E: 2017/1047, K: 2020/117, T: 20.02.2020.

[10] YCGK, E: 2014/72, K: 2016/24, T: 19.01.2016: “…Yerel mahkemece, sanığın, 5237 sayılı TCK’nun 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, d ve e bentlerindeki haklardan mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, (c) bendinde belirtilen haklardan ise şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi alt soyu haricindeki kişiler yönünden de, 1. fıkranın (c) bendindeki hak yoksunluğunun koşullu salıvermeden sonra uygulanmaması sonucunu doğuracağından, bu şekilde yapılan uygulama usul ve kanuna aykırıdır. Ancak, bu aykırılık yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca yerel mahkeme hükmünün düzeltilmek suretiyle onanması mümkündür. Öte yandan, 24.11.2015 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 140-85 sayılı iptal kararı dikkate alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesi uygulanmalıdır.

[11] YCGK, E: 2017/1047, K: 2020/117, T: 20.02.2020: “…Yerel mahkemece, sanığın kamu malına zarar verme suçundan 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin kurulan hükümde, TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (a), (b), (d), (e) bentlerinde belirtilen haklardan hükmün infazı tamamlanıncaya kadar, (c) bendinde belirtilen haktan ise şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılması şeklinde yapılan uygulama, mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlünün, TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinin kullanılmasından yoksun bırakılmasına karar verilemeyeceğini düzenleyen aynı Kanun’un 53. maddesinin 3. fıkrasına aykırıdır. Ayrıca, hüküm tarihinden sonra 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi yönünden kısmî iptal kararı verilmesi nedeniyle anılan bendin uygulanması bakımından sanık hakkında yeniden bir değerlendirme yapılmasında da zorunluluk bulunmaktadır. Diğer taraftan, karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesinde dokuz bent hâlinde sayılan hâller arasında yer almayan bir hukuka aykırılığın giderilmesinin söz konusu olduğu durumlarda, istisnai ve sınırlayıcı hükümler içeren bu maddenin genişletilmesinin mümkün olmadığı ileri sürülebilir ise maddi ceza hukukunun aksine usul hukukunda kıyasın mümkün olduğu gözetilip; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının, yargının görevi olduğunu düzenleyen Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrası ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğunu hüküm altına alan 90. maddesinin 1 ve 5. fıkraları ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen makul sürede yargılanma ilkesi üst norm olarak dikkate alındığında bahsi geçen hukuka aykırılıklar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre Yerel Mahkeme hükmünün düzeltilmek suretiyle onanması mümkündür.