Hırsızlık suçu, ülkemizde en çok işlenen suçların başında gelmektedir. Teknolojinin, güvenlik sistemlerinin gelişmesi, sokakların, caddelerin, binaların kamera ile izlenmesindeki artışa rağmen hırsızlık suçu ülkemizde işlenen suçların başında gelmektedir.

Hırsızlık suçunda çalınan malın aynen iadesi yahut aynen iadesi mümkün değilse de mağdurun zararının fail tarafından giderilmesi mağduriyeti kısmen de olsa giderebilmektedir. Zira çalınan malın maddi değeri yüksek olabileceği gibi mağdur açısından manevi değeri de yüksek olabilmektedir. Bu kapsamda suç soruşturmasını yürüten ilgili Savcılık makamı tarafından ya da kovuşturma aşamasına geçilmiş ise mahkeme tarafından mağdurun zararının tespit edilerek şüpheli ya da sanığa zararı giderip gideremeyeceğinin sorulması önem taşımaktadır. Şüpheli/sanığın mağdurun zararını gidermesi etkin pişmanlık kapsamında kendisine fayda sağladığı kadar mağdurun da söz konusu suçtan dolayı yaşadığı mağduriyetin bir nebze de olsa giderilmesine faydalı olacaktır.

Bu yazımızda hırsızlık suçu genel hatları ile ele alındıktan sonra hırsızlık suçunda maddi zararın tespit edilmemesinin Yargıtay kararları ışığında sonuçlarına değinilecektir.

Hırsızlık suçu, Türk Ceza Kanunu’nun “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısmı’nın “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlıklı Onuncu Bölümü altında 141 ile 147. Maddeleri arasında düzenlenmiştir.

I)Hırsızlık Suçunda Korunan Hukuki Yarar

Türk Ceza Kanunu’nun 141. Maddesine göre; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.”

İşbu kanun maddesinin gerekçesinde ise; “Hırsızlığın basit şeklini düzenleyen bu maddede taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için zilyedinin rızasının bulunmamasının aranacağı belirtilmiştir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır.” Kanun metninden ve gerekçesinden yola çıkarak hırsızlık suçunun taşınır bir mal üzerinde işlenebileceği belirtilmiştir. Hırsızlık suçunda korunan hukuki yarar ise doktrinde tartışmalıdır. Kimi görüşe göre hırsızlık suçunda korunan hukuki değer zilyetlik iken kimi görüşe göre ise korunan hukuki değer yalnızca mülkiyet hakkı, bir başka görüşe göre ise hem zilyetlik hem de mülkiyet hakkıdır.

Özbek/Doğan/Bacaksız’a göre; “Bu suçla korunan hukuki değer mülkiyet hakkıdır. Bununla birlikte bu suçla zilyetliğin de korunduğu söylenmelidir.”[1]

Özen’e göre; “Öncelikle korunan hukuki değer mülkiyet hakkıdır…Ancak mülkiyet ile zilyetlik farklı kişilerde olduğu zaman, her iki hak da korunmaktadır.”[2]

Artuk/Gökcen/Alşahin/Çakır’a göre; “Hırsızlık suçunda sadece zilyedin yahut münhasıran malikin haklarının korunduğunu ileri sürmek yerine, korunan hukuki değerin hem mülkiyet hakkı hem de zilyetlik olduğunu söylemek daha doğru olur.”[3]

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2014/40 E. 2014/453 K. Sayılı ilamında; “Hırsızlık suçuyla korunan hukuki yarar zilyetlik ve buna bağlı haklardır. Bu nedenle hırsızlık suçunun mağduru malın sahibi değil, zilyetliği altında bulunan malı çalınan kişidir. Burada zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden de malın çalınması halinde hırsızlık suçu oluşabilecektir.”

Kanaatimce hırsızlık suçunda korunan hukuki değeri zilyetlik ve buna bağlı haklar oluşturmaktadır. Nitekim Türk Ceza Kanunu’nda da başkasına ait taşınır bir malın zilyedin rızası dışında alınması halinde hırsızlık suçunun oluşacağını belirterek korunan hukuki değerin zilyetlik ve buna bağlı haklar olduğunu ortaya koymuştur. Yukarıda sunmuş olduğumuz kanun maddesinin gerekçesinde de hırsızlık suçunun oluşması için zilyedin rızasının bulunmaması aranmıştır.

II) Suçun Maddi Unsurları

a)Suçun Konusu

Hırsızlık suçunun konusunu başkasına ait taşınır bir mal oluşturmaktadır. Taşınır maldan, bu nitelikte olan mallarla, bir taşınmazdan söküldükten sonra aynı niteliği elde etmiş mallar anlaşılır. Burada belirtilen mal kavramının bir değeri olması gerekmekte ise de bu değerin maddi bir değer olma zorunluluğu yoktur. Örneğin maddi bir değeri olmayan ancak anı defteri, fotoğraf gibi zilyedi için manevi değer taşıyan mallar da hırsızlığa konu olabilirler.

Fiziken mevcut olmayan mallar hırsızlığa konu olamazlar. Bir malın hırsızlık suçuna konu olabilmesi için fiziki olarak mevcut olması gerekmektedir. Ancak malın fiziken mevcut olması demek katı halde bir varlığının olması demek değildir. Hırsızlığa konu mal sıvı veya gaz halde de bulunabilir. Nitekim Türk Ceza Kanunu’nun 142. Maddesinin 3. Fıkrasına göre; “Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi halinde, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” hükmü ile hırsızlık suçunun sıvı veya gaz halindeki mallara karşı da işlenebileceğini kabul etmiştir.

b)Fiil

Hırsızlık suçunda başkasına ait taşınır bir malın bulunduğu yerden zilyedin rızası dışında alınması ile fiil tamamlanır. Burada malın zilyedin rızası dışında “alınması” eyleminin ne şekilde anlaşılması gerektiğine dair doktrinde teoriler öne sürülmüş ve günümüzde doktrin ve uygulamada “Hakimiyet(egemenlik) alanı” teorisi benimsenmiştir. Buna göre, hırsızlık suçunda almak unsuru, malın bulunduğu yerden kaldırılması suretiyle zilyedinin egemenlik alanından çıkarılması ve failin veya üçüncü bir kişinin egemenlik alanına sokulmasıyla tamamlanır.[4] Nitekim Kanun maddesinin gerekçesinde de; “Suçun eylem unsurunu oluşturan "almak" mal üzerinde zilyetlik kurulması anlamına gelmez. Aranan husus, mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir.” ifadesi ile hırsızlık suçunda hakimiyet teorisinin benimsendiğini göstermektedir.

c)Fail ve Mağdur

Hırsızlık suçunun faili herkes olabilir. Kanunda hırsızlık suçunun faili olmak için özellik aranmamıştır. Ancak bu suçun faili malik olamaz. Zira kendi malını alan malikin hırsızlık suçunun hem mağduru hem de faili olması beklenemez. Bu doğrultuda taşınır bir malı zilyetliğinde bulunduran kişiden malın maliki, zilyedin haberi olmadan kendi taşınır malını almış olsa hırsızlık suçunu işlemiş sayılamaz.

Zilyet yardımcılarının eşya üzerinde fiili hakimiyete sahip olup olmadıkları ise uygulama ve doktrinde tartışmalıdır. Doktrinde zilyet yardımcılarının da söz konusu eşya üzerinde fiili hakimiyete sahip oldukları, bu sebeple zilyet yardımcılarına bırakılan malın rızaya aykırı olarak kullanılması halinde hırsızlık suçunun değil, olayın durumuna göre güveni kötüye kullanma veya dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmektedir. , “Ceza hukukunda, zilyet yardımcılarının da eşya üzerinde fiili hakimiyete sahip oldukları kabul edilmektedir.”[5]Bu nedenle, hamalın kendisine teslim edilen valizin, hizmetçinin evdeki eşyaların, başkasının cep telefonunu kullanıp iade etmek üzere alan kişinin telefonun zilyedi olduğu kabul edilebilir.”[6] Ancak Yargıtay kararlarında zilyet yardımcılarının söz konusu mal üzerindeki hakimiyetleri zilyet gibi değerlendirilmemekte ve zilyet yardımcılarının mal üzerinde asıl malikin ya da zilyetin rızasına aykırı olarak davranmalarının hırsızlık suçunu oluşturacağı kabul edilmektedir.[7] Yargıtay 13. Ceza Dairesi 2013/29388 E. 2014/19587 K. Sayılı ilamında; “Katılanın talimatı üzerine katılana verilmek üzere hazırlanan ve şirket çalışanları tarafından içerisinin dolu olduğu söylenerek sanığa verilen çantanın katılanın kısa süreliğine bir programa katılmasından yararlanılarak sanık tarafından çalınması şeklinde gerçekleşen eylemde, sanığın zilyetliğin devredilmediği zilyetlik türü olan "zilyet yardımcısı" konumunda olduğu, eyleminin bu haliyle hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suçun vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması…” kararı ile zilyet yardımcısını Türk Medeni Kanunu kapsamında dar yorumlayarak zilyet kabul etmeyerek zilyet yardımcısının hırsızlık suçunu işleyebileceğini kabul etmiştir.

Tüzel kişiler hırsızlık suçunun faili olamazlar. Ancak Türk Ceza Kanunu’nun 169. Maddesinde belirtildiği üzere hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

Bu suçun mağduru taşınır malı çalınan malik ya da zilyettir. Hırsızlık suçunun mağduru herkes olabilir. Bununla birlikte, mağdurun birtakım özelliklere sahip olması, suçun nitelikli hala dönüşmesine neden olmaktadır.[8] Nitekim TCK’nın 142. Maddesinde belirtildiği üzere hırsızlık suçunun “Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak” veya “bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı” işlenmesi halinde nitelikli hırsızlık suçunun oluşacağını kabul etmiştir.

III)Suçun Manevi Unsurları

Hırsızlık suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bu doğrultuda kişinin başkasına ait olduğunu bildiği bir malı o kişinin rızası olmadan alması halinde hırsızlık suçu oluşacaktır. Hırsızlık suçunun oluşumu için kastın varlığı dışında failin başkasına ait bir malı alırken kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla da hareket etmesi gerekir. Yarar maddî veya manevî olabilir.

Hırsızlık suçunun Türk Ceza Kanunu’nda taksirli hali öngörülmediği için bu suçun taksirle işlenebilmesi mümkün değildir. Örneğin Bayan (A)’nın, Bayan (B)’ye ait bir çantayı kendisinin sanarak alması halinde hırsızlık suçu oluşmayacaktır. Zira örneğimizde Bayan (A) çantanın kendisine ait olduğu yanılmasına düşerek kastı ortadan kaldırmaktadır.

IV)Hukuka Aykırılık

Bu suçta TCK’da düzenlenen hukuka uygunluk sebeplerinin hepsi gerçekleşebilir.[9] Bu kapsamda örneğin kolluk kuvvetinin suç delili sayılan bir silahı bulması halinde söz konusu silaha el konulması görevin ifası kapsamında hukuka uygunluk sebebi olarak kabul edilecektir.

İlgilinin rızasının olması halinde de hırsızlık suçu oluşmayacaktır. Ancak ilgilinin rızasının bulunmaması hırsızlık suçunun hukuka aykırılık unsurunu değil tipikliğini etkilemektedir. Bu sebeple hırsızlık suçu için ilgilinin rızasının olmaması suçun soyut kalıba uyduğunu yani tipik olduğu anlamına gelmektedir.

V)Hırsızlık Suçunda Maddi Zararın Tespiti

Türk Ceza Kanunu’nun Hırsızlık suçunda etkin pişmanlığı düzenleyen 168. Maddesine göre failin, hırsızlık suçunu işedikten sonra fakat hakkında kovuşturma aşamasına geçilmeden önce etkin pişmanlık göstermek suretiyle mağdurun uğradığı zararı aynen geri vermesi veya tazmin etmesi halinde hakkında verilecek cezanın üçte ikisine kadar indirileceği belirtilmiştir. Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde ise verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.

Hırsızlık suçu şüphelisi ya da sanığın zararı kısmen gidermesi halinde ise etkin pişmanlıktan faydalanabilmesi için mağdurun rızası gerekmektedir.

Hırsızlık suçunda yukarıda açıklandığı üzere sanığın etkin pişmanlıktan faydalanabilmesi için gerçek zararın tespit edilmesi önemlidir. Uygulamada şüphelinin çaldığı mal ile mağdurun çalındığını iddia ettiği mal veya mallar arasında yüksek bir tutarsızlık olabilir. Örneğin, hırsızın girdiği bir marketten bir kutu içerisine doldurduğu sigaralar ile kaçması olayında şüphelinin çaldığını iddia ettiği sigara paketlerinin miktarı ile mağdurun çalındığını iddia ettiği sigara paketleri arasında yüksek bir fark söz konusu olabilir. Bu durumda savcılık aşamasında şüpheli zararı gidermek istiyorsa öncelikle savcılığın toplanan deliller ile gerçek zararı tespit ettirmesi gerekmektedir. Şüpheli eğer kovuşturma aşamasında zararı gidermek istiyor ise mahkeme tarafından gerçek zararın tespit ettirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple mahkeme ya da savcılık tarafından yalnızca mağdurun beyanları dikkate alınarak zarar tespitinde bulunması mümkün değildir. Bu durumda savcılık ya da mahkeme tarafından toplanan delillerden bilirkişi incelemesi ya da keşif mümkün ise yaptırılması gerçek zararın ortaya çıkarılması açısından önemlidir. Nitekim Yargıtay’ın da pek çok kararında gerçek zararın tespit edilmemesi ile zararın giderilmediğinden bahisle yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile hüküm kurulmasını bozma sebebi saymıştır.[10] Yargıtay 2. Ceza Dairesi’nin 2013/33745 E. 2014/27699 K. Sayılı ilamında; “Sanık 16.04.2012 tarihli istinabe yoluyla alınan savunmasında zararı gidermek istediğini belirttiği halde, zarar miktarı belirlenip etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak isteyip istemediği sorularak belirlenen zararı gidermek istediğini beyan etmesi halinde ödeme yeri belirlenerek makul süre tanındıktan sonra sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden hırsızlık suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması… bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA oy birliğiyle karar verilmiştir.”

Yukarıda açıkladığımız üzere hırsızlık suçunda gerçek zararın tespit edilmesi ceza yargılaması açısından önem arz etmektedir. Ceza yargılamasında kimi zaman gerçek zararın tespit edilmesi istendiğinde ceza yargılamasının amacının maddi zararın tam tespiti olmadığı belirtilmektedir. Maddi zarar açısından eksiklik görülüyorsa hukuk mahkemelerinde tespit davası açılması gerektiği söylenmektedir. Ancak yukarıda sunmuş olduğumuz Yargıtay kararları doğrultusunda ceza yargılamasında gerçek zararın tespit edilmesi gerektiği aşikardır.

KAYNAKÇA

1 Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Prof.Dr.Veli Özer ÖZBEK, Doç.Dr.Koray DOĞAN, Dr.Öğr.Üyesi Pınar BACAKSIZ, s.610, Genişletilmiş ve Güncellenmiş 15. Baskı, Seçkin Hukuk, Ankara 2020

2 Öğreti ve Uygulama Işığında Ceza Hukuku Özel Hükümler, Prof. Dr. Mustafa ÖZEN, s.651, Güncellenmiş ve Gözden Geçirilmiş 2. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2018

3 Ceza Hukuku Özel Hükümler, Prof. Dr. M. Emin ARTUK, Prof. Dr. Ahmet GÖKCEN, Doç.Dr. M. Emin ALŞAHİN, Dr. Öğr. Ü. Kerim ÇAKIR, s.564, 19. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2021

4 Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Prof.Dr. Mahmut KOCA, Prof.Dr. İlhan ÜZÜLMEZ, s.572, 6. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara-2019

5 Koca-Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler (6), s.578

6 Artuk-Gökcen-Alşahin-Çakır, Ceza Hukuku Özel Hükümler(19), s.568

7 Yargıtay 17. Ceza Dairesi 2016/7350 E. 2018/8374 K.

8 Koca-Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler (6), s.556

9 Koca-Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler (6), s.588

10 Yargıtay 17. Ceza Dairesi 2015/21245 E. 2017/6190 K. Sayılı İlamı