Tutuklama, yakalama, göz altı ve el koyma gibi tedbirler ceza muhakemesinde koruma tedbirleri olarak adlandırılmaktadır. Söz konusu koruma tedbirlerinin Ceza Muhakemesi Kanunu’na aykırı şekilde uygulanması halinde de haksız tutuklama, haksız yakalama, haksız el koyma ve haksız göz altı söz konusu olmaktadır.

Türk ceza hukukuna göre koruma tedbirlerine soruşturma ve devamında kovuşturma aşamalarında başvurulabilmektedir. Ancak bu tedbirlerin ölçülü ve orantılı bir biçimde uygulanması büyük önem taşımaktadır. Kaldı ki, koruma tedbirleri kişilerin Anayasa, uluslararası anlaşmalar ve diğer kanunlar ile koruma altına alınmış olan haklarını ihlal eden ve sınırlandıran tedbirler olduğundan Ceza Hukukuna da hakim olan kanunilik ilkesi söz konusu tedbirler yönünden de geçerlidir. Hatta tutuklama, bu tedbirler arasında en ağırı olduğundan doğrudan anayasa ile düzenlenmiş ve şartları kanun ile belirlenmiştir. Adli makamlar tarafından bu koruma tedbirleri uygulanarak yapılan soruşturma ve kovuşturma neticesinde şüpheli veya sanığın suçsuz olduğunun anlaşılması halinde koruma tedbirlerinin haksız bir şekilde uygulanmış olduğu tespit edilmiş olmaktadır. Bu durumda hakkında haksız koruma tedbiri uygulanan kişinin maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı doğmaktadır. Haksız tutuklama tazminatı da uygulamada karşımıza en çok çıkan tazminat türlerindendir.

Suç soruşturması ve kovuşturması sırasında haksız koruma tedbiri uygulanan kişinin hangi hallerde tazminat davası açabileceği Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. Maddesinin 1. Fıkrasında hüküm altına alınmıştır. Kanunlarda belirlenen koşullar dışında hakkında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğun devamına karar verilenler, kanuni gözaltı süresi içinde hakim karşısında çıkarılmayanlar, kanuni hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlanma isteği yerine getirilmeden tutuklananlar bu hallerden bazılarıdır. Bu hallerden biriyle mağduriyete uğrayan kişiler maddi ve manevi her türlü zararlarını devletten isteyebilirler. Kişi mahkum olduysa ve kişinin gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreler mahkum olduğu cezanın infaz süresinden fazla ise tazminat davası açabilmektedir. Örneğin 3 ay hapis cezasına mahkum olan kişi infaz kanununa göre 2 ay cezaevinde kalacaktır. Kişi bu suç sebebiyle 6 ay tutuklu kaldıysa 4 ay fazla yattığı tutukluluk süresi için maddi ve manevi tazminat talep edebilecektir.

Tazminat davasını açma süresi kararın kesinleştiğinin davacıya tebliğinden itibaren 3 ay ve her halükarda kararın kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde açılması gerektiği şeklinde hükme bağlanmıştır. Görevli mahkemeye bakacak olursak, haksız koruma tedbirinden dolayı açılacak olan maddi ve manevi tazminat davaları ilgili kişinin ikametgahının bulunduğu yer ağır ceza mahkemelerinde açılmaktadır.

Haksız tutuklama, gözaltı ve el koyma nedeniyle tazminat talep edemeyecek kişiler Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 144. Maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu maddeye göre Gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler haksız tutuklama veya haksız gözaltı nedeniyle tam bir tazminat değil, sembolik bir tazminat isteyebilirler. Çünkü, mahsup yoluyla hukuka aykırılık telafi edilmiş kabul edilmektedir. Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler haksız tutuklama, gözaltı veya el koyma nedeniyle tazminat isteyemez. Burada kastedilen tutuklandığı anda tazminat istemi yokken daha sonra getirilen düzenlemelerle tazminat istemine hak kazanması halinde kişinin tazminat talebi reddedilecektir. Aynı şekilde genel veya özel af, şikayetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenenler haksız tutuklama, gözaltı ve el koyma nedeniyle tazminat isteyemez. Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler ve adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar da bu haksız tutuklama, gözaltı ve el koyma sebepleri ile tazminat talebinde bulunamazlar.

Kişiye tazminat ödendikten sonra, tazminat ödemeye ilişkin işlemin hukuka aykırı olmadığının anlaşılması halinde ödenen bu tazminat, diğer kamu alacakları gibi tahsil edilir. CMK’nın 143. maddesinde belirtilen bu düzenlemeye göre;

“Kişinin aldığı tazminatın haksız olduğu ve kişinin haksız yere zenginleştiği belgelenip, Cumhuriyet Savcısının talebi ve mahkeme tarafından alı- nacak bir karar neticesinde ödenen tazminat geri alınacaktır. Cumhuriyet savcısı bu halde, hazinenin istemini beklemeden mahkemeye yazılı başvuru yapmalıdır. Mahkemenin görevi ise yalnızca geri alınacak tazminatın miktarını belirlemek değil, geri isteme koşullarının oluşup oluşmadığını da incelemektir.” Devlet üçüncü kişilerin yalan tanıklık yapmaları ve iftira etmeleri nedeniyle veya devlet görevlilerinin kusuru sebebiyle tazminat ödemişse, bu kişilere ve devlet memurlarına karşı rücu hakkına sahiptir. Burada kusurlu bulunmadan kasıt, görevi kötüye kullanma, rüşvet gibi bir suçla görevin gereklerine aykırı davranma halidir.

Kişi hakkında hükmün açıklanmasının geriye bırakılması veya kovuşturmanın ertelenmesi kararı verildiği takdirde belli bir süre tutuklu kalan kişinin maddi veya manevi tazminat davası açıp açamayacağı hususuna bakıldığında, bu iki durumda da denetim süresini usule uygun bir şekilde geçirdikten sonra hakkında düşme kararı verilen kişi, düşme kararının verildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde tazminat davası açabilmektedir.

Koruma tedbirlerinden kaynaklanan tazminat davaları ile ilgilenen Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 2015/144 Karar numaralı kararında da “Davacı 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından yapılan soruşturma sırasında her üç suçtan gözaltına alınmış, hakkında bu suçlardan kamu dava açılmış, yapılan yargılama sonucunda hakaret suçundan şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı yaralama suçlarından ise beraat kararları verilmiştir. Her ne kadar şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesi halinde CMK’nun 144/1-c maddesi uyarınca tazminata hükmolunması mümkün değil ise de, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından dolayı beraat kararı verilmesi nedeniyle haksız bir yakalama söz konusudur. Davacının gözaltına alındığı hiçbir suçtan mahkum olmamış olması ve diğer tüm suçlardan beraatına karar verilmesi karşısında 5271 sayılı CMK’nun 144/1-e maddesi uyarınca hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken soruşturma ve kovuşturmaya konu suçlardan biri nedeniyle CMK’nun 144/1-c maddesinde yazılı şekilde hüküm kurulduğu gerekçesiyle tazminata hükmolunamayacağının kabulü usul ve kanuna aykırıdır.” Şeklinde bir hükme varılmıştır.

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki, haksız ve usulsüz tutuklama, gözaltı ve el koymadan dolayı açılan tazminat davalarında hükmolunan tazminat miktarları maalesef tatmin edici miktarda olmamaktadır. Söz konusu davalar sonucunda verilen hükümlerin temyiz incelemeleri de Yargıtay’ın tutuklamaya neden olan suça bakmakla görevli olan Ceza Dairesi’ne gitmekte ve bu incelemeler de oldukça uzun sürmektedir. Dava süreci çok uzun olmasına ve alınan tazminat sonucu da yetersiz kalmasına rağmen bu davaların açılmasında ısrarcı olunmalı ve sonucunda çıkan tazminat miktarının uygulayıcılara, kusurlu davranışları nedeniyle rücu edilmesini sağlayacak düzenlemelerin getirilmesi sağlanmaya çalışılmalıdır. Bu husus sağlandığı takdirde uygulayıcı kişiler de tutuklama ve devamındaki konularda dava dikkatli ve özenli davranmaya başlayacaklardır.

Av. Begüm GÜREL ve Hukuk Fakültesi Öğrencisi Zeynep SEZMEN