Hâkimin davayı aydınlatma ödevi, 6100 sayılı Kanun’un “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31’inci maddesinde düzenlenmiştir.

Hâkimin bu ödevinin ortaya çıkabilmesi şu koşullar halinde mümkün olabilecektir:

1) Uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumların bulunması,

2) Maddi veya hukuki açıdan belirsiz veya çelişkili gördüğü hususların bulunması.

Bu iki durumun varlığı halinde hâkim aydınlatma ödevi bağlamında 3 şekilde hareket edebilir:

1) Taraflara açıklama yaptırabilir,

2) Soru sorabilir,

3) Delil gösterilmesini isteyebilir.

6100 sayılı Kanun’un “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31’inci maddesi, hâkimin doğru karar vermesi ve maddi gerçeğin ortaya çıkması amacıyla hüküm altına alınmıştır.

Hâkimin davayı aydınlatması bir “ödev” olarak kabul edilmiştir. Yasal düzenleme metninde “yaptırabilir, sorabilir ve isteyebilir” şeklinde takdiri ifade eden ibareler kullanılmış olması bunun bir ödev olduğu hususunu değiştirmemektedir.

Bu düzenleme hâkimin önündeki uyuşmazlığı daha iyi anlaması ve kavraması açısından hüküm altına alınmış ve hâkime davayı aydınlatma ödevi getirilmiştir. Bu sayede hâkim iddia ve savunmayı doğru ve tam olarak anlayabilir. Başka bir söylemle, hâkimin davayı aydınlatma ödevi, doğru olmayan bir kararın ortaya çıkmasını engelleyecek bir yapıya sahiptir.[1]

Hâkimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 6100 sayılı Kanun’un 31. maddesinde, hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda veya maddi veya hukuki açıdan belirsiz veya çelişkili gördüğü konular hakkında araştırma yapmasını ve dava konusu olayı anlaması ve kavraması için bazı işlemleri yerine getirmesi zorunluluğu açıkça ortaya konulmaktadır.

Buna göre hâkim, belirsiz veya çelişkili konuları belirlemelidir. Böyle bir durumun varlığı halinde bu hususları taraflara açıklatmalı, soru sormak suretiyle çelişkili veya şüpheli durumları gidermeli veya taraflardan kanıt gösterilmesini istemelidir.

Uygulamada bazen tarafların ileri sürdüğü hususlar veya olaya ilişkin anlatımlar yeterince açık olmamaktadır.

Dava temelini oluşturan vakıalar belirsiz olması, çelişkili olması veya tarafın beyan ve açıklamalarının açık olmaması durumunda davaya bakan hâkimin bu hususları taraflara sorarak açıklığa kavuşturması gerekir.

Bununla birlikte; belirsizlik ve çelişki giderilirken yeni vakıalar ileri sürülmesine izin verilmemelidir. Başka bir söylemle, yeni tarafların davaya dâhil edilmemesi veya tarafın değiştirilmemesi gerekir. Hukuk yargılamasında bu durumların söz konusu dolamayacağını söylemeliyiz.

Şayet belirsizlik ve/veya çelişki talebin neticesi ile alakalı ise hâkim neyin talep edildiğini davacıya sormalıdır.

Hâkimin davayı aydınlatma ödevi, taraflarca ileri sürülen vakıaların tamamlanmasını da içerir. Tarafın ileri sürdüğü vakıaya zımnen dâhil olan vakıaların getirilmesi istenebilir.

Davayı aydınlatma ödevinin sınırı HMK’nin 25. Maddesinde hüküm altına alınmıştır.

Buna göre; hâkim, tarafların ifade etmediği, dile getirmediği hususları veya iddia nedenlerini kendiliğinden dikkate alamaz. Hatta onları taraflara hatırlatabilecek davranışlarda bile bulunamaz. Burada davayı aydınlatma ödevine sınırlandırma getirilmiştir. Aksi bir durum hâkimin reddi nedeni olarak karşımıza çıkacaktır (HMK m. 36/1).

Tarafların dinlenilmesi, davanın aydınlatılması araçlarından biridir (HMK m. 144).

Hâkimin davayı aydınlatma ödevi şu hususlara ilişkin olabilir:

1) Vakıalara ilişkin olabilir.

2) Talep sonucuna ilişkin olabilir

3) Dayanılan delillere ilişkin olabilir

Tarafların dilekçelerinde veya beyanlarında ileri sürdükleri vakıaların açık olmaması veya çelişkili bulunması halinde

Bu durumda hâkim, davayı aydınlatma görevi kapsamında gerekli açıklamanın yapılmasını veya çelişkili hususların aydınlatılmasını ilgili özneden isteyebilir.

Dava dilekçesindeki talep sonucunun belirsiz olduğu durumlarda

Bu durumda hâkim, talep sonucunun açıklığa kavuşturulmasını temin etmelidir.

Dava dosyasındaki delillere ilişkin hususlar

Hâkimin davayı aydınlatma ödevi, dava dosyasındaki delillere ilişkin olabilir. Bu durumda hâkimin açık olmayan veya çelişkili hususları gidermelidir.

Hâkimin davayı aydınlatma ödevi HMK’nın 25. maddesinde hüküm altına alınan davanın taraflarca hazırlanma ilkesi ile çelişmez. Her iki ilke de birbirinden tamamen farklı ilkelerdir.

Davayı aydınlatma ödevinde hâkim, tarafların yerine geçemez. Bu ilke hâkime mutlaka uyuşmazlığı bir neticeye ulaştırma gibi bir görev yüklememektedir.

Davayı aydınlatma ödevinde, tarafların dava veya cevap dilekçelerinde, duruşmadaki beyanlarında anlaşılmayan ifadeler varsa, bu hususların açıklatılması ve onların gerçek iradelerinin belirlenmesi gibi bir durum söz konusudur.

İspat kavramı

Burada ispat kavramı da ayrıca önemlidir. İspat kavramı, davaya konu edilen bir hakkın ve buna karşı ileri sürülen savunmaların dayandığı vakıaların (olguların) bulunup bulunmadığı yönünde mahkeme yargıcında kanaat oluşturma sürecine ve bu süreçte gerçekleştirilen işlemler bütünü olarak tanımlanabilir.[2]

İspatın konusu

Tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek hususlar İspatın konusunu oluşturmaktadır. Davada ileri sürülen vakıaların[3] ispatı için delil gösterilmektedir (HMK m. 187/1).

İspat konusunda davaya bakan hâkimin aşağıda belirtilen genel kuralları dikkate alması gerekir:

1) İspatın konusunun kapsamında sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar yer almaktadır.

2) Taraflarca ileri sürülen vakıaların hukuki nitelendirmesini yapma görevi hâkime aittir.

3) Genel kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaların hâkim tarafından araştırılması mümkün değildir.

4) Taraflarca ileri sürülmeyen vakıaların hâkim tarafından ispatı istenemez.

Yargılama sürecinde yukarıda belirtilen hususları hâkimin gözetmesi gerekir. Bu anlamda hâkim, HMK'nın 25. maddesinde düzenlenen "taraflarca getirilme ilkesi" ile hükümleri dikkate almalıdır.

Yasada belirtilen istisnalar haricinde, hâkimin taraflardan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alması ve onları taraflara hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunması mümkün değildir.

Davanın dayanağı olan hususların dilekçede gösterilmesi

Davacı, iddiasına temel oluşturan bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetlerini dilekçesinde açık bir şekilde göstermelidir.[4] Davacı dava dilekçesinde talep sonucunu ispatlamaya elverişli ve davanın esasını oluşturan maddi vakıaları açık bir şekilde belirtmek zorundadır.[5]

Davalının da savunmasına esas olan bütün vakıaları sıra numarası altında açık özetlerini anlaşılabilir bir şekilde belirtmesi gerekir.[6]

Davalı, cevap dilekçesinde savunmasına esas olan vakıaları açık bir şekilde izah etmelidir.

Dilekçede yazılan bu hususlar sayesinde davacı iddiasını, davalı da savunmasını somut bir hale getirecektir.

Zaman zaman dilekçelerde, genel geçer ifadeler kullanılmak suretiyle ve somut vakıalara dayanmadan davaların açıldığı ve yürütülmeye çalıştığı gözlenmektedir. İşte bu gibi durumları engellemek amacıyla HMK ile bir takım kurallar getirilmiştir.

Vakıaların somutlaştırılması

Burada iki temel kuralı hâkim dikkate almak zorundadır:[7]

1) Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar (HMK m. 194/1).[8]

2) Taraflar, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorundadırlar (HMK m. 119/2).

Sonuç olarak hâkimin davayı aydınlatma ödevi, uyuşmazlığın açık bir şekilde tespit edilebilmesi için maddi veya hukuki açıdan belirsiz, müphem veya çelişkili görülen hususları bünyesinde barındırmaktadır.[9]

Hâkim, öncelikle davayı aydınlatma ödevi gereğince maddi veya hukuki olarak uyuşmazlığı doğru bir şekilde belirlemelidir.

Uyuşmazlık ve çekişmeli hususlar belirlendikten sonra taraflarca getirilme ilkesi doğrultusunda usulüne uygun olarak bildirilen deliller toplanılmalı ve bu suretle uyuşmazlık çözülmelidir.[10]

6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi” başlıklı 31. maddesi uyarınca tutanak tanıklarının dinlenilmesi zorunluluğu ortaya çıkabilir.

Bu zorunluluğun ortaya çıkabilmesi için ise taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı davalarda uyuşmazlığın çözümü için delil olarak bu tanıkların bildirilmesi ve tanık olarak dinlenilmesi talep edilmelidir. Bu şartların bulunmaması halinde mahkemece tanıkların resen dinlenilmesi mümkün olmayacaktır.

Başka bir söylemle, hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında uyuşmazlık hakkında karar verilebilmesi açısından hâkime resen delil toplama yetkisi verildiği söylenemez.

Medeni yargılama hukukunda taraflarca getirilme ilkesi, temel ilkelerden biri olarak uygulanabilmektedir. Tam tersi bir uygulama 6100 sayılı HMK’nın 31. maddesinin amacı ile bağdaşmayacaktır.

Örneğin; davalı vekili mahkemece verilen kesin süre içerisinde 6100 sayılı HMK’nın 240/3. fıkrası gereğince tanıklarının adreslerini bildirdiği, davalının dinlenilmeyen tanıklarına ilişkin olarak duruşmada tanık dinletme konusundaki talebini ilettiği davada, bu talebin mahkemece reddine karar verilmesi isabetli olmayacaktır.[11]

Örneğin; davanın hem A şirketine hem de gerçek kişi tacir olarak yer alan B kişisine karşı açıldığı kabul edildiği olayda 6100 sayılı HMK’nın 31. maddesi uyarınca da “hâkimin davayı aydınlatma görevi” kapsamında taraflardan beyanda bulunmasının istenmesi gerekecektir.

Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 124. maddesi gereğince de davacıya taraf değişikliği konusunda imkân tanınmalı ve dava dilekçesinde yer alan davalıların durumunun tespit edilmesi gerekir.

Bu örnek olayda mahkemece, dava dilekçesinde davalı sıfatıyla yer alan A Şirketinin sözleşmede taraf sıfatının bulunmadığı gerekçesiyle sıfat yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi hukuka uygun olmayacaktır.[12]

Bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların görevidir. Taraflar tarafından bildirilen olguları hukuken nitelendirmek görevi ise hâkime aittir.[13] Bu durumda uygulanacak yasa maddelerini araştırmak, bu maddeleri bulmak ve olaya ilişkin mevzuatı doğru bir şekilde yorumlamak ve bu maddeleri uygulamak görevi yine hâkime verilmiş bir görevdir.[14]

Sonuç olarak davayı aydınlatma görevi, mahkeme hâkimine ait bir görevdir. Bu görev kapsamında uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması noktasında hukuki nitelendirmeyi hakim yapacaktır. Bu anlamda örneğin, mahkemenin görevli olup olmadığı hususu taraflarca ileri sürülmese bile görev konusunun hâkim tarafından gözetilmesi gerekecektir.[15]

Örneğin; somut olayda fesih bildiriminde belirtilen olaylarla ilgili olarak işyeri soruşturma dosyasında ifadesi alınan tanıkların Hâkimin davayı aydınlatma görevi kapsamında mahkemece dinlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekecektir.[16]

Örneğin; bir büyükşehirde, emeği ile geçimini sağlayan bir işçinin, dokuz ay süresince hiç ücret almaksızın çalışmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığından mahkemece davanın aydınlatılması ödevi çerçevesinde bu husus davacı asilden sorularak sonucuna göre karar verilmesi gerekecektir.[17]

Örneğin; davacıya harçlık mahiyetinde ödenen tutarların meblağı ile hangi aydan ne kadar ödenmeyen ücretinin bulunduğu açıklattırılarak buna göre bir karar verilmesi gerekecektir.[18]

Örneğin; dava dilekçesinde davanın konusunu oluşturan takip dosyasının ait olduğu icra dairesi ile esas numarasının belirtilmediği, ayrıca dava dilekçesinin arkasına İcra Müdürlüğünce takip dosyası nedeniyle harç için şerh verildiği hatırlatılmak suretiyle davacının davaya konu ettiği ve takip ettiği olayda, bu konu hakkında beyanı alınarak iddianın açıklığa kavuşturulması, sonrasında taraflarca gösterilen deliller toplanarak varılacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi gerekecektir.[19]

Yukarıda belirtilen örnekler ve benzeri örnek olaylarda hâkimin davayı aydınlatma yükümlülüğü (HMK m. 31) bulunduğu dikkate alınmalı ve buna göre işlem yapılmalıdır.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------------------

[1] “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir.” Bkz.; Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 2011, 11. Bası, s. 248 vd.

[2] YİBK, E: 2015/2, K: 2017/1, T: 03.03.2017.

[3] “Vakıa ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır.” Bkz.; YİBK, E: 2015/2, K: 2017/1, T: 03.03.2017.

[4] 6100 sayılı HMK'nın "Dava dilekçesinin içeriği" başlıklı 119. maddesinin 1/e bendi.

[5] YHGK, E: 2016/371, K: 2020/203, T: 25.02.2020.

[6] 6100 sayılı HMK'nın "Cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 129. maddisinin 1/d bendi.

[7] YHGK, E: 2016/371, K: 2020/203, T: 25.02.2020.

[8] Bu kural ile somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuştur.

[9] Yasal düzenleme metninde “uyuşmazlığın çözümü” ifadesi yerine “uyuşmazlığın aydınlatılması” ifadesi kullanılmıştır.

[10] YHGK, E: 2016/371, K: 2020/203, T: 25.02.2020.

[11] YHGK, E: 2016/371, K: 2020/203, T: 25.02.2020: “…Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı vekilince 28.06.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde uyuşmazlık konusu olan iş sözleşmesinin feshinin ispatına ilişkin olarak davacının işe gelmediğine ilişkin tutanaklar ile tanık delillerine dayanılmıştır. Davalı tarafından dosya içeriğine davacının işe gelmediğine dair 25.01.2012 ilâ 27.01.2012 tarihlerini kapsayan ve bölüm müdürü sıfatıyla ... ile tanık olarak... ve... imzalı tutanaklar sunulmuştur. Mahkemece taraf vekillerinin katıldığı 14.08.2012 tarihli duruşmada davalı vekiline dinletmek istediği tanıkların isim ve adreslerini bildirmek üzere iki haftalık kesin süre verilerek kesin süre içerisinde tanıkların isim ve adreslerini bildirmediği takdirde tanık dinletmekten vazgeçmiş sayılacağı hususu ihtar edilmiş ve davalı vekili tarafından kesin süre içerisinde 27.08.2012 havale tarihli dilekçe ile tanıklar ..., ..., Mehmet Yaşar ve ...’in adresleri bildirilmiştir. Mahkemece 19.12.2012 tarihli duruşmada davalı tanıklarından ... ve ... dinlenilmiş ise de, tanıklardan ... adına çıkarılan tebligatın 18.09.2012 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre tebliğ edildiği, diğer davalı tanığı... adına ise tebligat çıkarılmadığı anlaşılmaktadır. 03.04.2013 tarihli duruşmada davalı vekili “itirazlarımızı tekrar ediyoruz, beyan dilekçemiz içeriğinde belirttiğimiz üzere diğer tanıklarımızın da dinlenmesini talep ediyoruz” şeklinde beyanda bulunmuş, aynı celse davacı vekili yeni tanık dinlenmesine muvafakatlerinin bulunmadığını belirtmiştir. Bunun üzerine mahkemece “Davacı vekilinin ek tanık dinlenmesine muvafakati olmaması yönündeki beyanı ve taraf vekillerinin tanık yönünden gerçekleştirilen daha önceki işlemler göz önünde bulundurularak ek tanık dinletme konusundaki davalı vekilinin talebinin reddine” dair ara karar kurulmuş, takip eden 05.06.2013 tarihli duruşmada ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir…”

[12] YHGK, E: 2017/2929, K: 2020/544, T: 08.07.2020.

[13] Bir davada maddi olayı anlatmak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir (HMK. madde 33).

[14] Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı, 06.1958 gün 15/6 sayılı.

[15] Y.3.HD, E: 2017/1159, K: 2018/11427, T: 13.11.2018.

[16] Y.9.HD, E: 2015/8113, K: 2015/22126, T: 17.06.2015: “Davacı, iş sözleşmesinin haksız feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları ile maaş, fazla mesai, genel tatil ve yıllık izin ücreti alacaklarının ödenmesini istemiştir.”

[17] Y.22.HD, E: 2015/11183, K: 2016/17334, T: 09.06.2016. Davacı vekili, müvekkilinin 04.08.2007-30.09.2009 tarihleri arası davalı işyerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı sebep olmaksızın işverence feshedildiğini beyanla açmış olduğu asıl davada davalı ... tarafından ödenmeyen kıdem ve ihbar tazminatı, ücret, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil, asgari geçim indirimi alacaklarını, birleşen davada ise aynı alacakların davalı ... .......... Derneğinden tahsilini talep etmiştir.

[18] Y.22.HD, E: 2016/27791, K: 2020/780, T: 21.01.2020. Bu davada; Davacı 26.10.2014 - 15.04.2015 tarihleri arasında, davalı şirkette çalıştığını, ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş akdini 15.04.2015 tarihli ihtarname ile haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, ücret, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti ve genel tatil ücret alacaklarına hükmedilmesini talep etmiştir.

[19] Y.3.HD, E: 2014/19516, K: 2014/17022, T: 22.12.2014. Davacı dilekçesinde; dava dışı yeğeni S.. E.. adına kayıtlı işyerinde üretilen simitlerin davalı aracılığı ile dava dışı S… Belediyesine satıldığını, bu nedenle yeğeni S.'ın banka hesabına gönderilen satış bedelini ise davalı ile paylaştıklarını, ancak son yapılan sevkiyat bedelinin ödenmemesi üzerine yeğeni S..'ın S…. Belediyesi aleyhine B… 11.İcra Müdürlüğünün 2012/15970 sayılı dosyasıyla icra takibi başlattığını, ödeme emrine itiraz edilmesi üzerine yapılan araştırma sonucunda satış bedelinin davalıya ödendiğinin tespit edildiğini, bu nedenle davalı aleyhine takip başlattığını, ancak itiraz üzerine takibin durdurulduğunu ileri sürerek; takibe vaki itirazın iptali ile icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.